OSMANLI İDARESİNDE TUZLA SANCAĞI HAKKINDA BİLGİLER » Boşnak HaberBoşnak Haber

4 Mayıs 2024 - 19:34

OSMANLI İDARESİNDE TUZLA SANCAĞI HAKKINDA BİLGİLER

OSMANLI İDARESİNDE TUZLA SANCAĞI HAKKINDA BİLGİLER
Son Güncelleme :

23 Aralık 2018 - 22:37

.

.

.

OSMANLI İDARESİNDE TUZLA SANCAĞI’NIN SOSYAL, İKTİSADİ VE ASKERİ VAZİYETİ HAKKINDA BAZI BİLGİLER

Özet :Zeynep Işı Hamziç  Boşnak Medya

Bu çalışma arşiv vesikaları ışığında Osmanlı Balkanlarının askeri ve iktisadi açıdan önemi büyük kazalarından olan Tuzla’nın yeni ve yakın çağdaki tarihine ilişkin bazı yeni bilgiler sunmakdır. İmparatorluğun Avrupa topraklarındaki sağlam yerine dair Sancak ile ilgili elde edilen veriler, bölgenin bilinen değerine bir kez daha katkı sağlamıştır. Çalışmanın ana gövdesi Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nden elde edilen orijinal kaynaklar üzerinde yükselmekle birlikte konu ile alakalı ikincil kaynaklardan da yararlanılmıştır.

Fetih, İdarî Taksimat ve Yönetim Yerel dilde Gorjna ve Doljna şeklinde ifade edilen1 Tuzla, Osmanlı idaresinde Bosna vilayetine bağlı bir yerleşim birimiydi. Bosna’nın fethi Belgrad’ın zaptından (1521) ve bilhassa Mohaç Meydan Savaşı’ndan (1526) sonra tamamlandı. Uzun bir süre sancak beyliği halinde idare edilen Bosna, 1583 tarihinde eyalete çevrildi. Bosna Eyaleti başlangıçta Bosna-Saray, Hersek Livası, İzvornik, Zacsna (Zacone), Rahoviçe ve Kilis’ten ibaretken 1611 yılında Kerka da eklenerek sekiz sancağa çıkarıldı. 19.YY başlarında ise Bosna Eyaleti; Bosna-Saray, Travnik, İzvornik, Banjaluka/Banaluka, Hersek, Bihke ve Yenipazar olmak üzere yedi sancaktan ibaretti.

Gorjna, Yukarı Tuzla, Doljna: Aşağı Tuzla olarak ifade edilmektedir

Tuzla 1460 yılında Osmanlı hâkimiyetine girdi. Kanuni devrinden itibaren de tamamıyla bir Osmanlı şehri haline gelmeye başladı ve nihayet İzvornik Sancağı’nın merkezi olarak teşkilatlandırıldı.İzvornik Sancağı 1522 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından yayınlanan kanunnamede “Kazaha-yı Vilayet-i Rumili” içerisinde Kaza-i Serâbriniçe’ye bağlı bir sancak olarak teşkilatlandırılmıştı

İzvornik Livası 167 numaralı ve 937/1530 tarihli Tahrir Defteri’ne göre kadılık merkezi olan bir yerdi.5 Liva, Osmanlı idaresinin son yıllarında on kazadan müteşekkildi.6 Mayıs 1865’te, Topal Osman Paşa’nın Bosna valiliği sırasında yeni bir idarî düzenlemeye konu oldu. Yeni teşkilât; vilâyet, kaza, cemaat, yafta ve köyler şeklinde bir idari taksimat getiriyordu.

1866’da vilâyet olarak adlandırılan Bosna o yıllarda Saray-Bosna (7 kaza), İzvornik (Tuzla, 9 kaza), Banaluka (4 kaza), Bihke (Bihaç, 8 kaza), Travnik (5 kaza), Hersek (Mostar, 11 kaza), Yenipa­zar (Seniçe, 10 kaza) şeklinde yedi sancağa ayrılmıştı;bunların ikisi mutasarrıflık, beşi kaymakamlık olarak idare edilmekteydi.

