Trebinye Boşnakların Hikâyeleri ve Efsaneleri » Boşnak HaberBoşnak Haber

26 Nisan 2024 - 20:09

Trebinye Boşnakların Hikâyeleri ve Efsaneleri

Trebinye Boşnakların Hikâyeleri ve Efsaneleri
Son Güncelleme :

05 Nisan 2016 - 13:06

Boy’un tarihçesi (geçmiş ve kökleri)

Biyediçler, Boka Kotorska’nın, Hersek Novi’nin, Risna’nın ve diğer 13 yerlenin bir çok müslüman boylarından bir tanesidir. Buralardan, Venedik-Osmanlı savaşı sırasında, yani Buyuk İltifak savaşında (1687-1699) ve Venedik idaresi kurulduktan sonra kovuldular.

Onlardan bir kısmı gemiyle Bar’a doğru çıkmışlar, diğerlerini de o zaman inşa edilmemiş Nikşiç’e göç ettiler ve bu şehrin ilk meskunları olmuşlardır…..

Geri kalanlar ise Trebinye (Trebinje), Bileça (Bileća), Klobuk, ve Hersek çeşit bölgelerinde gidip sakinlerinden olmuşlardır. Biyediçler hakikaten Primoryalı olduğuna dair şu bilgiyi gösterebiliriz; 1687’e kadar bu boy, Hersek ve Risna köylerin tarafından ve bir çok diğer yerlerde (araziler, mallar, mülk ve çeşitli topraklar dahil), kendi ellerinde bulunurdu ve çeşitli ve düzenli bir şekilde kadastro yani tapu kayıtlara yazılıp geçmiştir.
Bu aile de aynı zamanda 1700 yılların başında Risnadan Nikşiçe gelen ilk öncülüğündendir. Bazı yazılı ifadelere ve kaynaklar göre ‘Nikşiç (Nikšić) köyünde’ 1684 ve yahut 1687’e kadar sadece 11 hane bulunmaktaydı. Bu 11 hane de hemen hemen hepsini de Ferizoviç (Ferizović) soyadı üstlenmişlerdir ve aynı zamanda Vlahlarından ‘Nikşiç’ (Nikšić) olan kabilesini mensuplarıdır ve daha sonraki sürecinde bu kabile toplam olarak İslamı kabüllendiler.

Şimdi, yakın tarihe gelelim; 1877’de Nikşiç (Nikšić) Karadağ asker ellerine düşerken karşısında şu tabloya şahit olmuşlardır: 410 tane müslüman ve 40 tane Vlah uskok hane vardır. Ortalama olarak bir haneye 5 üye gibi düşmeyi düşünürsek, büyük bir ihtimalde bize ulaşan rakamı da yaklaşık 2050 kişidir.

Bu rakamları, Nikşiçi (Nikšić), Karadağ ellerine düştükten sonra, müslüman ahalinin terkettiği rakamları göz önünde bulundurduğumuzda ve kıyaslandığında hemen hemen aynı rakama tekamül edilir. O 1877’deki olaylarda, müdafaî askerle birlikte toplam 3 bin kişi ayrılmak zorunda kalmıştır.. Ayrılmak zorunda kalan aileler arasında Biyediç ailesi de vardır.

Bu konuda bazı bilmezlikleri de mevcuttur; mesela bütün Biyediçler mi Trebinje’deki olan Koriyeniçlere (Korijenić) mi geldiler yoksa sadece ailelenin bir kısmı mı önce Nikşiçe (Nikšić) ardından da Koriyeniçe mi göç ettiler?

Velhasıl, Biyediçler’in  aile hikâyesi göre Risna’lı ve Nova’lı Biyediçler’in  Nudol’daki Korijeniçlerde , bir çok topraklara sahiplerdir. Nudolo (yerleşim ismi) ise şuan Karadağ cumhuriyet sınırları içerisinde bir şehirdir, ama XIX yüzyılın ortalarında sıradaki sıralayan gibi müslüman aileleler yaşamaktaydılar; Begoviç , Bijediç , Çubriloviç , Hacaniç , Hayroviç , Hotaşeviç , Yaşareviç , Kurtoviç , Mehoviç , Ömerçayiç , Pupoviç , Vraniç  ve Zvizdiç ,Atliç .

Nudola’dan Lastvoya geldiler sonra da bütün Hersek bölgesine çeşitli yerlere gitmeye başladılar ve ilerde daha da fazlaya gittiler. Bileça (Bileća) istikametinde, Trebinye’den (Trebinje) bir 7 kilometre uzaklıkta olan Yasende (Jasen), Biyediçler (Bijedić), Begoviçler (Begović) ve Ömerçayiçler (Omerčajić) bulunurdulardı.
Hersek bölgesi daha büyük bir şekilde düşünürsek, Biyediçleri (Bijedić) de Stolac (Stolats) Berkoviç’in Kleçak (Klečak) köyünde yaşardılar ve ‘buralara 1830’lara Nudol Koriyeniçler’inden  göç ettiler.’ Biyediç (Bijedić) ailesi de 1885’lerde kadastro kayıtlarda bu iki belediyesinde bir çok mülke sahiptir. Aynı yılda kayıtlar bir Abdullah ef. Biyediç hakkından bahsederler ve onun Gatsko (Gacko) ve Bileça (Bileća) arasında ki yolda ‘Korita’ arazinin isminden bahsetmektedir. Biyediçler (Bijedić) de bugünkü Havtovats (Havtovac); namı diğer Avtovats  yerde otururdulardır. Bu yeri de bugünkü Gacko yakınlarındadır; Gacko  ve Fazlagiça (Fazlagića) Kule (bugünde sadece Kule ismi kalıp taşınmıştır) arasındadır.

1904’te ilginç bir olayı rastlıyoruz; Kule’de (Kula) okul açılmıştır ve 1930’lara kadar faaliyetleri de Bayro  Biyediç evinde sürdürmüştür.

Domanoviç  ve Riyeçicda  1909 yılında bir Biyediç  hanesi vardır; ‘Bunlar da Koriyeniç’de (Korijenić) isyan başlamadan önce kaçtılar’. Bu ailenin Opliçiç’te (Opličić) başka bir hanesi vardır. ‘Biyediçler  Koriyeniçden (Korijenić) Karadağlı zulmünden ve isyan yüzünden kırk sene evvel kaçmak zorunda kaldılar’.

Bir de Lyubinye’deki (Ljubinje) Koriyeniç’ten (Korijenić) gelen Biyediçleri  unutmayalım Yukarda ki bilgilerden anlaşılıyor ki; Mostar, Stolac, Lyubinye (Ljubinje) ve o çevreye yakın olan Biyediçler Trebinye’deki  Koriyeniç (Korijenić) köyünden geldiler.
Literatürde Biyediç soyadı için şu denilir; Hersek Bölgesi’nden müslüman kesiminden olan bu soyadı en otantiktir. Çok erken bir dönemde hacılardır, bu demektir ki; ekonomik açıdan çok zengindirler ve kesinlikle bu boy topluluk içerisinde önemli bir mevkiye sahipti. Her ne kadar onların soyadı otantik olsa da, toplulukta çok önemli bir mevkiye sahip olsalar da onların soyadının bununla bir alakası yoktur. Onların soyadın gerçel manasıyla alakalıdır. Büyük bir ihtımalde onların soyadı ‘Biyeliç’ (Bijelić) (değişiklik bir harfte olmuştur) Bardoviç , Yusufagiç ve Lyuboviç  soyadları ile birlikte 1606-1630 seneleri arasında Hersek Novi bölgesinde en eski müslüman soyadlarıdır.

