Sancak'ın Statüsü ve Tarih Boyunca Önemi » Boşnak HaberBoşnak Haber

16 Mayıs 2024 - 18:26

Sancak’ın Statüsü ve Tarih Boyunca Önemi

Sancak’ın Statüsü ve Tarih Boyunca Önemi
Son Güncelleme :

22 Eylül 2014 - 16:31

 

Sırp tarihinde Sancak bölgesi 11. yüzyılda kurulan bir Sırp krallığının adı olan “Raşka” ile anılmaktadır. Bunun dışında Sırplar bölgeyi güneybatı Sırbistan olarak da isimlendirmektedirler.

Sancak’ın fethi Osmanlılarca Bosna ve Hersek’in fethinden öncedir. Yeni Pazar’ın güneybatısında bulunan Gluhovitsa, 28 Mayıs 1396’da I. Bayezit tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır. Yeni Pazar’ın ise, Fatih Sultan Mehmet zamanında, 1461 yılından önce kurulduğu bilinmektedir. O yıllara ait eski bir belgede de bölgenin ismi Novipasar olarak geçmektedir

Yeni Pazar, Türk komutan İshakoğlu İsa Bey tarafından Joşanitse Deresi’nin Raşka Irmağı’na döküldüğü bir üçgende kurulur. Kendisine göre daha eski olan Tırgovişte kolonisine 10 kilometrelik bir mesafede olan bu yeni askeri-sivil koloniye İsa Bey tarafından Yeni Pazar adı verilir. Yeni Pazar kısa bir süre içinde Türk askeri ve ticari merkezi haline dönüşür. Yeni fethedilen bu bölgede bir sancak kurularak sancak beyliği Minnetoğlu Mehmed Bey’e verilir. Sancak 1463’te yeni kurulmuş olan Bosna Sancak’ına bağlanır. Bosna ise Rumeli Beylerbeyliği’nin bir parçası olur.

1521’de Bosna Sancağı Rumeli eyaletinden ayrılarak müstakil bir eyalet oldu. Daha sonraları Bosna Paşalığı adı ile de ün kazanacak olan eyalet ilk teşkili sırasında Bosna, Hersek, Kilis, Pojega, Orahoviçe (Rahoviçe), Kırka, İzvornik sancaklarından meydana geliyordu. Ayrıca Krupa ve Yeni Pazar sancak haline getirilerek buraya bağlanmıştı. 16. yüzyılın sonlarına ait bazı kayıtlara göre eyalete Zacesne (Çernik) sancağı da ilave edilmiş ve sancak sayısı sekize yükselmişti.

Osmanlı Devleti’nin 15. yüzyıla kadar kurulan Anadolu, Rumeli ve Amasya Beylerbeylikleri’nin arkasından, Balkanlar’da Bosna 1590 yılında Beylerbeyliği haline getirilmiştir. Özerk bir yönetim birimi olarak Yeni Pazar Sancak’ından, ilk kez, Bosna Sancak’ının yedi bölgesinden biri kabul edilerek 1578’de söz edilmiştir.

Bundan yaklaşık 100 sene sonra Viyana kapılarında gelen yenilgi Avusturya ve müttefiklerinin 1699 Karlofça Anlaşması’na kadar devam eden taarruzunu getirdi. Osmanlıların Avrupa’ya karşı akınlarında anahtar rol oynayan Bosna-Hersek ve Sancak bundan sonra imparatorluğun savunmasında da aynı şekilde önemli bir işlev üstlendiler. 18. yüzyılda Avusturya-Macaristan, Venedik ve Rusya’ya karşı yürütülen savaşlarda, Boşnak Müslümanlar büyük kayıplar verdiler.

Bosna’nın batı ve güney sınırları 1683-1699 sürecinde değişikliğe uğradı. Karlofça Antlaşması’ndan sonra Bosna eyaletinin sınırları kuzeyde Sava Nehri, batıda Una Nehri, güneyde bugünkü Bosna ve Dalmaçya boyu, doğuda ise Yeni Pazar Sancağı sınırlarına çekilmişti. Sancak 17. yüzyılın sonunda Balkan ve Avrupa arenasında Bosna’nın yanında otonom bir bölge olmuştur. Bosna böylece beş sancaktan (Bosna, Hersek, Klis, İzvornik, Bihke) ibaret bir eyalet durumuna geldi. Nitekim 1722-1730 yıllarına ait bir listeye göre eyalette altı sancak vardı ve bunlardan Kırka Sancağı’na hiçbir tayin yapılmamıştı. Bu sınırlar Yeni Pazar Sancağı’nın ayrılması gibi bazı değişiklikler hariç, Bosna-Hersek’in Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun idaresi altına girmesine kadar aynı kaldı.

18. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’daki gücü zayıflamaya başladı ve Boşnak Müslümanlar Osmanlı yönetiminin uygulamaya koyduğu reformlara karşı direniş gösterdiler. Bu direniş zamanla Osmanlı-karşıtı bir havaya büründü ve Boşnaklar, Müslüman olmayan yerel gruplarla anlaşarak merkeze karşı ayaklandılar. Böylelikle, sahip olunan ortak coğrafya din faktörünün önüne geçmiş oldu. Ancak Boşnak Müslümanlarda 19. yüzyılda diğer Balkanlar’daki Hristiyan gruplarda olduğu gibi milliyetçilik hareketleri gelişmedi. Bu dönemde otonomi yanlısı yerel yöneticiler Arnavutluk’ta olduğu gibi Bosna ve Sancak’ta da vardı. Sınır bölgesi olduğundan bölge valisi olan kaptanlıklar ellerinde geniş miktarda güç bulundurmaktaydılar. İmparatorluğun kalan kısmına kıyasla Boşnaklar daha zor şartlar altında yaşamaktaydılar. Bununla birlikte bağımsızlık talebi içermeyen güçlü bir bölgesel kimlik oluşumu için gerekli şartlar mevcuttu.

İçten içe yaşanan kaynama 1831’de bir ayaklanma ile açığa çıktı. Bu noktada Boşnaklar ikiye bölündü ve bir kısmı Gradacaçlı Hüseyin Kapetan’a bir kısmı da Osmanlı Sultanı’na bağlı kaldı. “Bosna Ejderi” olarak nam salan Hüseyin Kapetan, Kosova’da Osmanlı ordusunu gerileterek bir yıldan daha kısa süren müstakil Bosna Eyaleti’ni ilan etti.

Sancaklı Boşnaklar 19. yüzyıl içerisinde statüleri ile ilgili önemli değişiklikler yaşadılar. 1876 Haziran’ında Sırbistan ve Karadağ vilayetleri arasında Venedik’te imzalanan anlaşma daha 93 Harbi çıkmadan bu iki Sırp kökenli topluluğun emellerini ortaya koyuyor, Sancak’ı Sırp ve Karadağ taraflarınca parçalıyordu. Bu anlaşmadan tam sekiz ay sonra ise 2 Şubat 1877 tarihinde Sancak alınan bir kararla Bosna Eyaleti yönetiminden ayrıldı. Bu bölgede Yeni Pazar isminde yeni bir sancak kuruldu. Sancağın merkezi önceleri Yeni Pazar’dı fakat merkez daha sonra Sjenica’ya kaydırıldı.

Türkiye ve Avusturya arşiv belgelerine göre Berlin Kongresi’nden hemen önceki bu hassas dönemde Sancak 12.000 km2’lik bir alana sahipti ve nüfusunun çoğunu Müslüman Boşnaklar oluşturmaktaydı.

Sancak’ın statüsü ile ilgili bugün de dikkate alınması gereken fakat gerekli özenin gösterilmediği düzenleme Berlin Anlaşması’dır. 1878 Berlin Antlaşması’nın 23. Maddesi uyarınca, idare şeklinde değişiklik yapıldı. Berlin Kongresi azınlık hakları bakımından dini kriterleri gözönünde bulundurmuştur. Alınan kararlarda ulusal azınlık haklarının korunması yönünde hükümlere yer verilmemiştir. Aynı Anlaşma’nın 25. Maddesi uyarınca, Osmanlı sultanının hükümranlık hakkı korunmakla birlikte Avusturya-Macaristan’a Bosna’yı işgal etme yetkisi verildi. Kosova vilayetine bağlı Yeni Pazar Sancağı’nın yönetimi ise 4 Temmuz 1878 tarihinde alınan bir karar gereğince Osmanlı Devleti’ne bırakılmış ancak, 4.000-5.000 civarında Avusturya-Macaristan askerinin Sancak’ta konuşlanması kararlaştırılmıştır.Bu şekilde Avusturya-Macaristan askeri Sancak’ın Priyepolye, Priboy ve Plevliya bölgelerinde konuşlandırılmıştır. Ayrıca Berlin Kongresi kararlarına göre Sancak, Bosna-Hersek’ten ayrı bir bölge olarak ortaya çıkmıştır. Berlin Kongresi’nde Sırbistan ve Karadağ’ın Sancak’ı kapsamayan sınırlarla bağımsız birer devlet olarak tanınmış olması durumu, Sancak’ın bu ülkelerden farklı bir bölge olarak tanındığı şeklinde yorumlanabilir.