Tuzla, coğrafî pozisyonu itibariyle de Sava mıntıkasını içine alan araziye verilen ad olup İzvornik civarındaki Teoçak da bu mıntıkaya dâhildi.Tuzla, kaptanlık biçiminde idare edilmekteydi. Osmanlıların Tuzla da dâhil olmak üzere “Kıla-i Hakaniye Kaptanlıkları” adını verdikleri kaptanlar Bosna’ya hâkim bir durumdaydılar. Bunlar adeta Avrupa’daki feodal beyler gibi soy ve sopa dayanan bir asilzade sınıfını teşkil ediyorlardı.

II. Mahmud zamanında Bosna kaptanlıklarının sayısı 39’u bulmaktaydı. Her kaptanlık muayyen bir araziye sahipti. Bir kazada iki veya üç kaptan bulunabilirdi. Kaptanlıkların başlarında bulunanlara reis manasına gelen “Kaptan” deniyordu. Onlar aynı zamanda bulundukları bölgenin askerî kumandanıydılar.

Askerî Önemi Tuzla klasik dönem Osmanlı askeri harekâtlarının gerek hazırlık aşamasında gerekse çarpışmalar döneminde önemli bir asker ve levazım tedarik merkeziydi. Sefer için Bosna’dan talep edilen askerlerin önemli bir kısmı Tuzla’dan temin ediliyor ve Tuzlalı komutanlarca sevk ve idare ediliyorlardı.Özellikle Tuzlalı kaptanlar önemli askerî görevlerde bulunuyorlardı.

Üstelik Tuzla kaptanları kimi zaman merkezî hükümetin birer istihbarat elemanı olarak da faaliyet göstermişlerdi.

Buna rağmen Tuzla kaptanları da yasadışı eylemlere karışmışlardı. Etraflarındaki mukataalara müdahaleleri ve bunun önüne geçme gayreti merkezî idareyi bir hayli uğraştırmıştı.Askerî önemine binaen Tuzla Kalesi mühim bir merkez konumundaydı. Kalenin muhkem bir şekilde ayakta kalmasını sağlama çabaları bunun açık bir kanıtıdır. Nitekim görevlilerden kalenin tamire muhtaç mahallerinin sürekli keşfedilmesi ve süratle yenilenmesi istenmişti. Ayrıca kalenin hendek duvarları ve diğer mahallerinin tamir ve yenilenmelerinin masraflarına ait birçok yazışma mevcuttur.

Bunun yanında Osmanlı donanması için gerekli olan gemilerin yapımında üstlendiği rol de Tuzla’nın askerî önemini artırmaktaydı. Şöyle ki bölgeden gemi üretiminde gerekli malzeme ve iş gücünü temin ediyor, dolayısıyla Osmanlı denizciliğinin gelişimine doğrudan katkı sağlıyordu. 1572 tarihli bir hükümden açıkça anlaşıldığı üzere Tuzla’da gemi yapılıyordu ve üstelik bu iş tamamen bölgenin öz kaynaklarıyla gerçekleşiyordu. Ayrıca gemi inşasında ana malzeme olan kerestenin yanında üretici personel statüsündeki neccar ve kalafatçılar da bölgeden temin ediliyordu. Özi üzerine yapılan seferler için Osmanlı İdaresinde Tuzla Sancağı’nın Sosyal, İktisadi ve Askeri Vaziyeti palankanın muhafazasını terk ederek emrindeki ağa ve neferlerle kazada bir isyan hareketi başlattı. Yeğen Mehmed Paşa tarafından kazaya Emin olarak atanan Mehmed Efendi adlı kimseyi beraberindekilerle katletti. Bölgede asayişin yeniden sağlanması ancak Bosna valiliğinin harekete geçirilmesiyle mümkün olmuştu.

