Cubruloviç'in Arnavutları Zorla Göç Ettirilmesi Planı ! » Boşnak HaberBoşnak Haber

10 Mayıs 2024 - 04:37

Cubruloviç’in Arnavutları Zorla Göç Ettirilmesi Planı !

Cubruloviç’in Arnavutları Zorla Göç Ettirilmesi Planı !
Son Güncelleme :

10 Ekim 2017 - 1:14

 

                  “Arnavutların zorla göç ettirilmesi”

Başlıklı Memorandum’un sahibi Vasa Cubruloviç 1897’de doğdu. 1914’te, daha 17 yaşında, I. Dünya Savaşı’nın çıkmasına neden olan Avusturya-Macaristan İmp. veliahdı Arşidük Franz Ferdinand’ın Saraybosna’da öldürülmesi eylemini gerçekleştiren ‘Yeni Bosna’ terör örgütü üyesiydi,tutuklandı, yaşının küçük olmasından idamdan kurtuldu, savaş boyunca hapiste kaldı.

Belgrad Üniversitesi’nden diploma aldı ve 1930’da 40 yıl görev yapacağı bu üniversitenin felsefe bölümünde tarih profesörü olarak çalışmaya başladı.O dönemde Sırp tarihini ele alan önemli çalışmalar yaptı, çalışma grupları oluşturdu.II. Dünya Savaşı sonrasında değişik bakanlıklar yaptı.Sırp Bilimler ve Sanat Akademisi üyesi ve bu akademinin bilim bölümü sekreterliğini de uzun yıllar yürüttü.1970’te ise Belgrad’daki Balkan Araştırmaları Enstitüsü Müdürü idi.Haziran 1990’da öldü.
 
Cubrulloviç’in önemi,Yugoslavya’nın azınlık sorununu çözmesinin tek yolunu,azınlıkların (Arnavut, Slav Müslüman, Türk, Macar vs…..) zorla da olsa göç ettirilmesi olarak görmesidir.Bu yöndeki fikrini ilk olarak 1937’de üyesi olduğu Sırp Kültür Derneği’nde yaptığı bir konuşmada dile getirmiş,daha sonra bu fikrini gizli bir rapor halinde hükümete sunmuştur.
 

Cubrulloviç bu raporunda, zorla göçün hangi metodlarla yapılması gerektiğini; zorla göç için uygun psikolojik ortamın nasıl yaratılacağını, Arnavut ahalinin hangi metodlarla terörize edileceğini ayrıntılarıyla sıralamakta, Arnavut ahalinin zorla Türkiye ve Arnavutluğa göç ettirilmesinin gerekliliğini vurgulanmaktadır.

 
1930’ların sonunda hemen uygulanmaya başlanan bu plan,araya II. Dünya Savaşı’nın girmesiyle akamete uğradı.Savaş sonunda komünistlere yanaşan Cubruloviç, Komünist Partisi’nin danışmanı oldu.Bu kez, komünist lider Tito’ya gönderdiği raporda azınlık sorununun tek çözüm yolunun yine zorla göç olduğunu söylüyordu;“Bizim için azınlıklar sorununun tek gerçek çözümü zorla göç ettirmedir”.Tito’nun raporu beğendiği ve faydalanmak istediği onu Devlet Bakanı yapmasından (194551 arasında) anlaşılmaktadır.
Bu dönemde Tito yönetimi onbinlerce “etnik”Müslüman’ı Türkiye’ye zorla göç ettirdi.
 
1953’te 13.000 ‘Türk’ ile başlayan büyük çaplı Yugoslavya’dan Türkiye’ye göçlerin fikirbabası olduğunu söylemek abartı olmasa gerek.
1946–66 arasında, 246.000 kişinin Türkiye’ye göç ettiği dikkate alınırsa, göçün boyutları hakkında ancak fikir sahibi olunabilir.
 