Bir belli olmayan yorumu da vardır; Bazıları derler ki bu soyadı Arapça Biyediç (Bijedić) kelimesinden gelmektedir. Diğer kesim şunu ifade etmektedir; Bu isim Kuzey Afrika’nın El-Beyda isminden gelmektedir. Simdi Trebinye  ve onun yöresinde Boşnyak (Boşnjak) müslüman soyadlılar genelde coğrafî bir mahlas aldıkları için; Arnautoviç (Arnautović), Braç(k)oviç (Bračković), Çamo (Čamo), Gelyo (Geljo), Yalov(a)çiç (Jalov(a)čić), Kabil, Koriyeniç (Korijenić), Macar(e)viç (Madžar(e)vić), Maltez, Misir(l)iç (Misir(l)ić), Zubçeviç (Zubčević) vs. bunlara bakarak demek ki bu iddiayı biraz daha ayrıntılı bir şekilde araştırmak gerekir, bir de Makedonya’da ve Türkiye’de yaşayan Biyediçler  farklı soyadlara sahiptir. (İlerleyen satırlarda daha teferruatlı konuşacağız). Ama her ne kadar soyadlar farklı olsa da kendi tarihi hakkında ve kendi kökleri hakkında oldukça bilgilidirler.
En eski ve en yaşlı Biyediçler 

Trebinye (Trebinje), Lyubinye (Ljubinje), Bileça (Bile_a) nahiyesinde ve elbete Karadağ’ın çeşitli topraklarında (O zaman hala Türk elinde kalan topraklarında söz bahsediyoruz); Hacaliçler (Hadžalić), Zubçeviçler (Zubčević), Ömeragiçler (Omeragić), Erkoçeviçler (Erkočević), Spahoviçler (Spahović), Busulaciçler (Busuladžić), Beşoviçler (Bešovići), Durakoviçler (Duraković), Kurtagiçler (Kurtagić), Aliyagiçler (Alijagić), Biyediçler (Bijedić), Braçkoviçler (Bračković), Çatoviçler (Čatović), Sokoloviçler (Sokolović), Mulahociçler (Mulahodžić), Voliçler (Volić) ve sairelerin bir çok arazi, mülk ve diğer şeyler mevcuttu.

Venedikler, Popovo çayırında olan Miloşa (Miloša), 25 Temmuz 1695’te, yaptığı işleri mükafaat karşılığında, ‘Koriyeniç (Korijenić) çayırda Aksagiç (Aksagić) Ahmetaga, kardeşinin Haci Ömer Biyediç (Bijedić), Mahmut Barakoviç (Baraković) ve Ömer Ahmetoviç’in (Ahmetović) arazileri, mülkleri ve saire….., vermişlerdir. Bu misaldan anlaşılıyor ki; Biyediçler (Bijedić), 1695’ten önce Koriyeniç’te (Korijenić) mülke ve arazilere sahiplerdir.
Kaynklar ilk kez bir Haci Ömer Biyediç (Bijedić) ve onun kardeşi Ahmetaga hakkında bahsederlerdir. Bunları da 1695’te Koriyeniç’te (Korijenić) yaşıyordulardır. Bir sonraki yılında bahseldildiği Haci Ömer Biyediç aynı kişidir.
Kaynaklarda geçen bilgilere göre şunu anlıyabiliyoruz; Hersek bölgesinde önden gelen insanların arazilerin ve evlerin yakınlarında hatta yan yana bile Biyediçler’in  araziler, evler ve topraklar mevcuttur. Toprakl onların ellerine çok erken bir döneme geçmiştir; ya XVII yüzyılın ortalarında veya sonlarına doğru. Kaynakta hep ‘Hacı’ kelimesi geçmektedir demek ki Ömer 1695’te hacı idi veya daha da erken bir tarihte haca gitmiş olabilirdi. Aynı anda onun kardeşi ‘Ağa’ ünvanı taşınırdı; ordaki toplumunda önden gelen bir isimdir; ve zenginlik ve mihmandarlık dillere desran oldu ve onu da herkes tanırdı ve bilirdi. XVII yüzyılda ‘hacı olmak’ sadece namı, şöhret demek değildi, aynı zamanda arkası maddi açıdan çok geniş ve sağlamdır; çünkü hem haneden (evden) hem de işlerinden bazen de iki seneye kadar uzak demektir. Kastedilen, Eski Biyediçler şüphesiz ki; bulunan yerinde halkının başıdır yani Reistir (bunlara daha sonra tekrar değineceğiz), sonraki dönemde Trebinje  ve Gatats (Gatac) çevresinde önemli insanlardan kurulmuş olan evlilik ilişkiler ve münasebetler, ve buna yetinmeyip daha büyük coğrafya yayılması da, hatta bunlar bölgenin otantik insanlar olsalar dahi….., bütün bunlar bize gösteriyorlar ki; ‘Biyediç’ soyadı da fakirlik manasından gelmediğini aşikârdır.

Kaynak bir Yusuf (Jusuf) Biyediç hakkında bahseder. ‘1875’teki gerçekleşecek olan çatışmasında’, Koriyeniç (Korijenić) müslümanlar tarafsızlık sağlamak ilgilidir.Lastovalı Huso Muyova (Mujova), Ömer Haçin (Hačin), Tahir Ahmetov, Adem Dizdar ve Hasan Yusuf’dan Tomo Petrova’ya saygılarımız ve selamlarımız olsun. Ve bir sonraki sürecinde Petroyla buluşmak için Yusuf (Jusuf) Biyediç (Bijedić), Ömer Mrvoviç (Mrvović) ve Osman Barakoviç (Baraković)…… gitmilerdir. Bi de 1885’te mektupta, Arslan Biyediç (Bijedić) hakkında söz ediliyordu. O senede, Duji (Du_i) manastırın Yaveri (iguman) ve ‘bütün ormanlılar’, Dubrovnik’te bulunan Rus konsolusluğuna yazılmışlardır. Mektupta, Arslan Biyediç (Bijedić) ve Sulyo (Suljo) Busulaciç (Busuladžić) hakkında şikâyerleri vardır; çünkü o yerel hristiyanı öldürdüler ve onların arasında (yani öldürenlerin) en meşur olanı da ‘ormanlılar’dır.
Klobuk muharebesi ve Yaşlı Biyediç’in (Bijedić) rölü

Koriyeniçler’de (Korijenić) Klobuk, Jupa (Župa), Lastvo, Nudo, Grançarevo (Grančarevo) ve diğer şehirler bulunmaktadır ve ‘17 yüzyılın ortalarından itibaren, belki biraz daha da erkne olabilir müslümanlar çoğul ahalisini olmuşlardır. Bu yerlesim sırası da(süreci de) var olan süren ve sürdüren savaşlar, sürekli sınıra değişiklikleri ve devamlı göçmeler yüzünden ortaya (meydana) çıkmıştır. 1649’dan bu yana, Koriyeniç (Korijenić) nahiyesi’nde, yani ilk kez sahildeki uskoklarının saldırmalara maruz kaldığı tarihlerde bir sürü kuleler yaptırılmıştır. Daha sonra bu kuleler hem ev olarak hem de savunma sisteminin ayrılmaz bir bütünlüğü olarak da kullanılırdı. Bu kuleleri de savunma sistemin oluşturan temel ve en önemli bir unsurudur. Biyediçler; Koriyeniçlerin Hrupyelima (Hrupjelima), Bihovima, Civar (Đivar), Goritsa (Gorica), yaşardılar; Trebinye’de de yaşardılar; Jupa’nın (Župa) yakınlarında da yaşardılar; Yasen’in (Jasen) Lastvova’da yaşardılar. Elbette burda Nudoloyu da unutmamız lazım. Bütün bunların arasında en zengin olanı da Meşa (Meša) Biyediç’tir (Bijedić) rahmetli olan Cemal (Džemal) Biyediç (Bijedić) başkanın büyük büyük dedesidir. Bu aile Donye (Donje) Morinya’dan (Morinja) Korijeniçe  taşınmıştır. Diğer aileleri de 17 yüzyılın sonlarında Karadağ sahil kısmından bu taraflara göç ettiler; ve 1858’deki Grahovo savaşından sonra geri kalan bütün aileleri de bu taraflara geçtiler yani göç etmişlerdir.
Ö çevresinde Biyediçler’in  namı ve şöhreti o kadar meşhur olduk ki; sırp türküsünden şöyle satırlar geçmektedir; 1807’deki düzenlenen saldırı anlatırken şunu dedi; ‘Klobuk’a Ruslar’ın ve Karadağlar’ın düzenlenen saldırısından sonra, üçüncu gününde yaşlı Biyediç huzurunda bütün Klobuk ağalar toplanmıştır. Bu türküsün ismi de ‘Herseklerle olan Karadağla’rın ve Ruslar’ın mücadelesi’dir.

