Balkan Savaşları Sırasında Pomakların Zorla Tanassur Edilmesi » Boşnak HaberBoşnak Haber

30 Nisan 2024 - 08:45

Balkan Savaşları Sırasında Pomakların Zorla Tanassur Edilmesi

Balkan Savaşları Sırasında Pomakların Zorla Tanassur Edilmesi
Son Güncelleme :

27 Nisan 2018 - 10:54

Özetleyen: Zeynep Işıl Hamziç  Boşnak Medya

Balkan Savaşları Sırasında Pomakların Zorla Tanassur Edilmesi (1912-1913)

Giriş
1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi’ne kadar ağırlıklı olarak Rodoplar, Lofça tarafları, Batı Trakya ve Doğu Makedonya’da yaşamakta olan Pomaklar, günümüzde Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya, Türkiye ve az sayıda olmakla birlikte Arnavutluk ve Kosova’da da yaşamaktadırlar.
Pomaklar, genellikle dağlık ve dağınık bir coğrafyada yaşadıklarından dolayı çok çeşitli isimlerle anılmışlardır.Pomak terimi dışında Doğu Rodoplar’da Ahriyan-Agaryan,Makedonya’da Torbeş, yaygın olarak Potur ve nadiren Kurki, Kosova ve Arnavutluk’ta ise Gora Dağına izafeten Gorani (Goralı) veya Apovci vs. muhtelif terimlerle isimlendirilmektedirler.

Bulgaristan’da 19. YY sonlarından itibaren Pomak teriminin yanı sıra Bılgarite Muhamedani, Muhamedanite Bılgari, BılgaroMohamedani gibi terimler literatüre ve resmi söylemlere girmeye başlamıştır.Balkan Savaşları sırasındaki resmi yazışmalarda ise Pomak (Pomaşkite/Pomatsite) teriminin nadiren kullanıldığı, bunun yerine daha çok yukarıdaki terimlerin tercih edildiği görülmektedir.

Pomak tabiri ilk defa 1839 yılında Kuzey Bulgaristan’da  Ami Boué tarafından kullanılmış ve Boué, Lofça havalisindeki bazı köylere Pomak nahiyeleri adı verildiğini belirtmiştir.Pomak teriminin etimolojisi hakkında ilk tespit ise 1876 yılında Felix Kanitz tarafından yapılmıştır.Pomakların Müslüman Bulgarlar olduğunu iddia eden Kanitz’e göre Pomaci (Pomatsi) terimi, pomoçi (yardım etmek) fiilinden türetilmişti ve “Osmanlının yardımcısı” anlamına geliyordu. Ancak, Pomaklar dillerinin yanı sıra bazı Hristiyan âdet ve geleneklerini de korumayı başarmışlardı.
Kanitz’in bu tespiti daha sonra Pomak tabirinin-pomagam (yardım etmek) fiilinden gelen aynı
anlamdaki pomagaçi (yardımcı) kelimesinden türetildiği ve Pomakların Osmanlı ordularına yardımcı kuvvet olarak hizmet ettiklerinden dolayı bu adın kendilerine verildiği şekline dönüşmüştür.

I. Balkan Savaşları’nda Pomakların Zorla Tanassur Edilmesinin İdeolojik ve Siyasî Temelleri

Balkan Savaşları sırasında Pomakların zorla Hristiyanlaştırılması meselesi,Bulgar milliyetçiliğinin dil ve din üzerine kurulması, Bulgar tahayyülünde Pomakların zorla islamlaştırıldığına olan inanç ve Bulgaristan Prensliği’nin teşkili ile Şarkî Rumeli’nin ilhakı sırasında Pomakların tutumuyla yakından
ilişkilidir.
Paisiy Hilendarski’nin (1722-1773) 1762’de yazdığı İstoriya Slavyanobılgarska adlı eseriyle başlayan Bulgar ulusal uyanışı, halefi Sofroniy Vraçanski (1735-1815) tarafından devam ettirilmiş ve Sırp ve Yunan
ayaklanmalarının da etkisiyle 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra yeni bir ivme kazanmıştır. Tüccar sınıfının güçlenmesine paralel şekilde 1830’lardan itibaren Bulgar milliyetçiliği; eğitim ve kültür hareketleri, Fener Patrikhanesi’nden ayrı, müstakil bir Bulgar Kilisesi kurma çabaları; siyasî
bağımsızlık amacıyla girişilen isyan teşebbüsleri ve devrimci komitecilik faaliyetleri çerçevesinde gelişme göstermiştir.

 Siyasî özerlik 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi sonunda Rus ordularının zaferi ile elde edilmiştir. Ayastefanos Antlaşması’na (3 Mart 1878) göre Bulgaristan Prensliği’nin sınırları batıda Sırbistan’dan başlayıp Tuna yoluyla Karadeniz’e, güneyde ise Ohri gölünden Kavala limanına  ve oradan Edirne’nin kuzeyinden geçerek yine Karadeniz’e ulaşıyordu. Ancak, Rus nüfuzunun stratejik olarak Bulgaristan vasıtasıyla Ege denizine inmesi, başta İngiltere olmak üzere Avrupalı devletleri harekete geçirdi. 13 Temmuz 1878’de imzalanan Berlin Antlaşması’nda Bulgaristan Prensliği’nin özerkliği teyit edilmekle birlikte sınırları daraltıldı ve Şarkî Rumeli, Hristiyan bir vali yönetiminde özerk bir yönetim kurulması, Makedonya ise ıslahat yapılması şartıyla Osmanlı Devleti’ne iade edildi.Bundan sonra Bulgar milliyetçiliğinin temel hedefi, Ayastefanos Antlaşması’nda çizilen Büyük Bulgaristan sınırlarına ulaşmaktı. 1885 yılında Şarkî Rumeli’yi ilhak eden Bulgaristan’ın bir sonraki amacı Rodoplar üzerinden Makedonya’ya uzanmaktı.1908 yılında bağımsızlığın ilanı ile Bulgaristan’ın beklediği fırsat Balkan ittifakının kurulmasıyla doğdu.

I.I. Bulgar Ulusal Tahayyülünde Pomaklar ve Pomakların İslamlaşma Süreci

Pomaklar, daha Bulgar ulusal uyanışı döneminde -1830’lardan itibaren bazı eğitimli Bulgarların ve din adamlarının dikkatini çekmeye başlamıştı.
Başlangıçta bu ilgi tabiatıyla daha çok onların kökenine yönelikti. Bulgar aydın ve milliyetçileri, Pomakların kendileri ile aynı dili konuştuklarından ve geleneksel halk kültüründeki ortak özelliklerden hareketle onların Bulgar kökenli olduklarından şüphe etmiyorlardı. Ancak, aradaki en büyük fark
Pomakların Müslüman olmasıydı.Bulgar aydınları neden, ne zaman ve nasıl Müslümanlaştığı o zaman için meçhul olan Pomakların “Bulgarlıktan kopuşunu” ulusal onura ve Hristiyanlık ruhuna zarar
vermeden açıklamanın yollarını arıyorlardı. Onları atalarının dinine ihanetle suçlamak yerine “Osmanlı zulmünün kurbanları” olarak ilan etmek daha müreccah göründü. Böylece, bazı yerel halk türküleri, söylenceler ve efsanelere dayanarak veya bunları icat ederek ve daha da mühimi “Müslüman Bulgarların”
Osmanlı idarecileri tarafından yürütülen sistemli bir asimilasyon kampanyası sonucunda baskı ve zulümle islamlaştırılmak suretiyle Hristiyan Bulgar kitleden koparıldığını gösteren mahallî kaynaklar/ yazma eserler üreterek meseleyi çözümleme yoluna gittiler. Ulusal uyanış ve Prenslik döneminde icat edilen zorla İslamlaştırma teorisi, o kadar başarılı oldu ki üzerine sayısız akademik-popüler kitap ve roman yazıldı, film ve belgesel çekildi, ders kitapları ile gelecek nesillere aktarıldı ve Bulgaristan’da günümüze kadar tarih yazıcılığına, siyasî çevrelere, edebî mahfillere ve popüler kültüre egemen oldu.

Bu mahallî kaynaklardan ilki, Stefan Zahariev tarafından 1870’de Viyana’da basılan Tatarpazarcık Kazası’nın Coğrafî, Tarihî ve İstatistiksel Tasviri adlı eserde yayınlanan Papaz Metodi Draginov Kroniği’dir. Tatarpazarcık kazasına bağlı Çepino bölgesindeki Korova köyünde doğan Metodi Draginov, eserinde kendi köyü de dâhil olmak üzere Çepino havzasındaki Banya, Dorkovo, Kostandovo, Korova, Lıjene ve Rakitovo’nun 1666 yılında zorla İslamlaştırılmasını ve Kamenitsa’nın nasıl kurulduğunu anlatıyor ve Köprülü Vezir Mehmed Paşa’nın Mora’ya sefere (Girit Seferi, 1645-1669) giderken Filibe’ye uğradığını; Çepino Bulgarlarının askerlik (voynukluk)yapmadıkları gibi, Filibe Rum metropoliti Gavril’e vermeleri gereken kilise vergisini de ödemediklerinden dolayı metropolit tarafından vezire şikâyet edilmeleri üzerine Bulgarların asi ilan edildiklerini,vezirin yeniçerilerle Çepino’yu bastığını ve Bulgarların katledilmesi emrini verdiğini belirtiyordu.

Ancak, Kara İmam Hasan Hoca’nın vezire öldürülmeleri yerine Müslüman yapılmalarını teklif etmesi ve Bulgarların buna direnmesi üzerine kılıç zoruyla ve türlü işkencelerle Banya, Dorkovo, Kostandovo, Korova, Lıjene ve Rakitovo’nun zorla İslamlaştırıldığını, Müslüman olmayı reddedenlerin katledildiğini, kaçıp kurtulan Hristiyanların daha sonra aynı bölgede Kamenitsa köyünü kurduklarını görgü tanığı olarak detaylı bir şekilde anlatıyordu.

Ayrıca, Draginov’un hikâyesine göre bu sırada Osmanlı yöneticileri tarafından paha biçilmez Bulgarca eski kitaplar yakılmış, Kostenets ve Stanimaka (İstanimaka/Asenovgrad) arasında 33 manastır ve 218 kilise yıkılmıştı. Viyana’da Papaz Metodi Draginov’un hikâyesinin basılması ile neredeyse
eş zamanlı olarak, 1869’da, Rus tarihçi Lamanskiy tarafından Rusya’da başka bir hikâye yayınladı.

Bu hikâyede Sultan Selim (1512-1520) döneminde 1522’de “Bulgaristan’ın İkinci Yıkımı”ndan söz ediliyordu. Buna göre (Rum Patriğinin teşvikiyle)Ege kıyılarından Nevrokop’a kadar olan bölgeler yani
Rodoplar ile Tuna taraflarının büyük bölümü kitlesel olarak ve zorla Müslümanlaştırılmıştı. Sultan Selim ayrıca Arnavutluk ve Bosna’ya kadar Balkanları zorla İslamlaştırmıştı.“Bulgaristan’ın İkinci Yıkımı”
meselesi Paisiy Hilendarski’nin eserinden biri olan Dryanovo kopyasında da işleniyordu.

Sultan Selim 1522 yılı baharında Edirne’den  Sofya’ya kadar bütün Trakya’yı tahrip etmiş, Kaymakam Tatar Mirza’ya 46.000 askerle birlikte Tuna ve Koca Balkan boyunca Vidin’e kadar her yeri yok etmesi emrini vermiş, ayrıca vezirini (Sinan Paşa?, ö. 1517) de 33.000 askerle Makedonya’ya göndermiş ve Drama’dan Bosna’ya kadar her yeri, keza Duşpat dağlarını, bu sırada zorla İslamlaştırmıştı.

