Boşnakların Vazgeçilmez Meyvesi " Şliva " » Boşnak HaberBoşnak Haber

7 Mayıs 2024 - 23:54

Boşnakların Vazgeçilmez Meyvesi ” Şliva “

Boşnakların Vazgeçilmez Meyvesi ” Şliva “
Son Güncelleme :

22 Şubat 2016 - 18:13

Boşnakların Vazgeçilmez Meyvesi ‘Şliva’

 

Şliva, Bosna eriği veya mürdüm eriği olarak bilinir. Balkanlar’da, özellikle de Boşnaklar için vazgeçilmez bir meyvedir.

Eskiden beri, her sonbahar başlarında Boşnakların yoğun yaşadığı semtlerde pazar ve manavlarda, bilhassa İnegöl ve Karamürsel’den getirilen, köşebaşlarında ve kamyonetlerde mahalle aralarında kasalar dolusu şliva satılır ve akşama kadar tükenir.

5-6 yaşlarındaydım. Çok iyi hatırlıyorum; bahçemizde üç tane şliva ağacı vardı. İri ağaçlar olmalarına rağmen meyvesi istenen kalitede değildi. Köyümüz, Sancak’ın yüksek rakımlı bir bölgesindeydi. Muhtemelen toprağına uyum sağlayamamıştı, fakat annemin meyve ağaçlarıyla, özellikle de şliva ile ünlü (Şkriyel) köyüne gitmek için sonbaharı sabırsızlıkla beklerdim.

Annemle bir ay kadar kalırdık orada. Dayılarımın çok büyük meyve bahçeleri vardı. Elma, armut ve dalları kırılırcasına sarkmış mor renkli şliva ağaçları… Biz çocuklar, her sabah ve öğleden sonra bahçeleri gezer, yerlere düşen şlivaları toplar, tıka basa yerdik. Artanı da küçük kardeşlerimize götürürdük.

Meyveler olgunlaştığında hep beraber toplardık. Elma ve armutlar büyük bir çardakta, samanlık arasında kışa saklanırdı. Şliva ise, dışarıda yakılan ateşte büyük kazanlar (haraniya) içinde kaynatılarak pekmez yapılırdı. Çocuklar olarak, ormandan kuru odun toplardık ve pekmezin kaynamasını ciğerci dükkanının önündeki kediler gibi bekler, sonra da sıcak sıcak yerdik.

Şliva çok olurdu. Dayılarım yakın şehir pazarlarına at arabalarıyla şliva götürürlerdi. Civar köylerden gelenler de çuvallarla alırlardı. Parayla satın alanlar nadirdi, çoğunlukla takas edilirdi. Bir çuval şlivaya bir çuval buğday veya başka ürünler…

1958′de Türkiye’ye göç ettiğimizde iki hafta İstanbul Zeytinburnu’daki Sümerbank misafirhanesinde kaldıktan sonra Eyüp Alibeyköy’e yerleştik. Alibeyköy, o yıllarda güzel bir köydü. Sebze bahçeleri iki tarafta akan derelerden sulanırdı. Sütlü mısırı meşhurdu. Evimiz, bugün mısır heykelinin bulunduğu yerdeydi. Biz Şubat’ta yerleşmiştik. Erik, ayva ve ilk defa gördüğüm çitlembik ile dut ağaçları çoktu. Dutu çok sevmiştim. Hele ki karadut hem tatlı hem mayhoşumsu bir tadı vardı, bana şlivayı hatırlatıyordu. Ama şliva ağaçları göremiyordum.

Sonbahar gelmişti. Başta annem olmak üzere aile fertleri şliva arayıp sormaya başlamıştı ama etrafta yoktu. Bir akrabamız, Bursa İnegöl’e akrabalarını ziyarete gitmişti. Döndüğünde dolu bir çuval getirmişti. Tüm komşu ve akrabaları etrafına topladı, çuvalı açtı. Ne görelim?.. Çuval ağzına kadar şliva doluydu. Herkese eşit şekilde bölüştürdü.

Akrabası, “Komşularına götür, siz oralarda bulamazsınız, özlemişsinizdir” deyip göndermiş. Akrabamız İnegöl’ü ve şliva bahçelerini anlatıyordu. Bir taraftan şlivalar afiyetle yenirken, bir taraftan da “biz niye İnegöl’e yerleşmiyoruz” tartışması başlamıştı.

Besim Baş-Haber Boşnak

EN ÇOK KAZANANLAR

EN ÇOK KAYBEDENLER

EN ÇOK İŞLEM GÖRENLER

YORUM YAP

DÖVİZ KURU

BIST100
DOLAR
EURO
BITCOIN
ÇEYREK ALTIN
GRAM ALTIN