Evliya Çelebi, Risna yolculuğu anlatırken, Klobuk için, (O ona Kolibruk olarak isim takar; ve onun eski isimse Vrm diye olarak yazar ve 1430’dan bu yana bütün bu bölgeye, şehire dahi Vrm isim kullanmaya başlanan bir dönemdir) şunu demiştir; ‘Onun ismi Arnavutça’da ‘Ne iyi yapalım’ demekir ve şehiri hersek banlar kurmuşlardır…… Bu bir kahraman şehirdir, yüksek duvarlarla çevrilidir ve adeta duvarlar gökyüzüne kadar yükselirler ve bu yönden şehir belki bir Amadiya ve Van’la yarışabilir. Bu sağlam ama küçük bir kale, süslenmiş ve kabartmış taştan, kırmızı dağların zirve ulaştığı noktaya ulaşıyor; dağın en üst en yüksek yerde, kartalar ve şahinlerin yuvalarının kurdukları yeridir. Kalede sadece kiremitli kaplı 20 tane hane bulunmaktadır. Onun dışında küçücük bir camii ve banyo kalmıştır; han neredeyse tamamen yıkılmıştır. Dükkanlar bulunmamaktadır. Burda çok cesur ve meşhur insanlarla doludur, ve bu meşhur insanların arasında en meşhuru da Yusuf (Jusuf) Beydir. Kendisi de ocak (han) sahibidir.
1806’da Fransızlar Dubrovnik’i ele geçirdiler, ardından da Rus-Karadağ birlikleri de de Fransızlara saldırmalarla birlikte de Gatsko (Gacko), Nikşiç (Nikšić) ve Koriyeniçe (Korijenić) de saldırısında bulundular. 1807 yazında Trebinye’nin (Trebinje) eski şehire saldırıyı düzenlendiler ama başarısız oldular onu alamadılar; Koriyeniç’in (Korijenić) Klobuk’a dönüp ve sonraki 6 ay boyunca kuşatmayı başladılar. O kadar sert bir kuşatma olmuştuk ki; bu yıllara halk arasında hala da ‘Moskovalı yıllar’ ve bu savaşın en önemli yapıldığı yere de ‘Moskova platosu’ ve ‘Kırmızı kiriş’ tabirler kalmıştır. Burda 3000 bine yakın Karadağlı ve 400’e yakın Rus asker bulunuyordu; ve şehirde sadecev 300 müdafaî vardır. Zaman geçtikçe şehrin yemek ve su ihtiyaçları giderek artırılıyordu; ve son aşamasında da hayatta olanlara da gündüz olarak ancak bir fincan su verebilmektedir……
Durum böyleyken, ve hala üzün sürede devam edilen kuşatma neticesinden yardım gelmesini ancak Fazliya Kurtoviç (Kurtović) tarafından, Arslan dizdarın mektubu Sabit Paşaya, götürüldüğünde düşünülebilirid ve söz konusu olabilirdi. Fazliya Kurtoviç (Kurtović) kaleden gizlice çıkıp ve yanında da Sabit Paşa için yazılmış olan Arslan dizdarın mektubu da vardır. Yukarda ki zikredilmilş Fazliya Kurtoviç (Kurtović) Trebişnyitsa (Trebišnjica) nehri geçmeliydi. O zaman da nehri iyice büyümüş. Onun için bu adam şöyle bir şey yapmıştır; iki silahlı dolu ‘myeşine’ kullanıp nehiri yüzüp geçebilirdi ve direkt Trebinyeye (Trebinje) kadar gidebilmiştir. Fazliya (Fazlija) sayesinde; Sabit Paşa’nın gerçi durumunda haberdar olmuştur ve Fransızlardan yardım talebinde bulunmuştur; ama gerçi yardımı Mostar Ayandan Aliyaga (Alijaga) Dadiç (Dadić), Lyubinye (Ljubinje) önden gelen Muhamedaga Pupiç (Pupić) ve bir Kaytaz Bayraktardan gelmiştir. Müdafaîler’in az numarası olmasına rağmen; hatta şehir kaptanın Arslan-kaptan Kapetanoviç (Kapetanović) ölmesine rağmen; Klobuk yine de düşmedi hatta çok başarılı bir şekilde korunabildi; kuşatma başarısız bir şekilde sonuçlandı ve burdaki Ruslar yüzünden buralara hala da ‘Moskova kiris’ deniyor. Jupa’da (Župa) bu yere ‘Moskova platosu’ isim verilmiştir. O aralar da Moskova Platosunda Grahovlyani (Grahovljani) ve Banyani (Banjani) 12 tane türk yakaladılar, bu 12 kişi arasında da Meşa (Meša) Biyediç (Bijedić) bulunuyordu ve bunları da Kotor’a ‘vladika’ (Ortodoks kilisesinde en yüksek mekama sahip olan rahip) I. Petroya götürüldüler. Şüphesiz ki; Sırp türküsünde adı geçen ‘Yaşlı Biyediç ve bu olayda olan Biyediç  aynı kişidir.
Bu sefer, cesaretle öne çıkan üç tane kızı da unutmamız lazım; hele de Çubriloviç (Čubrilović) kıza ‘Zlatna çelenka (čelenka) yani Altınla süsleyen şeritl ödül olarak verildi ve bu ödül cesaret konusunda alabilecek en yüksek en büyük en ihtişamlı bir medaldir.
Burdaki olan çatışmalar o kadar çok şiddetli ve kanlı olmuşlarıdır ki en iyi örneği de nesilden nesile şu hikayesiden görmekteyiz ve anlamaktayız; Sıradan bir kadın, Heba Dudiya (Dudija), bir eliyel çocuğu emzirirken, öbür eliyle, tüfeklerin fişekleri doldurup Klobuk müdafaîlere vermekteydi. Ve günümüze bu kadın’ın tam ve doğru bir ismini bile bilmiyoruz ve maaalesefğ hangi aileye mensup olduğunu da meçhuldur yani bilinmiyor. Maalesef, kahraman hikâyeleri ve hele de savaşçı kadın cesareti hakkında hikâyeler unutulmuş, hatta ve hatta türistlik amaçlar olarak bile kullanılmıyor; ama dünyada örnek olarak bir çok yerde kullanılır; (yani yöreleri anlatmak ve yükseltmek için), en çok da edebiyattan olan hikâyeler kullanılır ve rastlanılır; Romeo ve Juliyet, Kral Arthur, ve saireler….. 1976’da bir turizm mecmuasında; Lastvo türizmi anlatırken, editör Boşnak olduğu halde II, Dünya Savaşıyla ilgili sadece iki kahraman ismi zikredilimiştir. Bu kızların ilgili hikâyesi hatta yerin ismi bile ‘fevkâlade’ bir önem taşınmaktadır ve bu açıdan türistlik bir atraksiyon, olabilme potansiyele ve güçe sahipleyken, nedense tamamen atlatılmış, unutulmuş ve ihmal edilmiş bir vaziyetindedir.

