Orak:Türkiye Bizim Vatanımız.Tüm Varlığımız ve Gücümüzle Gelişmesi İçin Çalışmak Sorumluluğumuz » Boşnak HaberBoşnak Haber

26 Nisan 2024 - 08:19

Orak:Türkiye Bizim Vatanımız.Tüm Varlığımız ve Gücümüzle Gelişmesi İçin Çalışmak Sorumluluğumuz

Orak:Türkiye Bizim Vatanımız.Tüm Varlığımız ve Gücümüzle Gelişmesi İçin Çalışmak Sorumluluğumuz
Son Güncelleme :

10 Ağustos 2018 - 13:05

Röportaj :Neslihan Çevik  Boşnak Medya

Merhaba;

Bosna Sancak Akademik Kültür ve Tarih Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı aynı zamanda Kardiyolog ve iç Hastalıkları Uzmanı ve İç Hastalıkları Prof. Dr. Elmas ORAK ile birlikteyiz. Öncelikle vakit ayırıp bu söyleşiyi yapmayı kabul ettiğiniz için şahsım ve Boşnak Medya adına çok teşekkür ediyorum.

— Hocam sizi tanıyabilir miyiz, Akademik hayatınızdan da biraz bahseder misiniz?

Ben de size ve Boşnak Medyaya bana iltifatınızdan dolayı teşekkür ederim.

Dediğiniz gibi adım Elmas Orak. 1954 Sjenica – Zitnice doğumluyum. İlk, Orta ve Lise eğitimimi İstanbul’da Gaziosmanpaşa ilçesinin ilgili okullarında tamamladım. 1971 de girdiğim İstanbul Tıp Fakültesinde tıp eğitimimi tamamlayıp 1977 yılında doktor unvanını aldım. 1982 yılında İç Hastalıkları Uzmanı, 1993 yılında İç Hastalıkları Doçenti, 1995 yılında Kardiyoloji Uzmanı ve 2015 yılında İç Hastalıkları Profesörü unvanlarını aldım. Halen Haliç Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesiyim. Evli ve iki çocuk babasıyım.

—- Sizde Boşnak Göçmeni bir ailenin çocuğusunuz ailenizin göç hikâyesi nedir?

Göçmen olmak çok büyük bir dramı, acıyı, özveriyi ve ciddi bir yaşam mücadelesini yaşamak demektir. Elbette her göçmen ailesinin yaşadığı gibi bizim de klasik söylemiyle “roman” olacak bir göç hikayemiz var.

Bu hikayenin kendisi kadar bu kararın verilmesine neden olan koşullar da çok önemlidir. Kaç nesil yaşadığınız, torun torbaya karıştığınız, akrabalıklar ve ahbaplıklar edindiğiniz sosyal çevrenizden, ekmeğini yediğiniz, yeriniz yurdunuz olmuş topraklarınızdan, anılarınızdan ve varlıklarınızdan bir çırpıda kopmak, büyüklerinizin mezarlarından, canınızın parçası aile fertlerinden, akrabalardan, belki hiçbir zaman tekrar görüşememeyi göze alarak ayrılmak. Dinmeyen hıçkırıklar, tatmin edilmeyen özlem. Öte yandan sadece varlığından haberdar olunan, ancak dilini bile bilmediğiniz, belki tek bir tanıdığınızın bile olmadığı bir ülkede yaşama tutunma, ayakta kalma mücadelesi.

Neden gerekti bu göç? Bu konu çok özel bir sohbeti gerektirecektir.

Babam, annem ve ben dahil altı kardeş, iki amcam ve aileleri ve 90’ını aşmış hasta dedem ile 40 kişiden oluşan bir grup Belgrat üzerinden 1958 yılının aralık ayının son günlerinde Türkiye’ye göç edip İstanbul’a yerleşti. Ben daha henüz dört yaşındayım ve altı çocuklu ailenin en küçüğüyüm. O zamana ait büyüklerimin sohbetlerinden aklımda kalanlar dışında bilincimde doğduğum yerle, göçle ve İstanbul’a ilk gelişimizle ilgili canlı bir anım yok. Çok zorlarsam belki Belgrad tren garının benim için devasa büyüklükteki binasının hayal meyal görüntüsü. Zeytinburnu’da devlete ait bir misafirhanede, kendi evimize yerleşene kadar bir ay süreyle tam anlamıyla misafir edildik. Sonrasında üç kardeş Küçükköy’de bulabildikleri yolu suyu elektriği kanalizasyonu olmayan adeta dağ başında yerleşik kiralık üç eve yerleştiler. Sonrası ise bu günlere ulaşan elli yılı aşkın zorlu bir süreçtir.