Öte yandan, Metodi Draginov Kroniği’nin keşfi ve kaybolmasından sonra Çepino hadisesini anlatan onun 2 versiyonu daha ortaya çıktı: Batkunino ve Belovo Kronikleri. Ancak, Batkunino Kroniği’nde olayın 1670’te Sultan Ahmet Sultan IV. Mehmed, 1648-1687; I. Ahmed, 1603-1617, II. Ahmed, 1691-
1695, III. Ahmed, 1703-1730] devrinde meydana geldiği aktarılıyordu. Bu kronik Hristo Popkostantinov tarafından 1893’te yayınlanmıştır. Belovo Kroniği’nden ise ilk kez N. Naçov tarafından 1898’de söz edilmiş ve ancak 1915’te Petır Mutafçiev tarafından yayınlanmıştır.

Son olarak 20.YY başlarında “Tarihi Not Defteri” keşfedildi. Bu eserde de mufassal ve korkunç baskı ve zulüm hikâyeleri eşliğinde Doğu ve Orta Rodoplar, bilhassa Paşmaklı, Darıdere ve Batı Trakya’nın 1660’larda Osmanlı tarafından zorla İslamlaştırılması anlatılıyordu. 1669’da Paşmaklı çevresinde
Đslama geçmeyi kabul etmeyen Bulgarlar katledilmiş, bir kısmı çaresiz Müslüman
olmuş, kurtulanlar ise dağlara kaçmış ve daha sonra Krıstogorie piskoposu Visarion’un etrafında toplanarak Raykovo köyü ve çevresini savunmuşlardı.
Ancak, 1670 yaz aylarında piskopos yakalanmıştı. Civardaki direnişi kırmak için Visarion’a ihtida teklif edilmiş ise de reddetmesi üzerine işkence edilerek zavallı piskopos şehit edilmişti. 1705 baharında Sultan Mahmud’un hükümdarlığında [III. Ahmed, 1703-1730; I. Mahmud, 1730-1754] Anadolu’dan pek çok Müslüman  getirilerek İskeçe civarındaki Ege ovalarına ve Rodoplar’ın güney eteklerine yerleştirilmişti. 1660’larda kısmen islamlaştırılan Lebovidovo ve Byal izvor’un yanı sıra 1705’deki bu hadisede civardaki Bulgar köyleri zorla Müslüman yapılmış ve ardından her birine Müslüman adları verilmişti: LebovidovoDarıdere,Perunovo-Elmalı, Nijnets-Şahin Byal Đzvor-Akpınar… olmuştu.

Böylece, mahallî kaynaklarla Rodoplar’da İslamın Osmanlı idarecileri tarafından “ya sarık, ya kelle” formülü ile yani Bulgarları ya Müslüman olmak ya da ölüm arasında seçim yapmak zorunda bırakan acımasız şiddet kampanyaları eşliğinde yayıldığı tescillenmiş oluyordu. Aynı teori bu zulüm ve vahşete direnerek Hristiyan kalmayı başaran Bulgarları da yüceltiyordu.

Aşağıda görüleceği üzere bu mahallî kaynaklar (1931’de yayınlanan İstoriçeski Belejnik dışında), Balkan Savaşları sırasında Pomakların zorla Hristiyanlaştırılmasında dayanak olarak kullanıldı ve Pomakları cebren İslamlaştırıldıklarına ikna ederek yeniden kazanmanın yolları arandı. Bu sebeple, konumuz açısından mahallî kaynakların akıbeti ve Pomakların İslamlaşma süreci son derece elzemdir.
Öncelikle mahallî kaynakların orijinalleri her nasılsa keşfedildikten sonra ortadan kaybolmuşlardı.

Mahallî kaynaklar, tarih hataları düzeltilerek 1960’lara kadar dokunulmazlıklarını korudu.
Metodi Draginov Kroniği ve versiyonlarının kuşkulu veya şüpheli olduklarına dair ilk tespitler 1965’te yapıldı. Ştraşimir Dimitrov, Sofya Milli Kütüphanesi’ndeki cizye defterlerine dayanarak Batı Rodoplar’ın birden bire değil, tedricen İslamlaştığı sonucuna ulaştı, ancak, Çepino’ya ait cizye defterleri
Sofya’da olmadığı için, kroniklerin güvenilirliğinden şüphe etmedi ve bunların zaman zaman yükselen taassup ve kitlesel baskı eylemlerini yansıttığını savundu.

Vera Mutafçieva ise Korova da dâhil olmak üzere Çepino köylerinin voynuk köyleri olmayıp, Rodoplar’daki pek çok köy gibi, Sultan Süleyman vakfına ait vakıf köyler olduğunu ortaya koydu. Bu bulgu, Metodi Draginov’un kendi köyünün statüsünden habersiz olduğunu gösteriyordu. 1969’da Hr. Kodov, Belovo Kroniği’nin çağdaş bir eser olmayıp 19. yüzyılda yazıldığını iddia etti ve bazı tarih ve maddi hataları düzelterek yeniden yayınladı. 1977’de P. Marinov, “Tarihi Not Defteri”nin düzmece olduğunu ve 20. yüzyıl başında üretildiğini ortaya koydu. Nihayet Antonina Jelyazkova, 1990’da o zamana kadar mahallî kaynaklara yönelik tenkit ve eleştirileri sıraladıktan sonra söz konusu dönemde Çepino ve Rodoplar’da zorla islamlaştırma yapıldığına dair Türk ve Avrupa kaynaklarında hiçbir veri
olmadığı, 1660 ve 1670’lerde Rodoplar’dan geçen Evliya Çelebi ve on üç Avrupalı seyyahın hiç birinin eserinde böyle bir olaydan bahsedilmediği ve bölgede İslamlaşmanın birkaç yüzyıla yayılan bir zaman diliminde meydana geldiğinden hareketle Metodi Draginov, Belovo ve Batkunino kroniklerinin sahte olduğunu ve 19. yüzyılda üretildiğini savundu.

 Böylece, mahallî kaynakların ulusal uyanış dönemi Bulgar vatanseverleri tarafından “yüce bir amaç uğruna icat edilmiş kalp eserler” oldukları Bulgar edebiyat ve tarih uzmanları tarafından ispatlanmış oluyordu.Ancak, mahallî kaynakların otantikliğine yönelik şüpheler ve iddialara karşın bazı Bulgar tarihçiler, anakronik olaylar, tarih hataları, Sultan ve idareci isimlerinde yanlışlıklar olsa bile
yine de onların içlerinde pek çok tarihsel gerçeklik barındırdığını savunmayı sürdürdüler.

Zorla İslamlaştırma teorisine en büyük darbe Machiel Kiel ve Evgeni Radushev’den geldi. Öte yandan, modern araştırmalarda Rodoplar’da İslamlaşmanın tedricen meydana gelmesi bir yana, Çepino bölgesinin voynuk değil, vakıf köylerinden müteşekkil olduğu, Papaz Metodi Draginov diye birinin
ruhban listeleri ve Osmanlı cizye defterlerinde olmadığı, yani hiç yaşamadığı, Filibe’de o sırada Gavril adlı bir Rum metropolitinin bulunmadığı ve Osmanlı ordusunun Girit seferine giderken Rodoplar’a hiç uğramadığı tespit edildi. Rodoplar’ın güney etekleri ve Batı Trakya’da Müslüman nüfus iskânı sürecinin daha Osmanlı fetihleriyle başladığı; Yörük ve Türkmenlerin iskân edildiği bu bölgede Türkçe isimli köylerde yaşayan ve Türk ve Müslüman adları taşıyan Müslüman nüfus oranının daha 1454-1455’te %75 olduğu; isimleri değiştirildiği söylenen köylerin keza daha 16. YY  Türkçe isimleriyle mevcut olduğu (Darıdere-1516, Akpınar-1516, Elmalı-1558, Şahin-1558) ve nihayet Krıstogorie diye bir piskoposluk olmadığı gibi, Bulgar Ortodoks Kilisesi’nin aziz ilan ettiği piskopos Visarion’un da hiç yaşamadığı gibi hususlar gün yüzüne çıktı. Buna karşılık bazı akademik ve popüler çevrelerde bu teori hâlâ geçerliliğini korumakta ve İslamın Rodoplar’da ve Koca Balkan taraflarında Osmanlı Devleti’nin sistemli bir şekilde uyguladığı şiddet kampanyası sonucunda yayıldığı görüşü hâlâ epey taraftar bulmaktadır.

Pomaklar arasında İslamlaşmanın gerçekte nasıl bir süreç izlediği gelecek olursak, Bogomilizm, derviş ve tarikatların etkisi, Yörük yerleşimleri, sosyal, ekonomik, dinî vs. etkenlerin rolüne girmeksizin, sürecin 15. yüzyıl ortalarında başladığını söyleyebiliriz. Mesela, E. Radushev, Batı Rodoplar’da Nevrokop bölgesinde yerli halk arasında islamlaşma hadisesinin Yörük ve Türkmen kolonizayonunun başlamasından yaklaşık 80 yıl sonra yani 1460’larda başladığını ve 1720’lere kadar devam ettiğini ve daha sonra sürecin stabil hale geldiğini Osmanlı kaynaklarına dayalı olarak tespit etmiştir.

Buraya kadar aktardığımız bilgiler ışığında Rodoplar, Doğu Makedonya ve Lofça taraflarında Pomakların gönüllü olarak ve zamanla islamiyeti benimsedikleri görülmektedir. Bu süreç, 15. YY ikinci yarısından başlayarak yaklaşık olarak 18. YY ilk yarısına kadar devam etmiştir. Pomakların Osmanlı fethi öncesinde veya başlarında Müslüman olup fetihlere katıldıkları için kendilerine yardımcı anlamında Pomak dendiği şeklindeki teoriyi de mefluç bırakır.

I. II. Bulgaristan Prensliği Döneminde (1878-1908) Bulgarlar ve Pomaklar

1877-78 Osmanlı-Rus Harbi öncesinde Bulgar nüfusa yakın olan Müslüman nüfus, savaşla birlikte yarı yarıya tasfiye edilmişti.Buna rağmen 1880-84’te Bulgaristan nüfusunun Şarkî Rumeli dâhil %27’si (802.597) Müslümanlardan oluşuyordu bu nüfus Türkler, kalan kısmı da Pomaklar, Tatarlar,Müslüman Çingeneler teşkil ediyordu.1881 yılında yalnızca Lofça, ivraca, Plevne, Teteven taraflarında Konstantin Jireçek’e göre 28.000, resmi makamlara göre tahminen 20.000 dolayında Pomak nüfus vardı.