EN ESKİ ATALAR HAKKINDA HATIRALAR

Aile içinde, hala Grançarevo (Grančarevo) efsaneler ve en eski Biyediçler (Bijedić) hakkında, bildikler, anlatımlar, söyledikleri de mevcuttur, Bir mektupta, her ne kadar çok hızlıca, acemice ve becerikszice yazılmış olsa da, yine de önemlidir ve Danimarka’dan gelmiş; tüm aile hikâyesini de içermektedir; ‘Risne ve Koriyeniç’te (Korijenić) Haci Ömer ve onun kardeşinin Yusuf’un (Jusuf) bir sürü toprak mülk vardır bunları da anlatılıyor ve bahsediliyor. ‘Gornye (Gornje) ve Donye (Donje) Grançarevo (Grančarevo) (Yukarı ve Aşağı çömlekçi); oralarda ilovaça (ilovača) (tuğla yapmak için kum, kil ve samanla yapılmış harç), ve bu ‘çanak çömlek’ yani harç Gornyi (Gornji) Grançarevodaki (Grančarevo) kilise arazisinde yani Petkovo tepesinde kazıyordu.
Gornye (Gornje) Grançarevo’da (Grančarevo) yani Petkovo tepesindeki kulesinde 1905’e kadar papaz otururdu ve aynı yılda bu papaz kulesine şimşek patladı ve sonra da Jitomisliç’e (Žitomislić) kaçmıştır. O zamana kadar Grançarevo’da (Grančarevo) iki sırp hane bide papaz yaşardı. Hacimahoviç (Hadžimahović) Hoca (Hodža); yani imamı da ordaki halkı Kur’anla şifa buluyordu yani tamamına iyileştiriyordu. Grançarevo’dan (Grančarevo) kaçan papaz ise mahkemeye başvurup; imama karşı şikâyette bulundu. Sözde imam sırpları iğfal ediyordu yani hile yaparak Sırpları papazdan uzaklaştırdı. (Bana artık gelmiyorlar). Bütün bunları baktıktan sonra Risno’da oturan ve bulunan Sırplar şüphesiz ki Haci Ömer’in ve Yusuf (Jusuf) Biyediç’in (Bijedić) çiftçilerdir yani tarlalarda köleler olarak yaşardılar.
Venedik-Türk savaşında 1687’de; Venediklilerin Karadağ sahili eline geçince Biyediçler Nikşiç’e (Nikšić) kaçtılar; daha sonra kuleyi inşa ettirmişlerdir ve bugün de bu kule Karadağlı Byeletiç (Bjeletić) ellerindedir. Zubacalı Luka Vukaloviç (Vukalović) 1807’de Nudolo’dan Grançarevoya (Grančarevo) Biyediçleri (Bijedić) sürgüne gönderdi. İki kardeş Hamza ve Sulyo (Suljo) geldiler. Burda da Duboçanalı (Dubočan) Çuçkoviç (Čučković) yaşadığı kuleye geçtiler. Bu adam önceden burda çiftçi olarak yaşamaktaydı. Avdiya ve Ömer’in yaşadığı yeri, Sulyo (Suljo) ve Hamza çardak olarak inşa ettirmişlerdir. (Bir yönden nöbetçi kulesi öbür yönden de bir konağıdır. Sulyo’nun (Suljo) 4 tane erkek evlât olmuştur; Feyzo, Avdo, Hasan ve Ömer. Hamza ise 8 tane erkek evlada sahiptir; Hamdo, Hasan, Osmo, Halid, Salko, Beçir (Bećir) ve Arif. Hamza ve Sulyo’nun (Suljo) dört’er evlat yani toplam 8 evlât Grançarevo’da (Grančarevo) kalmıştır. Hamza’nın diğer çocuklara gelirsek, bir kısmı Gorajde’ye (Goražde) bir kısmı da Türkiyeye gitmiştir ve onların torunları bugün bile nerde geldiklerini çok iyi bilmektdedirler ve onlardan yeni gelen nesiller hala ordalardır….’ Bütün bunları, şuan Danimarka’da yaşayan Grançarevolu (Grančarevo) Abdullah (Meho) Biyediç yazmıştır.
Abdullah, Trebinyede’ki Avdo ismiyle; Meho Biyediç (Bijedić) ve Aliye (Alije) (Kraviç; (Kravić) doğumlu) evlâdıdır. Kendi ‘toprağında’ sonuna kadar kalan bir kişidir ve nihayetinde 1992-1993 yıllar arasında ki sürdülen Boşnakların kovulmalarında (sürgün ettirmelerinde) kendi huzurunu Danimarka’da bulabilimiştir onun kardeşi ise Tuzlaya taşındı ve onun torunları hala da orda yaşamaktadır.
Her ne kadar aile içindeki hikayelerinde bazı farklı ve tam açıklanmamış şeyleri de bulunsa da, hatta burdaki anlatılan olaylarında tam kronlojiyle yazılmamış olsa bile, bunu tam manasıyla ifade edebiliriz ki; Risna ve Nova’da yaşadığı ataların isimleri hakkında, Trebinyalı (Trebinje) Boşnakların arasında hatta o çevresindeki yaşayan Boşnakların arasında, yani Trebinye’ye (Trebinje) kesin bir şekilde taşınmadan önceki dönemle ilgili, nadir hatıralarından ve hatta bilenlerinden bir küçücük örnektir. Trebinye (Trebinje) ve çevresinde yaşayan Boşnak bir çoğu da sahil taraflarından geldiğini biliyorlar; ama Biyediçler  gibi yani ordaki ataların isimleri ve menkıbleri bilinmesi ve hatta Trebinye  ve çevresinin isimleri bunlarla bağlanabilmesi, çok az ve çok nadiren, Trebinye  Boşnaklar arasında, görülen bir şeydir. Bunun dışında, resmi kayıtlarda ve ailenin hikâyelerinde geçen isimleri karıştırılınca, belirli ve belli bir benzerlikler göze çarpıyor ve bundan şunu anlıyoruz ki; aile içinde olan hikâyeler en azından temel şeylerinde doğrudur ve bir hata olmadığını de kolaylıkla söyleyebiliriz.
KENDİ KİMLİĞİNİ MUHAFIZICILARDIR/KORUYUCULARDIR

Biyediçler (Bijedići) nerde yaşadığını baktığımızda anlıyoruz ki; Koriyeniçli (Korijenić) bir çok diğer aileler gibi de kendi evleri terkedip ve daha çok içeriye bazen de çok içeri de geçebiliyordular. Maalesef, onların Türkiye göçmelerle ilgili tama manasına bütün teferruatlara sahip değiliz daha doğrusu Bosna’dan çıkıp o zaman da Türkiyeye ait yerlere ve topraklara nasıl gidildiğini nasıl geçtiğini de vardır. Göçmeler o kadar çok yaygın ve önemli haline geldik ki; bize 1898’de yazıldığı mektup en güzel örnek vermektedir, taşınmaktadır ve mektubun başında şu önemli bir notu rastlanıyoruz; Trebinye (Trebinje) kaymakamı ve belediye başkanı Muhamed-beg Defterdareviç (Defterdarević) göçme yerine, ‘kendi oğlunu yüksek okula gönderip, eğitim görsün ve öğrensin’ (elbette sonra da geri gelsin). Mektup yazarı en çok şuna dikkat çekiyor;’….. nereye gitsem, herhangi bir kitle veya çevre olursa olsun, her yerde de bize bu topraklarda istiklâl ve geleğimiz yok diyup ve nihayetinde bu topraklarından hepimizin göçebe yollara revan olmak düşer.Bunu kafasında bulunup ve düşünürken, maliye imkânları harcayıp, satıp ve sonra da doğrudan Asya istikametine çıkıp gider. Maalesef, ataların ve dedelerin 100 sıkıntıdan korunmuş olan malları ve mülküleri, daha düne kadar savaştığı kefelere hem de hiç zorluk çıkarmadan ucuza veya bedavaya verip satıyordular. Düşün ve hayal edin ki sayın Editörüm, bizim Trebinyemizde (Trebinje) şuana kadar neredeyse yarısı boşalmıştır yani gitmiştir, göçetmiştir ve sadece bu yılda daha 15 kardeş ailemizi kaybettik.
Göçmeler; Avusturya-Macaristan bu topraklara gelmeden önce de başlamıştır; çünkü sınırda devamlı sıcak çatışmalar, Klobuk’un meşhur nuhasarası, Grahovo savaşlar ve benzer şeyler söz konusudur……
Bu göçme nasıl yürütülüğünü ve ne kadar büyük olduğunu ve ne şeklinde gerçekleştirlidiğini iki yerde daha anlatmaktadır;
1) Cemal (Džemal) Biyediç (Bijedić) atalar hakkındaki kaynaklarda bu tür hikâye anlatmaktadır ve
2) 1878’de sürdürülen gidişler ilgili bir tür hikâye ve efsâneleri vardır.

