Yugoslavya'nın Hiperenflasyon Dönemi ve Dağılması -1 » Boşnak HaberBoşnak Haber

13 Mayıs 2024 - 10:09

Yugoslavya’nın Hiperenflasyon Dönemi ve Dağılması -1

Yugoslavya’nın Hiperenflasyon Dönemi ve Dağılması -1
Son Güncelleme :

10 Ağustos 2017 - 12:58

Zeynep Işıl Hamzıç  Boşnak Medya 

YUGOSLAVYA’NIN DAĞILMA SÜRECİ 

1979 sonlarında federal hükümet dinarda yüzde  30’luk bir devalüasyon yapmayı planlamıştı fakat Tito ölümüne yakın buna onay vermemişti çünkü ona göre bu durum Yugoslavya’nın uluslararası saygınlığını zedeleyecekti. 

Federal hükümetin toplantısında Tito delegelere şu şekilde konuşmuştu: “devalüasyon yapmak sizin için çok kolaydır bunu yarım akıllı biri de yapabilir fakat bu duruma gelindiğinde siz neredeydiniz ve ne yapıyordunuz, diye sorarlar ” . Tito’nun ölümünden 1 ay sonra federal hükümet dinarda yüzde  30’luk bir devalüasyon daha yapmıştır. Devalüasyonlar Yugoslavya’nın dağılmasına kadar yapılacak ve ekonomiyi sarsmaya devam edecektir. 

Yanlış ekonomik politikalar özel sektörün bastırılması, kanunla özel sektördeki işletmeler en fazla 5 işçi çalıştırma hakkına sahipti ve o dönemden gençler arasında sıkça söylenen söz “özel sektörde eşek gibi çalışman gerekiyor”. Bunun nedeni ise en az 10 işçiyle yapılacak işleri özel sektör girişimcilerinin 5 işçiyle yapma mecburiyetiydi. 

Bütün bu veriler aslında 1971’den itibaren başlayan yönetim değişimiyle ekonominin iyi yönetilmediğini gösteriyordu. Yıllar geçiyordu ve yönetim ekonomik krize karşı hiçbir önlem alamıyor çözüm bulamıyordu ve bu da işçi maaşlarının 50 ile 200 dolar seviyesine kadar düşmesine sebep olmuştur. Cumhuriyetler arasındaki hoşgörüsüzlük işçi yönetim kadroları arasındaki saygısızlıklar ve bu dönemde hiçbir yöneticinin istifa etmemesi dikkat çekiciydi. Yönetim krize çare bulamadıkça milliyetçiliğe yönelinmiş, iç ve dış düşman yaratılmaya başlanmıştı. 

Diğer taraftan dini unsurlar açıkça meydana çıkmaya başlamış ve ilk olarak 1984’te Avrupa’ya Türkiye, Yunanistan ve Yugoslavya üzerinden geçecek olan petrol hattı küçük çapta olsa da tartışılmaya başlanmıştır. Zira bu projeye Yugoslavya’nın kurtuluşu olarak bakılıyordu. 

Proje o dönem her ne kadar hayali olsa da elde edilecek getirisinin tartışılması aslında bu günden geriye bakarsak belki de birçok olayı daha net kavramamızı sağlayacaktır. Kosova krizi de bu ekonomik krizin halk arasındaki etkilerini azaltmak için yaratılan suni bir krizdi, suni derken bilerek ve isteyerek yaratılmıştı. 

Bu ekonomik krize paralel olarak Sırp Ortodoks Kilisesi’nin sesini yükseltmeye başlaması Vatikan destekli Katolik Kilisesi’nin aynı sertlikte cevap vermesi buna karşılık Aliya İzetbegoviç önderliğindeki Müslümanların siyasi hayata girmesi aslında Yugoslavya üzerindeki oynanan bir oyunun başlangıcıydı. 

Bahsi geçen petrol hattı konuşulduğu dönem soğuk savaş dönemiydi. Ve o dönem boru hattının nasıl çizildiğine bakarsak bugünkü Yugoslavya’yı daha net görebiliriz. Ortodoks Sırpların, Rus etkisinde kalacağından ve boru hattının Rus kontrolünden kaçırılması amacıyla boru hattı bu günkü var olan şu ülkelerden geçmesi planlanıyordu: Türkiye, Yunanistan, Makedonya, Kosova, Kara Dağ, Bosna-Hersek, Hırvatistan ve Slovenya. Sırbistan dışarıda tutulacak, böylece Rusya’nın yani o dönemki Sovyetler Birliği’nin kontrolünden de kaçırılmış olacaktı. 

Bu açıdan baktığımızda Sırpların Yugoslavya’yı koruma çabasını ve diğerlerinin de parçalama çabasını daha net anlayabiliyoruz. Bu dönemde her ne kadar siyasi ayrımcılık olsa da halk arasında, “Kardeşlik ve Birlik” bağı hala çok yüksek seviyedeydi ve bunu kırmak çok zor gibi görünüyordu. Fakat planın bir diğer ayağı tabi çoktan yürürlüğe sokulmuştu. Eski siyasi mahkûmlar rejim karşıtları ve dinciler yavaş yavaş siyasi hayata girmeye başlamışlardır. Dinin Yugoslavya’nın parçalamasında büyük önem taşıdığını 1981’de Bosna-Hersek’in Medju Gorje olayında görebiliyoruz. 

Tito’nun ölümünden sadece bir yıl sonra Hz. Meryem’in 5 çocuğa görünmesi ve daha sonra verdiği mesajlarla din adamlarının dinlerine sarılması ve halka bunu empoze etmesi ve bütün bunların da devlet eliyle yapılması (devlet sağlık kurumlarınca çocukların akli dengeleri yerinde olduğunu ve hiçbir uyuşturucu madde etkisi altında olmadıklarına dair sağlık raporları ki Mostar Devlet Hastanesi’nde alındı) aslında halk arasına nifak tohumlarının ekilmesine başlanmasının ilk adımlarındandı. 

Buna paralel olarak Sırp Ortodoks Kilisesi’nin açıkça ‘Büyük Gök Sırbistan’ propagandası yapmaya başlamasıyla birdenbire kutuplaşmalar başlamıştır. Büyük Gök Sırbistan teorisi Kosova Muharebesi’ne bağlanmaktadır ve ilk vatandaşları Kosova Muharebesi’nde vatanları için hayatlarını veren kahramanlardır. Bu nedenle de Kosova Savaşı’nda ölen Knez Lazar Gök Sırbistan’ın ilk kralı olmuştur. Bu ayağın tamamlanması Miloseviçin 1989’daki Kosova Vidovdan kutlamalarındaki mitingi dönemin başpiskoposuyla birlikte yapmasıyla tamamlanmıştır. 

Diğer taraftan Müslümanlarda da aynı gelişmeler yaşanmıştır. Aliya İzetbegoviç daha önce dini faaliyetlerden dolayı hapis yatmıştı ve o dönemin konjonktürü içinde aranan lider durumundaydı. Hırvatların doğal lideri de 1963 yılında Tito’ya karşı gelen Albay Franjo Tucman’dı. Franjo Tucman, 1963’de Zagreb öğrenci protestolarında Tito’nun müdahale emrine karşı çıkmış, uygulamamıştı. Bu olaydan sonra Tito, Franjo Tucman’ın idamını talep etmiştir fakat gizli bir el o dönemki önemli siyasi aktörlerinden Jovan Jovanovic Zmaj’ın aracılığıyla buna engel olmuştur. 

Kaynak: Asil S. Tuncer turızmhaberleri.com

YORUM YAP