Osmanlı'da Rumeliye Geçiş » Boşnak HaberBoşnak Haber

29 Mart 2024 - 02:24

Osmanlı’da Rumeliye Geçiş

Osmanlı’da Rumeliye Geçiş
Son Güncelleme :

18 Ocak 2016 - 16:07

1.Osmanlı, Rumeli’ye ne zaman geçti?

Osmanlı’nın Rumeli’ye ilk geçişi, 1353 olarak gösterilir. Ancak bundan önce Osmanlı askerleri defalarca Rumeli’ye geçmiş ve burada faaliyet göstermişlerdir. Anadolu Türkleri Rumeli’ye ilk kez 1261’de Türkiye Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Keykavus’la bera ber geçmişler ve Dobruca ‘ya yerleşmişlerdir.

1308’de Halil isimli bir Türk’ün 800 süvari ve 2 bin piyadeyle Rumeli’ye geçerek burada Katalanlarla işbirliği yaptığını görüyoruz. İki yıl burada kalan Türkler, Anadolu’ya geri dönerken Bizans  Ceneviz işbirliği sonucu yok edilmişlerdir.

Osmanlı kuvvetleriyse ilk kez 1322 yılında Andrenikos lar arasındaki iç savaş sırasın­da Rumeli’ye geçtiler. 8 bin kişilik Osmanlı kuvveti ihtiyar Andrenikos’un ordusunda yer alıyordu. Bundan sonra 1329’da Palekanon Savaşı’nın ardından, Orhan Bey’in gönderdiği kuvvetler Meriç’in de nize döküldüğü yerin batısına çıktılarsa da başarılı olamadılar.

1331’de 15 bin kişilik bir Osmanlı kuvvetinin Trakya’ya çıktığını görüyoruz. 1334’te yine Türk askerlerini Trakya ‘da görüyoruz. Osmanlılar, 1352’den önce defa- larca ve büyük kuvvetlerle Rumeli’ye geçmişlerdir.

2.Rumeli’ye geçiş salla mı oldu?

Salla Rumeli’ye geçilip buraların fethedildiği düşüncesi, tamamen gerçek dışıdır. Karasi gazilerinin Osmanlı’dan önce Rumeli’ye sallarla geçip, yağmada bulunmalarıyla ilgili olaylar, Osmanlı’ya atfedilmiştir. Ancak, Süleyman Paşa ile birlikte ve daha önce, Rumeli’ye binlerce kişilik Osmanlı kuvveti geçmiştir. Gelibolu’nun kısa sürede fethinin, buraya salla geçen 30- 40 kişinin başaramayacağı bir iş olduğu açıktır.

3.Gelibolu nasıl fethedildi?

Rumeli’ye geçiş, Bizans İmparatoru olan Kantakuzenos’un, Orhan Bey’den yardım istemesiyle başladı. 1344’ten itibaren Osmanlı, Bizans’taki iç çatışma lara müdahale etmek veya Bizans üzerinde baskı kuran Sırp ve Bulgarlara karşı mücadele ermek için, Rumeli’ye geçmeye başladı.

Daha önce ise Rumeli’de Aydınoğlu Umur Bey faaliyetteydi, Umur Bey, Bizans’a yar­dım etmek için uzun müddet Balkanlar’da bulunmuştu. Ancak Haçlı donanmasının İzmir’i alması, onun bu faaliyetlerini engelledi.

Umur Bey’in, Bizans İmparatoru Kantakuzenos’a kendisi nin yerine Orhan Gazi’yi önerdiği rivayet edilir. Kantakuzenos’un sık sık Osmanlı yardımına ihtiyaç duyması, gelecekteki bu tür seferler için Bolayır yakınlarındaki Çimpe’yi, askeri bir üs olarak Osmanlı’ya vermesine neden oldu (1352). Süleyman Paşa idaresindeki 8 -10 bin kişilik Osmanlı kuvvetleri derhal Rumeli’de faaliyete geçtiler.

Bir zelzele sonucunda Gelibolu ve civarındaki diğer kalelerin yıkılması üzerine (2 Mart 1354), Karasi topraklarında bulunan Süleyman Paşa, hemen harekete geçti. Marmara kıyısındaki Kemer mevkiinden Gelibolu’ya geçerek bölgeyi tamamen fethetti. Gelibolu ve diğer kaleler tamir edildi. Anadolu’dan Türkler getirilerek iskân hareketi başlatıldı. Gelibolu’da bir köprübaşı kurulması, Osmanlı tarihinde bir dönüm noktası oldu.  