Efsane (masal) şöyle der ki; ‘Avlu kapısında bir günde Biyediç (Bijedić) kız öldürüldüğünü; bu olayı da büyük su fıçı doldururken öldürülmüştür. Hemen, 24 saat geçmeden, Abdullah, 3 oğluyla birlikte; İbrahim, Mumin ve Haşim (Hašim), yani kısacası bütün aileyle Türkiyeye göçmeye karar verdi. Bu kararı da hep birlikte verilmiş bir karardır. Karadağı geçerken, yürürken yan yolları kullanıyordular ve elbette atla değil yayla olarak gidiyordular. Yol çok zor bir yoldur; o kadar fena ve kötü olmuştuk ki, küçük Haşim’i (Hašim) de iki veya üç kere de ormanlarda bırakmak zorunda kalıyordular, (bazılara göre, burda Haşim yerine Mumin de olabilirdi). Bu arada her kim ise sadece 40 günlük bir insan yavrusuydu. Bu aile ardından sonraki gelenleri de çocuğu buluyordular ve hep şunu derdiler; ‘Bu Avdin Haşimidir.’ Üsküp yakınlarına ‘Hasanbegovo’ köyüne geldiğinde ailenin bir kısmı burda kalmış, diğer kalan kısmı da bulgar sınırına yakın olan ‘Tsavrevo’ (Carevo) köyüne kalmasına; yani yerleşmesine karar verdiler. Onların yeni soyadı ise ‘Avdoviç’ (Avdović) olmuş; yani Abdullah’ın ismiyle bir oldular, tanınmaya başladılar. Haşim (Hašim) ise erken yaşta olmuş, ve sonraki dönemlerde Haşim’in (Hašim) ismi ve namını da İbrahim kardeşine geçmiştir. ‘verilmiştir’. Hasanbegovo köyün camiisinde, Abdullah müezzinlik yapmış, oğlu Mumin ise imamdı yani imamlık yapmıştır.
Makedonya’da 100 sene fazla yaşadığı halde, bunlar hepsini hatta Haşim (Hašim) Avdoviç (Avdović) bile kendi ana dilini koruyabildiler ve biliyordular, bir yandan da nerden geldiğini de çok iyi bilip hiç bir şekilde ve hiç bir zaman da unutmamışlardır. En sonunda, Haşim (Hašim) şöyle açıklar; 20 sene evvel Lastvoya gitmiştir ve hatta Nudoyu da ziyaret yapacaktı ama orda Nudo’da hiç müslüman kalmadığını duyunca, gitmekten vazgeçti, döndü ve bi daha hayat boyunca kendi anavatanına, topraklarına gitmedi ne de ziyaret etti.
Sağ resmi de; Makedonya’da olan Biyediç (Bijedić); Avdoviç (Avdović) ailesine ait mezar taşları.
Bir diğer enteresan boyutu da yine de Biyediçler’in (Bijedići) göçmeyle ilgili hikâyelerde görüyoruz. Bu defa konumuz de Aladiniçli (Aladinić) Biyediçlerdir ve bu hikâye, yani anlatım ve hatıra Trebinyeli (Trebinje) Serdareviç (Serdarević) ailesinde korunmuş ve kalmış. Onlar’ın dedesi yani imam Muhammed Efendi Serdareviç (Serdarević) (1832-1918) idi. 1900’ların başlarında, Stolats (Stolac) yakınlarına Aladiniç (Aladinić) camiisinde imamlık yapan bir gençtir. Bu görevi sürdürürken Nura Biyediç’le (Bijedić) (1863-1943) tanıyıp, evlenmişti. Bu camiide de Kur’an kursu (Mektep) vermektyedi. Bu kızı ise, Kur’an kurs sürdürken görüp tanışmıştır. İkisini de ne zaman evlendiğine dair kesin bir kayıt bulunmamaktadır, ama biline bir şey var ki; Muhammed Efendi bu izdivaça kadar hiç evlenmemiştir.
Bu Biyediçler’in (Bijedić) soyu da, en çok da Nura’nın erkek kardeşler; Karamursele yani Türkiye’ye göçüp, yerleşip ve orda da ‘Soybelli’ soyadı üstlenmişerlerdir.
Soy kelimesi ‘boylu, soylu, kavim’ demekken, ‘soylu’ kelimesi ise asilzadeli demektir (‘soyeviç (sojević) – iyi ve önemli bir haneye mensuptur, bizim boşnakçada söylendiği gib) ve ‘belli’ kesin demektir. Bu soyada bakıp şunu diyebiliriz ki; Türkiye’ye gelen bu Biyediçler , kendi anavatanında ne kadar önemli bir röle sahip olduğunu biliçli olarak farkındalardır, ve her ne kadar soyadı değiştirmek zorunda kalsaydılar da; yine de türk soyadıyla da eski itibarını, namını ve isimini de korunup göstermek istediler.
Bu aile mensuplar bir hususta çok farklı ve özellerdir. Bu hususu da; canlı canlı birbilerini ziyaret ederler; hatta ikinci veya üçüncü kuşaklar arasında bile bu akraba ziyaretler sürdürmektedir. İtibarlarını sağlam tuttular ve korundular ve elbette en önemlisi de eski anavatanın dilini de başarılı bir şekilde koruyabildiler; yani onlarda hala Boşnakça dili konuşulan bir dildir. Bunun için diğer boşnak ailelerle karşılaştırılınca, bu aile çok otantik ve nadir bir ailesidir.
Sol resmi de; Türkiye, Karamursel’ded Adem Soybelli ailesi

AMERİKA GÖÇMELERİ

Avusturya-Macaristan gelmesiyle birlikte, ve bununla birlilte devamlı olarak sınır hattında sıcak çatışmalar olduğundan dolayı; Biyediçler (Bijedići) çok fakirleştiler. Bunu göz önümüzde bulundurarak Amerikaya giden yolculuklar arasında Biyediçler’in  yer aldığını da bizi hiç şaşırtmaması gereki. Bir diğer sebebi de; zorunlu askerlik, bunu da Avusturya-Macaristan sistematik bir şekilde planlayıp gerçekleştiriyordu. Amerika bürokrasi sayesinde; bu göçmeyle ilgili çok iyi ve teferruatlı kayıtlara sahibiyiz. Biyediçler’den (Bijedići) Amerika’ya giden ilk olanı da Muharrem’dir. Kayıtlarda ve raporlarda Hersekt’ten geldiğini yazar; MT, Butte’ye bilinmeyen (belirsiz) bir tarihe gelmiştir. Ama şu konuda eminiz ki; bu 1916 öncesinden olmuştur, ve tarihte de, C.H. kuruldu. Kurucuların arasında onun ismi de geçmektedir. Diğer Biyediçler (Bijedići) hakkında fazla bilgilere sahibiyiz.
Yasenli Murat Biyediç (Bijedić), bekâr, 24 yaşındadır; 1905’te; İllinois eyaletinin Chicago şehrine gelmiştir. Daha doğrusu orda Ahmet Arslanagiç (Arslanagić) arkadaşını ziyarete gitmiştir.
Bir sonraki yılda, yani 1906’da büyük bir Biyediçler’in (Bijedić) kafilesi göçetmiştir;
Halil, 20 yaşındadır; Nazif Arslanagiç (Arslanagić) akrabası yanına gitti. MT, Butteu’de C.H. kurucularından bir tanesidir. Amerika’da ölmüş ve MT Butte Çimento fabrikasında gömülmüştür; ve ordaki kurucular’ın tablosunda onun doğum ve ölüm yılı ve yeri yazılmıştır. (1884-1918)
Ondan sonra Şaçir (Šaćir) geliyor; 24 yaşındadır, Yusuf (Jusuf) Muyagiç (Mujagić) akrabasının yanına gitmiştir. O da C.H. çimento fabrikasının kurucularından bir tanesidir.
Sonra Sadık (Sadik); 30 yaşındadır; bekâr, enişte Nazif Arslanagiç (Arslanagić) yanına gitmiştir.
Hakiya, 30 yaşındadır, evli, dost Muşan (Mušan) Ömerçayiç (Omerčajić) yanına geldi, bu da Chicago’ya yerleşmişlerdir;
Sonra Koriyeniçli (Korijenić) Zulfo, 31 yaşındadır, bekâr dost Murat Biyediç (Bijedić) yanına geldi. O 1907’de geldi ve Chicago’da 1943’te vefat etmiştir.
Sonra, Halil; 31 yaşındadır, bekâr, dost Yusuf (Jusuf) Muyaçiç (Mujačić) yanına gider.
Sonra Raşid (Ra_id), 27 yaşındadır; bekâr, dost Hamdiya (Hamdija) Kapetanoviç (Kapetanović) yanına gelir.
Trebinyalı (Trebinje) Sulyo (Suljo), 48 yaşındadır, evli; tanıdık Nazif Arslanagiç (Arslanagić) yanına geçer.
Bir sonraki yani 1907’de Amerika’ya sadece 2 Biyediç (Bijedić) gitti; Goritsalı (Gorica) Mustafa, 24 yaşındadır ve Grançarevolu (Grančarevo) Mahmut, 25 yaşındadır. İkisini de bekârdır ve Chicago’ya gittiler. 1910 sonlarına kadar, Amerika’ya 11 Biyediç  daha göçetti. Hepsi de onların en güzel en güçlü ve en delikanlı dönemindeydiler. 1910 sonrasında, Biyediçler’in Amerika’ya gidişleri durduruldu.