—– Aileniz ya da siz ne gibi zorluklar yaşadınız,  özel bir anı var mıdır o dönemlerden?

Göç sonrası ailemin birincil amacı iş bulmak ve geçimini temin etmek, kendi evine yerleşmek ve çocuklarını okutmak olmuştur. Babam ve üç ablam derhal iş buldular ve çalışmaya başladılar. İki ağabeyim ise okula başladı. İkinci dönemde kaydolmalarına ve dili bilmemelerine rağmen öyle bir gayretle sarılmışlar ki okumaya, dönem sonunda pekiyi notlarla ve sınıfın en iyilerinden olarak bir üst sınıfa geçmişler ve öğretmenlerinin takdirlerini almışlar. Onlara ait bir anıda okumalar sırasında Boşnakçada “ö” ve “ü” harfi olmadığından telaffuz güçlüğü çekip “horoz ottu u uru u uuuu” demelerini nakletmek isterim.

Benim öğrenim hayatım 2 sene sonra başladı. Koşullar zordu, ekonomik olanaklar yetersizdi, okullar uzakta idi. Ancak aldığımız eğitim yüksek düzeyli idi. Zorluklardan birinden bahsetmek isterim. Orta ve Lise eğitimimi evden uzak mesafelerdeki okullarda aldım. O zaman okula herhangi bir araçla gitmek söz konusu değildi. Sonbahar ve kış aylarında yarım saati aşkın bir süre yağmur, kar veya rüzgar altında çamurlu yollardan geçip okula ulaşmak, okula varıldığında içeri temiz girebilmek için çamurlu ayakkabıları balçık suları ile ve elle temizlemek ve sonra da derslere başlamak benim için çarpıcı zor zamanlarımdandı. Öğrenim konusunda istekliydim ve çalışkan bir öğrenciliğim oldu. Öğretim hayatımı başarıyla ve kayıpsız tamamladım.

Çevredeki geniş arazi oyun sahamızdı. Çok oyuncağımız olmadıysa da oyun alanlarımız boldu.

Bana ait ve çok önem atfettiğim bir anımdan bahsetmek isterim. Türkiye’nin en seçkin ve prestijli tıp fakültelerinden birinde, İstanbul Tıp Fakültesinde İç Hastalıkları ihtisası yapıyorum. Fakülteyi dereceyle bitirmişim ve bu ihtisası ciddi sayıda adayın arasından sıyrılıp kazanmışım. Bir gün, Boşnak olduğumu bilen ve bu nedenle sempati duyan ve lisede öğrendiğim kadarıyla Almanca telaffuzumu da beğenen, bu nedenlerle de benimle sıkça bu konuda sohbet eden bir hocam bir gün bana hangi kolejden mezun olduğumu sordu. Ben de İstanbul’un bir kenar semtinin, Gaziosmanpaşa’nın bir klasik lisesinde okuduğumu söyledim. Şöyle bir iç geçirip durdu ve “Sen böyle bir semtte ve lisede okuyup böyle zirvede bir fakülteyi bitirip ihtisasa başlayabiliyorsun, demek ki bu ülkede fırsat eşitliği var!!!” dedi bunu hiç unutamıyorum.

Koşullar zordu, olanaklar azdı ancak azim ve çalışma her şeyin üstesinden gelmek için yetmişti.

—- Ailenizde Boşnakça konuşuluyordu, siz anadil olarak Boşnakça mı öğrendiniz Türkçe mi? Şuan ne kadar Boşnakça biliyorsunuz, konuşabiliyor musunuz?