O dönemde altı sancaktan oluşan Bosna-Hersek eyaletinin beş sancağı tamamen, altıncı sancak olan Yeni Pazar Sancağı da kısmen Avusturya-Macaristan yönetimine bırakılıyordu. Avusturyalılar Osmanlı Devleti ile yaptıkları 21 Nisan 1879 tarihli Yeni Pazar Antlaşması’na göre Yeni Pazar Sancak’ında askeri birlik ve ticaret merkezleri bulundurma hakkına sahipti.

Coğrafi pozisyonu itibariyle önemli olan Sancak, özellikle Sırbistan ve Karadağ’ı birbirinden ayrı tutmak için kullanılmıştır.Avusturya-Macaristan, Osmanlılar için stratejik bakımdan önemli ve Bosna’ya tek geçiş bölgesi olan Yeni Pazar Sancağı’nı 1909’a kadar elinde tutmuş, böylece Sırbistan ve Rusya’nın Akdeniz’le bağlantısı kesilmiştir.

19. yüzyılda Sırp ve Hırvat ulusal kimlikleri gelişerek Avusturya-Macaristan Devleti’nden mümkün olduğunca fazla siyasi kazanım elde etmeye çalıştılar. Sırp ve Hırvat liderler, Müslümanları kendi saflarına çekmeye çalışırken Müslümanlar, siyasi temsil için kendi kurumlarını oluşturdular.

Boşnakların özerklik yolundaki hareketleri farklı nitelikler taşıyan iki ana evreden oluşmaktaydı. İlki 1899-1902, diğeri 1905-1909 dönemleriydi. İşgalin ilk yıllarında yerel halkın ileri gelenleri şikayetlerini bildiren dilekçeler verdiler. Müslümanların bu girişimleri 1899-1902 arasında geniş çaplı destek bulan bir direniş hareketine dönüştü. Eski bir müftü olan Ali Efendi Dzabiç ve bazı din adamlarının liderlik yaptığı bu süreçte ortak bir siyasi program çerçevesinde toplantılar düzenlendi. Bunun dışında harekete taraftar sağlamak üzere kişisel ilişkiler geliştirildi. Müslüman muhalefetin ülke çapındaki gelişiminde panislamist ideoloji ve Müslümanların İstanbul ile ilişkileri belirleyici rol oynadı. 1902’de durgunluk sürecine giren Müslüman Boşnak hareketinin ikinci evresi, 1905’te siyasi canlılığın yeniden gelmesi ile başladı.

1906 yılında Slovonski Brod’da Boşnakların ilk partisi kuruldu; Müslüman Halk Organizasyonu (Müslimanska Narodna Organizacija- MNO). Yeni parti ilk olarak şehirlerde örgütlendi. Fakat 1910 meclis seçimleri bu partinin köylerde de destek bulduğunu gösterecekti. MNO’nun yayın organı bazen görüşleri parti ile tam uyuşmasa da Musavat dergisiydi. Dergi Osmanlı Devleti’nin Bosna-Hersek’teki hükümranlık hakkını desteklemekteydi. MNO, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu içerisinde Müslümanların, kültürel, dini ve eğitim alanındaki özerkliğini sağlamayı amaçlıyordu. Bu durum siyasi bir parti şemsiyesi altında statü konusunda örgütlü olarak yapılan ilk hareketti.