Koriyeniç’te güvensizlik dönemi Birinci Dünya Savaşından sonra da durdurulmadı; hala da her yerde güvensizlik ve tehlike seziliyordu ve vardır. Bunu en çok silah ruhsatı isteklerinden ve almalarından anlaşılmaktadır. En çok da 1921’de olay enteresandır; İlk kez de silah ruhsatı bir köylüye verilmiştir. Bu tüfek ruhsatı isteyenin ismi de Zeynil (Zejnil) Biyediç’tir (Bijedić). Kendini sorulduğunda bu ruhsatı niçin istemiştir, su sebebi cevap olarak yazmıştır; ‘kendi hayvanlarımı ve sürülerimi vahşî hayvanlarından koruması için’ dedi. Enteresan olan ki, Koriyeniç’te (Korijenić) hiç de vahşî hayvan rastlanmamış yani yoktur. Aynı zamandan bu bilgiden anlıyoruz ki; 20 yüzyılın sonuna kadar bu topraklarından; yani kendi anavatanından bütün Biyediçler (Bijedići) gitmemişlerdir; kalanı da varmış.

EN MEŞHUR BİYEDİÇLER (BIJEDIĆI) HAKKINDA

Sayfanın sağ köşesinde Cemal (Džemal) Biyediç’in (Bijedić) resmi var.
Biyediçler arasında şüphesiz ki Cemal (Džemal) Biyediç’tir (Bijedić). Mostar, 1917’de doğmuştur ve kendi yardımcılarıyla, kendi Raziya (Razija) eşiyle (Ferhatbegoviç (Ferhatnegović) doğumlu); Kreşevo (Kreševo) inaç (inač) dağı üzerinde; 18.01.1977.’de gerçekleştiren uçak düşüşünde Hakk’ın Rahmetine kavuşmuştur. Öldüğü zaman, Yugoslaviya’da (Jugoslavija) çok önemli bir yönetici mevkiye sahiptir; Yugoslaviya’nın (Jugoslavija) federal yöneticilerinin meclisi başkanıdır. ( Bu olay resmi olarak bir uçak kazasıdır; ama onun gerçi ve doğru sebepler hala bugüne kadar belli olmamıştır; daha tam manasında aydınlanmamıştı). Günümüzde daha yeni kaynaklarda; Biyediç önemli bir tüccar ailesine mensuptur ve onların anavatanı da Nudol (Karadağ) tarafındalardı. Önce Trebinye’nin (Trebinje) Lastvovaya geçtiler sonra da Gatsko’ya (Gacko) gelmişlerdir. Bu süreç nasıl olduğunu tam manasıyla belli değil ama büyük bir ihtimalde, Biyediç  ailesi, XIX’ın sona doğru Yasen (Jasen) köyünde bulunuyorlardır, çünkü ikinci dünya savaşın sonraki nufüs sayımında Cemal (Džemal) Biyediç (Bijedić), baba’nın doğum yeri olarak Yasen (Jasen) köyü olarak yazmıştır.
Ama her halükarda; Cemal’in (Džemal) dedesi; yani Bayram (Bajram) Ağa (Aga); Birinci Dünya Savaş tam başlamak üzereyken Mostar’a taşınmıştır.
Başka bir kaynakta; Cemal’in (Džemal) dedesi Karadağ’ın Nudol şehrinde, Grahovo savaşı olduğu sırada at arabasında kaçmıştır. Bu savaş 28.04.-01.05.1858 tarihler arasında meydana gelmiştir.
Voyvoda (Vojvoda) Dakoviç (Daković) kendi hatırılarında şunu ifade etti; hapis yıllarımda, gardiyandan birisi bana bir kaç taler vermiştir ve onun ismi de – Meşa (Meša) Biyediç’tir (Bijedić). Cemal (Džemal) bu hatıralar elindeydi ve hep de biz o Meşa’dan (Meša) geldiğimizi söylerdi.
Yukarda zikredildiği gibi; 3 kaynağa göre Biyediçler (Bijedić) arasında en zengin olan ise ‘Meşa (Meša) Biyediç’tir’ . Cemal Biyediç’in  büyük büyük dedesiydi.

