Sancak ve Bosna Hersek’in dağlarındaki, yaylalarındaki, vadileri ve nehirleri kıyısındaki o muhteşem ağaçların yeşil yapraklarını döktükleri bir sonbahar gününde, 8 Ağustos 1925 yılında doğan rahmetli Aliya İzetbegoviç, 2003 yılının, Ekim ayı, 19. gününde Allah’ın rahmetine kavuştu.
19 sayısı için çok şeyler söylenir, bu konuda çok sayıda kitap yazıldı. İslam Dinindeki, her işin başlangıcında kullanılan “Besmele i Şerif” in 19 harften oluştuğu da herkes tarafından bilinen bir gerçek. Rahmetli Aliya’nın ruhunu teslim ettiği o günün, ayın 19’u olması, Besmele’nin harf sayısının 19 olması ile bir ilgisi var mı, yok mu bilinmez ama, Alija İzetbegoviç’in tüm Dünya’da, iyi bir aile babası, iyi bir avukat, iyi bir devlet adamı olmanın yanında, çok iyi bir din bilgini de olduğudur.
Nitekim dini konulardaki söylemleri sadece İslam Dünyasında değil, diğer inançların dünyasında da bilinir ve çok kullanılır. Rahmetlinin İslam Dini ile ilgi kitapları, tüm İslam ülkelerinin ilahiyat fakültelerinde okunmakta ve İslam Dini konularında referans olarak kullanılmaktadır. Bunun yanında bir düşünce insanı ve büyük bir filozof olması da dünyaca kabul edilmiş bir olgudur. Bu nedenle kendisine “Bilge Kral” diye hitap edilmiştir.
Bir sonbahar günü, vefatından bir hafta kadar önce, kendisini hasta yatağında Srebrenica Anneleri ziyarete gitmişlerdi. Son yıllarında, rahmetliyi savaşta mağlup edemeyenler, Dünya çapında bir algı operasyonuna başlamış ve kendisine sistemli bir şekilde iftiralar atmaya başlamışlardı.Bu silahlar sustuktan sonra hala devam etmekte olan Bosna Savaşı’nın psikolojik muharebesi idi. Çünkü, Bosna Kurtuluş Savaşında, Sırp Çentikler tarafından Boşnak Milletine karşı işlenen, başta soykırım olmak üzere etnik temizlik, tecavüz ve katliam gibi insanlık suçlarının, BM adına Lahey’deki uluslararası savaş suçları mahkemesinde yargılanması başlanmıştı. Dünya kamuoyunu ve mahkemeyi etkilemek için başlatılan ve başta rahmetli Aliya olmak üzere Bosna Ordusu Komutanlarını hedef alan iftira ve sahte suçlamalar kampanyası başlatılmıştı. Bosna Hersek Devleti, siyasal, sosyal, ekonomik ve diğer insani işlerle uğraşmaktan, yapılmakta olan psikolojik saldırılara cevap vermekte büyük problemler yaşıyordu. Bu duruma en çok üzülenler, rahmetli Aliya’yı yakından tanıyan, onu sevenler olmuştu. Bunların arasında Srebrenica Annelerinden biri olan Munira Subaşiç, rahmetli Aliya’yı o kadar iyi tanıyordu ki özellikle, “Srebrenica’yı bilerek Sırp Çentiklere teslim ettiği ve Boşnak halkı ile Srebrenicalılara ihanet ettiği” iftirasının, rahmetliyi hastalığından fazla yıprattığını ve onu kahrettiğini görüyordu.
Srebrenicalı Anneler, rahmetlinin odasına girdiğinde, hasta yatağından kalkmış olan Alija onları karşısında görür görmez gözleri dolmuş ve o an “Srebrenica Boşnak Soykırımında” kaybettiği, Şehit verdiği,8372 Srebrenicalı erkekler ile güvenli bölgelere doğru kaçarken katledilen yüzlerce silahsız, masum sivil, kadın, yaşlı ve çocuklar aklına gelmişti. İnsanüstü çabalar göstermesine rağmen, elinden bir şey gelmemiş ve Birleşmiş Milletlerin Güvenli Bölge ilan ettiği Srebrenica ve civarına Bosna Ordusu soykırım ve katliamlara müdahale edememişti. Bunları hatırlarken, o hasta hali ile gözlerinden yaşlar dökülmeye başlamıştı.
Srebrenicalı Anneler arasında orada bulunan Kada Hotiç, daha sonra bir televizyon programında o anı şöyle dile getirecekti: “Savaşta ağlayan çok insan ve çok gözyaşı gördüm ama, rahmetli Aliya’nın yanaklarından süzülen o gözyaşlarını ilk defa görüyordum. Gözlerinden çıkan yaşlar, adeta gözünün dibinde durup birkaç tanesi bir araya gelip büyüyerek yanaklarından süzülüyor, gömleğini ıslatıyordu. Gözyaşları, o kadar iri idiler ki gözyaşlarından ziyade, ince ince yağan yağmur damlalarına benziyordu. Bir hafta sonra, kendisini defnettiğimiz o gün yağan yağmurun damlaları ile bire bir aynı idiler”.