Göç edenler arasında Slav Müslümanlar, Arnavutlar ve Türkler vardı ve göç etmek isteyenler kendilerini ‘Türk” olarak deklare etmek zorunda idiler. 
 1948’de Makedonya’daki Türk nüfus 95.000 iken bu sayı büyük bir artışla 1953’te 203.000 ‘e ulaşmıştır.
Bu da göstermektedir ki hem Arnavutlar, hem de Slav Müslümanlar Türkiye’ye göç edebilmek için kendilerini ‘Türk’ olarak deklare etmişlerdir.
 
Tito’nun ölümünden sonra etnik çatışmalara sahne olan Yugoslavya’da bildik yöntemler yeniden uygulamaya koymuş, etnik ve dini azınlıklar vahşi yöntemlerle yok edilme yoluna gidilmiştir. 
 
Yugoslavya’nın son 10 yılı bu açıdan değerlendirildiğinde Cubruloviç ve onun fikirlerinin geçerliliğini koruduğunu ve Miloşeviç’in adeta 1937’de onun ortaya attığı planı uygulamaya koyduğunu görmekteyiz.

YAPILMASI GEREKENLER

– Öncelikle Kolonizasyon oluşturmalıyız !
 
– Küçük Asya’dan Yunanlıların Yunanistan’a ve Türklerin Yunanistan’dan Türkiye’ye göçü ve son olarak Romanya ve Bulgaristan’dan Türklerin göçü gerçekleşmiştir.

Balkan devletleri 1912’den beri göç vasıtasıyla azınlıklarla olan meseleyi halletmiş ya da hal yoluna girmişlerken, biz yavaş ve yorgun metodlarda kalarak derece derece kolonizasyon yapmışız.Arnavutların tabii artışları 1921’den 1931’e kadar “Arnavutların artışı 68.060”, “Sırpların ise 58.745 kişi”, fark 9.315 Arnavutların lehinedir.
 
– Bir zamanlar Sırbistan İlk ayaklanma döneminde Karacorci, Milloşi, Aihajlo, Jovan Ristiç’in toprak reformlarıyaptıkları sırada ne tarım bakanlıkları, ne toprak müfettişleri ne de pahalı devlet aygıtlarıvardı; ona rağmen Sırbistan’ı yabancı unsurlardan temizlediler, kendi halklarını yerleştirdiler ve sonsuz Şumadiye ormanlarını açarak vahşi halden bugünkü bereketli bir Şumadiya yarattılar.
 

“Kolonizasyon asla sadece yalnız Karadağlılarla yürütülmemelidir.”
Onların çobanlar gibi uyuşuklukları nedeniyle kötü bir kolonizasyon unsurları olduklarını sanmıyoruz.
Bu uyuşukluk 1. kuşakta ortaya çıkmaktadır.2. kuşakları tamamen başkadır, daha aktif ve pratiktirler.
 
Tuna’nın üst taraflarında Krayina’daki en gelişmiş köy olan Miroç’un Petrov köyü tamamen Karadağlılar tarafından meskûndur. Bugün dahi Sırbistan’da binlerce ileri tarım yapılan yerler bulunabilir,özellikle Toplica ve Kosanica’da, ilk Karadağlı kuşaktan olup ta çağdaşunsurlarla karışmış binlerce aile bulunabilir.
 
Özellikle Metohiya için bu durum sözkonusudur, çünkü burada yaşantılarına bağlı kalma, gelenek ve göreneklerini koruma imkanı mevcuttur.
 
Bu kanaate varmak için İpek’e (Peç) gidip kahvehanelere bir göz atmak yeterlidir. Bu yüzden bütün Metohiya’da kolonizasyonda başarı azdır. Kabul etmemiz gerekir ki kolonizatörler verimsiz ve bitki örtüsü dibinden kazınmış arazilere yerleştirilmiş ve tarım araçlarının en lüzumlu olanlarından dahi yoksun bırakılmışlardı. Aslında onlar diğerlerinden çok daha fazla desteklenmeliydiler, çünkü en yoksul Karadağlı kolonizatörlerini teşkil ediyorlardı.
 