1908’de Boşnakların ikinci partisi olan İlerici Müslüman Partisi (Muslimanska Npredna Stranka) kuruldu.İlerici Müslüman Partisi’nin kuruluşu Müslümanların özerklik hareketinin ortaya çıkarttığı kültürel rönesansın bir sonucuydu. Dzabiç ve arkadaşları dini özerklik elde etmek için çaba gösterirken, bu akım öncelikle Boşnakların kültürel açıdan gelişmeleriyle ilgilenmekteydi. Partinin adı 1910 yılında Otonom Müslüman Parti (Muslimanska Samostalna Stranka) olarak değiştirildi. Partinin yayın organı Müsliman Sloga idi. Bu parti 1910 yılında MNO ile birleşmek suretiyle Birleşik Müslümanlar Organizasyonu’nu (Ujedinjene Muslimanska Organizacije)oluşturdu. Zeman gazetesi partinin yayın organıydı.

23 Temmuz 1908 tarihinde II. Meşrutiyet’in ilanı Avusturya’nın Bosna-Hersek’i ilhakına zemin hazırlamıştır. Bu ilhak 5 Ekim 1908’de gerçekleşti. Osmanlı Devleti, bu oldu-bittiyi 26 Şubat 1909’da Avusturya ile yaptığı bir anlaşma ile kabul etti.

Boşnaklar kendilerini Osmanlı siyasi sisteminin Hristiyan bir devlet içindeki ayrılmaz parçaları olarak görüyorlardı. Bu nedenle Avusturya-Macaristan hükümetine muhalefetlerini devam ettirdiler. Bu durum Bosna’nın ilhak edildiği veSancak’ın tekrar Osmanlı idaresine bırakıldığı 1909’a kadar devam etti. Bu tarihte Boşnaklara otonomi verilmesi Boşnak muhalefetini ortadan kaldırdı. Bosna milleti politikası doğrultusunda neşredilen “Vatan” ve “Boşnjack”dergileri de Osmanlının unutturulması ve yeni devlete bağlılık noktasında önemli görevler üstleniyordu.

Sancak 30 sene sonra yeniden Osmanlı sınırlarına dahil ediliyordu. Fakat şartlar artık daha zordu. Osmanlı’nın durumu belliydi ve bir kurtlar sofrası olan Avrupa’da denge politikası güderek devletin ömrünü birkaç on yıl uzatabilmiş olan II. Abdülhamit de yoktu. Nitekim çok geçmeden 1912-1913 I. ve II. Balkan Savaşları ile yeni felaketler dizisi Sancaklılar için başlamıştı. Balkan Savaşları Sancak’ın Sırp ve Karadağlılarca işgal edildiği dönem olmuştu. Savaş sonrası Bükreş Konferansı’nda Sancak’ın büyük bir bölümü Karadağ’a verildi. Karadağ bu anlaşma ile Sancak’a ait olan 5.000 km2’lik bir alanı işgal etti. Karadağ ile Sırbistan 7 Kasım’da Belgrad’da imzalanan bir anlaşma ile bu toprak bölüşümünü teyit etti.

I. Dünya Savaşı’nın yaklaştığı tarihlerde, Boşnaklar, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu içerisinde kalma ya da ayrılma konusunda ayrılığa düştüler. Bazı Boşnak liderler, Bosna’nın özerkliği durumunda imparatorluk içerisinde kalmayı desteklerken, bazıları tam bağımsızlığı savundular. Bazıları ise Güney Slav birliğinin zorunlu olduğunu düşünüyorlardı. Sırp ve Hırvatlar ise Güney Slav sorunu konusunda farklı taraflarda yer alıyorlardı. Sonuçta, Müslümanlar bu konuda çok az söz sahibi olabildiler ve Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı kuruldu.

Kurulan Sırp-Sloven-Hırvat Krallığı ile bölge Boşnakları için şüphesiz yeni bir dönem başlıyordu. Bosnalı siyasetçiler uzun tartışmalar ve fikir ayrılıkları yaşamışlar sonuç olaraksa yeni devletin sınırları içerisinde yer almışlardı. Sancaklı Boşnaklar ise Balkan Savaşları sonrasında 1913 Belgrad Anlaşması ile Sırbistan ve Karadağ arasında paylaştırıldıklarında büyük bir şok içerisine girmişlerdi. I. Dünya Savaşı sonlarına doğru ise 1917 yılında Sjenica’da toplanan Sancak’ın siyasi liderleri, bölgenin tarihi sınırları içerisinde Sancak’ın bağımsızlığının tanınması gerektiğini dünyaya duyurdular. Sjenica Kurultayı Sancaklı Boşnakların bağımsız olmakla, Bosna’ya katılmak arasında kaldığı çok özel durumların tartışıldığı önemli bir toplantı olmuştur. 1918 yılında bağımsızlık çabalarında bulunan bu kişiler tutuklanarak hapsedilmişlerdir. Yugoslavya kurulurken de Sancak’ın durumu değişmemiş, suçsuz insanların baskı altında tutulduğu bir yer olmuştur.

