Balkan Halklarının karakteristik özellikleri
Not: Bu yazı biraz sert biçimde yazılmış olup Boşnak Medya sitesini bağlamamaktadır..Amaç Farklı düşüncelere de yer vermektir.
ROMANYA GÖÇMENLERİ
En dıştan başlarsak Romanya göçmenleri, benim Türkiye’de gördüğüm en sessiz, sakin, uyumlu ve ahlaklı kitleyi oluşturuyorlar. Hala tam anlamıyla incelenmemiş olan Köstence Göçü’yle Türkiye’ye çok zorlu biçimde göç etmiş olan bu topluluk tam anlamıyla Trakya kültürüne adapte bir nitelik kazanmış olup uyum içerisinde yaşamaktadır. Ben daha hiç küçük esnaflıktan ve çiftçilikten yukarı çıkıp zenginleşmiş bir Romanya göçmeni görmedim. Özellikle gelenek ve göreneklerine aşırı bağlı olan bu topluluğu her daim kendime yakın ve samimi bulmuşumdur. Oradan güneye Bulgaristan’a indiğimizde Türkiye’de yaşayan Bulgaristan göçmenlerini ikiye ayırıyorum ben şahsen. Eski göçmenler ki aynı Romanya kökenli olanlar gibi gelenek ve göreneklerine çok bağlı; genellikle tarım, bahçecilik, hayvancılık, küçük esnaf ve fabrika işçiliğiyle iştigal eden bu topluluk, 89 göçüyle gelen göçmenler ile samimi irtibat da kurmamıştır. Çünkü 89 göçüyle gelen Bulgaristan göçmenleri karakteristik olarak çok da gelenek ve göreneklerine bağlı bir kitle değildi. Ciddi kültürel yozlaşmaya uğramışlar; göç ettikleri bölgelere göre birbirlerinden ciddi ayrılıklar gösteren, bir topluluktan çok sadece insan yığını şeklindeydiler. Komünist rejimden çıkıp geldiklerinde kapitalizmin adını çok kısa zamanda “özgürlük” olarak yazıp hareket etmeleriyle önceki göçmenler ve geldikleri bölgelerdeki yerli insanlar tarafından dışlanmışlardı ve halen dışlanmaya devam etmektedirler. Bir kısmı “aşırı çalışma ve mal sahibi olma” fikri altında hiç hayatı yaşamadan sadece bir ev ve araba sahibi olmak amacıyla yani hayatlarının amacına “maddi imkanlar ve para” yı yerleştirerek insani haklarından vazgeçerek çalıştılar. Çalışmak ve çalışkan olmak yanlış mı ? Asla değil ! Ama hak edilen kazançların çok altında çalışarak hem kendi hayatlarına hem de yerleştikleri bölgelerde daha önceden yerleşmiş yaşayan insanların ekonomik ve sosyal hayatlarına geri dönülemez zararlar verdiler. Bu kitlelerin arasından siyasi ve iktisadi durumlardan istifade etmek isteyen tehlikeli, andı sadece “para” olan fırsatçılar türedi zamanla. Bu insanların da etkileriyle sevilmediler, sevilemediler. Yanı sıra Bulgaristan’da yaşanılan hayatın ahlaki değerleri ile Türkiye’deki ahlaki değerler birbiriyle örtüşmeyince, amaç da “maddi imkânlar, güzel ve rahat yaşamak” olunca anılmak istenmeyen olaylar oluştu sosyal hayatın içerisinde. Hala 89 göçmenleri yerleştikleri bölgelerde dışlanmış, ayrılaştırılmış bölgelerde, kendi içlerinde iletişim kurarak, genel Türk toplumuna karışma ve kaynaşma becerisini gösterememiş bi biçimde yaşamaya devam ediyorlar desek sanırım çok yanlış olmaz. Ama tekrar ederim ki bu genelleştirilmiş bir tespittir ve her geçen gün jenerasyonların değişimiyle bu kaynaşma hızlanmakta ve uyum sağlanmaktadır.