Rahmetli ile ilgili suçlama ve iftiralar için de şöyle konuşmuştu:
”Savaşın bitmesi için Dayton’da imza atmamalıydı diyorlar. Eğer imza atmasaydı ve de savaş devam etmiş olsaydı, çok daha fazla insan hayatını kaybedecek ve bir gün savaş şu veya bu şekilde bittiğinde, Dayton’da, neden o imzayı atmadı diye, sonrasında yaşanan tüm felaketler ve hayatını kaybedenler için çok ağır bir şekilde yine de suçlanacaktı”. ”Aliya sadece kendi ülkesi ve milleti adına nefsi müdafaa yapıyordu”. “Aliya’nın asıl hedefi, savaşı bitirmek için Srebrenica’yı feda etmek değil, Srebrenica’yı düşmanlardan kurtarmaktı”. “O gün biz ona Srebrenica Anneleri olarak hakkımızı helal ettik ve ondan da hakkını helal etmesini istedik”.
Sohbet esnasında iftiralar konusu açılınca, rahmetli Aliya izetbegoviç, Srebrenica Annelerine şöyle demişti:”Beni düşmanlarımızın attığı iftiralar üzmüyor, beni üzen halkımdan çok az da olsa bazılarının buna inanmış olmalarıdır”. “Allah adına yemin ederim ki Srebrenica için elimden hiçbir şey gelmedi. Hiç bir şey yapamadık. Soykırımı ve katliamları durduracak hiçbir olanağımız yoktu”.
Srebrenica Anneleri Derneği başkanı, Munira Subaşiç ise televizyondaki bir söyleşide konu ile şunu söyleyecekti: “Başkanımıza atılan iftiraların doğru olup olmadıklarını hiçbir zaman kendime sormadım, hiçbir zaman bunu düşünmedim bile”. “Asla o iftira ve suçlamaları kabul etmiyorum. Ben kendisini yakından tanırdım. Kendisine her zaman sonsuz bir saygı ve sevgi besledim. Srebrenica’da Şehit edilenler, biz Srebrenica’lı Annelerin öz çocukları idi. Herkesin yüreği yandı ama, en çok biz Srebrenica’lı Annelerin yüreği yandı. En ufak bir şüphemiz olsaydı, ilk önce biz anneler bunun hesabını sorardık ama, kendisi ve arkadaşlarından o kadar eminiz ki vefatından bir hafta önce, onu hasta yatağında ziyaret ettiğimizde, bizden helallik isteyince, ona haklarımızı helal ettiğimiz gibi asıl biz ondan helallik istedik. Çok şükür Allah ki bize o günü de yaşatarak, sevgili başkanımızla karşılıklı helalleştik ve bir hafta sonra onu kaybettik. Mekanı Cennet olsun”.
Söyleşisinin devamında: ”Kimse kimseyi kandırmaya, yanıltmaya uğraşmasın. Srebrenica Boşnak Soykırımı ve diğerlerinin tek sorumlusu başta Batı Dünyası olmak üzere, bu vahşetleri planlayan Belgrat’taki Sırboçetnik elitler ve Sırp Çentiklerdir. Soykırımı önleyecek tek güç Avrupalı bazı devletler ile Amerika idi ama, onlar hiçbir şey yapmadıkları gibi, emirleri altındaki BM askerleri bizi, katillerimize, adeta bir törenle teslim ettiler”. “Rahmetli Aliya İzetbegoviç’e, bizim sevgili başkanımıza, o büyük insana iftira edenler, gerçekte Müslüman ve Boşnakları sevmeyen, bizi birbirimize düşürmeye ve bölmeye çalışmak isteyenlerdir”.
Munira Subaşiç’in son söylediği cümle şu açıdan çok önemli: Bosna Kurtuluş savaşı bittikten sonra, Dünya’da uzmanlar tarafından yapılan savaş ile ilgili tüm yorumlarda ortak bir nokta vardı. Söz konusu ortak kanaat: Eğer Boşnakların başında Aliya İzetbegoviç gibi bir liderleri olmasaydı, Boşnakların bir araya gelip, birlik ve beraberlik içinde silahsız, savunmasız, elleri çıplak oldukları halde, Avrupanın 4. büyük ordusunun desteğindeki Sırp Çentik ordusuna karşı direnemezlerdi. Aliya’nın insanlık vasıflarının ön planda olduğu liderlik özelliği sayesinde Bosna Hersek Ordusu acilen kurulmuş, saldırganlara karşı düzenli bir savaşa girişilmiş ve büyük kayıplar verilmesine rağmen Boşnaklar zafere ulaşılmıştır.
Geliniz hep beraber şöyle düşünelim. Eski Yugoslavya dağıldıktan sonra, tarih sahnesine çıkan liderlerden hangisi bu günlerde tüm Dünya’da saygı görüyor. Miloşeviç, Karadziç, Mladiç birer insanlık suçlusu olarak mahkum edildiler. Diğerlerinin adını anan hiç kimse yok. Bir tek Aliya İzetbegoviç; Sevgi ile, Saygı ile ve Bilge Kral olarak her geçen gün daha fazla anılıyor ve aranıyor. Allah Rahmet Eylesin.
Yazan: Nusret Sancaklı.
Bosna Sancak Derneği Bülteni