Benim doğum yerim Sancak olduğu için ben Boşnakça konuşuyordum ve Türkçeyi göç sonrasında öğrendim. Halen Boşnakça konuşabiliyorum ve buradaki hemşerilerimizle kıyaslandığında fena sayılmayacak bir düzeydedir. Hastalarımla Boşnakça temas kurabiliyor olmak hem kendim hem de hastalarım açısından önemli bir avantaj oluşturmuştur. Çocuklarıma da Boşnakçayı öğretmeye çalıştım. Akıcı olmasa da anlaşabilecek kadar konuşabiliyorlar.

—- Bosna Sancak Akademik Kültür ve Tarih Vakfının kuruluşunu kısaca anlatabilir misiniz?

Hareket noktası Boşnak sağlık çalışanlarının tanışması amacıyla bir araya gelmesi olmuştur. Birbirinden hiç haberi olmamış tıbbın değişik branşlarından arkadaşların birbirini tanıması güzel bir heyecan doğurdu ve diğer mesleklerden arkadaşlarımızın da katılımıyla bir grup oluşturduk. Bu grup kaynaştıkça birlikteliğin bir meyvesinin olması gerektiği ve toplumumuzda eksikliği hissedilen özellikle de eğitim, tarih ve kültür konusunda bazı konuların sahiplenilmesinin ve bu konularda etkinlikte bulunmanın gerektiği görüşü kuvvet kazandı. Bunun nasıl olacağı konusunda yapılan istişareler sonucunda var olan görevlerini bihakkın yerine getirmiş, kendilerini ispatlamış sivil toplum kuruluşlarımızla, derneklerimizle bütünlük ve eşgüdüm içerisinde, onların sahalarına girmeden ancak onların kuruluş amaçlarının dışında kalan konuları işleyecek, stabil ve değişmeyecek bir yapıya sahip bir organizasyon biçiminde, yani vakıf formatında yapılaşmaya karar verildi. İsim seçilirken de hem kökenimizi göstermesi, hem misyonumuza işaret etmesi ve hem de konuların akademik boyutta sahiplenileceğini belirtmesi amacıyla Bosna Sancak Akademik Kültür ve Tarih Vakfı olmasına karar verildi. Hukuki ve resmi işlemler süreci tamamlandıktan sonra 13.02.2015 tarihinde vakfımız resmen kurulmuş oldu.

—–Bosna Sancak akademik kültür vakfı fikri ilk sağlık personeli içinden çıkıyor. Etkinliklerinizde genelde kültürel anlamda Boşnakları tanımak ve tanıttırmak.   Neden sizce tarih okuyan ya da Sanatla uğraşan kişilerden değil de doktorlar içinden çıktı bu fikir?

Bu güzel bir soru. Hatta neden bu kadar beklendi de denebilir. Böyle bir kurumun kurulması için ona ihtiyaç duyulmuş olması gerekmektedir. Keza bir olgunlaşmayı gerektirmektedir. Öğrencilik yıllarımda Allah rahmet eylesin bir avukat büyüğümüz, toplumda pozisyon edinmiş büyüklerimizi ve lise ve üniversitede okuyan tüm Boşnak öğrencileri toplayarak, toplanmamız ve organize olmamızın gerektiğini, kültürel etkinliklerde bulunmamızın ve mutlaka bir kütüphane kurmamızın elzem olduğunu (o zaman internet yok, vaz geçtim mahallede sadece bir evde sabit telefon var, kitap ise bulunmaz bir hazine) belirterek bizleri gayrete sokmak istemişti. O zaman ne bunun önem ve manasını anlayabilecek ne de yaşama getirebilecek durumdaydık. Daha derneklerimiz bile yoktu. Her kes ayakta durabilme savaşı veriyordu. Ne zamanı ne de parası vardı bunun için.

Artık gençlerimiz üniversitelerde akademik kariyer yapıyorlar, toplumda itibar kazanmış nice iş adamlarımız var, devletin çeşitli kademelerinde yüksek düzey bürokratlarımız var, yazılı ve görsel basınımız var ve artık sesimizi bir yerlere ulaştırabilecek, bir şeylerin oluşmasında katkı verebilecek durumda bir toplum oluşturmuş durumdayız.

