I.Dünya Savaşında Rumeli Gönüllüleri » Boşnak HaberBoşnak Haber

3 Mayıs 2024 - 18:40

I.Dünya Savaşında Rumeli Gönüllüleri

I.Dünya Savaşında Rumeli Gönüllüleri
Son Güncelleme :

18 Mart 2017 - 10:30

Tuncay Yılmazer ile Geliboluyu Anlamak

Muzaffer Albayrak :1915 yılı Nisan ayına gelindiğinde Harbiye Nezareti gönüllü kayıtlarında uyulacak kuralları içeren bir düzenlemeye gitmişti. Zira gelen gönüllüler içinde yaşı küçük olanlarla, vücutca askerliğe elverişli olmayanlar orduya dahil edilememiş, bunların memleketlerine gönderilmeleri mahzurlu olduğu gibi iskanları da ayrı bir mesele olmuştu. Bundan dolayı Harbiye Nezareti, Rumeli’deki Bükreş, Sofya ve Atina Sefaretlerine tebligatta bulunarak; gönüllü kaydolunacakların, 18 yaşından büyük, askerlik vazifesini ve yükünü taşıyabilecek derecede vücutca gelişmiş olmaları gerektiği, hatta gönüllülerin vücutca askerliğe elverişli olduklarına dair bir rapor ibraz etmeleri, askerlik yapmaya engel hali olanların kabul edilmemeleri bildirildi. Ayrıca Rumeli’den İstanbul’a olan sevk masraflarının karşılanması hususunda da gönüllü olanlardan mali durumu yol masrafını karşılamaya müsait olanların gönderilmesi, olmayanların gönderilmemesi kararı alındığı da sefaretlere bildirilmişti.

I. Dünya Harbi öncesinde Osm. Devleti, 93 Harbi ve Balkan Harbi neticesinde Rumeli’deki topraklarının tamamını kaybederek Meriç nehri doğusuna itilmişti. Rumeli’de Osmanlı’nın terk ettiği topraklar üzerinde yeni devletler kurulmuş, bu topraklarda yaşayan Türk, Boşnak, Arnavut, Pomaklardan oluşan Müslüman ahalinin bir kısmı katliama uğramış, bir kısmı hayatta kalmak için yurtlarını terk edip göç etmişlerdi. Geride kalanlar için ise baskı, zulüm, acılarla dolu meşakkatli bir hayat başlamıştı.
Rumeli Müslüman ahalisi zorla koparıldıkları Osmanlı Devleti’ne olan bağlılıklarını sürdürmüşler I. Dünya Harbi başlayıp da Cihad-ı Ekber ilan edilince halife padişahın çağrısına tabi olarak Osmanlı ordusunda bir nefer olmaya gönüllü olmuşlardı. Muzaffer Albayrak öncelikle Osmanlı Arşivi belgelerine dayanarak hazırladığı bu çalışmasında Rumeli’deki Müslümanların cihad çağrısından nasıl haberdar olduklarını, gönüllü olarak hangi şartlarda ve hangi yollarla Osmanlı ordusuna katıldıklarını, akıbetlerinin ne olduğunu inceliyor. 
Resim altı yazısı: Makedonya cephesinde Pirlepe Müslüman ahalisi harp bayrağı altında gönüllü kaydolunurken…

Rumeli, 5 asır boyunca Osmanlı Devleti’nin mümtaz bir eyaleti olarak Türk ve Müslüman kimliğiyle, Anadolu ile birlikte devletin omurgasını oluşturan toprakları ihtiva etmekteydi.

Rumeli Müslüman ahalisi zorla koparıldıkları Osmanlı Devleti’ne olan bağlılıklarını sürdürmüşler Birinci Dünya Harbi başlayıp da Cihad-ı Ekber ilan edilince halife padişahın çağrısına tâbi olarak Osmanlı ordusunda bir nefer olmaya gönüllü olmuşlardı. Temel olarak Osmanlı Arşivi belgelerine dayanarak hazırlanan bu çalışmamızda Rumeli’deki Müslümanların cihad çağrısından nasıl haberdar oldukları, gönüllü olarak hangi şartlarda ve hangi yollarla Osmanlı ordusuna katıldıkları, akıbetin ne olduğu incelenmiştir.

Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Harbi’ne Girişi

Osmanlı Devleti,I. Dünya Harbi’ne 2 Ağustos 1914’te Almanya ile yaptığı gizli ant. ile dahil olmuş ancak bu antlaşma gizli tutularak başlangıçta harbe fiilen katılmayıp tarafsız kalınmıştı. Nihayet Almanların dayanılmaz baskısı hükümet üzerinde etkili olmuş ve 28-29 Ekim 1914’teki Karadeniz hadisesi üzerine evvela Rusya, ardından İngiltere ve Fransa ile karşılıklı savaş ilan edilmişti.

İtilaf Devletleri’ne savaş ilanı 11 Kasım’da padişahın iradesiyle resmiyet kazanmıştı. 14 Kasım ise “Cihad-ı Ekber” ilan edilerek bütün Müslümanlar cihada davet olunmuştu. Müslümanların cihada katılmasının dini gerekçelerini içeren ve Şeyhülislâm Hayri Efendi başkanlığındaki din alimlerince hazırlanan Cihad Fetvası, 24 Kasım günü Fatih Camii’nde Fetva Emini Ali Haydar Efendi tarafından halka okunmuştu. Cihad-ı Ekber çağrısı bütün Müslümanlara yapıldığından hazırlanan fetva, bir metin haline getirilerek çeşitli dillerine çevrilmiş, Müslümanların yaşadığı memleketlere gönderilmişti.

5 ayrı hükümden oluşan Cihad fetvasında; Müslümanların mal ve canlarıyla cihada iştirak etmelerinin farz olduğu, İslam halifeliğine savaş açan devletlere karşı onların idaresi altında bulunan Müslümanların cihada katılmaları gerektiği, Osmanlı Devleti’nin yanında bulunan devletlere karşı savaşılmasının ise İslâm halifesi adına zarar doğuracağından büyük günah olduğu bildirilmekteydi.

Rumeli Gönüllülerinin Osmanlı Ordusuna Katılışı

Rumeli’de bulunan Müslümanları cihaddan haberdar etmek için beş yüzer nüshalık paketler halinde hazırlanan cihat fetvası ve beyannameler 15 Aralık 1914’ten itibaren; Bulgaristan ve Romanya’daki Müslümanlara tebliğ için bu ülkelerdeki Osmanlı sefaret ve konsolosluklarına, Arnavutluk’taki Müslümanlara tebliğ için İtalya’daki konsolosluklara, Sırbistan’daki Müslümanlar için Viyana ve Sofya sefaretlerine, Makedonya’daki Müslümanlar için de yine Sofya sefaretine gönderilmişti.

Rumeli’de yaşayan Türk, Boşnak, Arnavut, Pomak, Goralı Müslümanlar cihad ilanından haberdar olur olmaz cihada katılmak üzere gönüllü olarak İstanbul’a gitmenin yollarını aramaya başladılar. Savaş başladığında Sırbistan ve Karadağ İtilaf Devletleri safında olduklarından düşman ülke idiler. Tarafsız konumdaki Balkan devletlerinden Bulgaristan Ekim 1915’te Osmanlı Devleti ile müttefik olarak; Romanya Ağustos 1916’da, Yunanistan Haziran 1917’de Osmanlı Devleti’ne düşman olarak savaşa girmişti. 1914 sonu ve 1915 yılı içinde Rumeli’den gelecek gönüllüler için Türkiye’ye ulaşma yolu Bulgaristan üzerinden geçiyordu. Müslüman gönüllüler kendilerine en yakın Osmanlı konsolosluklarına müracaat ederek yolculuk için pasaport tedarik etmeye çalıştıkları gibi ferdi olarak ve kendi imkanlarıyla çoğunlukla yaya olarak cihada koşanlar da vardı.