Bu aile de Donye (Donje) Morinyeden (Morinje) Koriyeniç’e (Korijenić) geçti. Grahovo savaşından sonra Meşa’nın (Meša) ailesi Grançarevo’ya (Grančarevo) gitmiştir.
Bayram (Bajram) Ağa (Aga) Grançarevo’da (Grančarevo) yaşamıştır, veya daha spesifik olursak Yasen (Jasen) köyünde, ve onun oğlusu yani Cemal’in (Džemal) babası Gatsko’da (Gacko) yaşamıştır. İlerleyen sürecinde, yani 1915’te tamamına Mostar’a geçip yerleştiler. Bu Biyediçler  çok zengin bir tüccarlardır ve hatta ‘altınları küreklerle kazıyordular’ bir tabiriyle. (Ordaki yerel halk konuşmasında), Bunun sebebi de, Avtovats (Avtovac) şehrinde ordu için ‘asker liferasyon’ işlerle ilgileniyordular ve yürütüyordular.
Bunlar’ın hepsi doğru olursa, o zaman bu nesil’in Cemal (Džemal) dördüncü ferttir ve kronoloji olarak şöyle sıralayabiliriz; Meşa (Meša) (Büyük ihtimalde Mehmed); sonra Bayram, sonra Adem ve nihaî olarak Cemal (Džemal). Eğer Meşa (Meša) onlardan birincisi olaral düşünürsek büyük bir ihtimalde onun uzak atası hacı Ömer veya onun kardeşi olarak sayabiliriz ve bu şu demektir; bu aile her zaman olau üstü itibara ve zenginliğine sahiptir ve organize etmek (isleri yürütmek) konusunda oldukça becerikli ve marifetlidir. Onlar’ın marifet ve başarı sadece en zor durumlarda değildir; sulh ve barış vakitlerde de oldukça iyiler ve başarılarıdır ki. Neticesinde bu bir hipotezdir ve bunu elbette ispatlamak lazım, ama şu taraftan bakarsak; bu sıfatlar sadece Biyediçler’e  ait değillerdir, aynı zamanda diğer önde gelen ailerde de mevcuttur. Bu söylediklerimizi ispatlayabilecek olumlu yönünden en önemli delilimiz; Cemal’in (Džemal) babasını Drlyeviç (Drljević) bir kızla evlenmesidir. Haci Alaga Drlyeviç (Drljević), kendisi meşhur bir kadıdır, kendi çevresinde çok itibarlıdır ve bundan daha önemli olanı da iyiliksen ve merhametli bir insandır. Bu hususta en güzel örneği de 1892’deki gazetede raslanmaktadır; bir mektupta şunu yazıldı; ‘yeni mektebi (Kur’an kursu) inşaası için en çok para bize bizim kadımız Alaga Drlyeviç (Drljević) verdi, sonra Yusuf (Jusuf) Arnautoviç (Arnautović) imama yeni bir evi inşa ettirdi; bununla sınırlı kalmayıp kötü durumda olan mekteplere maddi yardımlarında bulundu. Bir çok biz fakirler olarak, Alaga Drlyeviç’in (Drljević) yardımı ve yaslanma direği gördük ve onu bizim iyilikseven, merhametli olarak severiz ve biliriz.
Bu önden gelen adam kendi kızlarını;
Mostarda’ki Biyediç’e  verdi; ikinci ise Trebinyalı (Trebinje) Pridvortsi (Pridvorci) Hacihasanoviç’a (Hadžihasanović) vermiştir. Bu kız alma verme meselesinde Biyediçler’in  ve Hacihasanoviç’in (Hadžihasonović) önemi ve itibarını anlıyoruz. Cemal’den (Džemal) bahsetmek gerekirse; büyük sıfatları aileden çekmiştir; burda sadece baba tarafıyla sınırlı kalmayalım (babası da oldukça başarılı bir tüccardır); anne tarafından dedenin sıfatlarını da çekmiştir; bunların arasında en büyük Meşa (Meša) atası da unutmamamız mümkün değildir, o gerçekten bir kahramandır.
Sıradan halk arasında, Cemal’in (Džemal) şöhreti çok büyüktür. 1959’da şöhret anketinde; anktetinde diğer olan insanlarla mukayes edilince, halk en çok onu tercih edip seçti; ve bu anketin sonuçlara bakıldığında yüzde 80 üsten aldı; diğer ise yüzde iki, yüzde üç…. Burda Avdo Humo’yu (Humo), Muhamed Muyiç (Mujić), Aleksa Şantiç (Šantić) ve bir çok diğerlerini de geçmiştir….. Halk onu sokakta durdurup, rahatlıkla konuşabilirdi, kendi dertlerini anlatabiliyordular, ve en önemlisi de tokalaşabiliyordular. Herkes için kendi vaktini ayırıp veriyordu ve mutlaka da herkes için vakiti vardır.
Siyasette çok aktif bir röle sahip olduğu için ilerde devamlı siyasi baskılar gelmeye başlayınca daha çok sadık ve samimi dostlarla ve arkadaşlarla takılmaya ve zaman geçirmeye başladı ve elbette Huso Hacihasanoviç (Hadžihasanović) akrabasını unutmamamız lazım. ‘Tsrepolysko’da (Crepoljsko) bir çok defa zaman ve vakit geçirdiler; en çok da köylülerle ve çiftçilerle kendi zamanı geçiriyordular. Bu sebepten köylüler (çiftçiler) Cemal’a (Džemal) çok hayran içindeydiler yani çok bayılıyordular. Simane’de devamlı olarak terli olan kıyafetleri değiştirirdiler, ve Goyko (Gojko) Plakaloviçe’de (Plakalović) doğal erik rakı da içerlerdiler. Bu alışkanlıklar hayatını sonuna kadar kalmıştır.
Yukarıda, Cemal (Džemal) Biyediç hakkında yazılmış ve zikredilmiş şeyler sadece genel hatlarıyla onun hayatını temsil ediyorlar. Şüphesiz ki; kendi boyunda, hatta Boşnaklar ve diğer milletler arasında en yüksek dereceye sahiptır ve önemlisi de birinci kişidir. Onun için bu adama çok hususî ve özel bir kitap layıktır (siyaset türünden sadece olmasın; içerik her şeyden ibaret olacaktır); yani öyle bir kitap olacak ki; Trebinyeli (Trebinje) Boşnklar’ın (Bo_njak) hikâyelerini ve efsânelerini kitap yazmaktan daha büyük ve daha yüce hedeflerine ve yazılış şekline sahip olacaktır.

HACERA (HADŽERA) ÇATOVİÇ (ĆATOVIĆ) – BİYEDİÇ (BİJEDİĆ)

Sağ köşesinde Hacera’nın (Hadžera) resmi vardır.
Diğer meşhur olan kişi de, sadece Biyediçler  arasında değil; yani bütün Bosna Hersek onu tanımaktadır; Hacera (Hadžera) Çatoviç (Ćatović) Biyediç’tir.  1920’da Bileçalı (Bileća) Plano’da dünyaya gelmiştir. Danimarka’da Hakkın Rahmetine kavuşmuş ve 21.01.2014.’te Grançarevo (Grančarevo) şehrinde gömülmüştür.
Hacera (Hadžera), Plane’de 1941’de Çavkaritsa (Čavkarica) katliam çukura atıldı. Bu çukurayı da çetnik tarafından kazılan ve hazırlanan bir çukuradır. Bu şerefli ninemiz iki kere kendi evinden kovulmuştur. İlk kez bir çok diğer Boşnaklarla (Bošnjaci) birlikte çukuraya atıldı ve orda hayatta 3 ay boyunca hayatta kalabilen tek kişidir; ikinci kez ise 1992’de tekrar evinden kovulmuştur.

HACERA (HADŽERA) BİYEDİÇ  ŞAHİTLİĞİ; EYLÜL 1941’DE ÇAVKARİTSA (ČAVKARICA) KATLİAM ÇUKURA’YA ATILDI

‘Bizi çetnikler (četnici) yakalandığında, yani bunlar çoğul olarak bizim Sırp komşularımızdır, bize şunu dediler; sizi Stolats (Stolac) şehrine götüreceğiz. Hacera’yı (Hadžera) kaç kişiydiniz, sorduğunda, o dedik ki; toplam 600 kişiydik ve bu sayı içinde en çok kadın, çocuk ve yaşlılar vardır; içimizde bazi delikanlılar da vardır. Bunları da ancak son fişek, son kurşun bittiğinde yakalandılar. Bizi katliam çukura’ya çok yakın bir yere getirdiler, ve biz burdan kaçmayalım diye sadece 3 silahlı adam vardır. Çukura bizden bir 50 metre uzaktı ve bizde bir yokuştaydık ve kendi tarafından öldürülenleri katliam çukuraya nasıl attıklarını çok iyi görebildik ve herşeyden farkındayız. Onlardan birisi, 10-15 dakika arasında gelip bizden beşer kişiyi alıp götürüyordular.

Nihayeyinde sıra bana geldi. Beni bir kadınla, bir yaşlı erkekle ve iki güçsüz çocukla götürdüler. Bu kafileden sırası ilk bana geldi. Çukuraya yavaş yavaş doğru yaklaşırken, ve başıma neler geleceğine anladığım için korkudan bayıldım. Ancak, çukuraya düştüğümde ve ordaki sert vuruş neticesinde kendime geldim. Çukura’nın dibi çukura’nın girişinden biraz daha uzun ve büyüktür. Ben de hemen hemen kenara çekildim, benden sonraki düşenleri benim üstüme düşüp beni fazla inicitmesinler ve benim üstüme düşmesinler. Korku dışında elimde çok büyük bir acı ve ağrı hissettim, büyük bir ihtimalde düşerken elimi incittim. Benimle birlikte, hayatta bir hamile kadın kalmıştir; onun soyadı Çatuş’tur. (Ćatuša) Bu kadın düştüğünden dolayı çok büyük bir yaralar vardır. Acıdan çok çok inliyordu. Bu kadın ikinci günde vefat etmiştir. Ben hala hayattaydım, buraya gelirken ceplerime ekmek doldurdum, bunu beni hayatta tutuyordu. Aklımda bana ekmek lazım olur diye getirmiştim. Aramızda bunu bir çok kişi de yapmıştır. İki kere çobanlar bana yemek attılardır. Bunun dışında ben de, yanımda öldürülen çocuklar’ın ceplerinden ekmek çıkarıp yiyordum. En başta bu duruma çok korktum sonra alıştım. Çukur’da kötü koku yoktu, hatta ölüm kokusu bile hissedilmiyordu ve burda toplam 81 gün geçirdim. Ondan sonra beni bu çukurdan Nevesinyeli (Nevesinje) köylüler çıkardılar. Çukurdayken, devamlı olarak Haceraya (Hadžera) ekmek atan çobanlar (čoban) Sırplardır; ve bu çoban (čoban) Sırpları da, Hacerayı (Hadžera) çıkardıktan sonra, onu gizleyip iyileştirdiler ve onu da daha sonra güvenli yerlere (topraklara) nakletmişlerdir.