Bu noktalara gelmiş olmak her birimize bir sorumluluk ve yükümlülük te getirmektedir. Bulunduğumuz yerin sadakasını vermek zorundayız. Bu da toplumumuza hizmetle mümkündür, yani bilgimizi, görgümüzü, gücümüzü ve bir yere kadar varlığımızı vakfetmekle yükümlüyüz. Vakıf şuuru bunu gerektiriyor.

Toplumumuzda tarih ve sanatla uğraşan arkadaşlarımız diğer branşlara göre nispeten daha az, onlarla da ortak işler yürütüyoruz. Bu arada kültür etkinliklerimizi bir sanat mensubu mütevelli üyemiz yönetmektedir. Diğer tarihçi, sanatçı ve basın mensuplarımızı da vakfımıza kazandırmayı amaçlıyoruz. İstek olduktan sonra hiçbir şey geç değildir.

—Faaliyetleriniz neler daha çok kimleri kapsıyor ve ne üzerine?

Vakıf senedimizde kimliğimizin, kültürümüzün ve tarihimizin önce bizler tarafından iyi öğrenilmesi sonra da öncelikle bizden genç kuşaklara, bu arada tüm Türkiye vatandaşlarına aktarılması ve tanıtılması için etkinliklerde bulunmayı, Türkiye ile Bosna Hersek ve Sancak arasında bu alanda ortak çalışmalar yaparak bir kültür ve tarih köprüsü oluşturmayı üstlenmiş olduğumuzu beyan ettik.

Bu noktadan hareketler bir araya geldiğimiz günden başlayarak kimliğimizi, kültürümüzü ve tarihimizi işleyen çok sayıda konferanslar, toplantılar düzenledik. Bu sene üçüncüsünü düzenleyeceğimiz ve sinema, müzik, edebiyat, tarih, söyleşi ve görsel sanatları kapsayan Bosna Sancak Kültür Günleri etkinliğimiz bir rüyanın gerçekleşmesi anlamını taşımaktadır. Türkiye’nin kültür başkentinde, İstanbul’da, kültürün en canlı yaşandığı yerinde, kültürün kalbinde seçtiğimiz mekanlarda tüm İstanbullulara, tüm Türkiye vatandaşlarına açık, onların beğenisine sunulmuş bu etkinliğimizde kültürümüzü Türkiye’mizle paylaşmaktayız.

Bu arada soydaşlarımıza Sırplar tarafından uygulanmış ve “modern” dünyanın meşrulaştırdığı BOŞNAK SOYKIRIMI’nın unutulmaması ve unutturulmaması için Srebrenica Soykırımının yapıldığı tarihte anma etkinliklerimiz olmaktadır. Kartal belediyesiyle ortak çalışarak İstanbul’umuza Kartal ilçesinde bir Srebrenica Boşnak Soykırım Anıtının kazandırılmasında katkımız oldu.

Geçen sene Samir Sinanoviç’in “Sevgi Gözüyle Bosna Hersek” isimli fotomonografi tarzındaki kitabını bastırdık. Bu sene Smajil Çekiç’in yazdığı Boşnak Soykırımı adlı kitabı vakfımızca yayımlandı. Yine önümüzdeki kültür günleri etkinliğimize Mustafa İmamoviç’in Boşnakların Tarihi isimli kitabını yetiştireceğiz.

—Elit bir kesime hitap ettiğinizi düşünüyor musunuz, etkinliklerinize katılım nasıl, gençlerden destek ilgi görüyor musunuz?

Yukarıda da bahsettiğimiz gibi hitap ettiğimiz zümre istisnasız tüm halkımızdır. Herhangi bir seçiciliğimiz ayrımcılığımız yoktur. Etkinliklerimiz katılmak isteyen herkese açıktır. Üstelik konser dışındaki etkinliklerimiz de ücretsizdir.