Romanya Müslümanlarından binlerce kişi 1914 yılının Aralık ayı sonundan itibaren Bulgaristan’ın Romanya sınırındaki Rusçuk ve Varna’daki Osmanlı konsolosluklarına müracaat etmişti. Bu gönüllüler konsolosluklar vasıtasıyla, aldıkları pasaportlarla Bulgaristan üzerinden İstanbul’a sevkedilmekteydi

Ancak Romanya’dan yoğun olarak gelen bu gönüllüler için bazı mahzurlar da zaman içinde ortaya çıkmaya başlamıştı. Rusçuk ve Varna konsolosluklarına gelen çok sayıdaki gönüllünün sevk masrafı mühim bir yekûn tutmaya başlayınca Harbiye Nezareti, Rusçuk ve diğer konsolosluklara gönderdiği yazıda; ordu mevcudunun tam olduğu ve askere ihtiyaç olmadığı gerekçesi ile artık gönüllülerin sevk edilmemesini, gönüllü olarak katılmak isteyenlere teşekkürde bulunularak sevk edilemeyeceklerinin uygun bir dille anlatılmasını, lüzum görüldüğünde hizmetlerinden istifade edileceğinin tebliğini istemişti.Ancak Cihad-ı Ekber çağrısına uyarak Osmanlı ordusunda gönüllü olarak hizmet etmek üzere gelmek isteyen mücahitlere bunu anlatmanın zor ve mahzurlu olduğu, bunların kabul edilmemesinin Rumeli’deki Müslüman ahali arasında kötü bir etki yaratmasının muhtemel göründüğü, bundan dolayı gönüllülerin kabul edilmesi gerektiği ve sevkleri için Rusçuk konsolosluğuna yeterli miktarda para gönderilmesine dair Osmanlı Sofya Sefareti tarafından ikazda bulunulmuştu.

Bu ikaz üzerine Harbiye Nezareti aldığı yeni bir kararla, müracaat eden gönüllülerin kabul edilerek sevk edilmesini bazı şartlarla kabul etmişti. Bu şartlara göre; gelen gönüllüler önce depo alaylarında askeri talim ve terbiye gördükten sonra ordu tarafından görülen lüzuma göre birliklere dağıtılacak, gönüllüler görev yeri konusunda talep ve tercihte bulunamayacaklardı. Konsolosluklar da bu şartları gönüllülere tebliğ edip bu konuda bilgilendirmekten sorumlu tutulmuştu.

Gönüllü mücahitleri bekleyen diğer bir mahzur da Bulgar hükümetinden kaynaklanmıştı. Bulgar memurlar bu gönüllülere zorluk çıkarmış hatta bir kısmını geri dönmeye mecbur etmişti. Cihad-ı Ekber’in ilanıyla gönüllü olarak Osmanlı memleketine gelmek üzere Romanya’dan Varna’ya gelip buradaki şehbenderlikten aldıkları pasaportla Eski Mustafa Paşa’ya gelen gönüllülerin Osmanlı hududuna gitmelerine Bulgarların mani olduğu öğrenilince, bu gönüllülerin serbestçe geçmelerinin sağlanması için Bulgar memurları nezdinde Sofya Sefaretince gerekli müdahale yapılarak mesele halledilmişti.

1915 yılı Nisan ayına gelindiğinde Harbiye Nezareti gönüllü kayıtlarında uyulacak kuralları içeren bir düzenlemeye gitmişti. Zira gelen gönüllüler içinde yaşı küçük olanlarla, vücutça askerliğe elverişli olmayanlar orduya dâhil edilememiş, bunların memleketlerine gönderilmeleri mahzurlu olduğu gibi iskânları da ayrı bir mesele olmuştu. Bundan dolayı Harbiye Nezareti, Rumeli’deki Bükreş, Sofya ve Atina Sefaretlerine tebligatta bulunarak; gönüllü kaydolunacakların, 18 yaşından büyük, askerlik vazifesini ve yükünü taşıyabilecek derecede vücutça gelişmiş olmaları gerektiği, hatta gönüllülerin vücutça askerliğe elverişli olduklarına dair bir rapor ibraz etmeleri, askerlik yapmaya engel hali olanların kabul edilmemeleri bildirildi. Ayrıca Rumeli’den İstanbul’a olan sevk masraflarının karşılanması hususunda da gönüllü olanlardan mali durumu yol masrafını karşılamaya müsait olanların gönderilmesi, olmayanların gönderilmemesi kararı alındığı da sefaretlere bildirilmişti.