Tuzla’nın Bosna olaylarının hazırlanma merkezi olduğuna dair bilgiler de vardır. Bosnalı İbrahim Bey imzasıyla İstanbul’a ulaşan bir rapora göre, İzvornikli Mahmud Paşa ile Tuzlalı Mahmud Kaptan ve Hüseyin Kaptan gibi kimseler Tuzla’da bir cemiyet kurarak Bosna İhtilali’ni hazırlamışlardı.Bu olaya karışan Tuzlalılardan bir kısmı Rodos’a sürülmüş, içlerinden bazıları daha sonra affedilmişti.

Ekonomi Osmanlı klasik çağında İzvornik sancağının bir parçası olan Tuzla, isminden de anlaşılacağı üzere tuz sahaları bakımından önemli bir merkez konumundaydı. Zaten sancak, Yunanlılardan itibaren tuz madenleriyle ünlenmişti ve bu sayede Osmanlılar bölgeye Türkçe bir isim bulmakta zorlanmadılar. Bölgede üretilen tuzun ithal edilmesiyle ilgili en eski tarihli belge ise hâlihazırda 1548 yılına aittir.Bölge, Osmanlı İmparatorluğu’nun son devirlerine kadar da tuz madenleri sayesinde yönetici sınıfın daima ilgisini çekmiştir. Şöyle ki 1835 senesinde İzvornik ile Tuzla arasında yer alan bir dağda Eflak tuzu gibi kaya tuzu bulunduğu haberi İstanbul’a aksedince Babıâli, Bosna valisi Hüsrev Paşa’dan konu hakkında bir araştırma yürütmesini ve imparatorluk merkezini bilgilendirmesini istemişti.

Tuzun yanında bölge; gümüş, altın ve bakır madenleri bakımından da zengindi. Nitekim daha 1754 senesinde söz konusu madenlerin bir kumpanya tarafından işletilmesi hususunda İstanbul’da birtakım müzakereler gerçekleşmişti. Bölgenin toprak yapısındaki zenginlik Osmanlı yöneticilerine Bunlardan birisi olan ve Rodos’ta sürgünde ölen Mehmet Bey için Örneğin Bosna hadisesinde yer alıp Rodos’ta sürgün yaşayan Tuzlalı Mahmud ve oğlu Osman bunlardan sadece ikisiydi.

Tuzla’da her zaman yeni madenlerle karşılaşma fırsatı sunmuştu. Mesela Bosna valiliği, 1859 senesinde Tuzla’nın Banubey adlı köyünde bulunan ve iki çeşit madene benzeyen toprak hakkında hükümet merkezine bir bilgilendirme yazısı sunmuştu. Tuzla, madenlerin yanında üzüm yetiştiriciliğinde de önemli bir merkezdi.

Tuzla’nın köylerinde bulunan üzüm bağları İzvornik ekonomisinde görece bir canlılık ve hareketlilik kaynağıydı.Ancak imparatorluğun malî ve ekonomik vaziyetine paralel olarak, 19.yüzyılda bölgede mali durumun çok iyi olmadığı, ailelerin ektikleri arazilerin küçük, üretimlerinin ise sınırlı ve yetersiz olduğu anlaşılmaktadır. Sosyal Yapı Osmanlı hâkimiyetinde Tuzla’da Müslümanlar dışında başka din ve mezhebe mensup olan zümreler de yaşamaktaydı. İmparatorluğun hemen bütün bölgelerinde her topluluğa olduğu gibi bu zümrelere de kendi ibadethanelerinde rahatça ibadet yapma hakkı verilmişti.

5 Temmuz 1853 tarihli bir belgeye açıkça yansıdığı üzere, bu kapsamda tanınan serbestlik insanları ziyadesiyle memnun etmekteydi. Sultan Abdülmecid’e yazılan bu mektupta Tuzla ve İzvornik civarındaki Katolikler, kendilerine tanınan hürriyetin yanında dokuz adet kilisenin yapımına izin verilmesinden duydukları hoşnutluğu açıkça dile getirmişlerdi.