POMAKLAR
Pomaklar ise çevremdeki herkes tarafından cimri ve inatçı, hatta kavgacı bir millet olarak bilinir. Ben kavgacısına denk gelmedim ama cimrilikte, Yahudi toplumunu kıskandıracak kabiliyete sahip benim Pomak tanıdıklarım. Belki de Rodopların, kıt, zor, insan yaşamına hiç uygun olmayan coğrafyasının etkilerini taşıyorlardır genlerinde.
BOŞNAKLAR
Türkiye’de yaşayan Boşnakların, diğer Balkan halklarından çok daha dindar oldukları bilinen bir gerçektir. Bu din düşkünlüğü, bazılarında sofuluk boyutlarına çıkmıştır. Bu konuda bir Boşnak kardeşimizin ağzından söylenmiş bir cümle, bu aşırı din düşkünlüğü konusunda haklı çıkarıyor Boşnakları benim nezdimde. Şöyle demişti: “Siz, Türkiye’de yüzünüzü Batı’ya dönüp istediğiniz reformları ve yenilikleri yapacak kadar güçlüsünüz. Bu yenilikleri yaparken, Batı’ya istenilen mesafede durup, arkanıza İslam felsefesini de arzu ettiğiniz oranda alma şansınız coğrafi olarak var. Biz, Slav kökenli Müslümanlar olarak, Hıristiyan Slavlar tarafından çepeçevre kuşatılmış durumdayız ve sizlerden yüz kat daha fazla nefret ediliyoruz. Bir an olsun İslam bilinci ve adetlerinden koparsak hayatta kalma şansımız olmaz.”
Gerçi bu fikir, Türkiye’ye yerleşen Boşnaklar tarafından doğru bir süzgeçten geçirilemediği için, bu kitleleri hem kendi içinde kapalı hem de gerici kitleler haline getiriyor.
MAKEDONYA GÖÇMENLERİ
Makedonya göçmenleri ise apayrı bir mevzu Türkiye’de. Rahatına çok düşkün, siyasi fikirlere pek rağbet etmeyen, küçük bir kısmı hariç çok rahat ve açık olan bu insanlar aslında tam bir karmaşalar. Ortak özellikleri ise tekrar edersek rahatlarına aşırı düşkün olmaları. Fakiri de zengini de hemen hemen aynı. Kişisel ve sosyal hayatlarında sürekli birbirleriyle yarış içindeler. Kimisi aşırı dindar, kimisi sosyalist, kimisi milliyetçi ama hepsi pasifist. Kendilerine dokunulmadığı sürece mücadeleyi pek sevmeyen bir karakterleri var. Makedonya’dan göç ettikleri zamanlardaki iktisadi ve sosyal dengeleri aynen devam ediyor. Zengini hala zengin, fakiri hala fakir. Zaten ne Makedonya’da ne de Türkiye’de bir araya gelme becerisini oluşturmayı başaramamalarının sebebi de bu.
ARNAVUTLAR
Türkiye’de yaşayan Arnavutlar ise birbirlerine son derece bağlılar. Şu anda etkilerini arttıran genç Arnavutlar, Türk milliyetçiliği, Arnavut milliyetçiliği ve muhafazakarlığı aynı potada eritip başarılı bir bakış açısı yakalamayı başarmış durumdalar. Tüm gelenek ve göreneklerini aynen devam ettirmeyi başararak kimliklerini sıkı sıkı koruyorlar. Ben şahsım adına gurur duyuyorum kendileriyle. Batı Trakya ve Trakya insanı mı ? Onlar hep aynı. Benim insanım hala suya sabuna dokunmayı reddediyor. Ama merak edip eleştirmekten de geri kalamıyorum. “Acaba nereye kadar bu kayıtsızlığınız ?”
http://www.balkangunlugu.com/2010/12/balkan-halklarnn-karasteristik-oezellikleri.html