1878-1918 yılları arasında Karadağ Müslümanlarının siyasi hayatlarından bahsetmek zordur. Fakat buna rağmen Karadağ prensinin rejimine ve yeni devlete sadakatlerini sunanlar ile Osmanlıların dönüşünü umutla bekleyerek prense karşı çıkanlardan bahsedilebilir. Bu durum 1878-1880 yılları süresince çeşitli olaylara yol açmıştır. Bunların en önemlisi rejime karşı komplo kurduğu iddia edilen bir grup Müslümanın 1880’de Podgoritsa’da yargılanmalarıdır. Fakat bu hadise fazla büyütülmeden durum kontrol altına alınmıştır.

I. Dünya Savaşı sonrasında her yerde milli devletlerin kurulduğu bir Avrupa’da karışık bir halklar mozaiğine sahip Yugoslavya’nın etnik ve kültürel farklılık sorunu öylesine belirgindi ki, her halk farklı tarihi ve kültürel nedenler sebebiyle, kendini yeni devlete yabancı hissediyordu. Baskılardan kurtulmanın yolunu politik mücadelede gören Boşnaklar1919’da Yugoslavya Müslümanlar Teşkilatı’nı (JMO), Mehmet Spaho önderliğinde Saraybosna’da kurdular. Boşnak uleması da “el-Hidaye” adlı siyasi bir teşkilat kurdu. El-Hidaye’ye bağlı “Mladi Müslümani” “Genç Müslümanlar” ise İslami kimliğin yeniden kazanılabilmesi yönünde çalışmalar yapıyordu.

Mladi Muslimani özellikle anti-faşist ve anti-komünist olduğunu beyan ettiğinden II. Dünya Savaşı öncesinde aşırı milliyetçi Çetnik ve Ustaşalardan, savaş sırasında ve savaş sonrasında ise Partizanlardan baskı görmüştür. Bu totaliter baskılardan dolayı tam olarak yasal bir çerçeve içerisine yerleştirilemeyen hareket, faaliyetlerine illegal olarak devam etmiştir.

Müslümanlar kendilerini Krallık içerisinde de karmaşık bir durum içinde buldular. Bazı Müslüman elitler Sırp ve Hırvat organizasyonlarına katılarak onları desteklediler. Bir grup orta sınıf şehirli Müslümanın kurduğu JMO Bosna-Hersek’in özerk olarak Krallık içinde kalmasını destekliyorlardı. JMO ile Boşnaklar dini ve kültürel alanlarda kazanımlar elde ettiler. Ancak Müslümanlar yine de Sırp ve Hırvatların baskıları altında yaşamaya devam ettiler. Onlar için Müslümanlar “ayrı bir varlık” ifade etmiyordu, her iki grup da Müslümanları kendi tarafına çekmeye çalışıyordu.

JMO Başkanı Mehmet Spaho kısa zamanda Yugoslav devletinin temel ilkeleri üzerine yapılan tartışmalara dahil oldu. Mehmet Spaho’nun savı ,Boşnakların dini farklılıkların korunması şartı ile Yugoslavlık etnik temelinde bir bütünlük inşa edilmesi ve Yugoslavya içerisinde özerk bir birim olarak kimliğini muhafaza etmeye çalışması yönündeydi. Fikir kabul gördü ve Boşnaklar katıldıkları Kasım 1920 Kurucu Meclis Seçimleri’nden 20 sandalye kazanarak çıktılar. Mehmet Spaho, Haziran 1939’da öldü. Ardından Cafer Kulenoviç Bosna için özel bir banovina yaratılması çağrısında bulunduysa da, onun bu talepleri dikkate alınmadı.