Çanakkale Muharebeleri başlayıp da İstanbul tehdit altına girince Rumeli Müslümanları bu savaşta yer almak üzere daha bir şevkle cihada koşmuşlardı. Kosova bölgesinde yaşayan Müslümanlar, Cihad-ı Ekber çağrısını Debre üzerinden gelen haberle almışlardı. Kosova’nın Gora bölgesinin köylerinde, Cuma hutbelerinde; Çanakkale’de muharebe olduğu, İslâmın müdafaasına koşulması gerektiğini dair vaazlar verilip cihad çağrısı yapılmaktaydı. Bu çağrıya Goralılar 175, Debreliler 365 gönüllü ile karşılık vermişti. Bu hareketlilik Sırp hükümetinin dikkatini çekince, Sırp yetkililere halkın çalışmak için yurtdışına gitmeye hazırlandığı cevabı verilmişti. Kosovalılar, şayet Sırp hükümeti gönüllü olarak cihada gideceklerini anlar ve engellemeye çalışırsa sonuna kadar direnme ve Sırp kuvvetlerine karşı mücadele etme kararı almıştı.

Bilhassa Kosova ve Makedonya bölgesindeki Müslüman ahali çeşitli yollarla ve çoğunlukla yaya olarak İstanbul’a ulaşmışlardı. Rumeli’den gelen gönüllü mücahitlerden ayrı taburlar teşkil edilerek cepheye gönderildi. Yeni Pazar, Yeni Varoş, İpek, Gora, Prizren, Priştine, Üsküp ve Kalkandelen Taburları muharebelere katılmış, Çanakkale destanının yazılmasına kan ve canlarıyla katkıda bulunmuştu.Çanakkale Muharebeleri bu harbe katılan gönüllüler vasıtasıyla Kosova’da bir destan halinde anlatılmış, Çanakkale’den manevi bir miras olmak üzere Rumeli’ye taşınan “Çanakkale Türküsü” Arnavutça versiyonuyla söylenir olmuştu.

Çanakkale’de bir destan yazılmış, büyük bir zafer kazanılmıştı ancak bu zaferle ordu mevcudunun neredeyse üçte biri -250 bin- şehid, yaralı, hasta olarak zayi edilmişti. Ordu kadrolarında savaş zayiatı ve firarlarla oluşan boşlukların doldurulması için askerliğe elverişli bütün insan kaynakları seferber edilmişti.

Harbiye Nezareti, artan asker ihtiyacı sebebiyle 1917 yılından itibaren gönüllü kabul etme konusundaki seçiciliğinden feragat ederek müracaat eden her gönüllüyü ordu saflarına katmaya başlamıştı. Hatta Harbiye Nezareti, 24 Şubat 1917 tarihli yazıyla, müttefiki olan Avusturya-Macaristan Ordusu Başkumandanlığından, idareleri altındaki Bosna-Hersek ve işgal edilen Sırbistan’da meskûn Müslüman ahaliden mümkün olduğu kadar çok sayıda silah kullanmaya elverişli efradın İstanbul’a gönderilmesini talep etmişti. Avusturya Hükümeti bu talebe karşılık olmak üzere 1917 yılı Mayıs ayında Yenipazar ve Prepol’deki Müslüman ahaliden gönüllü olarak 800 kişi toplayarak dört kafile halinde Niş üzerinden İstanbul’a sevk etmişti.Ayrıca Belgrad’ta toplanan 209 Müslüman Arnavud gönüllü Osmanlı ordusuna katılmak üzere Teğmen İsmail Okanaciç kumandasında gönderilmişti.

Türk birlikleri Avrupa cephelerine gönderilince, Galiçya, Makedonya ve Romanya cephelerinde savaşan Osmanlı kuvvetlerine Rumeli’deki Müslümanlardan gönüllüler katılmıştı. Bu gönüllüler Türk birliklerinin anavatana dönüşlerinde onlarla beraber gelerek Irak ve Suriye cephelerindeki savaşlara katılmış, bir kısmı Kurtuluş Savaşı’na da iştirak etmişti. Bu gönüllülerden bazıları Anadolu’nun çeşitli bölgelerine yerleşmiş, bir bölümü ise Rumeli’deki yurtlarına geri dönmüştü.

Avusturya-Bulgar Ordularında Müslüman Gönüllüler

Birinci Dünya Harbi’nde Osmanlı’nın müttefiki olan Avusturya ve Bulgar ordularında Müslümanlar da bulunmaktaydı. Ancak Müslüman askerler bu savaşta Avusturya veya Bulgar ordusunda bulunmaktansa, dindaşlarıyla beraber cihad etmeyi tercih ettiklerinden Osmanlı ordusuna katılmak için her vasıtayı kullanmışlardı.

