Çengiç Beyleri:Osmanlı’nın Balkanlar’daki Kültür Köprüsü » Boşnak HaberBoşnak Haber

3 Mayıs 2024 - 18:40

Çengiç Beyleri:Osmanlı’nın Balkanlar’daki Kültür Köprüsü

Çengiç Beyleri:Osmanlı’nın Balkanlar’daki Kültür Köprüsü
Son Güncelleme :

17 Mart 2017 - 9:50

Hazırlayan Zeynep Işıl Hamziç  Boşnak Medya

BOSNA’DAN BURSA’YA ÇENGİÇ BEYLERİ

Ahmet ERDÖNMEZ :Bursa Kent Müzesi’nde açılan ve yaklaşık bir buçuk yıllık bir çalışmanın ürünü olan Bosna’dan Bursa’ya Çengiç Beyleri Sergisi’nin içeriğinden bahsetmek istiyorum. Yıllardır tanıştığım Leyla İlova’nın, Çengiç Beylerinin Bursa’daki son temsilcisi olduğunu öğrendim.

Kendisine  ailenin eşyaları ile ilgili bir sergi yapmak istediğimi söyledim. O da memnuniyetle kabul etti. Uzun yıllar Bursa’nın kültür sanat hayatı içinde bulunan Leyla Hanım kendisinden bekleneni yaptı. Sonra Bursa Kent Müzesi araştırma ekibi çalışmaya başladı.Kimdir bu Çengiçler? Karşımıza dev bir aile tarihi çıktı. Hem de Osmanlı İmp.’nun Balkanlardaki hakimiyeti ile birlikte başka bir deyişle aile tarihi ile Osmanlı Balkanlar tarihi iç içe girmiş. 

Türklerin Balkanlar’a Göçü

Osmanlı’nın Bursa’yı fethinden evvel, Yalak-ova sahillerinden Apolyont Gölü’ne ve Güney Marmara kıyılarına kadar uzanan geniş topraklar Türkmenler tarafından yurt olarak benimsenmişti. Aynı sırada Karesi Bey’in ve Saruhan Bey’in Türkmenleri ise Bizans’tan aldıkları Kuzey Ege’nin verimli ovalarına ve yaylalarına (Boz-dağ, Yund-dağı, Kaz dağları) yerleşiyorlardı. Güney Ege’de ise Menteşe Bey ve oğulları fetihler yapmaktaydı. İşte bu kitleler, Orhan Bey’in yönetiminde 1354 yılında Rumeli’ye göç ederek Balkan tarihinde yeni bir devir başlattılar.

Osmanlı’nın Balkanlar’daki kültür köprüsü: Çengiç Beyleri

Osmanlı’nın devlet niteliği kazanmasından kısa bir süre sonra Rumeli’ye yerleşmiş, Balkanlar’a 56 paşa vermiş ve kuşaktan kuşağa geçen Bosna- Hersek Sancak Beyliği görevini başarıyla yürütmüş bir ailedir Çengiçler. Anadolu ve Balkan halkının 600 yıllık kültürel ve tarihi birlikteliğinin yaşandığı bu ortak coğrafyada, bugün hissettiğimiz karşılıklı dostluğun, sevginin ve kopmaz bağların ipuçlarına ulaşıyoruz.

Fermanla göç edip savaşla dönenler: Çengiçler

Tarih sahnesine ilk olarak 1498 yılında çıkan Çengiçler’in, o sırada yaşam alanları Mardin ve Diyarbakır bölgesiydi. 1488-1502 yılları arasında Mardin- Hasankeyf alanında hüküm süren Akkoyunluların başında Uzun Hasan Bey’in torunu Sultan Ebu Muzaffer Kasım bulunuyordu.Kasım Bey’e en büyük desteği ise bölgede savaş ve yönetim deneyimine sahip Çengiçler’in atası İsfendiyar Bey sağlamıştır.

Yavuz Sultan Selim, 1514 yılında Anadolu’da Şiiliğin yayılmasını önlemek amacıyla çıktığı Doğu Seferi’nde Şah İsmail’i Çaldıran Ovası’nda yenilgiye uğratarak, Çengiçler’i, Anadolu Beylerbeyliği’ne bağlı bir sancak olan Çankırı bölgesine atar. Sultan I. Süleyman döneminde Katolik gücün temsilcisi Habsburglar, Akdeniz’de ve Orta Avrupa’da Osmanlı varlığını tehdit etmekteydi.Bu ortamda Belgrat’ın fethi önem kazanmış ve Osmanlı’nın mutlak hedefi haline gelmişti.

