Balkan Savaşların da Kosova’dan Samsun’a Göçler » Boşnak HaberBoşnak Haber

20 Mayıs 2024 - 19:26

Balkan Savaşların da Kosova’dan Samsun’a Göçler

Balkan Savaşların da Kosova’dan Samsun’a Göçler
Son Güncelleme :

08 Nisan 2018 - 16:28

Zeynep Işıl Hamziç  Boşnak Medya

Nüfus Kaynakları ve Sözlü Tarih Kaynaklarına Göre Balkan Savaşları Sırasında Kosova’dan Samsun’a Göçler
 
Bu çalışma Samsun’un Bafra, Ondokuz Mayıs, Alaçam ve Kavak ilçelerindeki 31 köyün nüfus esas defterleri ile ve sözlü tarih kayıtlarını değerlendirerek Balkan Savaşları’nda (1912-1913) Kosova’dan Samsun’a göçü incelemektedir. Samsun’daki Kosova göçmenlerinin çoğunluğunun Priştine, Gilan ve Mitroviçe gibi Sırbistan sınırına yakın 3 sancaktan gelmeleri buralarda yaşayan halkların savaş ortamından büyük oranda etkilendiklerini göstermektedir. Balkan Savaşları ile Samsun’a göç eden Kosova halkı çoğunlukla Bafra’ya yerleştirilmiştir. İskân gerçekleştirilirken göçmenlere özel köyler tahsis edilmemiştir. Samsun köylerinde ailelerin yanlarına parça parça dağıtılmışlardır.
 

Kosova Vilayeti

Kosova, Balkan yarımadasında önemli bir ova olup; Slav, Bulgar ve Çek dillerinde karatavuk manasına gelen “kos” sözcüğünden türemiştir. Kosova Balkanlarda ortaçağdan günümüze ticaret yollarının birleştiği kavşak noktasıdır.
1871 yılında vilayet nizamnamesiyle 1877-1878 Osmanlı Rus Harbi öncesinde merkezi Sofya olan ve Niş ile Priştine‟yi de kapsayan Kosova vilayeti kuruldu.
Kosova vilayeti kuruluşu itibariyle 32 000 km2 idi. Doğuda Şarki Rumeli ve Bulgaristan,güneyde Selanik, batıda İşkodra vilayeti, Karadağ ve Bosna, kuzeyde ise Sırbistan ile çevriliydi.
1908-09 yılında Kosova vilayetinde 1904-1905‟e göre sancak ve kazalarda idari değişim görülmeyip, bazı nahiye ve köy sayıları değişmiştir.Köy sayılarını incelediğimizde önceki yıllara göre düşüş söz konusudur. Köy sayılarında Priştine Sancağı‟nın Yenipazar kazası 364 köyle ilk sıradadır. Köy sayılarının fazla olduğu diğer kazalar sırasıyla; Priştine kazası, İpek kazası, Gilan, Prizren, Mitroviçe,Kalkandelen, Üsküp kazalarıdır. En az köy sayısı Üsküp‟ün Osmaniye kazasıdır.
 
 
Kosova vilayetinin 1906-1907 nüfus sayımına göre; Müslümanların yoğun yaşadığı sancak Priştine‟dir. 379.595 nüfusla Müslümanlar en kalabalık nüfusu oluşturmaktadır.
272.818 nüfusla Kosova‟da Bulgar halk ikinci çoğunluktadır. 13.829 nüfusla Rumlar bölgede üçüncü sırayı almaktadır. Bir kaynakta, 1906 nüfus sayımında Kosova‟nın nüfusu 671.653 olarak verilirken tablolarda Üsküp ve Taşlıca sancakları yoktur. Başka bir kaynakta; Kosova vilayeti nüfusu 752.536 Müslüman, 13.452 Rum, 170.005 Bulgar, 169.601 Ulah ve Sırp halkından olmak üzere 1.105.594 olarak belirtilirken aynı rakamlara yakın ifadeler diğer bir araştırmada; 1.063.000 olarak verilse de
kaynakların sunduğu etnik dağılımlarda bariz farklılıklar söz konusudur.
Kosova da, çoğunluğu Müslümanların oluşturduğu bölgeydi. Bunun yanı sıra Rumlar, Ermeniler, Bulgarlar, Latinler, Yahudiler, Çerkesler, Sırplar, Protestanlar da bölgede yaşamaktaydı.

2. Balkan Savaşları’nda Kosova

Balkan Savaşları; 08 Ekim 1912‟de Karadağ‟ın Osmanlı Devleti‟ne saldırısıyla başlamıştır. Bunu takiben 17 Ekim 1912‟de Bulgaristan ve Sırbistan savaşa girmiştir. 19 Ekim 1912‟de Yunanistan Osmanlı Devleti‟ne savaş ilan etmiştir. Balkan ittifakı antlaşmalarında; Karadağ‟ın İşkodra, Sırbistan‟ın Kosova ve Adriyatik‟e açılan bir liman, Bulgaristan‟ın Manastır ve Yunanistan‟ın Yanya‟ya yönelik talepleri Osmanlı‟nın Batı Avrupa‟sını tehdit etmiştir.
Savaşta Osmanlı kuvvetleri iki kısma ayrılmıştı. Doğu ordusu Bulgarlara, Batı ordusu da Sırplara karşı savaşıyordu.
19 Ekim 1912‟de Üçüncü Sırp Ordusu General Yankoviç komutasında Merdar geçidinden Malokosovo (Labi) vadisine çıktı ve Osmanlı ordusunun sol kanadına ilerledi. Bir gün sonra Osmanlı ordusu geri çekilmek zorunda kaldı. 
Çarpışmalar sırasında bir Osmanlı birliği de esir düştü. 21 Ekim‟de Sırplar, Kosova ovasına doğru saldırdılar. Osmanlı askerleri direniş gösterse de güneye geri çekilmek zorunda kaldılar.Sırplar Priştine‟ye girerek 2.000 kişilik artcı Arnavut grubunu dağıttılar. 22 Ekim‟de Kosova‟da Sırp ordusu Priştine‟yi aldı. Sırpların Priştine‟ye girmeleri ortaçağın şanlı hikâyelerini canlandırdı diyen Hall; askerlere eşlik eden bir Sırp gazetecinin şöyle yazdığını belirtmektedir:
“Priştine! Burası bir süre için Nemenjiç hanedanının, özellikle Kral Milutin‟in başkentiydi. Aynı zamanda Çar Lazar zamanında Lava ile Sitnitse arasındaki toprakları elinde tutan Vuk Brankoviç‟in de başkentiydi.”Gazetecinin aynı zamanda Priştine‟nin Arnavutlar için bir yuva ve Kosova‟nın başkent olduğunu da itiraf ettiğini belirtiyor.

Priştine‟yi aldıktan sonra Sırplar Kaçanik yoluyla Üsküp‟e inmek için Verizoviç‟e doğru ileri harekâta devam ettiler. Sırplar, yerli müslüman halk arasında öyle panik havası yaratmışlardı ki buradaki halkın çoğu aciz ve mağrur halde zavallı çocuklarını Kumanova yolunda bırakarak kaçtılar. Kumanova yenilgisi Osmanlı birliklerinin kendilerine olan güvenlerini yitirmelerine ve umutsuzluğa kapılmalarına neden oldu. Güneye Manastır‟a doğru çekilmeye başladılar.
Osmanlı birlikleri, Kumanova‟nın güney batısındaki Üsküp‟ü savunmak için hiçbir girişimde bulunmadılar.Trakya‟da zaferden sonra Bulgarların tereddütlü ve ağır hareketlerine karşı Sırplar, daha hızlı  ilerleyebilmekte; yağmur ve çamurun hareket kabiliyetini büyük ölçüde zorlaştırmasına rağmen Sırp orduları savaşın başlamasıyla önemli başarılar elde ediyordu.

Osmanlı ordusunun çekilişinden sonra Manastır‟a gidip yolda gördüklerini anlatan bir Sırp askeri; yörede hiçbir yaşam izi kalmadığını, Türklerin bütün köyleri yaktığını yalnızca kiliselerin küller arasında ayakta kaldığını anlatmaktadır. Osmanlı Devleti‟nin Sırbistan Konsolosluğu‟nda çalışan görevlilerin; papaz ve kadınlara dokunmayıp onların üzerlerinin aramamasını fırsat bilen komitacıların bazı teşebbüslere giriştiklerini dil getirmektedir.Çetelere dağıtılacak olan silahların, papazların geniş giysileri ve kadınların etekleri arasında kaçırıldığını itiraf etmektedir.
Savaştan sonra Sırpların ateşe verdikleri Kumanova, Üsküp ve civar köylerde silahsız Müslüman halka uyguladıkları vahşet Bulgarların ele geçirdikleri yerlerdeki acımasızlıklardan geri kalmıyordu. Arnavut köylerinin tümü yangın yerine dönmüştü. Gece bastırınca komitacılar Üsküp‟te Arnavutların ve Türklerin evlerine zorla girip ne bulursa yağmalıyor, insanları öldürüyor ve kadınlara tecavüz ediyorlardı. Vardar üzerindeki köprünün altı kafaları kesilmiş Arnavutların cesetleriyle doluydu.Sırplar 19 Kasım 1912‟de Manastır‟a girdiler. 22 Kasım‟da Ohri‟yi ele geçirdiler.