Katılımdan ve özellikle de gençlerin katılımından memnun olduğumuzu söylemek henüz mümkün değildir. Herkese ulaşabildiğimizi ve herkesten iltifat aldığımızı maalesef söyleyemiyoruz. Ancak bu uzun soluklu bir misyon ve sonunda mutlaka başaracağımıza ve herkes tarafından sahipleneceğimize inancımız tamdır.

—-Boşnaklar arasında kendi öz kültürlerine ilgi var mı, yeterli olduğunu düşünüyor musunuz?

Elbette var ancak yeterli olduğunu söylemek mümkün değil. Bunu arttırmak konusunda sivil toplum kuruluşlarına özellikle de halkımızla bütünleşmiş olan derneklerimize büyük görev ve sorumluluk düşmektedir.

—– Türkiye vatandaşı genç Boşnaklar Bosna ve Sancağı yeterince tanıyor mu oradaki durumdan haberdar mı?

Bir önceki yanıtıma benzer olacak. Yeterli değil ve çalışılması lazım.

—-Vakıf olarak başka projeleriniz neler, ya da hayal ettiğiniz, şunu da yapabilsek iyi olurdu dediğiniz şeyler var mı?

Gelecek için düşündüğümüz projeler içerisinde Boşnakların kültürü, tarihi ve sorunları ile ilgili akademik çalışmalara öncülük etmek, destek vermek veya ortak olmak, Türkiye’de Boşnak edebiyatının takip edilmesini arttırmak, Türkiye’de yaşayan soydaşlarımızın sanatsal kültürel ve tarihsel üretkenliğini arttırmak, onların eserlerini Bosna ve Sancakta tanıtmak, bir dergi çıkarmak, görsel ve yazılı basında ve sosyal medyada daha etkin olmak, eğitsel faaliyetlerde bulunmak vs. gibi konular vardır.

—-Ülkemizin Balkan politikasını nasıl buluyorsunuz, Boşnaklar yeterince destek görüyorlar mı?

Uluslararası ilişkilerin zorluğu nedeniyle balkanlarda etkin olmak çok bilinmeyenli bir denklemin çözülmesiyle eşdeğer zorluklar içerse de ve henüz ekonomik sosyal siyasal sonuçları net alınmamış olsa da geçmişe kıyasla hatırı sayılır gelişmelerin olduğu kesindir. Bu politikaların oluşmasında Türkiye’de yaşayan Boşnakların daha etkin olması gerekmektedir. Daha fazla yönlendirici ve politika oluşturucu fonksiyonumuzun olmasına ihtiyacımız var ve bu da ancak birlikte hareket etmekle ve çalışmakla mümkündür. Bu konudaki tek ortak paydamız Boşnak oluşumuz ve Balkanlarda yaşayan soydaşlarımızın bizim güçlü olmamıza ve desteğimize ihtiyacı olduğu gerçeğidir.

—– Bosna ve Sancak bölgesine gitme imkânı buluyor musunuz, ya da ne kadar zamanda bir ziyaret ediyorsunuz, oralarda Türkiye algısı nasıl?

Sık ve düzenli gittiğimi söyleyemeyeceğim maalesef. Hep bir vesile ile oldu ziyaretlerim. Bunlar da vakıf görevleri ile ilişkili idi. Türkiye algısını net değerlendirebilecek kadar geniş temasım olmadı. İlişki içerisinde olduğumuz kesimlerden olumlu yanıt aldığımı söyleyebilirim. Karşıt görüşlerin de olduğunu biliyorum.

—- Bosna ve Sancaktaki Boşnaklarda, Türkiye’ye asimilasyon yaptıkları ve giden Boşnakları asimile ettikleri nedeniyle kırgınlık var deniyor bu söze katılıyor musunuz?