1521 yılında Belgrat fethedildikten sonra Bosna vilayeti kurularak Hersek Sancağı oluşturuldu.

Dubrovnik de bu sancağa bağlanıp bölge ticareti için stratejik bir alan konumuna yükselince Çengiç Ailesi’nin Çankırı’dan Bosna’ya görevlendirilmesine yol açtı.

16. yüzyıl ortalarında Bosna’ya gelen Çengiçler’e ilk olarak Yelaç çevresi tahsis edilmiş, gösterdikleri başarılar nedeniyle de Adriyatik yakınlarındaki Gabela’dan Saraybosna’ya uzanan stratejik hat boyunca yaşam alanları genişlemişti. Çengiçler; birçok yerleşim alanında ocak oluşturarak, bölgelerindeki düzeni korumak, saldırıları önlemek ve davet geldiğinde Osmanlı ordusuna katılmak üzere görevlendirildiler.

Gabela: Çengiçzadeler’in Dubrovnik’ten Saraybosna’ya giden yol üzerindeki dağlık bir alanda konuşlanan Gabela’daki askeri birliği, kendi tüfekli askerlerini yetiştiren ve Sancak Beyinin emrine katan 24 ağalık bir gruptu. Uskok Korsanları’na karşı oluşturulan bu özel kuvvet Boşnakça konuşur ve zaman zaman firkateynle denize açılırdı.

Foça: Câmi, medrese, zaviye, tekke, darülkurra ve darülhadis gibi önemli yapıların bulunduğu Foça, Çengiçler’in sosyal ve kültürel yapılarını yansıtan önemli alanıdır.

Çernitse: Çengiçzâdeler’in yaşam alanlarından biri de çiftliklerinin bulunduğu Çernitse Kasabası’dır. Gacko Ovası’nda olan bu yer, Dubrovnik ile Saraybosna arasında kalan; dört tarafı beyaz kayalı dağlarla çevrili bir menzil, tatlı su pınarlarının kaynayıp ovaya aktığı bir yaşam ortamıydı. Roma döneminde “via ignatia-sol kol” denilen bu transit yol, İstanbul’dan başlayıp Selanik üzerinden Adriyatik’e ulaşmaktaydı.

Taşlıca: Hersek Sancak Beyleri’nin çoğu Çengiç kökenli olup, büyük kısmı 70 köyü bulunan Taşlıca şehrinde oturmaktaydı. Bu alanda 24 zeamet sahibi Alaybeyi ile tımarlarıyla birlikte 3000 kişilik askeri bir güç vardı.

Zigetvar: Çengiçzâde Ali Paşa ve tabyası, Avusturya sınırında bulunan Zigetvar’ı güçlü bir savunma alanı haline getirmenin yanı sıra Maarif Erbabı’nın oluşturduğu İrfan Meclisi ile de bölgeye kültürel bir derinlik katmıştır.

Belina (Bijelina): Bosna’nın doğusunda, İzvornik civarındadır. Çengiçzâde Ali Paşa’nın, İzvornik Sancak Beyi olduğu sıralarda (1652) Belina’da yaptırdığı ocak hakkında Evliya Çelebi: “….Bosna diyarında bir misli daha yoktur…” diyerek buranın güzelliğinden bahsetmiştir.

Gurbeti memleket, memleketi gurbet olan Çengiç Beyleri

4 asırlık bir zaman diliminde Bosna- Hersek diyarını yurt yaparak, akıncı ruhu ile hamleler yapan Çengiçler; Zigetvar, İzvornik, Temeşvar gibi topraklarda önemli görevler üstlendiler. Daha da önemlisi birer ocak haline gelen yaşam alanlarında, yerli halkla bütünleşerek inşa ettikleri köprü, han, hamam, câmi gibi yapılarla, kültür ve eğitimi de gözeterek medeni bir çevre yarattılar.