Rumeli‟nin neredeyse tamamı Balkan müttefiklerinin eline geçerken sadece Edirne, Yanya ve İşkodra henüz düşmemişti. Bulgarlar İstanbul‟u almak isterken Yunan ve Sırp orduları önemli bir direnişle
karşılaşmadan Makedonya‟yı rahatça aralarında paylaştılar.Balkan Savaşları‟nda bulunan bir subay anılarında; askere alınmayan genç ve yaşlı beş bin Arnavut halkın Sırp sınırına yakın bir mevki olan Gilan‟da toplandıklarını, kumandanları Hamit Ağa adında alaylı bir Arnavut binbaşısının kurmayı olarak görevlendirildiğini anlatmaktadır. Gilan halkının Kumanova‟da Osmanlı ordusunun bozulduğunu ve Sırp
askerinin Üsküp‟e doğru ilerlemekte olduğunu duyduktan sonra tedirgin olduklarını belirtmektedir. Bir kısım halkın hayvanlara eşyaları yükleyip göç etmeye başladıklarını söylemektedir. Üsküp‟e yakın köylerin de Üsküp merkezine göç ettiklerini özellikle Kaçanik kasabasının bomboş olduğunu dile getirmekte; halkın kendi kasabalarının civarında düşmanla harp edilmesinden ürktüklerini sözlerine eklemektedir.

Üsküp‟te oturan bir Fransız gördüklerini şöyle tasvir etmektedir: Savaştan sağ kalanlar, Kumanova-üsküp yolu üzerinde yığılmışlar. Bütün gece ağızlarına bir şey koymadan yürümüşler ve şimdi düzensiz bir sel gibi Üsküp sokaklarını dolduruyorlar. Yaralılar, komutansız kalmış ve açlıktan ölme durumuna gelmişler ardı arkası kesilmeyen kafileler halinde geçip gidiyordular. Az çok disiplini koruyan hiçbir grup yok. Gerçekten dehşet verici, yürekler acısı bir kaçış bu. Subaysız hatta astsubaysız küçük gruplar Üsküp istasyonuna doğru akıyor. Hepsinin gözlerinde Sırp toplarının yarattığı dehşet okunuyor. Ansızın birisi “gâvur geliyor diye bağırıyor. Doğru değil ama bu feryat bile yetiyor. 
Üsküp, Sırplar için büyük önem taşıyan bir şehirdir. Sırbistan‟ın başkenti olmuştu.Şehrin eski ihtişamını bilen Sırplar için Üsküp‟ün zaptı büyük manevi değer taşıyordu. Üç Sırp ordusu da birleşmek üzereydi ve Osmanlı birliklerinin kanatlarını tehdit ediyordu. Korku içinde bulunan kadınlar, çocuklar, kaçma fırsatını bulamayanlar konsoloshanelerin içine doluşuyordu. Sırp askeri Üsküp‟e girince; Müslüman sakinler şehirde kalmak veya göç etmekte serbest bırakıldılar. Çoğu göç etmeyi tercih etti. Varını yoğunu manda ve öküz arabalarına yükleyip yollara düştü. 
Göç etmekle yaşamlarını kurtarmayı düşünen göçmen kafileleri, Türklerin elindeki topraklara ulaşabilmek için olanca güçleriyle çamur içindeki yollarda yürüyorlardı. Öküz ve mandalar arabaları çekiyordu. Üzerlerine birer bez parçası gerilen arabaların her birinde 2-3 aile barınıyordu. Kadınlar ağlıyor, çocuklar bağırıyorlardı. Kadınlar, eteklerini yukarıya kaldırmışlar dizlerine kadar çamur içinde yürüyorlardı. Kiminin omuzlarında birer çocuk bulunuyordu. Bazılarında çocuklar, birer örtüyle bellerine bağlanmıştı. Yürürken aşağı düşecek olurlarsa askerlerin arkalarındaki torbaları düzelttikleri gibi bir hareket yaparak, onları yerleştiriyorlardı. Erkekler tekerleklere yüklenerek arabaları çeken hayvanlara yardım ediyorlardı.Bir gazeteci anılarında; bozgunların ardından İstanbul kapılarında eşi görülmedik bir yığılma yaşandığını belirtmektedir:
Savaş afetinden kaçan bütün bu zavallılar, köylerini bırakarak İstanbul‟a üşüşmüşlerdi. Sokaklarda, meydanlarda, camilerin çevresinde açık havada yatıyorlardı. Bu olağanüstü manzarayı seyrederken bin yıl geriye gittiğimizi, bazı eski Galya halklarının toplu göçünü izlediğimizi sanıyoruz. Göçmenler ayrıca bir başka felaketi de İstanbul‟a taşıyordu. Bu felaketin adı koleraydı.Askerlerin ve sığınmacıların sağlık koşullarından yoksun yürüyüşleri sırasında patlak veren kolera ve dizanteri salgınları birçoklarının ölümlerine neden oldu. Kolera, kısa süre içinde askerlerle beraber hareket eden göçmenlere de sirayet etti. Bu tehlikeli durum içerisindeki sevkıyat, hastalığın etki alanını iyice genişletti.Kolerayı engellemek için takviyeler yapıldıysa da bu önlenemedi.Sivil halkın savaş hedefi olarak görülmesi Balkan Savaşları‟na damgasını vurmuştur.
Bu, bir Avrupa savaşında sivillere yönelen ilk veya son zalimlik değildi. Ne var ki 20.yüzyılda orduların sivilleri hedef aldığı ilk çatışmaydı. Balkan Savaş mezalimlerini “asırlar boyu süren nefret” e bağlamak olayı basitleştirmektir. Arnavutlar, Bulgarlar, Yunanlar, Sırplar ve Türkler yüzyıllar boyu birbirlerine nispeten yakın bir şekilde yaşamışlardı. Çok yakın olmasalar da kesinlikle birbirlerinden uzaklaşmış değillerdi. Zalimliğin en önemli nedeni Osmanlı millet sisteminin terk edilmesi ve yeni devletlerin özünü teşkil etmesi açısından Bulgarlar, Sırplar ve Yunanlar tarafından dışlayıcı bir milliyetçiliğin kabul edilmesiydi.
Hoşgörü artık Balkanlar‟da yoktu. Halka karşı girişilen terörün nedenlerinden birisi de sinirleri bozucu şekilde yerli halkın gerilla savaşında bulunmasıydı. Özellikle Arnavutların yaşadığı bölgelerde bu yoğundu. Arnavut halkı haklı olarak topraklarının istilası olarak düşündükleri duruma karşı şiddetle direndiler. Tabi bu onların ölümüne de neden oldu. Sırp askerler bölgede kundakçılık, yağma, cinayet ve ırza geçme hareketlerinde bulunarak yerli halkı uzaklaştırmak istiyordu. Özellikle Kosova‟da yaşayan sivil halkın büyük acılar çektiklerine kuşku yoktur. 
 
Sözlü Tarihe Göre Kosova’dan Samsun’a Balkanlar‟da yaşanan göç olgusunda;
 
istilalar, yağma, talan, şekavet hareketleri ve bunun yanı sıra; katliam ve baskılara maruz kalma halkın zorakî göç etmesine vesile oluşturan unsurlar meydana gelirken; göç hareketi ise yeni sorunlara gebe bir halde umut-umutsuzluk ikileminde mağduriyetlerin habercisi konumundaydı. Halk için en iyi karar; zor yolu seçmek olacaktı. Tarlasını, evini, mallarını, hayvanlarını ve en önemlisi hısım ve dostlarını terk etmek onların deyimiyle ‘gavur elinde kalmaktansa’ daha mantıkî bir yol olarak gözüküyordu.
Balkan Savaşları‟nda Kosova‟dan Samsun‟a yapılan göçlere yönelik araştırmaların olmaması ve yerel ölçekte bilgi azlığı; sözlü tarih yöntemini zorunlu kılmıştır. Bu açıdan sözlü tarih çalışmaları 2008 ve 2009 yılları içerisinde ikinci ve üçüncü kuşak göçmenlerle video ve ses kayıtları eşliğinde görüşmeler yapılmıştır. İlk başta Samsun iline bağlı Kavak ilçesindeki Çiğdem köyü ve köy halkının akrabalarının yaşadığı Amasya iline bağlı Merzifon ilçesindeki Çamlıca köyünde sözlü tarih sürecine yöntemine girilmiştir. Samsun iline bağlı Bafra ilçesinde ise Osmanbeyli, Karpuzlu, Eldavut ve Koşu köylerinin yanı sıra, Ondokuz Mayıs ilçesi ve Alaçam ilçesinde de göç olgusu ve yaşananlar üzerine geçmiş dönük bilgiler kayıt altına alınmıştır.
 