BAZI BİLİNMEYEN BİYEDİÇLER (BIJEDIĆ) HAKKINDA

Biyediçler’in (Bijedići) boyu anlatılan efsanelerde ve hikâyelerde Havo Biyediç hakkında söz edilmektedir. Bu adam, haci Huso Şahoviç (Šahović) karısının babasıdır. Bu kadının ismi de Delva’dır. Huso Şahoviç’ın (Šahović) hanımı dünyaya 1876’da gelmiştir. Hersek bölgesinde erkekler 30’nun yaşına girmeden evlenememezlik kural olduğu için, Havo ise büyük bir ihtimalde XIX yüzyılın ilk 20’li veya 30’lu yıllar arasında dünyaya gelme ihtimali oldukça yüksektir. Türk ordusunda ‘bayraktardır’; yani bayrağı taşan kişi) ve kendi evinde ölene kadar Türk bayrağı korurdu. Bir diğer hususu da; ölene kadar tüylü madalyasıyla gezerdi ve hatta yaşlandığında bunu fes altında saklanırdı.
2 metre fazladan uzundur; hatta 2 metre ve 20 cm diyenleri de vardır; Haci Delva’yı hatırlayanları da çok uzun olduğunu ifade edip ve büyük bir ihtimalde babasına çektiği için babası da demek ki çok uzundur.
Şahoviç (Šahović) ailesinde, Devla’nın en büyük oğlunun evlenme hikâyesi yani efsanesi korumuştur. Bu hikâyeyi okuyarak hersek ailelerinde var olan hiyeraşiyi de anlıyabiliyoruz. Yani, 1927’de Yusufaga (Jusufaga) Şahoviç (Šahović) evlenirken, kendi dayılarını şöyle davet etti; ‘Ömer (Omer) ve İbro gelsinler’. İbro daha büyük bir kardeş olduğu için, onun cevabı da şöyle olmuş; ‘İbro ve Ömer, yerine ‘Ömer  ve İbro’ davet ettiğin için İbro da hiç gelmeyecektir.
Ömer , Havo Biyediç’in oğludur ve Avusturya-Macaristan ordusunda bir soldattır (askerdir). Askere 15 veya 16 yaşın olarak başvurduğunu ve girdiğini de söyleniliyordu. Bulgaristan savaşlarında bulundu ve her zaman Bulgarlar’ın ‘kötülüklerini’ anlatırdı; hamile kadınlara çeşitli aletlerle zorla mideyi bastırıp doğduruyordular. Buna dayanamayıp askerlikten kaçtı. Bu olaylar, hakikaten gerçi miydi, yoksa askerlikten kaçabilmesi için uyduran bir hikâye midir; günümüze kadar bir gizli olarak bir sırr olarak kalmıştır. İkinci Dünya savaşı sırasında, İbro Tuzlaya taşındı, ve Ömer ise, önce Trebinyeye (Trebinjeje) kaçtı, daha sonra savaş bittiğinde kendi Grançarevodaki (Grančarevo) topraklarına dönmüştür.
İkinci hikâyemiz daha yakın bir zamanda vuku buldu; bu hikâyemizi de bir Meho Biyediç hakkındadır; yani kendisi Grançarevo’da (Grančarevo) baraj yapılırken bir kaza neticesinde çok feci bir şekilde yaralandı; hayatta kalması tam bir mücize olmuştur.Bu yaralamaktan tazminat davası da vardır ve karşılandı. Kocaman paraları almış birisidir. Ama kendi paralarını hiçbir zaman bankaya yatırmak istemedi, çünkü faizden gelecek olan paraları çok büyük bir haram olarak algılıyordu ve onlarla irtibatta kalmak istemiyordur. Meho çok buyuk bir üzüm bahçeye sahiptir. (Odrina) ve bu bahçe çok kaliteli üzümleri veriyordu. Herkes istediği kadar ve her zaman da gelip yiyebiliyordu, ve Meho bu bahçeden gelen ve çıkan üzümleri hiçbir zaman ve hiçbir şekilde satmak istemedi; çünkü kendisi de kendi üzümlerinden şarap üretmesine ‘sevep’ (sebep) olmazsın yani oluşturmazsın.
Üçüncü aile hikâyesi bize bir Muharrem Biyediçi  tanıştıracak. Muharrem Trebinye’de (Trebinje) kahvehaneyi yürüyüyordu, yani kendisi sahiptir ve aynı anda türist rehberlik yapıyordu. Çok uzun boyludur; tıpkı diğer Biyediçler gibidir. Onun bir ‘fiyaker’ (at arabası) vardır, yabancı gelen turistleri öylece gezdirebiliyordu; Trebinye  ve yakın çevresinin tarihî ve meşhur turistlik götürüp anlatırdı; ve bütün bunları mükemmel bir Almanca diliyle gerçekleştirebiliyordur. Onun lakabı ‘Tale’ idi çünkü daha üç yaşındayken ‘İtalya yoluna revan oldu’ (Onun ailesi de; anne-baba ona hep şunu derlediler; ‘İtalya şu Trebinje dağların öbür üstün tarafı da İtalyadır’, ve Muharrem de öyle küçük yaşta o taraflara gitmeye karar verdi, ve gidiyordu!)

Biyediçler arasındaki babadan-oğula geçen hikâyeler ve efsaneler oldukça önemlidir. Burdaki, geçen insanların isimleri yer geldikçe onlar’ın bilmesinde faydası vardır. Elbette onları her zamna bilmemiz ve hatırlamamız icap eden bir husustur. Maalesef, Biyediçler’in  bir çoğulu kendilerini Mostarlı olarak görüp düşünürler; doğal olarak kendi boyunun tarihçesini ve nerde geldiğini de bilemezlerdir. Biyediçler’in (Bijedići) diğer kısmı da Danimarka ve diğer Avrupa de Dünya ülkelerinde bulunmaktadırlar; ve bir diğer kısmı yani akademik/üniversite eğitimli olduğu halde bu ve böyle benzer hikâyelerle irtibata geçmeyip ilgiyi de duyamazlardır ve duymak da istemezlerdir. Ve netice olarak şunu diyebiliriz ki; Geçmişinin yakın ve uzak hatıralar varsa ve hala unutmamaya karşı direnirlerse, bunlar’ın ayarlanması, biriktirmesi başka birinin işi olacaktır.
Şimdilik, bir genç Biyediç , Mostar’lı Yasmin (Jasmin), şimdi Norveç’te yaşamaktadır; kendi de arşivcidir, yani Arşivle uğraşmaktadır. Biyediçler (Bijedić) hakkında elinden geldikçe çok teferruatlı bilgi ve kaynak biriktirmeye ve toplamaya çabayı göstermektedir; kendi dedesinden başlayıp (belki de büyük dedesi de olabilir); Domanoviç’li (Domanović) Ömer Sadık’tan (Sadik), 1882’de doğumlu, Cemal (Džemal) hakkında bütün yazılan kitaplarından; Sarajevo ve Mostardaki bütün olan Biyediçler’in telefon numalarından ve saire; belki de bu genç, böyle çok teferruatlı ve kaynaklı çalışmasında, aynı zamanda müşahittikleri ve hatıraları biriktirmeye çalışırken, bize iki sonuç ve düşünce vermek istemektedir;
1) Bu aile’nin efsaneleri ve hikâyeleri daha doğrusu ve daha kapsamlı bir şekilde yazmasını ve tamamlanmasını istemektedir.
2) Ve günümüze bu aileye ve boya da, uzun bir zamanda yeterli bir miktarda dikkatimizi ve önemi vermiyoruz; dikkatimizi, düşüncelerimizi ve önemimizi tekrar bu boy ve aile üzerine çekmek istiyor.

Son olarak, sol köşesinde; 1966’da Mustafa’nın babası; Sadık (Sadik) Biyediç (Bijedić) kendi Hanım Fatimayla ve Ekrem’in çocuklarla birlikte; Ekrem ise Mustafa’nın kardeşidir.

 

Kaynak: https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=1592891471030520&id=1554100014909666

 

 

EN ÇOK KAZANANLAR

EN ÇOK KAYBEDENLER

EN ÇOK İŞLEM GÖRENLER

YORUM YAP

DÖVİZ KURU

BIST100
DOLAR
EURO
BITCOIN
ÇEYREK ALTIN
GRAM ALTIN