4.Rumeli’nin iskanı nasıl yapıldı?

Osmanlı fetihleri, iskân siyasetiyle birlikte yürütülmüştü. Süleyman Paşa zamanında Rumeli’de tutunabilmek için başlatılan bilinçli iskân siyaseti, on dan sonra da devam etmiştir. Orhan Gazi’nin Bolayır’daki zaviyesine vakfedilen köylerin birçokları Türkçe adlar taşımaktadır. Malkara’daki köyler arasında; Bulgurlu, Esendük, Şeyh Halil, Yeğen, Pazarlu Bey, Kara Ahi, Ulamış gibi isimler göze çarpar.

Ahilerin ve dervişlerin zaviyeleri ve bunların reislerinin çiftlikleri yeni Müslüman köylerin çekirdeğini teşkil etti. Bu ilk yerleşme dönemini, tedrici bir yerleşme takip ediyordu.

Osmanlı, Rumeli’de iskânı için, sürgün metodunu da geniş ölçüde kullanmış, bu metoda Konar-göçer aşiretlerin bilhassa Rumeli’deki köprü ve geçitlere yerleştirilmesi yoluna gidilmiştir. Fethedilen ülkeleri iskân ve imar için, idari ve mali birer müstakil müessese mahiyetinde olan vakıfları tesis de devletin kullandığı bir metottur. Bu yolla ıssız yerler canlandırılmıştır. Konar-göçerlerin der bentçi tayin edilerek derbentlerde iskân edilmesi, kendilerine ev inşa edebilmeleri için toprak verilmesi de bir iskân türüydü.

Rumeli’de iskân hakkındaki ilk kayıt, 1351’de Karesi topraklarından Gelibolu yöre­sine ve daha sonra Hayrabolu’ya gelip yerleşen konar-gö çerlere aittir. Daha sonra 1385’te Saruhan’dan bazı aşiretler Serez taraflarına geçirilmiştir. Tatarlar ise ilk kez 1398’de Rumeli’ye geçirilmiştir. I.Bayezid devrinde aşiretlerin daha büyük ölçüde Ru­meli’ye geçirildiği görülmektedir.

Süleyman Paşa’nın Rumeli’ deki fetihleriyle deniz aşırı yeni bir Osmanlı sancağı, Os­manlı Rumeli’si doğmuş oluyordu. Rumeli Beylerbeyliği’nin nüvesi olarak ‘Paşa Sancağı’, Süleyman Paşa tara fından kuruldu. ‘Paşa Sancağı’ tabiri de o dönemden son ra yönetimde yerleşti.

5.O dönemde Balkanlar’ da durum neydi?

İç sorunlarını halletmiş olması ve düzenli fetih metotları nedeniyle Osmanlı, Balkanlar’daki genişlemede fazla zorluk çekmedi. Balkanlar’ın savunulması için, siyasi birlik gerekliydi. Oysa 14. Yüzyıl’ın son çeyreğinde, Balkanlar siyasi bakımdan birlik halinde değildi. O devirde Balkanlar, birçok devletçik ve feodal senyörlüklerden oluşuyordu.

Bunların arasındaki rekabet ve çekişme, Osmanlı’ya karşı birlikte direnmelerini engellediği gibi, Osmanlı devletine, ‘bir yardımcı’ ve daha son raları, ‘hami’ olarak nüfuz ve hâkimiyetini yayma imkanını verdi.

Balkanlar, Stefan Duşan (1331- 55) yönetiminde kurulan Sırp imparatorluğu vasıtasıyla birliğini kazanır gibi olmuştu. ‘Sırp ve Rumların Çarı’ unvanını alan Duşan, Makedonya, Trakya, Teselya ve Epir’i topraklarına kattı. Bul garistan’ı kendisine bağladı. Sınırlarını Akdeniz’de; Korfu, Ege ve Selanik’e kadar uzattı. Sırp Kilisesi’ni yeniden düzenledi. Rumca’yı resmi dil olarak kabul etti. Bizans’ta eğitilmiş memurları idari işlerde kullanmaya başladı. 1349’da ‘Duşanov Zakonik’ kanunları kabul edildi.