Balkan Savaşları Öncesinde Kosova’da Yaşam Samsun‟un Kavak ilçesine bağlı Çiğdem köyü halkı, iki köyden Samsun‟a göç etmiştir. Gerguri köyü, üç tarafı dağlarla çevrili olan, bir boğazdan tek girişi bulunan rakımı yüksek bir köydür. Köy halkının büyük bir çoğunluğu tarım ve hayvancılıkla uğraşır. Köyün Cuma namazı kıldırma beratını bile 300 yıl boyunca Gürgürler diye anılan Taş ailesi üstlenmiştir. Budrika köyü ise, dağlık bir alan olup yüksek bir tepenin üzerinde kuruludur.Budrika; aşağı ve yukarı Budrika diye 2 köyden ibarettir. Aşağı köyde Sırplar, yukarı köyde kendilerinin yaşadığını belirtmektedirler.
Köy halkı; topraklarının verimli olduğunu ve özellikle meyve ağaçlarıyla övünürken, örneğin bir ağaçtan bir kağnı dolusu armut topladıklarını anlatmaktadır. Mısırın bu bölgede ne kadar verimli olduğunu ise “İki mısırın somaklarına basıp çocuklar ayakta dururlardı.” Sözüyle abartılı ifade kullanırlar. Göç esnasında meyve tohumlarını bile yanlarında götüren göçmenlerden Hasan İpek‟in gelin
elması diye bilinen elma ağaçlarının meşhurluğundan söz edilmektedir. Hayvancılığın bu köydeki yerini ise; yağ, çökelek, peynir için özel odalarının bulunması kanıtlamaktadır.
Bafra‟da görüştüğümüz aileler de Kosova‟daki tarım ve hayvancılıkla ilgili Kavak‟ta Çiğdem köyü halkının anlatımlarını yineleyerek anlatmaktadırlar.
 