Balkanlar için geçen bir ömür: Ali Paşa

6 kez Hersek Sancak Beyliği yapan Ali Paşa; sadece Saraybosna-Dubrovnik çizgisinde görev yapmamış; Bosna’nın doğusunda İzvornik Sancak Beyliği’nde, serhatta Avusturya sınırında, Zigetvar ve Temeşvar Kalesi muhafızı olmuştur. Paşa ve vezir rütbesi ile 24 yıl Balkanlar’da önemli görevler üstlenen ve savaş alanlarındaki üstün kahramanlıkları ile göz dolduran Ali Paşa, Hersek Sancak Beyi olarak görev yaptığı 15 yıl boyunca da bölgede büyük kazanımlar sağlamış, ticareti ve üretimi arttırarak imar işlerine önem vermiş ne yazık ki 1 Ağustos 1664 tarihinde Otaçaç Kalesi civarında pusuya düşürülerek şehit edilmiştir.

Özi Kalesi için feda edilen bir hayat: Bekir Paşa

Yelaç Kasabası civarındaki Ratalji Köyü’nde dünyaya gelen Çengiçzâde Bekir Bey, 1711 yılında Prut Seferi’ne katılmıştır. Paşalık rütbesini ise Çengiç ailesinin imar ettiği Taşlıca’da; Hersek Sancak Beyliği’ne atanarak kazanmıştır (1732). Bekir Paşa’nın Osmanlı devleti için yaptığı önemli hizmet Dinyeper (Özi) Nehri’nin döküldüğü yerde gerçekleşen Özi Kalesi Muharebesi’ne (1736-1737) katılmak olmuştur. Bir yıl süren bu kanlı ve zorlu mücadelenin sonucunda Bekir Paşa şehit düşmüş, 16 yaşındaki oğlu Osman Bey ise esir edilmiştir.

Bosna Beylerbeyi Vekili: Cafer Paşa

Bekir Paşa’nın küçük oğlu olan Cafer Paşa; 3 Ocak 1755 tarihinde Hersek mütesellimi olarak birçok görevin yanı sıra Bosna beylerbeyliği görevini de üstlenmiştir. 1777-1785 yılları arasında Bosna Beylerbeyliği’ne atanan Cafer Paşa, Dağıstanlı Ali Paşa ile Moralı Ahmet Paşa’nın kaymakamları olarak görev yaptıktan sonra vefat etmiştir. Oğlu İbrahim Bey ise 1789 yılında Hersek mütesellimi olacaktır.

Paşalar – Beyler ağası, İlovalar’ın atası, Osmanlı’nın medâr-ı iftihârı İsmail Ağa Çengiç

1778 yılında, atalarının ilk yerleştiği topraklar olan Yelaç’ta dünyaya gelen İsmail Ağa, Gacko Ovası ile civarına yerleşen Çengiçler’in reisi kabul edilir. Halk tarafından da çok sevilen ve Osmanlı düzeninin yanında yer alan İsmail Ağa Çengiç, aileden intikal eden malikâne ve zeamet topraklarının yüklediği görevle savaşlara katılmış, genç yaşında kahramanlıkları ile nam salarak 1814 yılında yaşamı boyunca devam edeceği Gacko mütesellimliğine atanmıştır. 1830 yılında başlayan Bosna ayaklanması bastırılmasında da önemli rol oynayan İsmail Ağa Çengiç; Bosna Valisi Mahmut Hamdi Paşa ve Ömer Paşa’nın yanında yer alarak isyancı Gradasceviç’i ağır bir yenilgiye uğrattı ve dönüş yolunda askerlerini Saraybosna’daki Grodonyi Dağı arkasından Koriça Tepesi’ne sevk ederek şehri yağma edilmekten kurtardı (1832). Bu başarısının ardından İstanbul’da gösterişli bir hilat (biniş) giydirilip kapıcıbaşılık rütbesiyle onurlandırıldı. 1836 yılında Karadağlılar ile yapılan savaşta ölen yerel hanedan mensuplarının öcünün alınması için İsmail Ağa Çengiç Mlyetiçak’ta pusuya düşürüldü ve kafası kesilerek şehit edildi (6 Ekim 1840). Başsız vücudu; Lipnik Köyü’nde inşa ettirdiği Caminin yanında bulunan türbesine defnedildi.Tüm mal varlığı önce kızı Kâmile Hanım’a, son olarak da Rıza İlova’nın kızı Leyla İlova’ya intikal etmiştir.