6 Nisan 1941’de Almanlar Belgrad’ı bombaladılar ve dört gün sonra 10 Nisan 1941’de, Bosna-Hersek’in tamamını da içine dahil ettikleri yeni “Bağımsız Hırvat Devleti” (NDH) ilan edildi. Bombardımanın hemen arkasından Sancak’ı Alman ve İtalyan orduları işgal ettiler. Bu dönemde Sancaklı Boşnaklar Akif Hacıahmetoviç’in liderliğinde işgalci güçlerle anlaşarak, aldıkları tavizler sonucunda Sancak üzerinde hakim olmuşlardı. Fakat Partizanlarla işbirliği içerisinde olan Sancaklılar da bulunmaktaydı.

Aynı dönemlerde Almanlara karşı bir ayaklanma başlatmış olan Yugoslav Komünist Partisi’nin, Bosnalı Müslümanların statüsünün ne olması gerektiği konusunda net bir fikri yoktu. 1936’da, komünist bir entelektüel olan Sloven Edvard Kardelj: “Müslümanlardan bir ulus olarak değil, fakat bir etnik grup olarak söz edebiliriz” diye yazıyordu.

1941 yılının ortalarında Sırplar Bosna ve Sancak’ın Müslümanlardan temizlenmesini istemişlerdir. Fakat Kosovalı Arnavutların da desteği ile Sancak’ın kalbi olan Yeni Pazar kentinin Sırpların eline düşmesi engellenmiştir.1943’te Tito’nun “Yugoslavya Antifaşist Halk Kurtuluş Konseyi”(AVNOJ) Sancak’ı özerk bir bölge olarak ilan etmiştir. 20 Kasım 1943’te ise Plevliya’da “Sancak Antifaşist Milli Meclisi” (ZAVNOS) oluşturulmuştur. ZAVNOS’un amacı, Yugoslavya’nın geleceğinde Sancak’ın tekrar özerk bölge statüsünü elde etmesini sağlamaktı.

II. Dünya Savaşı yıllarında Sancak, kendi özel idari birimlerini ve askeri örgütünü oluşturmuş, ancak 29 Mart 1945’te ZAVNOS ilga edilerek bölge halkının statüsü elinden alınmıştır. Sancak’ın özerkliğinin elinden alınmasının sebebi olarak etnik, ekonomik ve siyasi yeterliliğin Sancak’ta mevcut olmadığı öne sürülmüştür. Sancak’ın Sırbistan ile Karadağ arasında paylaştırılmasına karar verilerek, bölge ile ilgili 1913 yılındaki sınırlara geri dönülmüştür. 1945’ten bugüne kadar Sancak, kendisine hiçbir hak tanınmayarak “Sırbistan Sancağı” ve “Karadağ Sancağı” olmak üzere ikiye bölünmüştür. Bu düzenleme sonrası Sancak’ın özerkliği konusu ancak 1990 yılında gündeme gelebilmiştir.

90’lı yıllar Boşnaklar için Aliya İzzetbegoviç ve SDA’nın damgasını vurduğu yıllardır. Boşnakların çoğunluğunun desteğini alan Aliya İzzetbegoviç liderliğindeki SDA; gelenekçi, muhafazakar ve İslami değerlere saygılı, demokrat ve cumhuriyetin bütün vatandaşlarının eşitliğini vurgulayan bir parti idi. Bosna-Hersek yanında Sancak’ta da on binlerce destekçisi bulunan SDA, 60’lı yıllarda beliren ve 80’lerde tekrar ortaya çıkan siyasi bilincin simgesi oldu. SDA’nın Yugoslav genelinde bir parti olarak dört temel talebi vardı: Müslümanların tam eşitliklerinin sağlanması, Boşnak dilinin ayrı bir dil olarak tanınarak Boşnak edebiyatının okullarda okutulması, Federasyon içerisinde Bosna-Hersek’in geri kalmışlığının giderilmesi ve cumhuriyetler arasında Boşnakların siyasi ağırlıklarının arttırılması. Üç halkın eşitliğini sürekli vurgulayan SDA, çok kültürlü, çok dinli birlikteliği savunuyordu.