Çerkesler ise savaşla birlikte Bulgaristan’dan tamamen sürülmüşlerdi. Bunun yanı sıra, Bulgaristan’da Rum, Gagavuz, Musevi, Ermeni, Ulah, Müslim ve Gayrimüslim Çingeneler ile az sayıda Katolik Bulgar mevcuttu.Prenslik döneminde Bulgaristan’da, dönemin romantik milliyetçi atmosferine uygun olarak
kuruluştan itibaren “bir ulus-bir devlet” prensibi benimsendi ve ulus-devletin konsolidasyonu başlıca amaç haline geldi. Bulgar aydını ve politikacıları ulusdevletin inşası sürecinde Bulgar ulusunun tanımını yaparken dil ve din unsurunu  esas aldılar. Böylece, her ne kadar Tırnova anayasasında bütün Bulgar
vatandaşlarının eşitliği ilkesi vurgulanmış ise de Bulgar olmayan unsurlar ikinci plana itildi ve Bulgar milliyetini belirleyen sınırlar “Bulgarca konuşmak ve Bulgar Ortodoks Kilisesine bağlı olmak” şeklinde tespit edildi. Diğer taraftan, Balkan milliyetçiliğinde yaygın olarak görülen etnik ve dinî azınlıklardan arınmış, saf bir millet arzusu Bulgaristan’da da kendini gösterdi ve etnik ve dinî açıdan Bulgar Ortodoks çoğunluktan ayrılanlar yabancılaştırıldı.
Bulgaristan kurulduğu sırada Bulgar devlet adamlarında ve aydınlarında Pomakların zorla islamlaştırılmış Bulgarlar olduğu fikri egemendi. Pomaklar, ana dile dayalı istatistiklerde Bulgar nüfusa dâhil ediliyorlardı. Ancak, genel nüfus sayımlarında ise Müslüman-Türk nüfus başlığı altında kaydediliyorlardı.
1900’den itibaren ise Pomaklar, ayrı bir unsur olarak sayılmaya başlandı. Buna göre Pomakların nüfusu 1900’de 20.637, 1905’de 19.373, 1910’da ise 21.143 olarak tespit edilmiştir

 Savaş sırasındaki göç dalgasında bir şekilde terk edilen veya aileleri katledildiği için yetim kalan Türk çocukları tanassur ettirilmiş ve Türk kızları Hıristiyanlarla evlendirilmişti. Dışişleri bakanı Tsankov, 13
Haziran 1880 tarihli genelgesinde bu tür çocukların ailelerinin talebi halinde iade edilmesini emrediyordu. Ancak, Bulgar aileler bu emre karşı çıktıkları için çocukların çoğu iade edilmedi. 1881 Eylül’ünde Bulgar Dışişleri Bakanı Vılkoviç ise hükümetten Müslüman ailelerin Hristiyanlaştırılması için kaynak ayrılmasını talep etti.

1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi esnasında Rodoplar, Makedonya veya Anadolu’ya göç eden Kuzey Bulgaristan’daki Pomakların bir kısmı memleketlerine geri döndüklerinde Plevne’ye Rus saldırısı sırasında köylerindeki camilerin çoğunu tahrip edilmiş halde buldular. Sadece İvraca’ya
bağlı Gradeşnitsa, Byala Slatina ve Popitsa köylerindeki camiler yıkımdan kurtulmuştu.

 Lofça piskoposu Natanail, 1881 yılında Pomakların Hıristiyanlaştırılması için köylere misyonerler
gönderdiği gibi, hükümet de onların faaliyetini teşvik için kaynak tahsis etmişti.Ancak, ruhban çevreleri, Pomakların dini meselesinin “Bulgar milletinin bedeninde bir yara” olduğunu kabul etmekle birlikte, bu faaliyetin Ortodoksluk ve Bulgaristan’ın düşmanlarına fırsat vereceği düşüncesiyle
Natanail’in yaptıklarını tasvip etmiyorlardı.Öte yandan, Osmanlı döneminde de talebe-i ulûmun imâmet ve vaazda bulunmak amacıyla üç aylarda köyleri ziyareti âdet olduğu halde, Bulgaristan hükümeti, tatil ve üç aylar münasebetiyle İstanbul medreselerinde okuyan talebelere pasaport ve istedikleri köylere gitme konusunda zorluk çıkarıyordu.

1883’te medrese talebelerine Pomak köylerini dolaşma izin verilmediği gibi, sınır dışı edildiler.
Talebelerin Pomakları göçe teşvik edeceklerinden ve başlanmış olan Bulgarlaştırma sürecini sekteye uğratacaklarından endişe ediliyordu. Bulgarlaştırma işinde mahallî kilise idarecileri ve okul müfettişleri işbirliği içinde çalışıyorlardı.Ancak, bu proje bir süre sonra rafa kaldırıldı. Bu çabalara rağmen ilk etapta eğitim faaliyetleri dışında Pomakların Bulgarlaştırılmasına yönelik sistemli bir faaliyetten söz etmek güçtür. Eğitim konusunda ilk adımlar daha Şarkî Rumeli Vilayeti’nin teşekkülünden sonra başlamıştır. Nitekim Ahmed Seyfi Bey, 7 Ekim 1880 tarihli layihasında, Pomakların Müslümanlığa samimi olarak bağlı oldukları halde Bulgarca konuşmaları ve Türkçeye aşina olmamalarını Bulgarların fırsat bilerek onları kendilerine celbe, yani Bulgarlaştırmaya gayret ettikleri konusunda Osmanlı
hükümetini ikaz ediyordu. Bunun yanı sıra Şarkî Rumeli hükümetinin ertesi yıldan itibaren (1881) Pomaklar için mektepler açacağını belirtiyor ve çeşitli vaat ve hediyelerle Bulgarların amaçlarına ulaşacaklarının şüphesiz olduğu öngörüsünde bulunuyordu. Şarkî Rumeli hükümeti tarafından 1881’de Orta Rodoplar’da Çepino bölgesindeki Pomak çocuklarını eğitmek üzere Kamenitsa’da
Prosveta (Eğitim) adlı “Müslüman Bulgar Öğrenci Cemiyeti” kuruldu. Şarkî Rumeli hükümeti 1879-1883 arasında eğitim yoluyla Pomaklarda Bulgarlık hissi uyandırmaya çalışmış ise de bundan bir sonuç elde edememiştir.

Pomakların Bulgarlara ve Bulgaristan’a bakışına gelince; Pomakların daha Osmanlı döneminde Bulgar milliyetçiliğinin gelişmesinden rahatsızlık duydukları ve buna bağlı olarak Bulgarlarla aralarındaki gerilimin arttığı görülmektedir.
Nisan ayaklanmasında Bulgarlara karşı mücadele ettikleri ve özellikle Filibe ve Tatarpazarcık’ın güneyinde isyan eden Batak, Peruştica ve diğer köylerde Bulgarlarla kanlı çatışmalara giriştikleri gibi, 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbinde de Rodoplar’da Türklerle birlikte Rus ordularına karşı direniş göstermişlerdi.
Öte yandan, Pomaklar, muharebeler esnasında Bulgarların misillemelerine hedef olmuşlar ve bir kısmı, bilhassa Lofça taraflarında yaşayanların bir bölümü, Osmanlı topraklarına göç etmek zorunda kalmıştı. Rodoplar’da ise Türk ve Pomakların direnişi savaştan sonra da devam etti. 20  Pomak köyü ahalisi Türklerle beraber Rodoplar’ın kuzey kesimini içine alan Şarkî Rumeli Vilayeti’nin kurulmasından sonra vilayet yönetimini tanımadıkları gibi, Şarkî Rumeli’nin Bulgaristan Prensliği’ne ilhakından sonra da Bulgaristan’a bağlanmayı reddetmişlerdi. Nihayet, Osmanlı Devleti ve Bulgaristan arasında
yapılan görüşmelerde Kırcaali kazası ile çoğunluğu Pomak olan Rupçoz (Dövlen) kazasında toplam 192 köyün Osmanlı topraklarına katılması ile Rodop isyanı ancak, 1886 yılında sona erdi. Buna karşılık, Şarkî Rumeli dâhilindeki İstanimaka, Filibe, Tatarpazarcık ile Çepino bölgesinin de dâhil olduğu Peştere
taraflarındaki Pomak köyleri ise Bulgaristan Prensliği’ne bağlandı. Bu dönemde Bulgaristan’da kalan Pomaklar kendilerini Müslüman cemaatinden ayrı hissetmiyorlardı. Ayrıca, Hristiyan bir devlet idaresinde yaşamak istememeleri ve Müslümanlara yönelik uygulama ve baskılardan dolayı Bulgaristan ve Şarkî Rumeli’deki Türkler ve Pomaklar arasında Osmanlı topraklarına göç eğilimi yaygındı.

II. Balkan Savaşları Esnasında Pomakların Zorla Hristiyanlaştırılması

8 Ekim 1912’de Karadağ’ın Osmanlı Devleti’ne saldırmasıyla başlayan savaş, Bulgar Kralı Ferdinand tarafından bir ehl-i salib muharebesi olarak ilan edilmiş ve Balkan Harbi, yalnızca milliyetçi ideolojinin seferber ettiği orduların savaşı değil, aynı zamanda sivil halka karşı yürütülen bir harp olarak da
tarihe geçmiştir. Balkan Harbi, Osmanlı Devleti açısından bütün cephelerde tam bir felaketle sonuçlanmış ve 1912 Aralık ayında kuşatma altındaki Edirne, İşkodra ve Yanya dışında bütün Rumeli toprakları yitirilmiştir. Dahası Bulgar ordusu Kasım ayı başında Çatalca’ya kadar ilerlemiştir. Osmanlı Devleti, bu şehirleri takviye edemediği için 5 Mart 1913’de Yanya, 26 Mart’ta Edirne ve 23 Nisan’da da İşkodra teslim olmak zorunda kalmış ve Londra Ant. (30 Mayıs 1913) ile Balkan Savaşı sona ermiştir.

Ancak, müttefiklerin işgal ettikleri toprakları taksimde anlaşamamaları, özellikle Makedonya konusundaki ihtilaf nedeniyle Bulgaristan’ın 29 Haziran’da Sırbistan ve Yunanistan’a saldırması ve Karadağ ve Romanya’nın da Bulgaristan’a karşı cephede yer almasıyla II. Balkan Savaşı başlamıştır. Bu esnada, Osmanlı birlikleri ileri harekâta geçerek 21 Temmuz’da Edirne’yi Bulgar işgalinden kurtarmıştır.

Balkan Savaşları’nda cephe gerisinde meydana gelen hadiseler de en az muharebeler kadar dramatik sonuçlar yaratmıştır. Osmanlı ordularının bozguna uğraması, Türk ve Müslüman ahaliyi bölgenin demografik yapısını kendi lehlerine çevirmeye çalışan işgal orduları ve Bulgar, Yunan, Sırp çeteleri ile karşı karşıya bırakmış ve on binlerce Müslüman katledilmiş ve yüz binlercesi göç yollarına düşmüştür. Muharebeler esnasında Selanik havalisindeki kasaba ve köylerde Bulgarların yaptığı mezalim ve katliama tanıklık eden Selanik Avusturya konsolosu August Kral, Bulgarların planının buradaki Müslümanları bitirmek ve Makedonya’da islam unsuru bırakmamak olduğunu belirtmiştir.Osmanlı Devleti’nin kaybettiği topraklardan 250-300.000 dolayında Türk ve Müslüman nüfus göç etmek zorunda kalmıştır.Balkan Savaşları’ndaki göçün bilançosunu çıkarmak güçtür. Ancak, 1912-1920 yılları arasında Osmanlı topraklarına Rumeli’den gelen sayısı 413.922’dir.

II. I. Pomakların Zorla Hıristiyanlaştırılması Süreci

Balkan Savaşları’nda  Bulgaristan çok kısa bir sürede Rodoplar, Doğu Makedonya, Batı Trakya ve Gelibolu hariç Edirne-Çatalca hattını işgal etmişti. Ancak, buralarda nüfus çoğunluğu Müslümanlar lehineydi. Mesela, Edirne Vilayeti’ne bağlı Cisr-i Mustafa Paşa, Kırcaali, Sultanyeri, Ahi Çelebi, Eğri Dere, Darıdere, Rupçoz kazalarında 1892- 93’te Müslüman nüfus oranı %85, Bulgar nüfus ise %12 idi. Cisr-i Mustafa Paşa hariç Rodop bölgesinde ise bu oran %93 idi.76 Keza, Balkan Savaşları öncesinde Kırcaali, Eğridere, Koşukavak, Darıdere, Mestanlı, Ortaköy, Dövlen, Paşmaklı ve Nevrekop taraflarında nüfusun yaklaşık %90’ı Türk ve Müslümanlardan oluşuyordu.

