Boşnak Edebiyatı ve Ünlü Boşnak Edebiyatçılar » Boşnak HaberBoşnak Haber

19 Mayıs 2024 - 00:03

Boşnak Edebiyatı ve Ünlü Boşnak Edebiyatçılar

Boşnak Edebiyatı ve Ünlü Boşnak Edebiyatçılar
Son Güncelleme :

27 Nisan 2017 - 18:27

 

Hazırlayan: Zeynep Işıl Hamziç  Boşnak Medya

GİRİŞ

Boşnaklar, Fatih Sultan Mehmet Han döneminde, (1463) İslamiyete geçmiştir. Osmanlının ele geçirdiği diğer Balkan ülkelerinden farklı olarak, Bosna Hersek’teki Boşnaklar, İslamiyeti kitlesel bir biçimde kabul etmiştir.Osmanlı yönetimine girdikten sonra Bosna’da sosyal,ekonomik, eğitim ve kültür alanında büyük değişiklikler olmuş Osmanlı dinle birlikte yeni bir devlet ve toplumsal yönetim de getirmiştir. Böylece, Müslümanlığı kabul edenlerin eski kültürlerinin Osmanlı kültürüyle karışması sonucunda özgün bir topluluk yapısı oluştu.

1585 yılına kadar bir Sancak beyliği olan Bosna-Hersek, daha sonra da eyalet oldu. 1418’den 1878 yılına kadar bu vilayette 264 vali görev aldı. Bosna valileri, önce Saraybosna’da daha sonra Banjaluka ve Travnik’te görev aldı. Bosna valilerinin en ünlüsü, Bosna’ya yaptığı hizmetler sayesinde günümüzde de adı saygıyla anılan Gazi Hüsrev Bey‘dir. Yalnızca iyi bir yönetici değil, değerli bir aydın ve hayırsever olan Gazi Hüsrev Bey’in yaptırdığı cami, medrese, tekke, kütüphane ve daha birçok yapıttan bazıları, Sırp ve Hırvat milliyetçilerinin akıl almaz düşmanlıklarına rağmen bu gün bile hala ayakta durmaktadır.

Tarih boyunca Boşnaklar, Osmanlı devletinin sağ­ladığı bütün hak ve özgürlüklerden yararlanıp, egemen bir öğe olarak askeri ve mülki yönetimde her zaman yer almış ve her fırsatta da devlete karşı bağlılıklarını göstermişlerdir. Osmanlı döneminde, Boşnaklardan 22 kişi sadrazamlığa kadar yükselmiştir.Bilindiği gibi olağanüstü zekası sayesinde devletini güçlendirerek yeni ülkelere sahip olmasında büyük hizmeti geçen Sokullu Mehmet Paşa, Osmanlı tarihindeki en saygın sadrazamlardan biridir.Bosna-Hersek, Osmanlı döneminde gelişip güzelleşmiştir. Avrupa’yla sı­nırlanan en kuzeydeki eyalet olduğu için Osmanlı yöneticileri Bosna’ya her zaman ayrı bir önem, ayrı bir değer vermiştir. Bölgenin her alanda kalkınması için büyük yatırımlar yapılmış halkın isyanlarına karşı da her zaman dikkatli davranılmıştır. Bosna vilayetinin önemini göz önünde bulunduran Babıali buraya her zaman en iyi yöneticiler göndermeye çalışmıştır. Ama her şeye rağ­men 400 küsur yıl sonra Osmanlı devleti Berlin Kongresi (1878) kararıyla Bosna-Hersek’i, Avusturya-Macaristan’ın yönetimine bırakmak zorunda kaldı.Bosna-Hersek’in statüsü hakkında bir antlaşma imzaladı.Bu antlaşmaya göre 1908 yılına kadar Bosna sözde Osmanlı devletinin, gerçekteyse Avusturya-Macaristan egemenliği altına girdi. II. Meşrutiyetin açtığı bir sürü sorunla mücadele eden Osmanlı hükümeti, 1909 yılının baş­langıcında da imzalanan bir protokolle Bosna’nın Avusturya’ya ilhakını tanıdı.Osmanlının buralardan çekilmesine Boşnaklar (Müslüman olanları) karşı koydularsa da başaramadılar. Yeni idareciler onların isyanlarını çeşitli tehdit ve baskılarla kısa zamanda önledi.  Böylece, Bosna-Hersek I.Dünya Savaşının sonuna kadar Avusturya-Macaristan İmp. yönetimi altında kalmıştır. Avusturya-Macaristan’ın,I.Dünya Savaşında yenilgiye uğramasından sonra Bosna Hersek, bu bölgelerde her zaman gözü olan Sırbistan Krallığına bırakılmıştır. 1918 yılının sonlarında kurulan Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığının bir bölümü olan Bosna-Hersek, 1941 yılına kadarda bu şekilde yönetilmiştir.