Şehit babanın kahraman oğlu: Derviş Salih Paşa (Dedeağa Çengiç)

İsmail Ağa’nın oğlu Derviş Salih Çengiç, 1823 yılı civarında Gacko’ya bağlı Lipnik Köyü’nde doğmuş 1841 yılında henüz 18 yaşında bir delikanlı iken babasının intikamını almak için asker ile Karadağ’a sefere çıkmış, 1851 yılında da, Bosna Valisi Ömer Paşa’nın emriyle Karadağ sınırındaki Osmanlı kuvvetlerinin başına geçmiştir. Bosna tarihinde korkusuz bir kahraman olarak tanınan, vatan sevgisi ve devlete yaptığı hizmetleriyle övülen Derviş Salih, bu serhat görevinde gösterdiği başarılardan dolayı “Paşa” unvanıyla onurlandırılmıştır (Kasım 1869). Hayırseverliği ve başarılarıyla tanınan Derviş Paşa; Hersek isyanına katılmadığı için bir entrikaya kurban giderek zehirlenmiş ve Sarajevo’daki Yablaniça Köyü’nde vefat etmiştir (Ocak 1876). Mezarı Koniça Kasabası Çarşı Câmii haziresindedir.

Bosna’dan kadîm topraklara: Bursa’da yurt tutan Çengiç Beyi Haydar Bey

İsmail Ağa’nın yedi oğlundan biri olan Haydar Bey, ailesini Balkanlar’dan Bursa’ya taşıyan ve iki Osmanlı sultanı tarafından nişanlarla onurlandırılan önemli bir şahsiyettir. 1878 yılındaki Berlin Barış Antlaşması’ndan sonra Avusturyalılar tarafından sınır dışı edilen Haydar Paşa; Karadağlıların teklif ettiği prenslik unvanını da reddederek oğlu, kızı ve annesi ile birlikte Osmanlı İmp.’nun başkenti İstanbul’a yerleşmiştir (1879). Annesi ile kızı İstanbul’da ardı ardına vefatı (1880) üzerine “kızımın ve annemin öldüğü şehirde yaşayamam,” diyerek Bursa’ya taşınan Haydar Bey, Atıcılar Semti’nde Bosna tarzında iki konak inşa ederek oğlu İsmail Bey (Yümnî) ile birlikte burada yaşamaya başlamıştır. Torunu Rıza İlova’nın da bu büyük konakta dünyaya geldiği bilinmektedir (11 Eylül 1904).

Modern bir Osmanlı sevdalısı: İsmail Yümnî Bey

1856 yılında Haydar Bey’in oğlu olarak Bosna’da dünyaya gelen İsmail Yümni Bey (Ö. Bursa/1913), İnegöllü bir Boşnak olan Hayriye Hanım (Ö. 1954) ile evlendi ve Bosna’dan İstanbul’a geldiğinde 22 yaşındaydı. İsmail Bey, Sultan II. Abdülhamit askeri levazımat birliğinin kurulması sırasında “20 Osmanlı altunu ve ondan ziyade iâne (yardım) verenlere mahsus olmak üzere Nişân-ı Hamiyyet-i Vataniyye” ile ödüllendirilmişti (7 Haziran 1897).

Bununla birlikte kendisi Osmanlı Devleti’ni çöküşten kurtarmak için batılılaşmayı savunan bir Jön Türk hayranıydı. Babası Haydar Bey ise geleneklerine sıkı sıkıya bağlı bir Osmanlıcı olarak padişahtan yana bir tavır sergilemekteydi. Birbirine taban tabana zıt iki görüşün aynı çatı altında yaşatılabilmesi bile, bu köklü ailenin bireylerinin birbirlerine olan bağlılığını ve hoşgörülü tavrını göstermektedir.

Atıcılar Çiftliği’nde bir Balkan Beyi: Rıza Bey

Çengiç Ailesi’nin Bursa ve Bosna’da Rıza İlova ve eşi Eşref İlova yaşamış önemli bir mensubu da İsmail Yümnî Bey’in oğlu Rüstem Rıza Bey’dir. Rıza Bey 1904 senesinin Eylül ayında ailenin Bursa’daki ilk ikametgâhı olan Atıcılar’daki çiftlikte dünyaya geldi. 9 yaşında babasını kaybetti ve annesiyle birlikte Nalbantoğlu Mahallesi’ndeki konaklarına taşındı. Ancak 18 yaşına geldiğinde Bosna’da kalan mallarını değerlendirmek için oturduğu konağı kiraya vererek, ailesiyle birlikte Saraybosna’ya gitti. 1930 yılında aldığı evlilik kararıyla Eşref Hanım ile hayatını birleştirdi ve ilk kızı Selma dünyaya geldikten 3 sene sonra da Bursa’ya döndü (1935).