Balkan Savaşları’nda Yaşananlar Balkanlar‟da Müslümanlara karşı kurulan komitacılık, Balkan Harbi‟nden daha öncesinde başlarken; Müslim unsurlarda huzur ve sükun kalmamıştır. İstanbul ve Anadolu‟ya göçler hızlanmıştır. Balkan Savaşı‟nın başlaması ve Osmanlı‟nın geri çekilmesiyle acı tablolar içerisinde başlayan göçler, Balkan facialarının en açıklı safhasını teşkil eder.
Çete faaliyetlerinin öncesinde Hıristiyan unsurlarla dostane ilişkilerin sürdüğü fakat Sırp komitacıların köylere baskınlar düzenlemesiyle huzurun ortadan kalktığı, ev yağmalama olaylarının görüldüğü, hayvanların çalındığı, kaçırılan ev halkından geri gelmeyenlerin olduğu anlatımlardan ortaya çıkmaktadır:
Sırp‟ın biri Müslüman köyü basacağınıza Dem Ahmet‟in evini basın demiş.Sabah namazına giden Arnavut Dem Ahmet‟ten sonra evi basan Sırplar kapıları kırıp giriyorlar onun çocuklarını, gelinini, kızını, hanımını hep diri diri yakıyorlar. Gelin ve kızın birini dağa çıkarıyorlar. Dem Ahmet de evine geliyor ki ortalık yanmış. Köylüler toplanmış. Başın sağolsun Allah daha beterinden korusun diyorlar. Dem Ahmet de demiş ki daha beteri ne olsun çocuklarımı yakmışlar, gelinimi dağa çıkarmışlar. Bundan
daha beteri aklımı oynatmaktır. Ya kafamı oynatıp urganla armut ağacına bağlasanız daha mı iyi… Bundan beteri de bu demiş. Gelini ve kızını çırılçıplak soymuşlar.5 tane Hristiyan‟ı köylü sarmış ve Sırpları öldürmüş. Gelini ve kızını kurtarmışlar. Gelini hamileymiş. Bu gelinden doğan torun da 20 nüfus türemiştir. Böyle işkence görmüşler.
Balkan Harbi sırasında aileler, Sırp ordusu tarafından yol ve köprü yapımında çalıştırıldıklarını, baba ve dedelerinin amele hizmetlerinde yer aldıklarını ve öküzleriyle beraber, savaş sırasında ikmal için kullanıldıklarını belirtmektedirler. Sırplara savaş sırasında yardım etmemek için öküzlerini sattıklarını ve onların işini yapmamak için kendi tarlalarında çift sürmeyi dişi kömüşlerle yaptıklarını anlatıyorlar.Balkan Savaşları sırasında 8 yaşında iken Mitroviçe kazasından göçe maruz kalan (Hayriye Canaydın‟ın (1904-1974) anlattıklarını dinleyen torununun söylemleri ürkütücüdür: 
Sabahleyin Sırpların evi basıp ekmek istediklerini bazen ekmeği sacda pişirirken ekmeğin pişmesi yarım saati aldığından yarım saat beklettiklerini, ekmek hazır değilse gelin ve kızları kaçırdıklarını anlatmaktadır. Bunun yanında ekinlere zarar verdiklerini ve kendilerini kıtlığa maruz bıraktıklarını da söylemektedir.
Kocasını babasını bağlayıp geline zina yapıldığı, gelin bunun verdiği psikolojik yıkımla bu büyük ayıbı yaşayamam deyip intihar etmeye kalktığı, kocası ve babasının yalvararak „bu senin ayıbın değil kıyma canına deseler de gelinin buna rağmen aldırış etmeyerek kendini evin üstünden atarak intihar ettiği dile getirilmektedir. Yine tecavüz olaylarından birisi de Sırplar, 450 kadını toplayıp bir sığınağa yerleştirdiği belirtilmektedir. Namusuna, ırzına sahip olanların kulak ve burunlarını kestikleri, Namusu zedelenip hamile kalanların olduğu hatırlanmaktadır.
Babaannesinden göç öncesi Kosova anılarını dinleyen bu göçmen torunu ise bir dehşeti daha paylaşmaktadır. Evin önünde çayırlıkta hayvanlar yayılırken Sırp askerlerin canlı
şekilde kömüşün butunu kasaturayla kesip aldıklarını, bir bacağı kesilen hayvan acı içinde
kıvranırken hayvanın fazla eziyet çekmemesi için kesildiğini vurgulamaktadır.
Kosova‟daki anıları babasından dinleyen bir göçmen oğlunun söylediklerine bakılırsa;
otuz üç delikanlı, gözleri bağlanarak silahla kurşuna dizmişlerdir. Kız çocuklarını öldürmeyip, beşikteki erkek çocuklarını katletmişlerdir. Çoluk çocuk mısır tarlalarında çalışırken Sırpların tacizlerine maruz kalmışlardır. Sırp askeri, Müslüman köylüyü çağırıp harmanlarda hepsini öldürürken; insanları çarmıha gerip nişan alanlara bile tanık olunmuştur.
Kavak ilçesinde Çiğdem köyündeki göçmen ailelerin anlattıklarına göre; Sırp askerleri, dedelerinin ellerini bağlamışlardır. Aşağı Budrika köylüleri, Sırp olmalarına rağmen Yukarı Budrika köyündeki Müslüman Arnavut komşularına dokunmamalarını istemişlerdir.
Ayrıca Müslümanların yaşadığı bazı evlere; bu Sırp köylülerinin beyaz bez parçası asarak katliamı önlemeye çalıştıkları dile getirilmektedir. Bafra Karpuzlu köyünden yaşayanlardan birisi de; dedelerinden dinlediğini hatırlatarak otuz yedi erkeği birbirine bağlayarak ortalarına ateş yakıp onların yüzlerini yaktıklarını ve bunlardan iki erkeği kız elbisesi giydirerek kaçırdıklarını sözlerine eklemektedir.
Balkan Savaşları’nda Göç
Göçmen ailelerinin anlattıklarını doğrulayan Avusturya-Macaristan konsolos raporlarına göre Kumanova ile Üsküb arasında 5.000, Priştine yöresinde de 5.000‟e yakın Müslüman Arnavut öldürülmüştür.Sırplar genelde Arnavut ahali hakkında birçok kanlı harekâta girişmişlerdir. Sırplar 05 Aralık 1912 tarihine kadar yalnız Kosova vilayetinde 20 bin kadar insanı katlettiğini Avrupa yayın organları yazmaktadır. Priştine civarında çoğunluğu Arnavut 5.000 kişi Sırplarca katledilmiştir. Karadağ ve Sırp sınırındaki yenilgiler üzerine pek çok kişi iç kesimlere göç etmiştir. Kavak Çiğdem köyündeki Gilan‟dan gelen bazı aileler, göç etmeye karar verdikten sonra mallarını satmaya koyulmuşlardır. Arslan ailesi davarları satarken 100 keçi 100 altına satıldığını belirtmektedir. İlk baskıyı görür görmez anahtarlarını alıp, göçe çıktıklarını anlatmaktadırlar. Diğer aileler ise mallarını satamadıklarını belirtiyor. Ambarların kapısını açarken; hayvanlar boğulmasın diye onları da çözüp bıraktıklarını ve bezlerinin arasına yastık altlarından aldığı liraları koyup ancak paralarını ve mücevheratlarını bu şekilde getirebildiklerini dile getirmektedirler.
Bafra İlçesi Eldavut köyünden Halil Kaçamak, büyüklerinden dinlediğine göre; zulümden kaçan aileler olduğunu ve kendilerinin 200-300 hayvanı olmasına rağmen Priştine‟deki köylerinden ayrılmak zorunda kaldıklarını söylemektedir.
19 Mayıs ilçesinden Hakkı Konuş, komitacıların efsanelerini Arnavutça şarkılarla süslerken; bunları babam bana anlatırken ağlardı diye konuşmasına bir parantez açmaktadır.Babasının Kosova Priştine‟den 14 yaşında 3 kabile halinde trenle geldiğini, hayvanlarını mısır tarlalarına salarak bıraktıklarını ve kimsenin hayvanını satamadığına dikkat çekmektedir.Doğal olarak göç sonrası hayvanların Sırplara kaldığını anlatmaktadır. Ailesinin bir pantolon bir ceketle yola çıktığını zaten paranın olmadığını belirten Hakkı Konuş; Konyuşak köyünden evden 500 m ilerde trene ailesinin bindiğini ve İstanbul‟a ulaştıktan sonra oradan vapura bindiklerini dile getirmektedir. Köy halkının üç kabile olarak daha sonra geldiğini yaklaşık olarak 30-35 kişinin göç ettiğini vurgulamaktadır. Bir ilginç olayı da hatırlamaktadır:
Babamın damadı gelmemiş. Biraz zenginmiş. Dedem yalvarmış kız orda ya.Haydi gidelim. Sen demiş ağaca çıksan çarığın yerde kalmıyor bu kadar mülkü nerede bırakacağım. Samsun‟da nenemin amcasının oğlu polis var. Onların seçeneği yok. 7-8 gün kömürle vapurla gelmişler. Saç, sakal karışık vaziyette Samsun‟a inmişler.
Gilan‟dan göç eden ailelerden birisinin anlattığına göre:
Davarlar 100 keçi 100 altına satıldı. Tren ile yola çıkmışız. Tren durunca Arnavutun biri salep satıyor. Cebinde yüklü parayla trenden inen aile efradından birini görünce salep satan Arnavut, gencin kolundan tutarak aile reislerinin yanına gidiyor bu çocuğu bu kadar yüklü parayla sakın gezdirmeyin diye tembihliyor.
Karpuzlu köyünden Ramazan Gül, İstanbul‟dan öküz arabalarıyla geldiklerini anlatmaktadır. Aynı köyden Mehmet Asan ise Sırp zulmü olmasa köyü neden bırakacaklarını diye görüşmelerde soruyla karşılık vermektedir. 
Kavak ilçesi Çiğdem köyünden Taş ailesi, Gilan‟dan kar yağarken göçe çıktıklarını söylemektedir. Kağnılarla gelirken, kar örtüsünde sac üzerinde ekmek pişirmişlerdir. Yol güzergâhlarında dinlendikleri köylerde yerli halkın onlara tembihlerde bulunduğu, çocuklara yağ yedirin üşümesinler dendiğini belirtmektedirler. Dedeleri göçün nedenlerini ise çoluk çocuk gavur içinde kalmasın diye açıklarken; at arabası ve kağnılarla çocukların üşümemesi için iki kat yatak alıp muhaceret eden Taş ailesinin göç hareketi esnasında köyden çıkarken köpekleri peşlerine takılmaktadır. Bir tepe üzerinde yattığı yerden bir Sırp militanı köpeği tüfeğiyle vurunca Muharrem (Taş) bunun üzerine Arnavutça küfürlerle karışık şöyle demiştir:
“Ah… Şimdi silahlarım olsaydı senin şakağına sıkardım” Bu aile, üç kova mermiyi ve üç silahı armut ağaçlarının yanına gömüp, hayvanları meraya bırakarak yola koyulmuşlardır. Göç esnasında yolda giderken Sırp militanlar muhacerete maruz kalan halkın üzerinde aramalar da yapmışlardır. İpek ailesi ise; at arabası ve kağnılarla iki kat yatağı çocuklar üşümesin diye yanlarına almışlardır. Hasan (İpek) ise bir gaz tenekesi içerisinde altını göç esnasında taşımıştır.
Aileler Sırp çeteler tarafından bu göç esnasında sıraya dizilmek zorunda kalıyor.Sırplar, neyiniz varsa çıkarın dediklerinde; bir genç kuşağına Osmanlı altın lirası saklamıştır.Sırp çeteler bu gencin üzerinde yaptığı aramalar sonrasında altın lirayı bulunca; kardeşleri Bekir ve Zekeriya (İpek) önünde bu genç, 4 Sırp tarafından bir koldan süngüleyerek öldürülür. Bu sırada acıklı sahneye şahit olan 20-22 yaşlarındaki Bekir ve Zekeriya kardeşler yaşadıkları ani şok neticesinde akıllarını kaybedeceklerdir. Köy halkıyla görüştüğümüzde; bu kardeşler için ağustos ayında paltoyla, kış mevsiminde yalınayak etrafta gezdiklerini ve lakaplarının ise „deli‟ olduğu anlatılmaktadır. Seydi Ahmed Arslan, biz bu yaşananları onlara soramazdık diye hayıflanırken; İslam (İpek)‟e bunları sorduğumda: “A Kuzum! Sorma o rezillikleri” diye cevap verirdi diye anlatmaktadır. Hangisine o yaşananları sorsa; hemen
hüngür hüngür ağladıklarını, gözyaşları döktüklerini, duygulandıklarını belirtmektedir. Ayrıca İslam, Bekir, Zekeriya, Hasan (İpek) Balkan Savaşları‟nda yer almışlardır. Göç esnasında İslam (İpek) omuzlarında kurşun yarası varken bile ailesiyle çoluk-çocuk gavur içinde kalmasın diye yola çıkmıştır. 
Mitroviçe kentinden gelen Merzifon Çamlıca köyü sakinleri ise gemiyle geldiklerini,
gemide kolera salgının zuhur ettiğini ve ölenlerin balıklara yem edildiğini hatırlamaktadırlar.
Kolera hastalığı nedeniyle Abdulah Canaydın, babaannesinin altı kardeşi ve babasının gemide
öldüğünü. Kırk beş günlük yolculuğun Karadeniz‟de bittiğini, gemilerin üç limana yolcu
taşıdıklarını, bu limanların İstanbul, İzmir ve Samsun olduğunu dile getirmektedir.
Kosova’dan Samsun’a Geliş
Bu süreçte Priştine‟den İstanbul‟a gelen göçmenlerin çok perişan olduğundan bahisle
bir an evvel iaşelerinin sağlanması hususunda Dâhiliye Nezareti‟nden Şehremanetine bilgi
verilmiştir.Sonuç olarak gemi-tren veya karayoluyla gelen göçmenler önce bulundukları
yerlere en yakın olan iskele veya istasyonlara yönelmişler daha sonra da bu nakil vasıtasıyla
daha emin olarak görülen iç kesimlerdeki merkezlere nakledilmişlerdir. Göçmenler, pratikte
bulabildikleri ilk aracı tercih etmişlerdir. Nakil esnasında bunlara gereği gibi yardım
yapılamamıştır. Ayrıca göçmenlerin mümkün olduğu kadar İstanbul‟a uğramadan Anadolu‟ya
sevkleri hakkında kararlar alınsa da göçmenlerin sayıca fazlalığı nedeniyle uygulanmamıştır.45
19 Mayıs ilçesinden Hakkı Konuş şunları anlatmaktadır.
Samsun‟da kayıklarla iskeleden karaya çıkıyorlar. Kayıktan çıkıp düşenler bile oluyor. Samsun halkı da iskeleye yığılmış kimisi Arnavutlar adam yiyor demişler. Hatta
babam iskeleden inerken saçı başı karışmış insanları gören Samsun yerli halkının çocukları annelerinin eteğine sarılıp korktuklarını belirtiyor. Denizin kenarında açıklarda istirahat ediyorlar. Polis ve yöneticiler onları karşılıyor.Nenem amcasının oğlunu Samsun‟da polis olarak tanımış. Amcam Hayrullah‟a; Hayrullah, Hayrullah bu demiş Recep. Kucaklamışlar birbirlerini ağlamışlar. Polis ekmek ile zeytin getiriyor.Arnavutlar zeytin hiç görmemiş ki. Hemen bir tane attık ağzımıza biri demiş keçi
pisliğine benziyor yenmez demişler. İlk zeytini orada yemişler.
 