Şüphe yok ki adı geçen bölgeler de, başarısızlığın en büyük sebebi verimli topraklarınArnavutların elinde kalmasıdır. O bölgelerde bizim unsurlarımızı yerleştirmenin tek geçerliyolu Arnavutların ellerindeki toprakları almaktı. Savaş sonrasında, komitacıların baskınlarıve baş kaldırmalar esnasında, Arnavutların bir kısmının kolaylıkla Arnavutluk’a kovulmasıgerçekleşebilir, onların el koydukları tapusuz meralar ve mülkler onlarda bırakılmayıpsatın alınabilirdi. Bu benim yine bizim savaş sonrası planlarımız arasında en büyük yanlışımız olan toprak mülkiyeti konusuna dönmemi gerektiriyor.
 
Arnavutların toprak mülkiyeti kanunundan istifade etmemiz gerekirken ki buna göre azkişinin Türkiye’den kalma tapusu vardı, biz devlet ve milli zararımıza, yalnız o zorla alınmış 

topraklara kanuni hak vermekle kalmadık, daha da kötüsü onlara Batı Avrupalıların özel mülkiyet fikirlerini de öğretmiş olduk. Bundan evvel onlar böyle bir fikre sahip değildiler.Böylece onlara kendilerini savunacak, ellerinde en iyi toprakları tutacak ve en önemlibölgeleri lehimize millileştirmeye mani olacak silahı ellerine verdik.

KOLONİZASYONUN ULUSLARARASI BOYUTU

Meseleyi bütün boyutları ile ele aldığımızda Arnavutları tedrici bir kolonizasyon ile söküp atmanın etkisiz olduğunu görürüz, bize tek bir yol kalmaktadır, Arnavutları kitleler halindegöçe zorlama. Bu durumda da iki ülke söz konusudur: Arnavutluk ve Türkiye 

 Modern TürkiyeKürdistan ve küçük Asya’da büyük ve henüz daha iskân edilmemiş ve işlenmemiş
toprakları ile iç kolonizasyon için adeta sınırsız imkânlar sunmaktadır. Atatürk’ün bütün uğraşılarına rağmen Türkler, Küçük Asya’dan Yunanlıların Yunanistan’a ve Kürtlerin İran’agitmeleriyle ortaya çıkan nüfus açığını dengeleyememişlerdir. İşte tam da bu sebepten göçe zorlamak istediğimiz bizim Arnavutların büyük bir kısmını oraya göndermek için oldukça iyi fırsatlar mevcuttur.
 
Diplomatik alanda sadece Ankara ile atılan adımlarla kendimizi sınırlamamız gerektiğiniöncelikle vurgulamalıyız; bizden göç edecek olanların bir kısmını alması yolunda Tiran’ıikna için her türlü girişimi yapmalı ve imkânları kullanmalıyız. Bu işin Tiran’da zoryürüyeceğini, çünkü bu girişimi İtalya’nın engelleyeceğini sanmaktayım, fakat Tiran’daparanın büyük rol oynayacağı unutulmamalıdır. Yapılacak temaslarda bu sorunun çözümüiçin hiçbir şeyden çekinmeyeceğiz, bizi kimsenin engelleyemeyeceği Arnavut hükümetininbilgisine sunulmalıdır. Bununla birlikte şu an için kontrolsüz yürütülen kolonizasyonunsübvansiyonu ve kontrollü yapılacağı konusunda bilgi verilmelidir. Bunlara ek olarak her ihtimale karşı da Tiran’daki etkili kişiler gizli yollardan, bu işe karşı direniş göstermemeleri için maddi imkânlar kullanılarak etkisiz hale getirilmelidirler.
 
Duyduğumuz gibi Türkiye başlangıçta, Arnavut oldukları zikredilmesi şartıyla 200.000 göçmenimizi kabule razı, bu da bizim en rahat kabul edeceğimiz şekildir. Türkiye’nin önce bir göç konvensiyonu imzalamak yolundaki arzusunu bütünüyle kabul etmeliyiz.