1937’de Setbaşı’nda kurduğu Hathas Müteahhitlik Firması ile Türkiye’nin ilk asfalt karayolu olan Bursa-Mudanya karayolunun asfalt kaplama işini gerçekleştirdi. Ardından Mahmut ve Neşet Atabey kardeşlerle ortak olarak açtığı Muradiye Çağlayan’da dokuma baskısı yapan Marina Fabrikası’nı işletti. Rıza İlova, sosyal ilişkileri güçlü, geçmişine bağlı, siyaseti izleyen ve aynı zamanda kültürel derinliği olan bir şahsiyetti. Atatürk’ün büyük hayranıydı ve İsmet Paşa ile yakınlığı biliniyordu. Türkiye’ye döndükten sonra da Cumhuriyet Halk Partisi’ne (CHP) kaydoldu ve partinin yönetim kademelerinde yer aldı. Vali Haşim İşçan döneminde (1945-1950) bir süre belediye başkan vekilliği yaptı.

Bursa Eski Eserleri Sevenler Kurumu’nda Kazım Baykal ile birlikte çalıştı ve mevlid yazarı Süleyman Çelebi’nin türbesinin inşasına katkıları oldu. Bursa Musiki Cemiyeti, Çocuk Esirgeme Kurumu, Kızılay ve Bursa Avcılar Kulübü gibi sivil toplum kuruluşlarında görevler aldı. Tarihsel çınarların korunmasına yönelik çabalarından dolayı kendisine “Çınarların Babası” denildi.

Rıza İlova 26 Aralık 1966 tarihinde Bursa’da vefat ederek Pınarbaşı aile mezarlığına defnedildi.

Gizli bir mektupla başlayan bir ömürlük dans

1922 senesinde Bosna’ya gitmeden evvel akrabalarını İnegöl’de ziyaret eden Rıza Bey, Eşref Hanım’ın beğenisini kazanır. Genç kız, bu ilgisini satırlara dökerek yazdığı mektubu Rıza Bey’in cebine, görmeden sıkıştırır. Bosna-Hersek’te El-Kamer ve Şadırvan mekânlarında Çingene Nicola ve tef çalan İda’nın eşliğinde sevdalinkalar söyleyen güzel sesli Rıza Bey, kendisini yalnız hissetmektedir. Bu arada Bosna’daki günleri uzamakta, yaşı da iyice kemâle ermektedir. Evlenmesine yönelik baskıların arttığı bir anda aklına, kalbinin kendisine açık olduğunu bildiği, uzaktan akrabası Eşref Hanım gelir ve dayısıyla Bosna’dan İnegöl’e bir mektup göndererek talip olduğunu bildirir; Eşref Hanım da bu teklifi düşünmeksizin kabul eder. Evet cevabının ardından gelini almak üzere Saraybosna Belediye Başkanı’nın da bulunduğu 4 k işi Bosna’dan İnegöl’e doğru yola çıkar. İnegöl’de Eşref Hanım ve ailesi ile görüşüldükten sonra dönüş yolculuğu başlar. Yolculuklarının bitiş noktasında Eşref Hanım’ı “Küçük Asyalı Gelin Hoşgeldin” yazılı bir flamayla 80 araçlık kalabalık bir konvoy ve Rıza Bey karşılar (27 Aralık 1930). Çengiçler’in şanına yakışır özel yemeklerin hazırlandığı, büyük ve ihtişamlı bir törenle evlenen çift, böylesi güzel bir başlangıcın ardından birbirlerine aşkla bağlanmış ve bir ömür boyu mutlu olmuşlardır.

Eşref Hanım: “iyi eş, iyi anne”

Bosna’dan gelip İnegöl’e yerleşen Lakşiç Ailesi’ne mensup Eşref Hanım, 3 Ocak 1906 tarihinde İnegöl’de dünyaya gelir ve ilk öğrenimini burada tamamlar. 1922 senesinde Rıza Bey ile tanışır ve sekiz yıl sonra evlenerek Bosna’ya taşınır. 1932 yılında ilk çocuğu Selma dünyaya gelir. 1936 senesinde eşi, kızı ve kayınvalidesiyle Bursa’ya dönerek Nalbantoğlu Mahallesi Taşkapı Sokak’ta yeni hayatına başlar. 1938 senesinde ikinci kızı Leyla’yı da burada dünyaya getirir. Rıza Bey ile mutlu bir evlilik sürdüğü bu konak, onun son ikametgâhı olur ve 90 yıllık ömrünü burada tamamlar (16 Ekim1995). Eşref Hanım köklü bir aileye mensup, kendisini geliştirmiş, kültürlü ve kibar bir hanımefendidir. Birçok Boşnakça destan bilen, yetenekli ve hayatını ailesine adamış bu Bursa hanımefendisi için kızı Leyla İlova mezar taşına “iyi eş, iyi anneydi ” diye yazdırmıştır.