Fakat bütün bunlara rağmen, Stefan Duşan’ın 1355’te ki ölümünün ardından, kur­duğu devlet, hızlı bir şekilde zayıflayıp parçalandı.

Osmanlı’nın Balkanlar’da hamilik rolü, Sırp İmparatorluğu’nun zayıflamasından sonra başladı. İki güçlü devlet, kuzeyde Lajos’un (Alman ların isimlendirmesiyle ‘Bü yük Ludwig’in; 1342- 1382) Macaristan’ı, batıda ve güneyde ise Venedik, siyasi par çalanmadan istifade ederek Balkanlar’da yayılma politikası güdüyorlardı. Bu iki devlet, Katolikliği de temsil ediyorlardı. Bu nedenle, hâkimiyetleri Balkanlar’daki halk kitleleri tarafından benimsenmedi. Fakat Osmanlı’nın politikası ve bu devletlere karşı mücadelesi, Balkanlar’da Katolikliğe set çekti ve Ortodoks mezhebinin yaşamasını mümkün kıldı.

6.Balkanlar kan ve kılıçla mı fethedildi?

 Osmanlı fetihleri kılıç tan ziyade, ‘istimalet’ (gönül çekme) diye adlandırılan uzlaştırıcı bir politikayla gerçekleştiriliyordu. İstimalet, Müslüman olmayan yerli halkın çeşitli vaatlerle kazanılması sayesinde, Osmanlı hâkimiyet sahasının ge­nişletilmesiydi. Osmanlı yönetimi, yerli halka can ve mal güvenliği tanıdığı gibi, onları dinlerinde de serbest bırakı yor ve eski feodal yüklerinden kurtarıyordu.

Örneğin, Duşanov Zakonik kanunlarına göre, köylü haftada iki gün, prensin toprağında angarya olarak çalışırken, Osmanlı yönetiminde, yılda sadece üç gün tımar sahibi sipahinin toprağında çalışma mükellefiyeti altındaydı. Osmanlı yönetimini kabul eden gayrimüslim halk, askerlik hizmeti yerine ‘cizye’ vergi sini ödediği takdirde, mal ve can güvenlikleri teminatı altında yaşayabiliyorlardı.

Gazilerin akınlarından kaçarak, kalelere sığınan yerli halk, Osmanlı hâkimiyetinin yerleşmesiyle birlikte, düzenli bir devlet yönetiminin koruyucu güvenliğine kavuşuyordu. Fatih döneminde Mora ve Sırp halklarının yöneticileri, kendilerini despotlardan kurtarmak için, padişaha başvururlar, Osmanlı’nın Balkanlar’da kılıç ve ateşle yerleştiği iddiası, günümüz dünyasının bilimsel yayınlarında yer almamaktadır.

7.Osmanlı, Rumeli’ye nasıl yerleşti?

 Osmanlı yayılışı tama men muhafazakâr bir karakter taşımaktaydı. Ani bir fetih ve yerleşme siyaseti yoktu. Fetihler sistematik bir şekilde çeşitli safhaları izleyerek yürütüldü. İlk safhası bir alışma ya da alıştırma dönemi olarak gerçekleştirildi.

Gazilerin daimi baskısı altındaki komşu senyörler veya devletler, bu baskıdan kurtulmak için Sultan’ın tabiliğini ve haraç ödemeyi kabul ediyorlardı. Haraç miktarı ne kadar küçük olursa olsun, bir kere bu sistem yerleşti mi, Osmanlı, o ülke halkını İslam hukukuna göre kendi tebaası (ahl al-zimma) sayıyordu.

Tabiiyet bağlarının sıklaştırılması ve nihayet yerli hanedanın bertaraf edilerek, o ülkenin doğrudan doğruya bir ‘Osmanlı Sancağı’ haline getirilmesi, siyasi şartlara ve orta­ya çıkan fırsatlara göre oluyordu. Osmanlı fütuhatı, bu tedrici fetih politikasını 16. Yüzyıl’a kadar sürdürmüştür.  

8.Rumeli’ye geçiş ne kazandırdı?