II.Balkan Savaşı sonunda Bulgaristan’ın elinde kalan bölgelerin (Doğu Makedonya, Batı Trakya ve Rodoplar) 1911 yılı itibarıyla toplam nüfusu ise 581.652 idi ve bunun 327.255’i Müslüman, 204.701’i
Bulgar, 29.255’i Rum, 920’si Musevi ve 19.044’ü diğer halklardan oluşuyordu.Bulgar işgalindeki bölgelerde 327 köyde göç edenler hariç 185.498 Pomak nüfus vardı.Mevcut nüfus yapısı ile Bulgaristan’ın bu bölgeleri elinde tutabilmesi güçtü.Pomaklar, Osmanlı millet anlayışına bağlılıklarını sürdürüyorlardı. Bulgarlara bakışı 1876 Nisan Ayaklanması, 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi ve Şarkî Rumeli tecrübesi ile Bulgar devlet adamları, Bulgar ordusunun Rodoplar’ı aşarak Ege kıyılarına inmesi durumunda arkasında kalacak Pomakların tavırlarından endişe ediyordu. Bu yüzden Bulgaristan hükümeti, bu kez farklı bir metot izleyerek onları cebren Hristiyanlaştırma yolunu seçti.Pomakların zorla Hıristiyanlaştırılması meselesi, Bulgaristan’da ulusal konsolidasyonun sağlanması amacıyla girişilmiş tarihî-ideolojik kökleri olan ve Bulgar ulusunu etnik açıdan Bulgar ve dinî bakımdan Ortodoks olmak şeklinde algılayan bir ulusçuluk anlayışından ilham alan çok daha geniş kapsamlı bir siyasî projenin tezahürüdür.

Dolayısıyla Pomaklara tek başına Bulgar olduklarını kabul ettirmek yetmiyordu, aynı zamanda onların Ortodoks Hıristiyan inancına bağlanmaları ve Osmanlı geçmişinin izlerinden arınmaları gerekiyordu. Nitekim Bulgaristan’ın yalnızca Balkan Savaşları sırasında ele geçirdiği bölgelerde
yaşayan Pomakları değil, Şarkî Rumeli’nin ilhakından beri kendi vatandaşı olan Filibe sancağındaki Pomakları da zorla Hristiyanlaştırma yoluna gitmesi bunu teyit etmektedir.Öğretmen Todor Đv. Mumciev, Filibe metropoliti Maksim’e bir mektup göndererek Hristiyanlığa geri dönmek suretiyle Müslüman Bulgarların Bulgar milleti ile entegrasyonları için uygun zamanın geldiğini belirtiyorlardı. Ardından yine Todor Đv. Mumciev ve Tatarpazarcık eşrafından aralarında öğretmen, avukat, tüccar, mühendis, gönüllü vs. kişilerin bulunduğu 22 kişi, 1/14 Aralık 1912’de Başbakan Geşov, Sinod Meclisi ve Dâhiliye Nazırı Al. Lüdskanov’a bir mektup göndererek Pomakların tanassur edilmesini istediler. Böylece,  Bulgar Ortodoks Kilisesi’nin önderliğinde, Çar Ferdinand ve Başbakan İvan Geşov’un onayı ve Makedonya Dâhili İhtilal Teşkilatı (VMRO)’na bağlı çetecilerin eşliğinde “Müslüman Bulgarların” Hristiyanlaştırılmasına başlandı.Harekete Makedonya Yüksek Komitesi (VMOK)’ne bağlı çeteciler de katıldı. Tanassur faaliyeti, askeri sansür ve hükümetin olayı dünyaya duyurmak istememesi sebebiyle basından gizlendi. Muhalif Bulgar basını 1913 yılı sonuna kadar bu konuda yayın yapmaktan imtina etti.

İşgal edilen topraklarda Bulgar idaresinin kurulmasından hemen sonra ilk toplu tanassur vakaları işitilmeye başlandı. Pomakların tanassuru için Bulgar Ortodoks Kilisesi tarafından 1912 Aralık ayı sonunda hususi bir teşkilat kuruldu. Sinod Meclisi,Bulgaristan’ın dört bir tarafından çok sayıda din adamı ve öğretmenin dâhil olduğu özel ruhban heyetleri teşkil etti. Bu heyetler Rodoplar’a, Batı Trakya’ya
(Gümülcine, İskeçe) ve Doğu Makedonya’ya (Nevrekop, Serez, Drama) gönderildiler.Filibe metropoliti Maksim, 1885’ten beri Bulgaristan sınırlarında olan yerler dâhil bütün Rodoplar’ı, “Batı Trakya’da kurtarılan bölgeleri” ve Doğu Makedonya’nın bir kısmını Hıristiyanlaştırmakla görevlendirildi.

Diğer taraftan, muharebeler esnasında Rodoplar, Batı Trakya ve Doğu Makedonya’da yüzlerce Türk ve Müslüman köyü yakılmıştı. Pomak köylerinin büyük bölümü Bulgar ordusu ve çeteler tarafından yakılmış, tahrip edilmiş ve yağmalanmıştı. Binlerce Pomak, yaklaşan Bulgar ordusu ve çetelerin önünden
kaçarak göç etmişti. Pek çoğu aç, evsiz, sefil ve çıplaktı. Hristiyanlaştırma faaliyeti 1913 Mart sonuna kadar çok hızlı bir şekilde yürütüldü ve 1913 yaz aylarına kadar Bulgaristan’ın işgal ettiği
bölgelerde Rodoplar, Batı Trakya ve Makedonya’da yüzlerce köy, mahallede yaşayan Pomakların firar ve göç edenler dışında neredeyse tamamı tanassur edildi. Doktor Cemil, tanassur edilen Müslümanların sayısının önce 111.840 olduğunu belirtmiş ise de daha sonra bunu 150.000 Pomak’ın zorla Hristiyan yapıldığı şeklinde tadil etmiştir.Rumeli Muhâcirîni İslâmiye Cemiyeti İdaresi tarafından neşredilen Zavallı Pomaklar! adlı risalede ise bir takım zulüm ve işkencelerle cebren Hristiyanlaştırılan Pomakların sayısının 150.000’den fazla olduğu tahmin edilmektedir.Bulgar kaynaklarında daha 1913 Şubat sonu itibarıyla büyük bölümünün tanassur ederek Ortodoksluğu benimsediği ve böylece 150.000 kişinin Bulgar Ortodoks Kilisesi’ne geçerek Bulgarlığı kucakladığı belirtilmektedir.

Veliçko Georgiev-Stayko Trifonov’a göre 1913 yılı yaz aylarına kadar 200.000 dolayında “Müslüman Bulgar” tanassur edilmiştir.Böylece, II.Balkan Savaşı’na kadar Filibe Sancağı dâhilinde Peştere kazasına bağlı Çepine (Çepino) havzası köyleri, İstanimaka, Rupçoz,Nevrekop, Cuma-i Bâlâ, Razlık, Menlik, Babyak, Ahi Çelebi(Paşmaklı/Smolyan) Gümülcine, Ustrumca, ve Aydos, Darıdere, Koşukavak,Drama, İskeçe, Doyran, Petriç vs. yerlerde firar ve göç edenler dışında hemen bütün Pomaklar zorla Hristiyanlaştırılmıştır.

Tanassura direnenlerin darp edilmesi, zulüm ve işkenceye maruz bırakılması, hatta ahalinin gözünü
korkutmak için -2 Mart 1913’te Çepine’nin Dal ve Alemdar kulübelerinde olduğu üzere97- içlerinden bazılarının katledilmesi gibi uygulamalar yaygındı.Nevrekop’a bağlı Vılkosel’de 95 ve Ablanitsa’da ise 73 dolayında Pomak, 1913 Şubat ayı sonlarında tanassura direndikleri için çeteciler tarafından katledildi.
Diğer taraftan, II Balkan Harbi’nin başlamasını müteakip Gümülcine ve Kırcaali taraflarından
Bulgar hükümetinin geçici olarak çekilmesi üzerine bölgeye tamamen Bulgar çeteleri hâkim olmuştur. Bulgar çeteleri, Müslüman ahaliyi tanassura zorladığı gibi, kiliseye çevrilen camilerde yapılan Pazar ayinlerine katılmadıkları takdirde her defa için para cezası kesiyorlar ve hatta bu hususta ısrar edenleri gizlice idam ediyorlardı. 

Savaştan önce Bulgaristan tarafında kalan ve Rodoplar’ın kuzey kesimlerindeki bölgelerde yürütülen Hıristiyanlaştırma faaliyetinin baş aktörü ise Filibe metropoliti Maksim’di. Onun Sinod Meclisi, metropolit-ruhban vekili, papazlar ve Stoyu Şişkov’la yaptığı yazışmalarda Pomakların zorla
İslamlaştırıldıkları vurgusunun öne çıkarıldığı görülmektedir. Cami ve mescitlerden okul olarak yararlanmalarını, Pomaklara okuma-yazma, Hristiyan ahlakı ve tarih öğretimine dikkat etmelerini ve kiliseye devamlarını sağlamalarını tavsiye ediyordu. Çepino bölgesinin tanassurunda aktif rol alan papaz Kostantin Koev ise 3/16 Ocak 1913’de Kostandovo köylülerine Çepino havalisinin Sinan Paşa birlikleri tarafından zorla Türkleştirildiğini anlatıyordu. Arhimandrıt Makariya ise 11/24 Şubat 1913 tarihli raporunda Pomakların zorla Hristiyanlaştırıldıklarına dair şikâyetlerini tekzip ederek, bilakis İslamın Türk katliamları sonucu kabul ettirildiğine ikna olduklarından tanassura direnmediklerini belirtiyordu.
Bulgar gönüllüler tarafından kurulan komiteler Pomaklara zorla götürüldükleri ayinlerde bile papazlar tarafından cebren Müslümanlaştırıldıkları telkin ediliyordu.Bulgaristan’da 150.000 dolayında Müslüman Bulgar’ın yeniden gönüllü olarak Ortodoksluğa veBulgarlığa geçtiği belirtildikten sonra bu olayın arka planı şöyle aktarılıyordu:
“250 sene önce Sultan IV. Mehmed zamanında şartların zorlamasıyla Çepino havzasındaki köyler, Kostandovo, Dorkovo, Rakitovo, Korova, Banya ve Lıjene Bulgarları Müslümanlaştırıldı. Bugünkü şartların sevkiyle Bulgaristan, Balkan yarımadasında Osmanlı idaresinin yerine geçtiği zaman, aynı kan ve candan olduğumuz ırkdaşlarımız atalarının dinine geri döndüler.