Avusturya ordusunda görev yapan Başçavuş Manastırlı Hayreddin oğlu Ramazan Bahri imzasıyla Harbiye Nezareti’ne gönderilen dilekçede kendisi ve arkadaşlarının gönüllü olarak Osmanlı ordusuna katılmak istediklerini bildirmişlerdi. Osmanlı hariciyesi tarafından bu gibi Müslüman gönüllülerin Osmanlı ordusuna katılmaları için gerekli girişimde bulunulmuştu. Keza Bulgar ordusunda askerlik yapan Mehmed Zeki Efendi de Osmanlı ordusunda askerlik yapmak üzere müracaat etmiş, Harbiye Nezaretince gerekli teşebbüste bulunulmuştu.

Mitroviçe ve civar köylerden Osmanlı ordusuna katılacakları vaadiyle toplanan 200 Müslüman Arnavut gönüllü, muhtelif cephelerdeki Avusturya birliklerine sevk edilince, silahlarını bırakarak ancak Osmanlı ordusuna hizmet edebileceklerini beyan etmeleri üzerine mecburen Belgrat üzerinden Osmanlı ordusuna gönderilmişti.

Avusturya ordusuna yardımcı olmak üzere İstanbul’dan Bosna’ya tersine bir gönüllü hareketi de olmuştu. 1915 yılı Aralık ayında, İstanbul’daki Avusturya-Macaristan Sefareti ile Teşkilat-ı Mahsusa’nın ortak hareketi neticesinde, İstanbul’daki Bosna muhacirlerinden ve Romanya ile Bulgaristan’dan gönüllü olarak katılan Arnavutlardan oluşan 700 kişilik bir birlik, Sırplara karşı savaşmak üzere Bosna’ya gönderilmişti.

Sonuç

Rumeli’de yaşayan Türk, Boşnak, Arnavut Müslümanlar cihad çağrısına tâbi olarak savaşa koşmuşlar bu uğurda bir kısmı şehit düşmüş, bir kısmı esir olmuş, hayatta kalabilenlerden bazıları Türkiye’de kalıp yerleşmiş, geride bir aile bırakanlar ise gazilik pâyesiyle mağrur geri dönmüştü.

Rumeli’den çok uzak cephelerde şehid düşen, esir olan gönüllülerden akıbeti belli olanların durumu, Osmanlı Harbiye Nezareti’nce konsolosluklar vasıtasıyla ailelerine bildirilmişti. Romanya’nın Tutrakan kazasından Ali oğlu Salim’in Musul’da, Bulgaristan’ın Hazergrad kasabası ahalisinden olup gönüllü olarak Kanal Harekâtı’na katılan Hüseyin’in Filistin’de, Gümülcine’nin Kırcaali kazasının Karadağlı köyünden Sadullah oğlu Ahmed ve yine Gümülcine’nin Kızılağaç köyünden Hüseyin oğlu Mehmed’in Mısır ve Hindistan’daki esir kamplarında şehid olduklarına dair tezkereler ailelerine gönderilmişti.

Rumeli’deki Müslümanlar, zorla koparılmış olsalar da hala vatan bildikleri Osmanlı Devleti’ne hizmet etmek din kardeşlerine yardımda bulunmak üzere gönüllü olarak cihada koşmuşlardı. Rumeli’den çok uzaklarda, belki isimlerini hiç bilmedikleri Irak ve Sina cephelerinde dinî ve vatanî görevlerini ifa eden bu gönüllü mücahitlerin tavır ve hareketi son derece manidâr olduğu gibi aynı zamanda büyük bir vatanperverlik ve fedakârlık göstergesidir. Bu mukaddes vazife uğruna gönüllü olarak cihad meydanlarına koşan şehit ve gazileri minnetle yâd etmek de hiç kuşkusuz bizim üzerimize düşen vicdani bir borçtur.

Bu makale daha önce Kültür Dergisi Mart 2009 Rumeli Özel Sayısı’nda yayınlanmıştır.

Kaynak:geliboluyuanlamak.com Tuncay Yılmazer ile Geliboluyu Anlamak.

 

YORUM YAP