Bu konu hangi gözle baktığınıza bağlıdır. Kendinizi bir azınlık olarak bakarsanız asimile olduğunuz yorumu yapılabilir. Ancak asırlarca vatandaşı olarak yaşadığınız bir ülkenin topraklarında yer değiştirdiğinizi düşünürseniz siz zaten o ülkenin bir parçasısınız. Onun milleti gibi inanıyorsunuz, adetleriniz, yaşam tarzınız onlarınki ile aynı, yerleştiğinizde yabancı gibi algılanmamış ve yabancılık hissetmemişsiniz, her türlü olanak sonuna kadar önünüze serilmiş, en yüksek mertebelere yükselmişsiniz. Siz zaten o toplumun bir paçasısınız sadece kökeniniz Boşnak. Eğer özününüzün bilincindeyseniz asimilasyon diye bir şey yoktur. Bence bu ikinci durum bize uyuyor ve devlet te asla bizi asimile etmek gibi bir politika gütmedi.

—- Türkiye vatandaşı olan Boşnaklar soyadlarını değiştirdiler, en azından oradaki soyadımıza yakın bir soyadı alsaydık ve geldiğimiz yerle bağımızı korusaydık milli hafızamız daha canlı olurdu diye düşünenler var, bu konuda neler söylemek istersiniz?

Bu bir gerçek. Göçlerin yaşandığı dönem “Ulus Devlet” yapısının hakim olduğu bir dönemdi ve Almanya’da Almanlar Fransa’da Fransızlar ve Türkiye’de Türkler yaşamalıydı. Bu dürtü Türkçe ad ve soyadını gerektirmişti. Öte yandan ilk göçen soydaşlarımızın soyadının ne olacağına dair önceden bir hazırlığı yoktu veya kendi soyadının Türkçe versiyonunu isteyebilecek lisana ve ısrara sahip değillerdi. Bu gibi nedenlerle bir nüfus memurunun yazdığına kalmıştır soyadlarımız. Sonra göçenler arasında uygun soyadı alanlar çoğunluktadır.

Zaman içerisinde hukuken değiştirilebilme olanağı doğmuşsa da aileler serpilip genişlediği ve alınan soyadının yayılmış ve tanınmış olması nedeniyle değişikliğin yaşama geçirilmesinin sıkıntılar doğurabileceği düşünülerek o soyadı kabullenilmiş ve yerleşmiştir. Bu durum kişisel olarak olmasa da bazı resmi işlemlerde veya soy sürekliliği açısından kökenle ilişkilenme konusunda sıkıntılara neden olmuştur.

Şimdi düşünüyorum da bu konuda eski soyadları ile ilişkilendirmeyi mümkün kılabilecek ve özümüzle bağın daha kolay kurulabilmesini sağlayabilecek bir çözüm için hukuksal, sosyal veya siyasal çalışmalar yapılabilir. Hatta bu konu akademik bir çalışmanın temelini de oluşturabilir.

– Türkiye vatandaşı Boşnakların, Bosna ve Sancaktaki akrabalarını bulmaları ya da kaynaşma programları çerçevesinde düzenlediğiniz bir etkinlik var mı?

Bu maalesef bizim çalışma alanımız dışında bir konu. Daha çok derneklerin ilgi alanına girmektedir.

— Son olarak Türkiye vatandaşı Boşnak gençlerine tavsiyeniz nedir?

Türkiye bizim vatanımız. Tüm varlığımız ve gücümüzle gelişmesi için çalışmak sorumluluğumuz. Bosna ve Sancak kimimizin kendisinin, kimimizin büyüklerinin orada doğduğu bizim ata topraklarımız, yakınlarımızın ve soydaşlarımızın yaşadığı bir memleketimiz. Ona sahip çıkmak ta keza yükümlülüğümüz. Türkiye ve biz güçlü olursak o topraklarda barış, huzur ve gelişme olur. Bunun için çok iyi yetişmiş iyi eğitim almış gençlere ihtiyacımız var.

Tarih ve sosyal bilimler konusunda yetersiziz. Merakı olanlara bu alanlarda akademik kariyer öneririm.

Görevi devredeceğimiz genç kadrolara ihtiyacımız var ve gençlerimiz vakfımıza sahip çıksınlar. Vakfımıza üye olsunlar ve vakfımızı emin ellere teslim etmenin gönül rahatlığını yaşayalım.

Bu güzel sohbet için size ve sizin adınızda Boşnak Medya ailesine içten teşekkürlerimi sunarım.

YORUM YAP