19. asırda Tuzla’nın sosyal yapısı tipik bir Anadolu kentinin özelliklerini taşımaktadır. Örneğin İslam hukukunun cevaz vermesine rağmen çok eşliliğe oldukça az rastlanmaktadır. Ancak çocuk sayısına bakıldığında Anadolu’da aynı dönemde aileler ortalama 4-5 çocuğa sahip iken Tuzla ve çevresinde bu oran 2 veya 3 ile sınırlı kalmaktadır. Bu durumun ortaya çıkmasında ekonomik nedenlerin etkili olduğu muhakkaktır.

XIX. Yüzyılın Sonlarında Tuzla ve Çevresinde Sosyal Hayata Dair Gözlemler (1878- 1883)” Tuzla’daki Müslim-gayrimüslim ilişkilerinin 19.asrın sonlarına kadar çok büyük problemler arz etmediği görülmektedir. Zira Tuzla, Bijeljina ve Srebrenica Şer’iyye Sicillerine dayanarak Tuzla şehri ve çevresinin ekonomik durumunu ortaya koymak amacıyla yapılan bir çalışmada Müslümanlar ile gayrimüslimler arasında çatışmaya varan bir anlaşmazlığın yaşandığına dair herhangi bir kayda tesadüf edilmemiştir.39 Son olarak, Tuzla’nın Bosna eyalet tarihinde hatırı sayılır mevkilere sahip kişileri yetiştiren ve barındıran önemli bir merkez olduğunu da ifade etmek gerekiyor. Mesela Rüşdiye Muallimi Tevfik Efendi 1895 Nisan’ında “Reisü’lulemâ” unvanıyla Saraybosna “Merkez Naibi” olmuştu.40 Tuzla hanedanından olan Mehmed Bey ise Ekim 1864’te Bosna’da oluşturulan altı taburluk bir alayın birinci taburuna Kol Ağası olarak tayin edilmişti.41 Sosyal Problemler Osmanlı toplumunun 16.asrın ikinci yarısından itibaren büyük sıkıntılara maruz kaldığı bilinmektedir. Bu sıkıntıların başında da eşkıyalık olayları gelir. Merkezî otoritenin zayıflamasına paralel olarak Anadolu ve Rumeli topraklarında yoğunlaşan ve genel olarak Celali isyanları şeklinde nitelendirilen olumsuz gelişmelerden Tuzla da payına düşeni almıştır. Bölge hem eşkıya türeten hem de eşkıyaların eylemlerinden olumsuz yönde etkilenen bir merkez olmuştur. Tuzlalılar arasında türeyen eşkıyalar kendi bölgelerinde, o mümkün değilse de yakın ya da biraz daha uzak yerlerde yağma ve gasp gibi eylemlerde bulunmaktan geri durmamışlardır.

Mesela İzvornikliler arasından türeyen eşkıyaların ana hedeflerinden birisi Semendire olmuştu. 1560 yılının kışında yaptıkları gibi sancağın evlerini basmış, nüfusu katletmiş ve nihayet mallarını yağmaladıktan sonra geri dönmüşlerdi. Bölgede özellikle Gabaveşte nahiyesindeki hasların kapsadığı araziler birer eşkıya yatağı haline gelmişti. Bölge eşkıyasının kuvvet bulmasında toplu şekilde hareket etmeleri önemli bir faktördü. Onları bölgede etkin kılan daha önemli öğe ise yerel idarecilerden Osmanlı İdaresinde Tuzla Sancağı’nın bazılarının kendilerine yardım ve yataklık etmeleriydi.Oysa Tuzla, Osmanlı yöneticilerinin zihninde daima belirli bir öneme sahipti ve temel gaye orasının bir “serhat şehri” haline getirilebilmesiydi.