İlovaların büyük kızı: Selma İlova Bosna

Rıza Bey ile Eşref Hanım’ın ilk kızları Selma, 14 Aralık 1932 tarihinde Bosna’da doğar. Üç yaşındayken ailesiyle Bursa’ya gelir. İlköğrenimini 2. İlkokul’da (Reşitpaşa) tamamladıktan sonra Bursa Kız Lisesi’ni bitirir. Bir sene sonra da BOSSA Tekstil Fabrikası’nın kurucu ortaklarından, Bosnalı Salih Efendi’nin oğlu Sinan Bosna ile evlenip Adana’ya yerleşir (1951). 1955 senesinin Şubat ayında ilk kızı Nil, 1956 senesinin Eylül ayında da ikinci kızı Zümrüt dünyaya gelir. Kızlarının doğumunun ardından İstanbul’a yerleşen aile, Sinan Bosna’nın milletvekili seçilmesiyle Ankara’ya taşınır (1961-1973). Ancak aile, kızlarının eğitimi için tekrar İstanbul’a döner ve Selma İlova Bosna, eşinin ölümünden dört yıl sonra, 18 Aralık 1999 tarihinde burada vefat eder.

500 yıllık çınarın Bursa’daki son temsilcisi: Leyla İlova

Çengiç Ailesi’nin Bursa’da yaşayan son çınarı Leyla İlova, 8 Haziran 1938’de, ailenin Nalbantoğlu Taşkapı Sokak’taki konağında dünyaya gelir. Eğitim hayatına Özel Yeni Okul Çocuk Yuvası’nda (Çizakça) başlar. İlk ve orta öğrenimini 2. İlkokul (Reşit Paşa Okulu) ile Özel Yeni Okul’da okur ablası Selma gibi Bursa’nın köklü eğitim kurumlarından Bursa Kız Lisesi’ne devam eder. Leyla İlova, yükseköğrenimine Ankara Hukuk Fakültesi’nde başlamışsa da bir sene sonra tekrar sınava girerek İstanbul Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nü kazanır. Bu bölümde okurken, bir yandan da İst. Ünv. İktisat Fakültesi’ne bağlı Gazetecilik Enstitüsü’ne devam eder.Leyla Hn, öğrenimine ara vererek babasının tedavisi için Londra’ya gider. 1966 yılında babasını kaybetmesinden sonra gazetecilik bölümünden mezun olur.

Öğrencilik yıllarında arkadaşlarıyla birlikte TRT İstanbul Radyosu’nda “Gençlik Saati” isimli bir program hazırlayıp spikerliğini üstlenen Leyla Hanım, mezun olduktan sonra da İstanbul’da reklam spikerliği yapmaya başlar. Ancak bir süre sonra Bursa’ya döner ve Çelik Palas Oteli’nde yönetici asistanlığı yapar. Vali Mehmet Karasarlıoğlu ile Zekai Gümüşdiş dönemlerinde memurluk ve Turizm Bakanlığı Tanıtma Bürosu’nda Şube Müdürlüğü görevinde bulunur. İyi derece İngilizce bilmesi, profesyonel rehberlik sertifikası olması ve Boşnakça bilmesi sayesinde özellikle Avrupa ve Balkanlar’dan gelen yabancılara kentin tanıtılmasında katkı sağlar. Leyla İlova halen, babaannesi Hayriye Hanım’ın 1914’te satın aldığı konakta, annesi Eşref Hanım’ın kendisini dünyaya getirdiği karyolada yaşamını geçirmekte ve atalarının izinden giderek yaşadığı topraklara nasıl katkı sağlayabileceğinin tatlı telaşı içinde hayatını sürdürmektedir.

 

Çengiç beylerinin savaşta göğüse takılan madalyon(zırh parçası)

 

Çengiç kızı Leyla İlova, Engin Çakır

Kaynak: Bursadazamandergisi.com

YORUM YAP