Rumeli’ye geçiş ve burada şaşırtıcı bir bilinçle tutunulması, Osmanlı Beyliği’nin gelişimini sağlayan en önemli faktör olarak karşı mıza çıkmaktadır. Osman lı’nın Rumeli’deki fetihler sonucu zenginleşmesi, durgun bir ekonomik yapıya sahip Anadolu’daki diğer beyliklerin ahalisini ve askeri zümrelerini etkilemiş; böylece Osmanlı’ya, gereken insan gücünü sağlamıştır.

Osmanlıların Hıristiyanlara karşı Rumeli’de yürüttüğü, kutsal savaş yani gaza siyaseti onlara büyük bir ün ve itibar kazandırmıştı. Osmanlı Beyliği gazi yönlerini Anadolu beylikleri arasın da çok iyi propaganda yaparak, kendilerine saygınlık ve diğer beylikler karşısında üstünlük kazandı.

Osmanlı’nın gaza siyaseti o kadar etkiliydi ki, Selçukluların mirasçılığına soyunan ve Anadolu’daki Türkmen beyliklerinin en bü yüğü olan Karamanlılar dahi, bu gaza siyaseti karşısında da yanaşamamışlardır. 1367’de Karaman Beyliği’nin önderliğinde, Türkmen beyliklerinin Latinlere karşı düzenlediği Gorigos Seferi, bu beyliklerin bir nevi güç gösterisiydi. 0smanlı’ya karşı, kendilerinin de büyük gaziler olduğunu ispat etmeye çalışıyorlardı. Memluklular tarafından da desteklenen bu sefer, sonuç vermedi ve başarısızlıkla bitti. Bu başarısızlık Karamanlıların nüfuzunu sarstı ve Osmanlı’yı tekrar ön plana çıkardı. 1387’de Karamanlıların Frenkyazısı Savaşı’nda ki yenilgileri, Batı Anado­lu’daki Türkmen beylikleri üzerinde izledikleri siyasetin sonunu getirdi, bu bölgelerde Osmanlı nüfuzu açık bir biçimde hissedilir hale geldi.

9.Süleyman Paşa’nın konumu nedir?

İmparatorluğun kurucusu, devlete adını veren, Osman Bey’dir. Ancak küçük bir beyliğin böylesine büyüyüp gelişmesi ve diğer Anadolu beyliklerini nüfuzu altına alması, Rumeli’nin ele geçmesiyle bağlantılıdır.

Bu yüzden, bir padişah dahi olmamasına rağmen, önce Karasi fethinde oynadığı rolle, ardından Rumeli’ye geçişi ve yerleşmeyi sağlaması nedeniyle, Osmanlı İmparatorluğu’nun gerçek kurucusu Süleyman Paşa’dır denilebilir.

10.İmparatorlukta, ‘anavatan’ neresidir?

Söğüt ve çevresinde kurulmuş bir beylikti, Osmanlı Beyliği. Ancak tarihin gördüğü en büyük imparatorluklardan birisi olarak sahneye çıkması, bu topraklar sayesinde değil, zengin ve siyasi direnişlerin az olduğu Rumeli topraklarından dolayıdır.

Osmanlı Beyliği’nin yayılma alanı, Rumeli olmuştur. Devletin ana siyasi organizas­yonunu sağladığı bölge de Rumeli’dir.

Osmanlı İmparatorluğu Rumeli’de öylesine sağlam bir yapı kurmuştur ki, Fetret Devri’nde, Anadolu toprakları çok kısa sürede elinden çıkarken, Rumeli’nin büyük bir bölümü elinde kalmış ve bu sayede varlığını sürdürebilmiştir.

Rumeli olmasa, Osmanlı İmparatorluğu da olmazdı. Bu yüzden Osmanlı imparatorlu­ğu’nun anavatanı, Rumeli’dir.

Bu gerçek tam olarak kav ranamadığında, Osmanlı’nın “kendi anavatanı Anadolu’yu ihmal ettiği” yolundaki serzenişler, sıkça dile getirilen basmakalıp bir düşünce olarak karşımıza çıkar.

Osmanlılar fethettikleri bütün toprakları ‘vatan’ olarak benimsemişlerdir.

İlk yayıldıkları saha olan Rumeli üzerinde Türk ve İslam kültürüne ait eserler bu­lunmadığı için, bu bölgelerde Osmanlı eserlerine sıkça rastlamak, doğal bir durumdur. Ayrıca Anadolu, daha önce Selçuklular ve beylikler tarafından çeşitli eserlerle donatıl­mıştır.

 

 

YORUM YAP