27 Mart 1990’da partinin kuruluş duyurusu için düzenlenen basın toplantısında vurgulanan bazı noktalar şöyleydi:

Demokrasi, Partimizin temel belirleyicilerinden biridir. Bu terim birbirinden farklı ve sıklıkla da çelişik anlayış ve yorumlara konu olduğu için bizler, demokrasi ile sadece yasaların egemenliği ile düzenlenen halk idaresini kastettiğimizi vurguluyoruz. Bunlar, özgür bir birey olarak insanı merkeze alan; din, ulus, ırk, dil, cinsiyet ya da toplumsal statü ve siyasi kanaat farkı gözetmeksizin halkın ve vatandaşların eşitliğini, özgürlüğünü ve haklarını kayıtsız ve şartsız olarak tanıyan yasalardır.”

“Demokrasiyi öncelikle çoğunluğun yönetimi olarak değil de yasanın hakimiyeti olarak tanımlayan bizler, küçük büyük bütün halkların yasa önünde tam anlamıyla eşit olduğu ilkesine ve dinsel ve ulusal azınlıkların haklarına bağlılığımızı vurgulamak istiyor ve bu hedefe ulaşabilmek için oy hakkından mahrum bırakmanın tüm biçimlerini reddediyoruz.”

“Yugoslavya’nın, bağımsız bir uluslar topluluğu olarak, mevcut federal sınırları içinde federal bir devlet olarak muhafazasını savunuyoruz…Bizim değerlendirmelerimize göre, ülkenin iç sınırlarının yeniden gözden geçirilmesine yönelik her talep, halkları arasındaki ilişkilerin dramatik biçimde kötüleşmesine ve sonuçlarını önceden kestirmenin olanaksız olduğu potansiyel çatışmalara yol açacaktır.”

“Bosna ve Hersek’teki Müslümanların, ulusal hususiyetlerinin ve onların bu temelde gasp edilişinin nasıl göz ardı edildiğini gören ve bu emelleri, sadece tarihsel gerçeklere değil fakat bu halkın açıkça ifade edilmiş iradesine de zıt düştükleri için reddeden bizler, Bosna ve Hersek Müslümanlarının –hem Bosna ve Hersek’te, hem de onun sınırları dışında yaşayanların- yerli birer Bosnalı olduklarını ve bu itibarla da kendi tarihsel isimleri, kendi toprakları, kendi tarihleri, kendi kültürleri, kendi dinleri, kendi şair ve yazarları, kısacası kendi geçmişleri ve gelecekleri ile Yugoslavya’nın altı tarihsel halkından birini oluşturduklarını beyan ederiz. Bu itibarla SDA, Bosna ve Hersek Müslümanlarının ulusal bilincini canlandıracak ve onların ulusal kimliklerine, tüm yasal ve siyasal sonuçlarıyla birlikte, saygı gösterilmesi konusunda ısrarlı olacaktır.”

Bu şekilde kurulan SDA, Yugoslavya’daki Boşnakların haklarını savunan, onların uzun yıllardır süregelen tanınma çabalarının en güçlü temsilcisi olarak ortaya çıktı. Bosna-Hersek’teki seçimlerden sadece altı hafta önce SDA’dan ayrılan ve Liberal Boşnak Organizasyonu’nu (LBO) kuran Adil Zülfikarpasiç’ten ziyade Boşnak halkı SDA ile ilişki içerisindeydi. Zülfikarpasiç Sırplarla birlikteliğin korunması taraftarı idi.

Bosna-Hersek’te seçimler 18 Kasım 1990’da yapıldı ve SDA meclisteki 240 sandalyeden 86’sını (41’i Halk Meclisi, 45’i Belediye Meclisi) elde ederken, Zülfikarpasiç’in Bosna Müslüman Birliği’nin (MBO) de aralarında bulunduğu diğer Müslümanlar 13 sandalye kazandılar. Radovan Karadziç’in başkanlık ettiği Sırbistan Demokratik Partisi (SDS) ise 72 sandalye kazandı. SDA ayrıca yedi üyeden oluşan Başkanlık Konseyi’ne üç üye (Aliya İzzetbegoviç, Fikret Abdiç, Eyüp Ganiç) gönderiyordu. Bu sonuçlarla SDA en büyük parti olarak ülkenin siyasi hayatında önderlik rolünü üstleniyordu. İzzetbegoviç liderliğinde Sırp ve Hırvat partilerle koalisyon hükümetinin kurulması Müslümanların siyasi önemini daha da arttırdı. 1878’den bu yana Boşnaklar ülke yönetiminde ilk defa bu denli önemli ve aktif bir rol üstleniyordu.

 

 

YORUM YAP