Ondan sonra Amasya‟ya… Yaz aylarında geldiğinden bahsediyor. Samsun‟a gelince ilk başta Tokat‟a
gideceksin diyorlar. Tokat‟ta Hasanbaba köyüne gidiyorlar. Sigara fabrikasının karşısındaki köye yerleşiyor. Her köye birer hane vermişler. Arazi vermiyorlar. Köyde yerli halk ile çatışma yok. Osmanlı topraklarına gelince toprağı öpen öpene.. Halk çok ilgilenmiş. Her köye bir hane vermişler 6 ay bakmışlar.Devlet tembih etmiş bunlardan bir şikâyet gelirse sizin canınızı yakarım. Ama bizimkiler yarıcılık yapmışlar.
Mehmet Asan ise, Bafra‟ya geldiklerinde Karpuzlu‟ya atalarının yerleştiğini anlatmaktadır. Nebyan dağlarına yerleştirilenler olduysa da açlığın etkisini de bir örnek vererek söylemektedir. Ninesinin bir somak mısır yiyen çocuklara „kızım yeme bu kadar aç kalırsın sonra…‟ dediğini hatırlamaktadır.Eldavut köyünden Halil Kaçamak, İzmir‟e gemiyle geldiklerini at arabasıyla oradan Konya‟ya geçtiklerini yolda bir çocuğun dünyaya geldiğini onun da şimdiki halası olduğunu belirtmektedir.Ramazan Gül, ilk önce
Düzköy‟e iskân ettirildiklerini fakat orayı beğenmeyip Karpuzlu köyüne geri döndüklerini anlatmaktadır.
Hakkı Konuş; kolera salgınının ilk zamanlarda pek olmadığını daha sonra salgının başladığını fakat bunun öncesinde gemiyi denizde demir atarak durdurup karantina altına aldıklarını anlatmaktadır.
Osmanbeyli köyünden Mustafa Temiz, babasından dinlediğine göre günde 5-6 ölüm vakasının
kolera yüzünden çıktığını söylemektedir.Karpuzlu köyünden Mehmet Asan ise sıtmadan
dedelerinin rahatsız olduklarını söylemektedir. 
Kosova’nın Gilan kazasından Kavak‟a gelen göçmen aileler 1913‟de Samsun‟da geçici iskana tabi tutularak; Samsun‟un Kavak ilçesi Sıralı köyünde Çerkes- Kafkas kökenli Vubıh aileler arasına iskan edilmişlerdir. Yaşam koşulları ise derme çatma evlerde Sıralı köyünün zengin ağaları, Sefer ve Kazım Bey‟in maiyetinde tarla ve hayvancılık işlerinde uğraşmışlardır.
Anlatılanlara göre yerli halk tarafından sevilen Arnavut halkı burada dostane şekilde yaşamlarını sürdürmüşlerdir.
Kavak‟taki Kosova halkı, Sıralı köyüne geldikten 1-2 yıl içerisinde seferberlik ilanıyla
Birinci Dünya Savaşı başlamış, savaşa askerlikten muaf oldukları için göçmen ailesinden
kimse alınmamıştır. Savaş sırasında çete baskınlarından korumak için kendi köylerini ve çevre
köyleri koruma görevini üstlenmişlerdir.19 Mayıs ilçesinden Hakkı Konuş ise bu konuda
şunu söylemektedir:Kimse bana askerden muaf olduğumuzu söylemesin. İşte fotoğrafı benim
babamın hayatı askerlikte geçti. Onu diyenler geçmişi iyi düşünsün. Askerlikten muaf mümkün değil diyor.
13 Mayıs 1913 tarihli muhacir Nizamnamesine göre; Rumeli‟den gelecek Muhacir hicret tarihinden itibaren 6 sene tekalif-i askeriye ve 2 sene tekalif-i maliyeden muaf tutulacaklardı. İttihad ve Terakki‟nin iskânda uyguladığı bu yöntem, muhacirleri ailelerin yanlarına dağıtıp, köyleri genişleterek, haneler inşa ederek iskân sorununu çözmekti. Dündar‟ın arşivlere göre yaptığı çalışmada muafiyet var ama halkın bir kısmı özellikle Bafra‟da yaşayan Kosovalılar aynı görüşte değildir.
Nüfus defterlerinde Kosova Göçmenleri
Balkan Savaşları Kosova‟da kitlesel göçlerin 20. yüzyıldaki ilk safhasıdır. Osmanlı
Devleti, Anadolu‟ya doğru yapılan bu göçleri önlemek veya asgariye indirmek için çabalar sarf
ettiyse de başarılı olamadı. Değişen koşullar o coğrafyada yaşamayı zorlaştırdığı gibi hayatî
tehlikelere de yol açıyordu. Bu durumda mecburi bir göç ailelerin başvurduğu son çözüm oluyordu.
Osmanlı Devleti, idari yöneticilerin ve memur kadrosunun savaş nedeniyle işlerini terk edip aileleriyle birlikte göç etmesini yerli ahaliye emsal olmaması için önlemeye çalışmıştır.
Kosova‟daki memurların görev yerlerini bırakmamalarını istedi. Fakat bu uyarılar da beklentileri karşılayamadı. Balkan Savaşı sonunda Kosova Sırbistan‟ın kontrolüne girdi. 1912-1915 arası Sırbistan asimilasyon ve göçürme yöntemleriyle Müslüman nüfusu sistemli azaltma siyasetini ortaya koydu. Bunun üzerine Kosovalılar Osmanlı veya Arnavutluk‟un yolunu tuttu. 1915‟de ise Kosova, Avusturya ve Bulgar kuvvetlerince işgal edilip ikiye ayrıldı.
1918‟de kontrol yine Sırpların eline geçti. Sırplar bölgeyi ele geçirince Müslüman nüfustan arındırma siyasetine girdi. Bu yöntemlerden biri de Müslüman nüfusu göçe teşvik etmek adına Arnavut din adamlarından yararlanmaktı. Müslümanların terk ettiği yerlere Sırbistan ve Karadağ‟dan Hıristiyan nüfus getirildi. Yeterli nüfusa ulaşabilmek için Kosova‟dan Amerika‟ya göçleri durdurmaya çalıştı. Amerika‟ya gidenleri geri döndürmek adına projeler planladı.
 
Bu çalışmalar sonunda 1920‟li yıllarda Kosova‟ya 70.000 kolonist Sırp yerleştirildi.
Daha sonraki yıllarda Kosova‟daki Sırp oranı %38‟e kadar arttı. Kosova‟nın Sırp kontrolüne geçmesiyle, Osmanlı topraklarındaki göçmen Kosovalılar için tabiiyet sorunu da özellikle I. Dünya Savaşı yıllarında gündemde olacaktır. Sorun yaşamak istemeyen Osmanlı idaresi, göçmen Kosovalılardan en yakın zamanda Osmanlı tezkiresi almalarını ya da ülkeyi terk etmelerini isteyecektir. Bunun üzerine Kosova göçmenleri Osmanlı tabiiyetine geçme taleplerini yönetime iletmişlerdir.
Yugoslavya, 1941 sonrası bölgenin Müslüman nüfus yapısını değiştirmek adına ülkenin belirli yerlerinden Kosova ve çevresine Ortodoks halkı yerleştirmeye çalışmıştır. Bu halklar arasında Katolik Hırvat ve Slovenler de bulunmuştur. Yugoslavya‟dan 1950-1967 arasında 175.392 kişi gelmiştir. 1944-1985 arası Kosova‟dan Anadolu‟ya göç edenlerin sayısını 100.000 civarında tahmin edenler de vardır. Yine 1999‟da Yugoslavya ordusunun Kosova‟ya girmesi üzerine çıkan savaşlarda çok sayıda Arnavut,Boşnak ve Türk nüfus Türkiye‟ye göç etmek zorunda kalmıştır. Uluslararası güçlerin Kosova ve çevresinde güvenliği sağlaması ile yurtlarına geri dönmüşlerdir.

Samsun‟da incelediğimiz nüfus defterleri; Bafra, Alaçam, 19 Mayıs, Kavak ilçelerinde toplam 31 köy ve 2 mahalledir. Bunlardan Bafra‟daki İsmetpaşa Mahallesi ve Alaçam‟daki Karşıyaka Mahallesi Nüfus Defteri, köylerden göçen veya köye göç eden ailelerin geçici iskânlarında bulunduktan sonra sürekli yer değiştirmelerin yaşanması nedeniyle aynı isimlerin karşımıza çıkması üzerine sağlıklı bir araştırma için bu çalışmada sadece köylere yer verilmiştir. İncelemeler Bafra, Alaçam, 19 Mayıs ve Kavak İlçe Nüfus Müdürlüklerinde yapılmıştır.