Öte yandan, Bulgar ahali de tanassur faaliyetinde ruhbana yardım etmeye teşvik edildiği gibi, bizzat kendi inisiyatifleriyle gönüllü olarak civar Pomak köylerini Hristiyanlaştırma vazifesini üstleniyorlardı. Tatarpazarcık’ta öğretmen Todor Đv. Mumciev başkanlığında aralarında çeşitli parti temsilcileri,
öğretmen, avukat, tüccar, gönüllü vs. ileri gelenlerin katılımıyla Pomaklara Hristiyanlık telkininde bulunmak, Hristiyan ahlakı aşılamak ve yeni statüye alışmalarına yardım etmek amacı ile bir komite kuruldu. Komite ilk toplantısını 16/29 Aralık 1912’de yaptı ve  Sinod Meclisi ve Filibe metropoliti Maksim’e başvurarak Pomakları yakinen tanıyan yerel aydınların da katılımıyla propaganda komiteleri kurulmasını talep etti. Tatarpazarcık Komitesi, Çepino bölgesinin tanassurunu da bizzat üstlendi.

Keza savaşın başlamasından kısa bir süre sonra İstanimaka’da da Pomak köylerini Hristiyanlaştırmak için metropolit vekili öncülüğünde bir komite kuruldu.Bulgar ileri gelenleri ve köylüleri bunu dinî-millî bir dava olarak telakki ediyorlardı. Bu tür hareketler Filibe metropoliti Maksim Efendi, Sinod Meclisi ve hükümet tarafından da destekleniyordu.
Pomakların (zorla) tanassuru meselesinde Osmanlı belgeleri ile Georgiev Trifonov’un yayınladığı belgelerde birbirinden tamamen farklı bir hikâye aktarılmaktadır. Georgiev-Trifonov’un yayınladığı belgelerde genel itibarıyla sürecin gönüllü olarak, kolay ve sorunsuz şekilde cereyan ettiği havası şüphe çekicidir ve neredeyse hiç direniş olmadan Pomakların Hıristiyanlığa geçmek için hazır bekledikleri gibi bir algı ortaya çıkmaktadır.Ancak, tanassur süreci baskı ve zulümle başlamış ve öylece yürütülmüştür.Nitekim olayın mahiyeti, iki tarafın tanıklıklarını karşılaştırınca ve meselenin sonuna bakıldığında kendiliğinden anlaşılmaktadır.  Bazı kadın ve çocuklar bizi kesecekler diye korkularından ağlıyorlardı… Çocuklara para, ayakkabı, bilezik vs. hediyeler ve şeker dağıtıldı. Erkek ve çocuklara şapka, kadınlara ise şal dağıtıldı. Papaz Koev, Hıristiyanlığı anlattı; Todor İv. Mumciev, Hıristiyan olmakla
elde edecekleri kazanımlardan bahsetti. Ardından erkekler sarıklarını Bulgar kalpağıyla değiştirmeye, kadınlar yaşmaklarını çıkarmaya davet edildi. Artık erkekler Bulgar köylülerden ayırt edilemiyorlardı, . Vaftiz ayini, haçı öpme, papazın elini öpme ve su serpilmesiyle bitti.Ayinden sonra herkes birbiriyle kucaklaştı ve birbirlerini tebrik ettiler. Herkes evlerine dağıldı. Ertesi gün, 15-20kişilik gruplar ev ev dolaşarak kimin hangi ismi seçtiğini kayıtlara geçirdi. Türk isimlerinin yerine Bulgar adları yazıldı. Kadınlar en çok Mariya adını seçmişlerdi…”

Tatarpazarcık Komitesi’nin, Sinod Meclisi ve bakanlara gönderdiği 19 Şubat/4 Mart 1913 tarihli raporda ise hâdise şöyle gelişmiştir:
“Lıjene’ye gittiğimizde Çepino’nun bütün köylerinden gelen Pomak kardeşlerimizin temsilcilerinin bizi beklediğini gördük. Pomak temsilcilerine, gönülden bağlı oldukları Türklerin büyük zulümlerle kendilerini atalarının dininden dönmeye zorladıkları için, bütün ırkdaş ve komşularının arzularını iletmek üzere ve Bulgar milletini temsilen geldiğimizi, artık fedakârlık yapma zamanlarının geldiğini ve
bunu zorla değil gönüllü yapmalarını istediğimizi, geleceğe güvenle bakabilmek için aynı dili konuştuğumuz gibi, aynı dine inanmamız gerektiğini kendilerine söyledik.Faaliyetimiz 1/14 Ocak’ta
Korova köyünden başladı. Kısa sürede hiçbir baskı ve direnme olmaksızın tanassur faaliyetini başarıyla tamamladık. Çepino havzasında 20.000 dolayında Pomak Hristiyanlığa geçti. Muhtemelen 1876 ayaklamasında bize yaptıklarından dolayı intikam alınmasından korktukları, İslama sadık olmadıkları ve Hristiyan geleneklerini muhafaza etmeleri, Türkçe bilmedikleri için göç etmeyi göze alamamaları, aç, sefil ve yardıma muhtaç durumda olmaları ve Hristiyan oldukları takdirde kendilerine yardım edeceğimizi söylediğimizden dolayı Hıristiyan oldular. Böylece, Çepino havzasındaki bütün köyler, kulübeler ve Nevrekop’a bağlı Yakoruda Pomakları Bulgar anavatanına kazandırıldı…”

Osmanlı belgelerine göre ise hâdiseler şöyle gelişmiştir: 1913 yılı Ocak ayında Filibe Sancağı dâhilinde Peştere kazasına bağlı Pomak İslamlarıyla meskûn Çepine Bana (Banya/ Çepinska-Çepino Banya), Ilıcena
(Lıjene), Korova (Draginovo), Dorkova (Dorkovo), Ortaköy, Rakitova (Rakitovo); Filibe kazası dâhilinde Çuryan (Çuren) ve İstanimaka kazasında Yerköprü (Erköprü/Mostovo), Dranova (Dryanovo), Saftişta [Vladikovo (1934)- Studenets (1951)], Gündüz Köy (Gündüzitsa/Zornitsa), Çepelli (Çepelare), Çukur Köy (Zabırdo) ve Bogot (Bogutevo) adlı Müslüman köylerinin her birine civardaki Bulgar köylerinin kmetleri (muhtar), Bulgar köylerinin muhafazasıyla görevli askerler, Bulgar köylüler ve papazlardan
oluşan 40-50 kişilik silahlı gruplar sevk edilerek adı geçen köylerdeki Müslümanlar zorla tanassur edilmiştir. Ayrıca, bu köylerdeki büyük-küçük, erkek-kadın-çocuk bütün Pomaklara Bulgar ismi verildiği gibi, camilerin minareleri yıkılarak kiliseye çevrilmiş ve her köye bir papaz atanmıştır.

Tanassurdan sonra papazların emirlerine uymayanlar, ayin ve yortu günlerinde kiliseye gitmeyenler, din özgürlüğünü muhafaza ile Müslümanlıkta sebat edenler ise öldüresiye darp ediliyor, hapsediliyor, türlü işkencelere maruz kalıyorlar ve hatta öldürülüyorlardı.
Korova Pomakları adına Babıâli’ye başvuran Ali ve Hasan bin Mustafa ile imam Salih Efendi’nin aktardığı bilgilere göre Bulgarlar 300 haneli ve 1300’den fazla Pomak nüfusun ikamet ettiği Korova köyünde cami minaresini yıkarak haç takmışlar ve camiyi de kiliseye çevirmişlerdi. 
Papaza yardım etmek üzere de köye komitacılar yerleştirmişlerdi. Komitacılar, Müslüman ahaliyi cebren kiliseye sevk ederek, Hristiyan ayin, yortu, vaftiz vs. merasimlerini ifa etmeye zorladıkları gibi, direnenleri
katletmek suretiyle de ahalinin direncini kırmaya çalışmışlardı.Öte yandan, tüccar Georgi T. Nakov’un Çepino bölgesinin tanassuru ile ilgili Bulgaristan’ın Londra elçisi Mihail Macarov’a gönderdiği 27 Mart/9 Nisan 1913 tarihli mektup tanassur esnasında özellikle Banya köyünde zor kullanıldığını göstermektedir:

“Edirne’nin düşüşü (26 Mart) üzerine tanassur eden Hristiyanlar boyunlarını büktüler… Tanassur işinde en çok Banya köyünde zorlandık, büyük tehlike atlattık, neyse ki herkes camide idi.
Vahşice isyan etmelerine rağmen can kaybı olmadan durumu kontrol altına aldık. Herkesi birer ikişer camiden çıkarıp ahalinin içinde şapka giydirdik, gönüllü Hristiyan olmak istediklerine dair dilekçeler
imzalattık. Direnenlere ahıra götürüp orada imzalatıyorduk. Daha sonra bunları başlarında şapkayla camiye götürdük, ardından hepsi kitleler halinde tanassur etmeye başladılar. Rakitovo’da baskı ve zulüm
yapmadan işi hallettik. Kostandovo’da ufak tefek engellerle karşılaştık. Dorkovolular ise ruhban heyetini karşılamaya çıktı. Yeni kurtarılan yerlerden birinde direnenlerin katledildiğini duyduk, şimdi hepsi kiliseye gidiyormuş…” 

Papaz Hr. P. Marinov’un Filibe metropoliti Maksim’e gönderdiği 18/31 Mart 1913 tarihli raporu İstanimaka’ya bağlı Çepelli (Çepelare), Bogut (Bogutevo), Gündüz KöY vd. köylerde tanassur faaliyetinin zorla yapıldığını ortaya koymaktadır:
“…Çepelare ileri gelenleri ile birlikte Çepelare, Gündüzitsa ve Bogutevo Pomaklarının Hıristiyanlığa geçmesini sağlamak için bir komite kurduk. Öncelikle tanassur fikrini aşılamaya çalıştık, geçmişleri, nasıl zorla Müslüman yapıldıkları hakkında bilgi verdik, eski dinlerine dönerlerse elde edecekleri faydaları anlattık. Başka yerlerde Pomakların zorla tanassur edildiklerine dair şikâyette bulunduklarını duyduk. Güzellikle bu işi halledemeyeceğimizi anladığımız zaman Pomakları karşımıza alıp,
tanassur etmek zorunda olduklarını söyledik… Hiç kimse tanassur eden ilk kişi olmak istemiyordu. Darıdere’de tanassurun bittiğini ve civar köylerdeki Pomakların Hristiyanlığa geçmeye başladığını
biliyorduk… 3. Sınır Alayı Komutanına durumu aktarıp on Pomak’ı taşıma işlerinde kullanılacakları gerekçesiyle yanına gönderdik…
Onların artık Hristiyan olduklarını köylülere söyledik. Komutan yenilerinin gönderilmesini istedi. Darıdere’ye gitmek istemeyip yolda Hristiyan oldular. Tanassur hep güçlükle ilerliyor, onlara devamlı telkinde bulunmamız gerekiyordu. Çoğunlukla mahalli görevlilerle kiliseye götürüyorduk.Sadece gençler ve kadınlar istekliydiler, yaşlıları ise zorla vaftiz ettik. Fırsat buldukça tanassura hazırlamak için Bogutevo ve Gündüzitsa’ya gidiyorum. Çepelare’de şu ana kadar 662 kişiyi vaftiz ettim… Başka yerlerde olan 50-60 kişi kaldı… Gündüzitsa Pomakları çok fanatik… Camiyi kiliseye çevirdik… Gündüzitsa’da birkaç yaşlı, hasta ve nakliye için gönderilenler hariç herkesi tanassur ettik…

Ancak, büyük çoğunluğu yeni isimlerini hatırlamadığı için kâtipler evleri dolaşıp papazlar tarafından verilen isimleri hatırlatıyor…Ayinlerde kilise nev-Hıristiyanlarla doluyor… Gençler hevesli görünüyor, ancak yaşlılar için kiliseye gitmek ıstırap… Çepelare’de bu işi başardığımızı bildiririm.”