İmparatorluğun hemen bütün bölgelerinde görüleceği üzere, idarecilerin kanundışı eylemleri Tuzla’nın da yaşadığı sosyal problemleri körükleyici bir gelişmeydi. Fazla vergi alınması, rüşvet ve adam kayırma gibi görevi kötüye kullanma şeklinde beliren suiistimaller reayayı oldukça tedirgin ve rahatsız etmişti. Bu sürecin sonu ise devrin bilindik tepkisine uygun olarak gelişiyor ve reaya topraklarını terk etmek zorunda kalıyordu. Örneğin bölgedeki cizye eminleri olan primükürlerin daima fazla vergi toplama gayretleri reayayı bunaltacak bir dereceye varmıştı.

Ya da Ocak 1631 tarihinde olduğu gibi sancakbeyleri, kanunda hiç yeri olmayan “devr, taamiye veya pişkeş” adlarıyla talep ettikleri usulsüz vergilerle halkı canından bezdirebiliyorlardı.

Mirliva gibi kimi yöneticilerse atlı şekilde çıktıkları devriyeler esnasında halktan zorla yiyecek ve hayvan talebinde bulunuyorlar, ayrıca “tırpan, doğan akçesi, cerime ve ayak teri” adlarıyla ve kendilerince türettikleri haksız ve yersiz vergileri almaya çalışıyorlardı.

Yılda iki kez tekrarlanan bu kanunsuzluk nedeniyle reaya perişan olmuş ve artık merkezî idarenin kendilerine yüklediği sorumluluğu yerine getiremeyecek bir duruma düşmüşlerdi. Tüm bu olumsuzluklar nedeniyle, toplumda huzursuzluk çıkaranlara karşı önemli bir tedbir olan kefalet sistemi Tuzla’da da uygulanmakta ve bununla insanlar birbirlerine kefil kılınarak otokontrol mekanizmasının işletilmesine çalışılmaktaydı.49 Ancak Tuzla’daki sosyal problemlerin önüne bir türlü geçilememişti. Bu anlamda Tuzla halkı daha ziyade vergi konusunda baskıya maruz kalmıştı. Yöneticiler ya da Ağa kisvesinde olan büyük toprak sahipleri reayadan ya fazladan vergi koparma ya da onların topraklarını gasp etme eğilimde olmuşlardır. 19.asrın ortalarına gelindiğinde bile bu tabloda çok büyük 44 29 Mayıs 1560 tarihli bir belgede böyle bir duyum alındığı ve hadisenin üzerine gidilmesi gerektiği ifade edilmişti.

1857 tarihli bir vesikada, özellikle büyük mülk sahibi ağaların kendilerine ait olmayan ve köylülerin ziraat dahi yapmadıkları topraklardan vergi talep ederek halkı rahatsız ettiklerinden bahsediliyordu. Bu noktada imparatorluk merkezi her zaman olduğu gibi elinden geleni yapmaya çalışıyor, sürekli gönderdiği emirnameler ile Tuzla halkını söz konusu tecavüzlerden korumaya çalışıyordu.

Sonuç Yerine: Kopuş Süreci ve Yaşananlar Bölgenin Sırplara devredileceği yönündeki söylentiler Tuzla’da Müslümanlarla gayrimüslimlerin arasının açılmasına neden olmuştu. Örneğin Tuzla’ya bağlı altı nahiyenin Başknez Miloş tarafından idare olunmak üzere Sırplara verileceği yönündeki bir söylenti üzerine Tuzla-i Zir kasabasında 2-3 bin askerle bir içtima yapıldığı haber alınmış ve herhangi bir tatsızlık yaşanmaması için Babıâli gerekli tedbirleri almaya çalışarak teyakkuz haline geçmişti.

Görüldüğü üzere küçük bir söylenti dahi bölgede bir iç savaş ortamının oluşmasına yetecek bir kıvılcım olabiliyordu. Bu durum 20.asrın başlarından itibaren daha belirgin bir görüntü kazandı. Nitekim Bosna ve Hersek’te yaşayan Müslüman nüfus artık Sırp ve Avusturya baskısıyla her zaman karşı karşıyaydı. Bölge Müslümanlarının Katolikleştirilmesi şeklinde tezahür eden söz konusu baskılar Tuzla’da da toplumsal ahengi ziyadesiyle sarstı. Bosna genelinde küçük çocukların zorla irtidad ettirildikleri haberleri Müslümanların ayağa kalkmasına neden oldu.