1912 ve 1913 yıllarında Bafra kazası Canik Sancağı‟na bağlıdır. İnceleme sahamız olan Alaçam ilçesi ise o tarihte Bafra kazasına bağlı nahiye idi. 19 Mayıs ilçesinin toprakları da Bafra‟nın sınırlarındaydı. Kosova göçlerinin 1 köy hariç 30‟u Bafra kazasına yapılmıştır.Canik Sancağı‟ndaki tek istisnaî iskan; Samsun‟a bağlı Kavak nahiyesindedir. Kosova göçmenlerinin bugün yaşadığı Ladik ilçesi Bahşi mahallesi ise o yıllarda Amasya Sancağı‟na bağlıydı.
 

Ondokuz Mayıs İlçesinde Durum:

Bafra‟ya bağlıyken 1988 yılında Bafra‟dan ayrılarak ilçe olan 19 Mayıs‟a bağlanan köyler arasında Beylik, Çandır, Düzköy, Karagöl ve Esentepe köyleri Kosova göçmenlerinin yaşadıkları köylerdir.
Beylik Köyü: Ailelerle yapılan görüşmelerde ailelerin bir kısmı Balkan Savaşları ile geldiklerini bir kısmı da daha sonraki dönemlerde geldiklerini belirttiler. Köyde 1879-1939 arasında Kosova doğumlu kişiler vardır. 7 erkek, 10 kadın bulunmaktadır. 11 kişi İştip, 6 kişi Radovişte kazası doğumludur. Beylik köyünde Kosova muhacirleri yanı sıra mübadil aileler de bulunmaktadır.
Çandır Köyü: Köyde 2 aile Kosova‟nın Gilan kazasından gelmiştir. Doğum tarihleri 1907-1916 tarihleri arasındadır. Gilan doğumlu çoğu ölen bu kişilerin çocukları ve torunları yaşamaktadır. Gilan doğumlu 2 erkek 1 kadın vardır. Köyde mübadillere de rastlanmaktadır.Bu mübadiller nüfus defterinde Drama kökenlidir.

Düzköy: 1845 ile 1955 arası Kosova kazalarında doğan kişiler vardır. 60 aile toplamında 90 erkek 115 kadın bulunmaktadır. Toplamda köyde yaşamış Kosova sancaklarından gelen 205 kişidir. Köyde 112 Priştine, 45 Gilan, 20 İpek, 14 Prizren, 8 Üsküp,2 Dunnice, 1 Sırbiye, 1 Herinise, 1 Vilçitrin, 1 Yenipazar doğumlu bulunmaktadır. Yapılan nüfus defteri incelemelerinde köyde fazla sayıda göçmen aileler vardır. Kafkaslardan ve Doğu Karadeniz‟den gelen ailelerin fazlalığı dikkat çekmektedir. Bu köyde de mübadil çoktur. Köy dâhilinde 51 hanede 224 mübadil iskân işlemi görmüştür. Mübadillere toplam 616 dönüm arazi dağıtılmıştır. Köyde Priştine, Prizren ve İpek göçmenlerinden 30 hanede 190 nüfus yerleştirilmiştir.

Esentepe Köyü: Köyün eski adı Domuzağılı olup daha sonra Esentepe diye
değiştirilmiştir. Köyde nüfus defter kayıtlarında Kosova kazalarından gelen; 29 erkek ve 24
kadın vardır. Toplamda 53 kişi bulunmaktadır. 19 aile vardır. Bunlardan 1 kişi Mitroviçe, 1kişi Gilan, 1 kişi de Vilçitrin kazasından gelmiştir. Geri kalan 50 kişi Priştine kaza
merkezinden gelmiştir. Esentepe köyünde mübadiller de yaşamaktadır.

Karagöl Köyü: Kosova kazalarından gelen; 29 erkek 20 kadın olmak üzere toplam 49
kişi bulunmaktadır. 31 kişi Gilan kazası, 11 kişi Priştine merkez kazası 6 kişi Üsküp merkez
kazası 1 kişi de Vilçitrin‟den gelmiştir. Nüfus kayıtlarında mübadil ailelere de
rastlanmaktadır.Drama mübadillerinden 23 hanede 119 kişi köye yerleştirilmiştir.64 kişi Gilan, 1 kişi de Vilçitrin kazasından gelmiştir. Geri kalan 50 kişi Priştine kaza merkezinden gelmiştir. Esentepe köyünde mübadiller de yaşamaktadır.

Karagöl Köyü: Kosova kazalarından gelen; 29 erkek 20 kadın olmak üzere toplam 49 kişi bulunmaktadır. 31 kişi Gilan kazası, 11 kişi Priştine merkez kazası 6 kişi Üsküp merkez kazası 1 kişi de Vilçitrin‟den gelmiştir. Nüfus kayıtlarında mübadil ailelere de rastlanmaktadır.Drama mübadillerinden 23 hanede 119 kişi köye yerleştirilmiştir. Ondokuz Mayıs İlçesi Değerlendirme: Kosova göçmenlerine rastlanan 5 köyün de ortak noktası; mübadele ile gelen özellikle Drama kökenli göçmenlerin bu köylerde yer almasıdır. Nüfus kayıtlarında bir başka dikkat çeken nokta, bu köylerde Kafkas kökenli özellikle Düzköy‟de birçok kişi de bulunmaktadır. Bir bakıma köyler Kafkas ile Balkanlar‟da yaşayan halkların buluşma noktalarıdır.
Esentepe köyündeki Kosova göçmenlerinin %94.3‟ü Priştine, Düzköy‟e gelen göçmenlerin %54.6‟sı Priştine doğumludur. Çandır köyü Kosova doğumlularının tamamı Gilan, Karagöl‟ün %63.2‟si Gilan ağırlıklıdır. Beylik köyü ise diğer köylerden farklılık göstermektedir. Köy, İştip ve Radovişte kazalarından doğanların geldikleri yerdir.
19 Mayıs ilçesinde Kosova‟dan gelip yerleşen 157 erkek, 170 kadın olmak üzere toplam 327 kişi olmuştur. İsterseniz grafiğimizde ilçenin Kosova dağılımını görelim.Kosova göçmenlerinden %48.4‟ü Priştine, %24.4‟ü Gilan, %6.1‟i İpek, %4.2‟si Üsküp ve Prizren, %3.3‟ü İştip, %1.8‟i Radovişte doğumludur.

Alaçam İlçesinde Durum: Osmanlı Devleti döneminde nahiye iken 1944 yılında
ilçe olan Alaçam‟da Kosova göçmeni 4 köy bulunmaktadır.  Kosova doğumluların 44‟ü de Priştine doğumludur. Akgüney köyü kalabalık bir köy olup, aynı zamanda Alaçam‟ın mübadil köylerinden birisidir.

Habilli Köyü: İlçe halkı yapılan saha çalışmalarında Habilli köyünde Kosova
göçmenlerinin bulunduğunu belirtse de iki kere yapılan nüfus defterindeki incelemelerde
sadece bir ailede Priştine doğumlu kişiye rastlanmıştır. Bu köy de mübadillerin yoğun olarak
yaşadığı köylerdendir.

Killik Köyü: 21 aile bulunmaktadır. 33 erkek, 22 kadın olmak üzere toplam 55 kişi
vardır. 29 kişi Priştine doğumlu olup 26 kişi de Gilan doğumludur. Bir bakıma köy Priştine ve
Gilan halkının buluştuğu yer olmuştur. Killik köyünde mübadiller de yaşamaktadır.

Soğukçam Köyü: Eski adı Bedeş olan kalabalık bir nüfusu bulunan bu köy de
göçmenlerin Alaçam‟da yoğun olarak yaşadığı yerlerin başında gelir. Köyde yaşamış Kosova
göçmeni 46 erkek 34 kadın olmak üzere toplam 80 kişidir. 25 aile vardır. 56 kişi Priştine, 24
kişi Gilan doğumludur.

Alaçam İlçesi Değerlendirme: Kosova göçmenlerinin yerleştiği 4 köyün de ortak
noktası; mübadele ile gelen özellikle göçmenlerin bu köylerde yer almasıdır. Soğukçam köyü
ile Akgüney özellikle Balkan göçleriyle gelenlerin yoğun olarak yaşadıkları yerlerdir.
Akgüney ve Habilli köyünün Kosova göçmenlerinin tamamı Priştine doğumlu olup; diğer iki
köy Killik ve Soğukçam‟da Priştine doğumlular daha fazladır. Bir bakıma Alaçam‟ın
Kosovalıları Priştine ve Gilan‟dan oluşmuştur. Alaçam ilçesine Kosova‟dan gelip yerleşen 94
erkek, 86 kadın olmak üzere toplam 180 kişi olmuştur. Grafiğimizde ilçenin Kosova dağılımını
görelim. İlçedeki Kosova göçmenlerinden %72.2‟si Priştine, %27.7‟si Gilan doğumludur.