Papaz Hr. P. Marinov’un bahsettiği köyler hakkında Osmanlı kaynakları biraz daha ayrıntılı bilgi vermektedir. Buna göre Filibe’ye bağlı Đstanimaka kazasına tabi Bogut (Bogutevo), Saftişta (Vladikovo-1934/ Studenets-1951), Çukurköy (Zabırdo) ve Gündüzköy (Gündüzitsa/ Zornitsa) köylerindeki
tanassur hadisesi şu şekilde cereyan etmiştir:

9 Şubat 1913’de Şiroka Lıka köyünden zabit muavini Çavuş Angeliyef, redif askerleriyleden  ve papaz Yovan, Lilkova (Lilkovo-Demirci Köy) köyünden Dolen ve Paşmaklı kumandanlığının idaresinde bulunan redif askerlerinden 20 kadar şahıs yukarıda belirtilen 4 Müslüman köyüne giderek Pomaklara Hristiyanlığı kabul etmelerini teklif etmişlerdir ancak, Pomakların reddetmesi üzerine kadın-erkek, çoluk-çocuk ayırt etmeden ahaliye işkence ve zulmetmeye başlamışlardır. Darp, tehdit, ahali üzerine ateş etmek, erkek ve çocukların feslerini atmak, kadın ve kızların ferace ve yaşmaklarını yırtmak, cami vs. yerlerde ellerine geçirdikleri Kuran-ı Kerim ve diğer kitapları yakmak, çiğnemek gibi eylemlerde bulunduktan sonra camilerin minarelerini yıkıp, yerlerine çan ve haç asarak camileri kiliseye çevirmişler ve içlerini put ve ikonalarla doldurmuşlardır. Ardından ahaliyi cebren kiliseye çevirdikleri camilere toplayarak Hıristiyan ayini üzere vaftiz etmeye başlamışlardır.Vaftizden sonra vefat eden Müslümanlar da papazlar tarafından Hristiyan usulüyle defnedilmişlerdir.

Pomakların bir kısmı zulümler ve tanassur yüzünden köylerinden firar ederek aylarca dağlarda yaşamışlardır.Ayrıca, Saftişta köyünden İsmail bin Lütfî, zevcesi Nesîbe, validesi Nefise, Şerif bin Hüseyin Çavuş, Gündüz köyünden İbrahim bin Hüseyin ve Çepelli (Çepelare) köyünden Dramalıoğlu Mehmed tanassur hadisesi yüzünden salben intihar etmişlerdir.

Zorla vaftizden sonra Pomakların karşı karşıya kaldığı yerlerde tanassur ettirilen bütün köylerde camilerin minareleri yıkılmış, keza camiler ya yıkılmış ya da kiliseye çevrilmiştir. Her köye papaz ve öğretmen yerleştirilmiş, papazların maiyetine de milis veya komitacı verilmiştir. Bunun yanı sıra vaftiz edilen Pomaklara Bulgar isimleri verilmiş ve her biri ayin ve yortulara katılmaya zorlanmıştır. Ayrıca, cebren tanassur ettirilen Müslümanlar, Hristiyan elbisesi ve “şer‘an mucib ve alâmet-i küfr” olan
şapka giymeye zorlanmışlar. Çocuklarını Bulgar mekteplerine göndermeyenlerden her defa içi ayrı ayrı para cezası tahsil edilmiş, cami, mescit vs. dinî emlake ait vakıf gelirlerine papazlar tarafından el konulmuş ve kilise işleri vs. masraflar için harcanmıştır.Ayrıca, birden fazla eşi olanlar ikincisini boşamaya zorlanmışlardır.

II.II. Pomakların Tanassur Karşısındaki Tepkisi

Kilisenin vaftiz olayının gönüllü olduğu yönündeki propagandasını yansıtan Bulgar arşiv belgelerinin aksine, Pomaklar Hıristiyanlığa geçmeyi reddetmişler, ancak baskı, darp, zulüm ve işkence karşısında çaresiz kalmışlardır.
Nitekim tanassur faaliyetinin ilk günlerinden itibaren Pomakların ilgili makamlara şikâyetlerde bulundukları görülmektedir. Mesela, Peştere Pomakları ilk olarak durumu Filibe müftüsüne şikâyet etmişlerdir. Ancak, metropolit Maksim ve Filibe kumandanı kendilerine baskı yapıldığına dair yeterli delil sunamadıkları gerekçesiyle başvurularını dikkate almamışlardır. Ayrıca, Sinod Meclisi de Pomaklara baskı yapıldığını yalanlamış (31 Aralık 1912/13 Ocak 1913) ve Maksim’e dayanarak şikâyetlerin arkasında Ethem Ruhi ve bazı Filibeli Müslümanların olduğunu iddia etmiştir.Diğer taraftan, Pomaklar, Sofya Baş müftülüğünden yardım istedikleri gibi, Sofya’daki yabancı konsoloslara, Hâriciye ve Mezâhip Nezâreti’ne, Meclis Başkanı Stoyan Danev’e de şikâyetlerde bulunmuşlardır.

Fakat Bulgar makamları iddia ve taleplerini reddetmişlerdir.Erköprü, Dryanovo ve Bogutevo köylülerinin Stoyan Danev’e gönderdikleri protesto mektubu anonimdi, köylüler imza atmaya cesaret edememişlerdi. Ancak, Sofya’daki İngiliz konsolosu şikâyetleri ciddiye almış ve Şubat ayı başında Hâriciye ve Mezâhip Nezâreti’ne Pomaklara yapılan baskının sonlandırılması için bir nota vermiştir. Öte yandan, Korova, Banya ve Dorkovo köylerinden Hasan Yörükov, Hüseyin Tumbev, Aliş Mutarov ve Hasan Đmamov ise Sofya’ya gidip köyleri adına protesto dilekçesi sundukları için Çepino bölgesinden sorumlu Rahip Pavel tarafından tekdir edilmişler ve protestoyu ahalinin zoruyla imzaladıklarını, köylerinde baskı olmadan herkesin Hristiyanlığa geçtiğini belirtmek zorunda kalmışlardır.

Diğer taraftan, Londra Balkan Komitesi de 1 Mayıs 1913’de Başbakan Geşov’a bir mektup göndererek İngiltere’de zorla tanassur hadisesinden duyulan rahatsızlığı aktarmıştır.Osmanlı belgelerinde
de Pomakların maruz kaldıkları dinî baskılara son verilmesi için Filibe ve Sofya müftülüğü vasıtası ile defalarca Hâriciye ve Mezâhip Nezâreti’ne protesto ve şikâyetnameler gönderdikleri ve keza içlerinden seçtikleri temsilcileri Sofya’ya gönderip Prens ve Bakanlar nezdinde başlarına gelenlerden dolayı yakındıkları halde şikâyetlerinin dikkate alınmadığı teyit edilmektedir. Bu sebeple Pomaklar bütün ümitlerini Osmanlı ve Bulgaristan arasında yapılacak barış antlaşmasına bağlamışlardı.

Şeyhülislam Mehmed Esad Efendi, kendisine gelen şikâyetleri hükümete bildirdiği gibi, Cuma-i Bâlâ’nın Simitli, Krupnik, Çareva ve Osenova köyleri örneğinde olduğu gibi, kendisine gelen bilgileri Neşr-i Vesâik Cemiyeti vasıtasıyla duyurmaya çalışıyordu.Sadâret de hükümetler nezdinde gerekli teşebbüslerde bulunulması için durumu Hâriciye Nezâreti’ne aktarıyordu Ancak, Osmanlı hükümetinin diplomasi yoluyla kısa vadede sonuç alması mümkün değildi. Dâhiliye Nezâreti, Gümülcine, Koşukavak ve Ahi
Çelebi’deki Pomaklarla Ahiliyanları tanassurdan kurtarmak için göç ettirip Edirne Vilayeti’nde iskân etmeyi planladı.
Pomaklar, mümkün olduğunca cemaat yapılarını bozmamaya özen gösteriyorlar, daha ruhban heyetleri gelmeden küçük yaşlardaki çocukları birbirlerine nikâhlıyorlar, hâricen davranışlarına dikkat etseler de ibadetlerini evlerinde yapıyorlar ve kendi aralarında birbirlerine Müslüman isimleriyle hitap
ediyorlardı. Mesela, Rahip Pavel, 18/31 Ocak 1913 tarihli raporunda vaftizden önce Çepino köylerindeki Pomakların 12 yaşından büyük çocukları Müslüman usulüyle evlendirmiş olduklarını belirtiyordu. 

 Dryanovo papazı 10/23 Mayıs’ta ileri gelen Pomakların “dışarıda Hristiyan, evlerinde Müslüman” olduklarını ve kadın ve çocuklara baskı yaptıklarını rapor etti. Çepino köylerinde (Banya, 10 Nisan 1913, Korova, Ortaköy, 16 Mayıs 1913) bazı kadın ve kızların tesettürlü dolaşmaya devam etmesi onları papaz ve jandarmanın hedefi haline getiriyor, çarşaf ve başörtüleri parçalanıyordu. 28 Haziran/11 Temmuz tarihli raporunda ise yine bazı ileri gelenlerin barış gelince anayasanın 40. maddesinin verdiği hakka dayanarak tekrar Müslüman olacaklarını, izin verilmezse göç edeceklerini söylediklerini bildirdi.  Papaz Dimitriy Kutuev, 9/22 Mayıs tarihli raporunda Yakoruda ve Babek Pomaklarının doğum, evlenme ve vefatları gizlediklerini, gizli hocaların mevcut olduğunu belirtiyordu.Bunun üzerine Sinod Meclisi, 24 Mayıs/6 Haziran tarihli oturumunda gizli hocaların yakalanıp cezalandırılmasını istedi.Öte yandan, Borovo ve Belitsa (Beliça) Türk köylüleri Pomakları İslama dönmeye teşvik ettikleri gibi, savaş bitince herkesin İslama döneceği konusunda Pomakları cesaretlendiriyorlardı. 

II.Balkan Savaşı’nın başlaması, Bulgaristan’da dengeleri değiştirmeye başladı. Bulgaristan’ın savaş nedeniyle köylerdeki askerlerini çekmesi ve mağlup olması, Pomakların yavaş yavaş direnişe geçmesine sebep oldu. Rupçoz (Dövlen)’e bağlı olan Köstencik (Kesten), Trigrad, Yılancı (ilancı/Đlancievo/Zmeitsa) ve Kısık (Kasıka/Kısak) köylüleri Yunan ordusunun Nevrekop’a taarruzuna karşı Sofya’dan sevk edilen birliklerin ilerlemesine 13 Temmuz’da engel olmuşlar ve çatışmalardan sonra köyleri yakılmıştır. Eylül
ayında yine Dövlen’de 9 Pomak köyü isyan etmiş, İskeçe ve Nevrekop’tan gönderilen birliklerle isyan bastırılmıştır. Keza, Duşpat civarında Pomaklar tarafından 30-60 kişilik çeteler kurulmuştur. Öte yandan, Yunanlıların eline geçen Drama, Serez gibi yerlerde Pomaklar derhal İslama geri döndüler. Keza,
Razlık, Nevrekop, Gümülcine taraflarında da İslama geri dönüşler başladı. 
Diğer taraftan, Temmuz ayından itibaren Yakoruda, Çepino ve İstanimaka köylerinde kiliseye gidenlerin sayısı azalmaya başladı. Aynı zamanda çocuklarını vaftiz ettirmemeye, cenazelerini papazlara haber vermeden kendileri defnetmeye, nikâhlarını eski imamlar vasıtasıyla kıymaya başladılar.

Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasında barış müzakerelerinin basına yansıması ve dinî
özgürlüklerin iade edileceği haberleri Pomakları harekete geçirdi. Nitekim Florovo, Kostandovo, Dorkovo, Rakitovo ve Banya’da köylüler, Müslüman isimlerini kullanmaya, fes giymeye, kadınlar örtünmeye, çocuklarını vaftiz ettirmemeye, evliliklerini İslamî usulde yapmaya ve cenazelerini Müslüman
âdetlerine göre defnetmeye başladılar.Dorkovo papazı Stamenov, 5/18 Eylülde “Müslüman dinine” dönme eğiliminin arttığını bildirdi.İstanbul Antlaşması’nın imzalanması Pomaklar açısından bir dönüm noktası teşkil etti.

III. Pomaklara Dini Özgürlüklerinin ve İsimlerinin Geri Verilmesi

II Balkan Savaşı’nda cephede alınan yenilgiler ve toprak kayıpları,hükümetin sonunu getirdi ve 4/17 Temmuz’da koalisyon hükümeti düştü. Kral Ferdinand, onun yerine Vasil Radoslavov liderliğinde Liberal Parti koalisyonunu getirdi. Hükümetinin kurulmasıyla birlikte Bulgaristan’ın Pomakların Hristiyanlaştırılması politikasında önemli bir tavır değişikliği oldu ve kilise hükümetin desteğini kaybetti.
Diğer taraftan, Osmanlı Devleti ve Bulgaristan hükümeti arasında 29 Eylül 1913’de imzalanan İstanbul Ant. 8. maddesi Bulgar tebaasından bulunan Müslümanlar hâiz oldukları aynı hukûk-u mülkiye ve siyasiyeyi ve serbesti-i vicdaniyye, hürriyet-i ve ayin-i dininin alenen icrası hususunda serbestîye malik olacaklardır. Müslümanların adâtına riayet olunacaktır. ifadeleri ile Bulgaristan’da bulunan bütün Müslümanların din özgürlüğünü teminat altına alıyordu. Buna göre Pomakların İslama dönüş konusunda serbest bırakılmaları, isimlerinin iade edilmesi, kiliseye çevrilen cami ve mescitler ile el konulan vakıfların ve mekteplerin geri verilmesi ve ibadetlerinde engellenmemeleri gerekiyordu. Ancak, bu sürecin tersine çevrilmesi de oldukça sıkıntılı geçti.

Radoslavov hükümeti, 16/29 Ekim’de Bulgaristan’a yeni katılan bölgelerdeki halka, özellikle Müslümanlara, hitaben bütün inanç ve milliyetlere saygı gösterileceği konusunda bir beyanname neşretti ve 22Ekim/4 Kasım’da Dırjaven Vestnik’te (resmi gazetede) de yayınlandı.Ardından,
hükümet Aralık ayı başlarında metropolitlerin atadığı öğretmenleri görevden aldı.Ayrıca, 13 Aralık 1913’de Bulgar içişleri ve Sağlık Bakanlığı tanassur konusunda ruhbana verilen yetkinin kaldırıldığını ilan etti. Ancak, Pomakların İslama geri dönüşlerinin Bulgar muhalefeti, ruhban sınıfı ve kamuoyu tarafından
hazmedilmesi kolay olmadı.

Osmanlı kaynakları incelendiğinde Pomakların haklarının iadesinde idareciler ve kilise tarafından güçlük çıkarıldığı ve islama geri dönüşlerinin engellendiğinden dolayı şikâyetçi oldukları gibi, Bulgar
kaynaklarında da kilise ve ruhban çevrelerinin Pomakların İslama geri dönmeye başlamasından ve idarecilerin kayıtsızlığından şikâyet ettikleri görülmektedir:

Filibe müftüsü Sadeddin Efendi’nin 2 Kasım 1913’de Filibe şehbenderi Hüseyin Nazmi Bey’e gönderdiği mektuba göre köylerdeki Pomaklar, din özgürlüklerini iade eden İstanbul Ant. maddelerinin basına yansıması üzerine, İslamiyet’e dönüşlerine izin verilmesi için mahallî hükümetlere müracaat ederek antlaşma hükümlerinin yerine getirilmesini talep etmiş iseler de başvuruları sonuçsuz kalmıştı. Keza, seçim pusulalarına Hristiyan isimleriyle yazıldıkları gibi, Papazlar ahalisi sırf Müslüman olan köylerde kalmaya devam ediyorlar, dini baskılar sürüyor ve idari makamlara yapılan şikâyetlere itibar edilmiyordu. Hüseyin Nazmi Bey ise 3 Kasım 1913 tarihli mektubunda, Filibe’ye gelişinden önce Müslümanların  ezan okumaya ve camiye gitmeye cesaretleri olmadığını, köylerde cami ve Müslüman bırakılmadığını, Müslüman ahalinin şikâyetlerine kulak asılmadığı gibi, müftülerin teşebbüslerinin de sonuçsuz kaldığını ifade ediyordu. Bunun yanı sıra darp ve bıçaklama hadiselerinin yaygın olduğunu, mahallî memurların Müslümanlara zulmettiğini ve hiçbir şeyden çekinmeden pek cüretkâr davrandıklarını belirtiyordu.Üstelik Avusturya konsolosu da bu tür hadiseleri engellemeye çalışmış ise de muvaffak olamamıştı. Filibe müftüsü Sadeddin Efendi ve şehbender Hüseyin Nazmi Bey’den gelen haberler üzerine Dâhiliye Nezâreti, 8 Kasım 1913’te Bulgar sefiri Toşef’e Filibe ve civarındaki köylerde yaşayan ve zorla Hristiyanlaştırılmış olan Müslümanlara yapılan zulüm ve baskıların devam ettiğini bildirip Bulgaristan’ı İstanbul Ant. hükümlerini yerine getirmeye davet etti.

Rumeli Muhâcirîn-i İslamiye Cemiyeti’nin Kasım ayı başında Osmanlı hükümetine sunduğu bir raporda Rupçoz, Đstanimaka, Peştere (Çepino köyleri), Razlık, Menlik, Babyak ve civarındaki Kulübelik gibi yerlerde Müslümanların halen Hristiyan kisvesi taşıdığı, Ahi Çelebi ve Paşmaklı’da ise feslerinin yırtıldığı, Bulgar hükümeti ile resmi ilişkiler tesis edilmiş olmasına rağmen Bulgar komitacılarının Müslüman ahalinin dinlerinin gereklerini yerine getirmelerini ve alenen namaz kılmalarını engelledikleri belirtiliyordu. Ayrıca, antlaşma çerçevesinde zorla irtidat ettirilen Müslümanlara eski dinlerine dönme izni verilmesi ve dinî hukuklarına riayet edilmesi gerektiği halde, Bulgar hükümeti tarafından bu konuda henüz resmi bir adım atılmamasının komitecilerin ve Bulgar halkın cüretini artırdığı aktarılıyordu.

Peştere’de mahalli memurlar kiliseye devam etmeleri ve doğum, nikâh ve cenaze işlerinde papazlara müracaat etmeleri konusunda Çepino köylerindeki Pomakları ikaz ediyorlardı. Ayrıca, Peştere kaymakamı mebus seçimlerinde Pomakların isimlerinin Bulgar isimleriyle yazılmasını telgrafla emretmişti. Bu sırada, Korova ahalisi adına vekâleten İstanbul’a gelen Ali ve Hasan bin Mustafa ile imam Salih Efendi Babıâli’ye müracaatlarında Balkan Savaşı’nın başından beri yaşadıkları sıkıntıları aktardıktan sonra Korova ahalisinin topluca hicret etmek istediğini belirterek Osmanlı hükümetinden Bulgaristan hükümetinin hicretlerine engel olmamasını sağlamasını istediler.Yine, Rupçoz kazasında yirmi altı ve Nevrekop kazasında 27 köyün temsilcileri 13 Aralık 1913’de Dâhiliye Nezâreti’ne yaptıkları başvuruda İstanbul Antlaşması’na aykırı olarak Bulgar memurları ve papazlar tarafından hâlâ Hristiyan ayin ve âdetlerini yerine getirmeye zorlandıklarını, civar köy ve kasabalarla münasebet kurmalarının engellendiğini, mekteplerinde Bulgar öğretmenlerin durduğunu ve hükümetin göç etmelerini imkânsız hale getirdiğini belirtiyorlardı. Ayrıca, çocuklarını “Bulgarlığa temessül ederek düşman-ı din ve insaniyet olacak” şekilde yetiştirmek istemedikleri için Osmanlı hükümetinden Bulgaristan’ı antlaşma hükümlerini yerine getirmeye zorlamasını, din karşı yapılan tecavüzün önlenmesini, cami ve mescitlerin iade edilmesini ve köylerine imam, müftü ve muallim gönderilmesini sağlamasını rica ediyorlardı.

İstanbul Antlaşması’na göre Garbî Trakya Hükümet-i Müstakilesi’nin ilgası ve Bulgaristan’a katılmasından sonra Ahi Çelebi’de durum normale dönmüş ve cami ve mescitler tekrar açılmıştı. Ancak, daha sonra Bulgarlar tarafından kazadaki bütün cami ve mescitler bir kez daha kapatılarak cebir ve
şiddet yoluyla yeniden tanassura girişilmişti. Bunun yanı sıra, çocuklarını Bulgar mekteplerine göndermeyen Müslümanlara her seferinde 5 frank ceza kesilmeye başlanmış ve dinî emlake ait vakıf ve gelirlere de papazlar tarafından el konulmuştu. Ancak, Ahi Çelebi’deki bu duruma karşılık, civar
kazalara müftüler gönderip Müslümanları adına 18 Ocak 1914’de Hasan Hüsnü Efendi ile aralarında eski Belediye reisi Mehmed Kemal’in de bulunduğu eşraftan 13 kişi, bizzat Sadâret’e başvurarak Osmanlı Devleti’nden antlaşma hükümlerinin uygulanması konusunda Bulgaristan hükümeti nezdinde girişimde bulunmasını ve şartların devamı halinde ise kendilerine hicret etmek için yer tahsis edilmesini istediler. Bunun üzerine Hâriciye Nezâreti’ne gerekli adımların atılması için emir verildi.

Diğer taraftan, Radoslavov hükümeti tarafından Pomakların şikâyetlerini tetkik etmek üzere sabık meclis-i mebusân (Sobranya) azasından Hafız Sıdkı Efendi’nin başkanlığında bir komisyon kuruldu. Bulgar hükümeti, Osmanlı ve Avrupa kamuoyunu meselenin çözüldüğüne ikna etmeye çalışıyordu.

Bulgar ajansı, komisyonun yaptığı incelemeler sonucunda Pomakların din özgürlüklerini temin için merkezi hükümet tarafından her türlü tedbirin alındığının anlaşıldığı ve buna engel olmaya çalışan bazı mutaassıp ruhbanın Sinod Meclisi tarafından görevlerinden uzaklaştırılacakları yönünde neşriyat
yapıyordu. Buna karşılık, Sofya sefiri Fethi Bey (Okyar) ise Hâriciye Nezâreti’ne gönderdiği 28 Ocak 1914 tarihli tahriratında Hafız Sıdkı Efendi ile yaptığı görüşmede komisyon tarafından söz konusu raporun hükümete sunulmasına kadar, hükümetçe hiçbir tedbir alınmadığının anlaşıldığını ve Filibe mutasarrıfının tebdili ile Pomak köylerinden bazı ruhbanın uzaklaştırılması tasavvuru dışında herhangi bir tedbir düşünülmediği belirtiyordu. Bunun üzerine Hâriciye Nezâreti, Filibe şehbenderliğinden Bulgar hükümeti tarafından verilen teminatların ve düşünülen tedbirlerin uygulanıp uygulanmadığının Pomak köylerinden tahkik edilmesini istedi.