Bunun üzerine meselenin görüşülmesi için 1882 senesinde Mostar’dan Viyana’ya bir heyet gönderildi. Olayların bu şekilde basına ve dolayısıyla kamuoyuna yansıması Katoliklerin bir nebze olsun baskılarını azaltmalarını sağladı. Ancak Katolik misyonerler çok geçmeden ve evvelkinden daha şiddetli bir şekilde Hersek ve civarındaki yıkıcı faaliyetlerine kaldıkları yerden devam ettiler. Bu sırada karşı atağa geçen Müslümanlar, AvusturyaMacaristan Maliye Nazırına müracaat ederek eğitimde muhtariyet ve eğitmenlerin maaşında artış talep etmişlerdi. Ancak bu talepleri dikkate dahi alınmadı.

Bosna Hükümeti ise zorla ya da başka yollarla kendisine çekmeyi başardığı bazı Müslümanları kullanarak olayların önüne geçmeye çalıştı. ki söz konusu isteklerin gerçekte Müslümanların talepleri olmadığı yönünde bir kamuoyu oluşturmaya çalışıldı. Ancak Müslümanlar kendi aralarında imzalar toplamak suretiyle taleplerinin meşru sayılması yoluna gittiler. Bu sırada Tuzla Müslümanlarından da on yedi bin imza toplanmıştı.53 Ancak bölgede Osmanlı hâkimiyeti zayıfladıkça Avusturya askerlerinin Tuzla Müslümanlarına yaptıkları baskılar artış gösteriyordu. 1878 yılında bölgeden alınan haberler bu iddiayı destekler mahiyetteydi. Çünkü Osmanlı-Rus harbinin başladığı o yıl Avusturya askeri de Tuzla ve Banaluka’da yağma, tecavüz ve katliamdan geri durmamıştı.

Nihayet, Osmanlıların Balkanlar’daki topraklarını terk etmeye başlamasıyla birlikte Anadolu’ya doğru büyük bir göç dalgası başladı ve göçenler, daha doğru bir ifadeyle göç ettirilenler arasında Tuzlalı Müslümanlar da vardı.

Takip edilebildiği kadarıyla Tuzla’dan göç eden Müslümanların bir kısmı Ankara vilayetine yerleştirilmişlerdi. Yıldız Evrakı içerisinde yer alan 23 Temmuz 1901 tarihine ait bir vesikada kayıtlı olduğu üzere Tuzla’dan gelen 72 hane ve 287 kişiden müteşekkil bir nüfus Haymana kazasına yerleştirilirken, 12 hane ve 58 kişinden oluşan bir başka grup ise Zîr kazasına yerleştirilmişlerdi.Yine Tuzla’dan göç edenlerin bir kısmı Sivrihisar kazasında tesis olunan köylere iskân ettirilmişlerdi.

Revue d’Orien gazetesinin 20 Ağustos 1900 tarihli ve “Bosna Hersek Müslümanları Şikâyetleri, Maksatları” isimli makalesinden nakledilmiştir. Tuzla ve havalisinde çıkarılan gümüş, altın ve bakır madenlerinin bir kumpanya tarafından işletilmesi hususunda İstanbul’da gerçekleşen müzakerelere dair 1754 tarihli bir evrak ve Tuzla Kalesi’nin tamire muhtaç mahallerinin keşfedilerek gerekli tedbirlerin alınmasını isteyen 1764 tarihli bir emir Osmanlı arşivlerinde bulunmaktadır.

KAYNAKÇA : Ahmet Yüksel / Zafer Karademir Tarih Okulu Dergisi (TOD) (JOHS) Haziran 2014
I.Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) Vesikaları Mühimme Defterleri

YORUM YAP