Osmanbeyli Köyü: Bafra‟da en çok Kosova‟dan gelen halkın yaşadığı köydür. Köyün eski adı Lodros‟tur. Bir Rum köyüdür. Köyde 89 aile yaşamıştır. Köyde 226 kadın, 158 erkek olmak üzere toplam 384 Kosova‟dan gelip yerleşen kişi vardır.1913 doğumlu öncesinde 245 kişi olup Balkan Savaşları ile gelme ihtimali olan kişiler vardır. Nüfus defterlerinde 1847 ile 1955 arasında doğan kişiler vardır. Kosova göçünü bu köyde üç şekilde açıklayabiliriz.
Birincisi Balkan Savaşları ile, ikincisi Sırp topraklarına bağlı iken, üçüncüsü de Yugoslavya‟dan gelenlerdir. Çoğunluğu Balkan Savaşları‟ndan gelenler oluşturur. Köyde Kosova‟dan gelen halktan 241 kişi Priştine, 64 kişi Gilan, 25 Yugoslavya, 7 Mitroviçe, 6 İpek,3 Üsküp, 3 Karaka, 1 Velişteri, 1 Kumanova, 1 Vilçetrin, 1 Deliştirinlidir. Köyün büyük çoğunluğu Arnavut kökenli Kosovalı ailelerden oluşur. Köy aynı zamanda mübadillerin yaşadığı bir yerdir.

Eldavut Köyü: Köyde 19 Kosova göçmeni aile yaşamıştır. 1913 ve öncesi doğumlu
39 kişi vardır. 22 erkek 26 kadın olmak üzere toplam 48 kişi bulunmaktadır. Köyde
Kosova‟dan göç edenlerin doğum tarihleri 1869-1925 arasında değişir. Kosova‟dan gelen köy
halkından 31 kişi Priştine, 10 kişi Gilan, Üsküp 4, Kosova 3 kişidir. Nüfus kayıtlarında, köyde
mübadil aileler de bulunmaktadır.

Karıncak Köyü: Karıncak köyünde Kosova göçmeni 18 aile vardır. 22 erkek 17 kadın
olmak üzere toplam 39 kişi yaşamıştır.1913 ve daha öncesi doğumlu 20 kişi bulunmaktadır.
Köyde 1870-1934 arası doğumlu kişiler bulunmaktadır. Köyde 22 kişi Priştine, 10 kişi Üsküp,
4 kişi Gilan, 2 kişi Prizren, 1 kişi Vilçitrin‟den gelmiştir.

Azay Köyü: Köyde Kosova doğumlu aile sayısı 3‟tür. Kişi sayısı 8‟dir. Bunların 5‟i
erkek 3‟ü kadındır. Priştine 4, Üsküp 4 olmak üzere dağılım bulunmaktadır. Azay köyü
mübadillerin de yaşadığı bir köydür.

Yeşilyazı Köyü: Kosova doğumlu 1 kişi bulunmaktadır. Priştine‟den gelmiştir.

Ağıllar Köyü: Köyde Kosova göçmeni 2 erkek 2 kadın toplam 4 kişi bulunmaktadır. 3
kişi Gilan, 1 kişi Priştine doğumludur. Köyde mübadil aileler de yaşamaktadır.74
Türbe Köyü: 8 aile olup 10 erkek 10 kadın toplam 20 kişi vardır.12 kişi Priştine, 5
kişi Vilçitrin, 2 kişi Mitroviçe, 1 kişi Gilan doğumludur. Köyde mübadil aileler de vardır.75
Evren Uşağı Köyü: Köyde Kosova göçmeni 5 aile bulunmaktadır. Kişi sayısı 15 olup
7 erkek 8 kadın Kosova‟dan gelmiştir. 13 kişi Priştine, 2 kişi Gilan doğumludur. Köyde
mübadil aileler de yaşamaktadır.

Uluağaç Köyü: Kosova göçmeni Aile sayısı 9‟dur. Kişi sayısı 32‟dir. 16 erkek 16
kadın bulunmaktadır. Priştine 25, Vilçitrin 4, Yugoslavya 2, Mitroviçe 1 üzere dağılım
vardır.
Gökçesu Köyü: Kosova göçmeni aile sayısı 2‟dir. Kosova doğumluların 4‟ü de
erkektir. 2 kişinin nüfus kaydında Kosova, diğer 2 kişi de Gilan diye yazmaktadır. Gökçesu
köyü mübadillerin de yaşadığı bir köydür.

Karpuzlu Köyü: Kosova göçmeni aile Sayısı 47‟dir. 65 kadın 81 erkek olmak üzere
toplam146 kişi vardır. Bunlardan 83 Priştine, 34 Gilan, 12 Yugoslavya, 6 İpek, 6 Üsküp, 5
Vilçitrin olmak üzere Kosova doğumlular vardır.Aktekke Köyü: Kosova göçmeni 15 aile vardır. 23 erkek 26 kadın bulunmaktadır. 40 Priştine, 9 kişi de Mezviçe‟den gelmedir. Köyde mübadil aileler de yaşamaktadır.80 Köye yerleştirilen mübadillerin bir kısmı Bük, Karagöz ve Kozluköy‟den gelmiştir.81
Balıklar Köyü: Köyde Kosova göçmeni, aile sayısı 28‟dir. 29 kadın, 39 erkek olup
toplam 68 kişi bulunmaktadır. Bu kişiler 60 kişi Priştine, 6 kişi Vilçitrin, 1 kişi Mitroviçe, 1
kişi Yugoslavya doğumludur. Balıklar köyü aynı zamanda mübadil köyüdür.82
Elifli Köyü: Köyde Kosova doğumlu göçmen aile sayısı 13‟tür. 25 kadın 21 erkek
olmak üzere 46 kişi bulunmaktadır. 23 Priştine, 8 Mitroviçe, 8 Vilçitrin, 4 Kosova, 3 Gilan‟dan
gelen aileler vardır.

Lengerli Köyü: Köyde Kosova doğumlu aile sayısı 16‟dır. 26 erkek 32 kadın olmak üzere toplam 58 kişi dir. 49 kişi Priştine, 4 kişi Gilan, 4 kişi İpek, 1 kişi Vilçitrin‟den gelmiştir. Bu köyde mübadil aileler de yaşamaktadır.

Gümüşyaprak Köyü: Köyde Kosova‟dan gelen aile sayısı 43‟tür. 60 erkek 64 kadın olmak üzere 124 kişi yaşamıştır. Yer dağılımı ise; 55 Gilan, 39 Priştine, 12 İpek, 7 Yugoslavya, 7 Mitroviçe, 2 Vicemko, 2 Üsküp‟tür.

Köseli Köyü: Aile sayısı Kosova için 16‟dır. 18 erkek 29 kadın olmak üzere toplam
47 kişi bulunmaktadır. 38 kişi Priştine, 7 kişi Üsküp, 2 kişi Mitroviçe‟den göç etmiştir. Bu
köyde mübadiller de yaşamaktadır.

Sarıçevre Köyü: Kosova doğumlu göçmen aile sayısı 26‟dır. 31 erkek 31 kadın olmak
üzere 62 kişidir. 53 Priştine 9 Mitroviçe doğumlu vardır.

Koşu Köyü: Kosova göçmeni aile sayısı 55‟dir. 88 erkek 77 kadın olmak üzere
toplam 165 kişi bulunmaktadır. Gelenler; 54 kişi Gilan, 64 kişi Yugoslavya, 23 Priştine, 1
Kuşok, 7 Üsküp, 2 Vilçitrin, 4 Mitroviçe, 3 Firzeşişt, 2 Vertetik, 1 Prizren, 4 Kosova‟dan
ibarettir.

Sarıköy: Kosova göçmen aile sayısı 14‟tür. 21 kadın 19 erkek olmak üzere toplam 40
kişi vardır. Bu kişilerin geldikleri yerler; 33 kişi Priştine, 1 kişi Yugoslavya 6 kişi Mitroviçe‟dir.

Üçpınar Köyü: Kosova göçmen aile sayısı 18‟dir.25 erkek 27 kadın olmak üzere toplam 52 kişidir. 27 Yugoslavya, 11 Priştine, 13 Gilan, 1 İpek‟ten gelen kişiler vardır.

Bafra İlçesi Değerlendirme: Kosova göçmenlerine rastlanan 21 köyün çoğunun ortak noktası; mübadele ile gelenlerin bu köylerde yer almasıdır. Gümüşyaprak ve Koşu köyünün Kosova göçmenlerinin çoğunluğu Gilanlı olup; diğer köylerde çoğunluk Priştine üzerinedir.
Priştine‟den gelenlerin en çok yaşadığı köy 241 ile Osmanbeyli‟dir. Bafra „da Kosova halkının
çoğunlukla yaşadığı mahalle İsmetpaşa Mahallesi‟dir. Fakat çalışmanın yönteminde Kosova
köylerine bakıldığından burada bu mahalleye yer verilmeyecektir. İsmet paşa Mahallesindeki
tüm kayıtlar da elimizde mevcuttur.Bafra ilçesindeki köylere Kosova‟dan gelip yerleşen 802 kişi Priştine, 249 kişi Gilan, 139 kişi Yugoslavya, 47 kişi, Mitroviçe, 29 kişi İpek, 43 kişi Üsküp, 33 kişi Vilçitrin, 13 kişi
Kosova-genel ifade kullanılmıştır-, 9 kişi Mezviçe, 3‟er kişi Karaka, Firzeşişt, Prizren, 2‟şer
kişi Viçemko, Vertetik, 1‟er kişi Velişteri, Kumanova,Kuşok, Deliştirin‟dir.