Bulgar kaynaklarına bakılırsa İstanbul Ant. imzalanmasından sonra Pomakların İslama geri dönüşü Bulgaristan’a yeni katılan bölgelerde daha çabuk olmuş görünmektedir.Nitekim Sinod Meclisi, Gümülcine ve İskeçe’de Pomakların İslama dönmeye başladığı ve kiliselerin tekrar camiye dönüştürüldüğü, keza Paşmaklı’ya gelen müftünün kurban bayramı için kilisenin anahtarlarını istediği, idarecilerin imamları desteklediği, İskeçe tümen komutanının her tür tanassuru yasakladığı, Nevrekop kaza müdürü tarafından teşvik edilen Nev-Hristiyanların tekrar İslama dönmeye başladıkları büyük bölümünün İslama döndüğü yönünde gelen telgraflardan rahatsızdı.

31 Ekim/13 Kasım 1913 tarihli oturumunda Sinod Meclisi, idarecilerin İslama geri dönüşleri teşvik ettiği ve Müslüman ajanlarının faaliyetlerine göz yumduklarından dolayı Hâriciye ve Mezâhip Nezâreti’ne şikâyette bulunma kararı aldı. Kasım ayı içinde Paşmaklı, Cuma-i Bâlâ, Razlık taraflarında Pomakların İslama dönmeye devam etmesi Sinod Meclisi’ni tedirgin etti. Ruhban çevreleri yaklaşan seçimler dolayısıyla idarecilerin kayıtsızlığından, siyasî partilerin İslama geri dönüş meselesini koz olarak kullandıklarından yakınıyordu. Ayrıca, Filibe konsolosu ve müftünün Pomakları İslama dönmeye teşvik etmesinden de şikâyet ediyorlardı.

Tane Nikolov’un tanassur çetesi. Tane Nikolov ortadadır, onun önünde yerde uzanmış yatan komiteci Mamin Kolyo’dur. Nikolov’un sağında oturan kişi Turyan’lı Papaz Strogelov’dur, onun sağındaki yaşlı papaz ise Noy Angelov (Pop Noyko)’dur. Tane Nikolov’un solundaki kız çocuğunun
yanında duran kişi arhimandrit Stoyan Şokov (müstakbel Bulgar Ekzarhı Stefan, 1945-1948)’dur.

Öte yandan, Aralık ayı içerisinde Cuma-i Bâlâ, Paşmaklı, Gümülcine, Eğridere, Nevrokop, İskeçe, Darıdere ve Filibe’deki metropolit ve metropolit vekillerinden gelen haberler üzerine Sinod Meclisi, 5/18 Aralık 1913 tarihli toplantısında, ortaya çıkan durumu yine Müslüman propagandacılara ve  onlara göz yuman idarecilerin ihmalkârlığına bağlıyor ve idarecilerin tavrını ulusal ve dinî davaya ihanet olarak niteliyordu. Meclis, bu sebeple, Pomakların Hristiyanlaştırılması ve Bulgarlaştırılmasının önemine vurgu yaparak bu kutsal aydınlanma faaliyetini baltalayanların üzerine büyük bir tarihî sorumluluk düştüğü konusunda hükümeti uyarma kararı aldı.17/30 Aralık 1913 tarihli toplantısında da yeni durumdan dolayı Gümülcine tanassur heyetinin yenilenmesine gerek görmedi.

Diğer taraftan, antl. imzalanmasından sonra Çepino ve İstanimaka köylerinde papazlara karşı itaatsizlik yayıldı.Rahip Pavel ise 28 Ekim/10 Kasım tarihli raporunda sürecin tersine döndüğünü,

Türk ajanlarının göçü teşvik ettiğini ve hükümetin bu hareketi önlemek için tedbir alması gerektiğini belirtiyordu. Ayrıca, çocuklarını okula göndermeyenlerden 5 leva ceza almaya karar verdiklerini aktarıyordu. Öte yandan, Başbakan Radoslavov’un, Çepino Pomakları adına Sofya’ya giden heyete İslama geri dönüşlerini onayladığını bildirdiği haberleri üzerine, Çepino köylerindeki Pomaklar, 14 Aralık’ta fes ve sarıklarla sokaklarda gösteri yaparak İslama geri dönüşlerini kutladılar. Ancak, ruhban ve mahalli Bulgarlar buna izin vermemekte kararlıydı. Bir araya gelen Banya ve Lıjene Bulgarları, Müslüman ahaliye saldırarak darp ettiler ve feslerini parçaladılar.Ayrıca, köylere dağılarak fes giyen Pomakları takip etmeye başladılar. Papaz Minov’un bildirdiğine göre ertesi gün Banya ve Lıjene’de fes giyen hiç kimseyoktu. 1914 Ocak ayı başlarına kadar Çepino köyleri ve İstanimaka köylerinde ruhbanın mevcudiyeti devam etti.

Radoslavov hükümetinin, antlaşma hükümlerini yerine getirme konusunda dolaylı adımlar atmayı tercih ettiği ve süreci zamana yayarak çözümlemeye çalıştığı görülmektedir. Bulgar hükümeti, Pomakların gönüllü tanassur ettiği konusundaki kararlılığını sürdüren kiliseyi karşısına almamak için Pomaklara açık bir şekilde İslama geri dönüş izni veren bir kararname yayınlamaktan kaçınmıştı çünkü zorla tanassurun resmen kabulü anlamına gelecekti. Ancak, bu belirsizlik Pomakları, idareciler, ruhban ve mahalli Bulgarlarla, hatta Batı Trakya taraflarında komitacılarla karşı karşıya getirmiştir. Osmanlı kaynaklarında Pomakların İslama geri dönüşlerinin engellenmesinden, Bulgar kaynaklarında ise kilise çevrelerinin Pomakların İslama geri dönmelerinden şikâyetçi olması bu politikanın sonucudur. Ancak, 1914 yılı Ocak ayı itibarıyla Pomakların asıl dinlerine geri dönüşünün tamamlanmadığı kesindir.

 

Pomakların Hristiyanlaştırılması konusunda Bulgaristan’ın tavrını değiştirmesi,II. Balkan Savaşı’nda yaşadığı toprak kayıpları yüzünden dış politikasındaki değişikliğe atfedilmektedir. Buna göre,Kral Ferdinand ve Radoslavov hükümeti, İttifak Devletleri ve onların müttefiki Osmanlı Devleti ile yakınlaşabilmek için Pomakların İslama geri dönüşüne izin vermiştir.Ancak, Pomakların direnişi ve uluslar arası kamuoyunun baskısı da gözden uzak tutulmamalıdır. Seçimlerden önce Radoslavov’un Liberal Partisi ile Mihail Takev’in yönetimindeki Demokrat Parti, Pomakların İslama geri dönüşünü destekliyordu. Fakat 24 Kasım 1913’de yapılan seçimlerde Liberal Koalisyon yeterli çoğunluğu sağlayamadığı için seçimlerin yenilenmesi kararı alındı. Mart ayındaki seçimlerde Radoslavov’un Müslümanların desteğine ihtiyacı vardı ve seçim sonuçlarını Müslüman oyları belirledi. 8 Mart 1914’te yapılan seçimleri muhalefetten 7 vekil daha fazla çıkaran Liberal Koalisyon kazandı. Bu zaferde özellikle Bulgaristan’a yeni katılan bölgelerdeki Müslümanların oyları belirleyici oldu. Koalisyon hükümeti, sadece Gümülcine bölgesinde 12’si Müslüman 22 mebus kazandı. Osmanlı hükümetinin arzusu doğrultusunda Müslümanlar, Kral Ferdinand ve Vasil Radoslavov’un politikalarını desteklediler, onlar da Bulgaristan’ı İttifak Devletleri ve Osmanlı Devleti tarafında I. Dünya Savaşına soktular.

Balkan Savaşları sırasında zorla Hristiyanlaştırılan Pomaklar İstanbul Ant. imzalanmasından sonra neredeyse istisnasız olarak İslam dinine geri döndü. Plamena Stoyanova’ya göre Geşov hükümetini, radikal aydın çevrelerini ve VMRO çetecilerini arkasına alan Bulgar Ortodoks Kilisesi’nin büyük bir iştiyakla giriştiği faaliyetten 1914 Şubat ayı ortasına kadar geriye hiçbir şey kalmadı.İsimleri, hukukları ve mabetleri iade edildi, ancak vaftiz hadisesi Pomakların kolektif hafızasında onulmaz bir yara açtı. Bulgaristan’ı seküler bir kimlik aşılayarak Pomakları Bulgarlaştırmak düşüncesinden vazgeçirmedi. Komünist dönemin sonuna kadar Pomakların zorla İslamlaştırıldıkları tezi ile asimilasyon politikaları meşrulaştırılmaya çalışıldı. Balkan Savaşları arifesinde doğup 1989 yılına kadar yaşayan bir Pomak,hayatı boyunca isminin, Müslüman adından Bulgar adına, sonra tekrar Müslüman adına geri dönüş şeklinde, altı kez değiştirildiğine tanıklık etti. 

Sonuç
Bulgar tarihçilerin yakın zamana kadar iddia ettiklerinin aksine Pomaklar, Osmanlı Devleti tarafından zorla İslamlaştırma kampanyasına maruz kalmamışlardır. Keza, bazı Türk tarihçilerin iddiasının aksine Pomaklar, Osmanlı döneminden önce veya fetihten kısa bir süre sonra değil, 15. YY ikincisi yarısından itibaren İslamlaşmaya başlamış ve bu süreç  18. yüzyılın ilk yarısına kadar sürmüştür. Dolayısıyla, Osmanlı döneminde ayrı bir grup bilincine sahip yekpare hareket eden ve eş zamanlı olarak İslamlaşan bir Pomak topluluğu yoktur. Pomaklar, zamaniçerisinde meydana gelen İslamlaşmalar sonucunda Osmanlı millet sistemi bağlamında dinî aidiyeti hayatının merkezine almıştır. İslama geçiş, Pomaklar ve
Bulgarlar arasında derin bir uçuruma sebep olmuştur.  Ulusal uyanış döneminde çoğunluğu ruhban çevrelerine mensup kişiler tarafından üretilen mahallî kaynaklar, Bulgar kolektif hafızasına
Pomakların sistemli bir şekilde zorla İslamlaştırıldığı algısını yerleştirmiştir. Bu algı, Bulgar olmayı Bulgarca konuşmak ve Ortodoks olmak şeklinde tanımlayan romantik bir ulus anlayışı ve bazı politik mülahazalarla birleşince Balkan Savaşları sırasında Pomakların zorla Hristiyanlaştırılmasına zemin hazırlamış ve büyük bir insanlık dramının yaşanmasına sebep olmuştur. Ancak, Balkan
Savaşları sonrasında neredeyse bütün Pomaklar İslama geri dönmüşlerdir. Diğer taraftan Balkan Savaşları sırasında uğradıkları zulümler ve zorla tanassur hadisesi, onları savaş esnasında gerekse akabinde mühim bir kısmının Osmanlı topraklarına hicret etmesine sebep olmuştur. Osmanlı Devleti de göç hareketini desteklemiştir. Bugün dahi Pomaklar, Bulgarlık ve Hristiyanlığı özdeş görmektedirler.

Kaynak: AŞKIN KOYUNCU Dergiler.ankara.edu.tr.

YORUM YAP