Göçegelince;

Türkiye’nin son yıllarda Yunanistan, Romanya ve Bulgaristan ile yaptığı anlaşmaları gözden geçirmeli ve bunu yaparken şu iki noktaya dikkat etmeliyiz: Bir yandan büyük miktarlarda maddi destek yapılacağı söylenirken bir yandan da kendisinin teklif ettiği sayının daha üstünde bir kitlenin kabulünü istemek ve özellikle hızlı bir naklin gerçekleşmesini anlaşmada sağlama almak. Bu problem milletlerarası alanda huzursuzluk yaratacaktır. Böyle durumlarda bu kaçınılmaz bir şeydir. Balkanlar’da geçenson bir kaç asırda ne zaman böyle bir olay olmuşsa, çıkarlarına ters düştüğü için bunakarşı çıkan, protesto eden bir güç de olmuştur. Bu olayda karşı çıkacak olanlar Arnavutluk ve İtalya olabilirler. Arnavutluk ile ilgili olarak ne yapılması gerektiğini yukarda zikrettik;
 
Arnavutluk ile bu sorunun çözümü için bir konvensiyon yapılması yolunda çaba sarfedilmelidir. Farz edelim ki maksadımıza ulaşamadık ve bu yöndeki çabalarımız boşa çıktı,o zaman en azından Türkiye’ye yapılacak göçler için susmalarını sağlamalıyız. Tekrar ediyoruz Tiran’daki hareket ustalığı ve akıllıca kullanılacak paralar, bu hususta sonuçlandırıcı rol oynayabilecektir. Dünya kamuoyu biraz huzursuz olacaktır, bilhassa İtalya tarafından finanse edilenler. Bununla beraber, bugünkü Dünya bundan daha kötü şeylere alıştığı ve bir o kadar da günlük problemlerle meşgul olduğundan, bu taraftan hemen hemen hiç rahatsız olmaması gerekir.
 
Almanya on binlerce Museviyi göç ettirirken ve Rusya milyonlarca insanı kıtanın bir tarafından öbür tarafına sürerken, herhalde birkaçyüz bin Arnavut’un göçü bir Dünya Savaşı’nın çıkmasına sebep olacak değildir. Yalnızalakalı organlar lazım olan nedir onu bilmeli ve beynelmilel engellere takılmadan hem dedireterek onu tatbik etmelidirler. Şüphesiz İtalya çok engeller çıkaracaktır, fakat o şimdi
Abisiniya ve Avusturya ile olan problemlerle o kadar meşguldür ki bir girişimde bulunacak kadar ileri gidemez. Doğrusunu söylemek gerekirse en büyük tehlike, bizim müttefiklerimiz olan Fransa ve İngiltere’nin bu işe karışma ihtimalidir. Bu durumda onlara soğukkanlı ve kararlılıkla, son Dünya Savaşı sırasında da görüldüğü gibi, Morava-Vardar hattının bizim elimizde olmasının onların da lehine olduğu anlatılmalıdır. Bu hat herşeyden önce onlar için de bizim için de, eğer biz Şar dağları etrafındaki bölgelerde ve Kosova’da etnik bakımdan tam hâkimiyet sağlayabilirsek daha emin olacaktır.
 

Memorandum’un devamını aşağıda kaynak olarak sundum yazının devamınında okumasını tavsiye ederim yayınlayan Sn.Kamil Bitiş Hocam ve Sn.Adem Becerikli Llabyani Hocama da  teşekkürlerimi sunarım.

Zeynep Işıl Hamziç Boşnak Medya

 Kaynak:  Dr. Vasa ÇUBRULOVİÇ   Ülke Dergisi sayı 38, Haziran- Temmuz 1999

 Almanca’dan çeviren:M. Murat TAŞAR
 
 

YORUM YAP