Toplam olarak Bafra köylerinde Kosova‟dan gelen göçmen sayısı 1.381 kişidir.

İlçedeki Kosova göçmenlerinden %58.0‟i Priştine, %18.0‟i Gilan, %10.0 Yugoslavya, %3.1 Üsküp, %2.3 Vilçitrin oluşturmuştur. %8.6‟sını da diğerleri oluşturmuştur.

Kavak İlçesi’nde Durum: Samsun‟un Balkan Savaşı yıllarında nahiyesidir.Kosova göçmeni tek köyü vardır.

Çiğdem Köyü: Kavak İlçesinde Kosova‟dan gelen halkın olduğu tek köy Çiğdem köyüdür.Çiğdem köyü halkı; Balkanlar‟dan gelen göçlerle oluşan bir köy olup, bu köydeki dört sülaleden üçü Arnavut biri Makedonya Türklerindendir. Aile sayısı 8‟dir. 10 erkek 7 kadın olmak üzere toplam 17 kişi vardır.

Samsun‟un Bafra, 19 Mayıs, Alaçam ve Kavak ilçelerinde Kosova köylerine rastlanmıştır. Diğer ilçelerde Ladik‟te Bahşili mahallesinde Kosova halkı oturmasına rağmen projemizde yöntem olarak sadece köyleri aldığımızdan dolayı diğer ilçelerde Kosova‟dan göçen halkın ilk yerleşim yeri o köyler olmadığından çalışmamızda yer verilmemiştir.
Samsun‟un Bafra ilçesinde nüfus kayıtlarında 21 köye, 19 Mayıs ilçesinde 5 köye, Alaçam ilçesinde 4 köye, Kavak ilçesinde 1 köye olmak üzere toplam 31 köyün nüfus esas defterleri incelenmiştir. Tüm ilçelerde Priştine‟den gelenler daha fazladır. Sadece Kavak ilçesindeki Çiğdem köyünün Kosova göçmenleri tamamen Gilan kazasından gelmedir.İstatistik olarak bakıldığında bu dört ilçede Priştine‟den gelenler; 19 Mayıs‟ta 173,Alaçam‟da 130, Bafra‟da 802‟dir. Toplam Samsun köylerinde 1105 Priştine‟de doğmuş Kosovalı vardır. En fazla Priştine halkının yaşadığı ilçe Bafra, köy ise Osmanbeyli köyüdür.

Bu 4 ilçede Gilan‟dan gelenler; 19 Mayıs ilçesinde 80, Alaçam ilçesinde 50, Bafra ilçesinde 249, Kavak ilçesinde 17 kişidir. Toplam Samsun köylerinde 396 Gilan‟da yaşamış Kosovalı vardır. En fazla Gilan doğumlunun yaşadığı ilçe Bafra, köy ise Osmanbeyli köyüdür.
Bu dört ilçede Üsküp‟ten gelenler; 19 Mayıs ilçesinde 14, Bafra ilçesinde 43 kişidir.
En fazla Üsküplü Bafra ilçesinde, en fazla Karıncak köyündedir.19 Mayıs ilçesinde 20 İpek, Bafra ilçesinde 29 kişidir. En fazla Bafra ilçesinde en fazla 19 Mayıs ilçesi Düzköy‟dedir. Bu 4 ilçede Mitroviçe‟den gelenler; 19 Mayıs ilçesinde1 Bafra ilçesinde 47 kişidir. En fazla yaşadıkları köy Bafra Sarıçevre köyüdür.
Genel olarak baktığımızda Samsun‟da Priştine 1105, Gilan 396, Üsküp 57, İpek 49,
Mitroviçe 48, 139 Yugoslavya(genel), Vilçitrin 36, Kosova (13) (genel), 11 İştip, 6 Radovişte,
17 Prizren, 9 kişi Mezviçe, 3‟er kişi Karaka, Firzeşişt, 2‟şer kişi Viçemko, Vertetik, Dunnice,
1‟er kişi Velişteri, Kumanova, Kuşok, Sırbiye, Herinise,Yenipazar ve Deliştirin‟dir.Sonuç
Balkan Savaşları, birçok cephede başarı arayan Hristiyan toplumların karşısında
yerlerinden ayrılmak zorunda kalan Müslüman toplumlara göç öyküsünü hazırladı. Öykü, bir
güz mevsiminde başladı ama anlatılanlar ve anlatılacaklar birçok seneye bırakıldı. Osmanlı
Devleti bünyesindeki Kosova Vilayeti‟nden Samsun‟a ilk olarak Balkan Savaşları‟nda (1912-
1913) göçler gerçekleşmektedir. Kosova‟nın Sırbistan Krallığı (1913-1918) ve ardından Sırp
Hırvat Sloven Krallığı‟na dâhil olduğu (1918-1929) yılları; ikinci göç dalgasını
oluşturmaktadır. Kosova‟nın Yugoslavya‟ya bağlandığı (1929-1990) zaman aralığı; göç
serüveninin son evresidir.Balkan Savaşları ile Samsun‟a göç eden Kosova halkı ağırlıklı olarak Bafra kazasına yerleştirilmiştir. O bölgelerde şehirlerde yaşamış halkın Bafra‟nın İsmet Paşa Mahallesi‟ne
iskân edildikleri, çiftçilikle uğraşanların köylere iskânı olmuştur. İskân yapılırken göçmenlere
özel köyler oluşturulmamış daha çok köylerdeki ailelerin yanlarına parça parça
dağıtılmışlardır.

Samsun‟da Kızılırmak Deltası ve Nebyan Dağı eteklerindeki köylere daha çok yerleştirilmeleri dikkat çekicidir. Yaklaşık 20 Rum köyüne yerleştirilenler olmakla birlikte;Türk köylerine yerleştirilenler de olmuştur. İstisnai olarak; Kavak kazasındaki Kosovalı aileler Çerkes ve Türk aileler arasında ilk yıllarda yaşamışlardır. Buralarda ilk zamanlarda köyde tarımda yarıcılık yaparak ekmeklerini kazanmışlardır.
Sözlü tarih çalışmalarında Kosovalı göçmenlerin münferit olaylar hariç yerli halkla pek sıkıntı yaşamadıkları gözlemlenmiştir. Yalnız I. Dünya Savaşı sonrası imzalanan Mondros Ateşkes Ant.‟ndan sonra Pontus olaylarının özellikle Bafra Nebyan Dağındaki köylerde çıkması Rum-Kosova halkı arasındaki toplumsal bir çatışmayı beraberinde getirdiği söylenebilir.
Samsun‟daki Kosova göçmenlerinin dağılımı incelendiğinde; Priştine, Gilan ve Mitroviçe ön plandadır. Bu üç sancağın Sırbistan sınırına yakınlığı; buralarda yaşayan halkların savaş ortamından büyük oranda etkilendiklerini göstermektedir.

Günümüzde Samsun‟da 25.000-30.000 dolayında Kosova göçmenlerinin yaşadığını belirtebiliriz Bu göçmenlerin çoğunluğu Arnavut olup az sayıda Türk hatta Boşnak olduğunu da belirtebiliriz. Yalnız sözlü tarih çalışmalarında etnik açılımlara halk, sıcak yaklaşmamıştır.
Bu topraklar artık onlar için bir vatandır ve namus sınırda başlayıp ailede biter. Yeni bir savaşta Türkiye için en önde savaşacaklarını vurgulamaktadırlar. Söylemlerinin arasına bayrak sevgisini de getirmektedirler. Bafra Belediyesi Başkanı, Kosovalı bir göçmen ailedendir.Yönetim ekibiyle beraber kültür ve sporda ilişkiler kurmak amacıyla Kosova‟daki sivil toplum kuruluşlarıyla çalışmalar yapmaktadır.Bafra‟daki göçmen aileler hâla Kosova‟daki akrabalarıyla görüşmelerini devam ettirmektedirler.Kosova ile ticaret ve sanayi teşebbüslerinde bulunmaya çalışan sermayedarlar Bafra’da bulunmaktadır.

Bafra‟da 1924‟de çekilmiş Kosovalı Ailelere Ait Fotoğraf Pasaport Örnekleri (1925)

Kaynak: historystudies.net/dergi/tar Mehmet Köseoğlu MEB-Ankara

 

YORUM YAP