II.Dünya Savaşı yıllarında Almanlar, Krallık Yugoslavya’sını istila edince, Bosna-Hersek’in bir kısmında nazilerce Hırvatistan devleti kuruldu, diğer bölümü de Almanların istilası altında kaldı. 1945’te, nazi Almanya’sının yenilgiye uğramasıyla,Yosip Broz Tito tarafından yönetilen 1943 yılında jayçe’de alınan karara göre Bosna-Hersek, İkinci Yugoslavya’nın altı cumhuriyetinden biri oldu taki Yugoslavya’nın dağılmasıyla,1992 yılında egemen bir devlet olana kadar..

Bosna-Hersek’in Osmanlılar tarafından ele geçirilmesinden sonra bu bölgenin tarihi Osmanlı tarihinin ayrılmaz bir bölümü oldu. İslamiyeti kabul etmekle birlikte Boşnaklar, Türklerin sadece örf ve adetlerini kabul etmekle kalmadı, Osmanlı, kültür ve eğitim kurumlarına da katıldı. Örneğin, Bosna Hersek’in
Avusturya-Macaristan’a katıldığı yılda bu eyalette 434 ilk okul ile 43 medrese ve daha birçok lise, askerı idadı, öğretmen okulu ve i 2 sanat okulu ile Vilayet Yüksek Okulu vardı. Çoğunlukla İslam toplulukları tarafından yönetilen bu okullarda özel olarak kız çocuklarının öğrenim görmesine önem verilirdi.

Boşnak dili,Osmanlı dilinden etkilenmiş ve bir çok kelime zaman içerisinde Boşnak diline geçmiştir. 1463’te Osmanlı ordularının Bosna’yı fethinden hemen sonra, Boşnakların önemli bir kısmı, Osmanlı dilini resmi dil olarak görmüş aralarında anlaşma ve edebiyat dili olarak da kabul etmiştir. Bu ise ,Bosna Hersek hükumeti, üç dilin (Sırpça, Hırvatça ile Boş­nakça’nın) ve iki yazının (Latince ile Kirilcenin) eşit olduğunu yasallaştırmıştır.

İslamiyeti kabul ettikten sonra Boşnak Müslümanları Kiril alfabesinin gelişmiş bir biçimi olan Bosançitsayı Arap alfabesiyle değiştirdi. Boşnakça metinler de Arap harfleriyle, daha doğrusu Osmanlıların kullandıkları harflerle yazılıyordu. Hatta daha sonraki yıllarda, Osmanlı Bosna’sında yaratılan Boşnakça eserler de, Arap harfleriyle yazılıp basılmıştır. Boşnaklar arasında Osmanlıca, Arapça, Farsça yazı yazanların sayısı çoğalmıştır. Tabii, eğitimde olduğu gibi edebiyat da o dönemde Osmanlı kültür ve uygarlığı çerçevesinde gelişmiştir. Osmanlılarda olduğu gibi Boşnaklarda da, Arapça, bilim, hukuk ve ilahiyat (teoloji) dili, Türkçe administrasiyon ve geniş halk yığınlarına seslenen bir dil, Farsça ise şiir diliydi.Boşnaklar, kimi güçlüklere rağmen bu dillerle birlikte Doğu düşüncesini de tanıdılar, böylece yeni bir uygarlığı da benimsemiş oldular. Avusturya  ilhakından sonra Boşnaklar, Arap harflerinden başka Latin alfabesini de kullanmışlardır. 1918 yılından günümüze kadar çoğunlukla Latin alfabesini kullanmaktadırlar. Ancak, Boşnakların “Reisulüleması Hacı Mehmet Cemalüddin Çavuşeviç” in Arap alfabesinin Boşnak diline uygulanması yönünde çabaları olmuştur. I.Dünya Savaşına kadar Boşnakların yayımladıkları dergi ve kitaplarda kullanılmıştır. 

Boşnaklar sadece yeni duruma ayak uymakla kalmayıp çalışmalarıyla Osmanlı İmp. gelişen ilahiyat, eğitim ve kültüre de büyük katkıda bulundular. Osmanlı bilim, kültür ve edebiyatını değerli kişilerle zenginleştirdiler. Bu dönemde Boşnaklar arasında gelişen edebiyat ile sanat ve bilim dallarını inceleyen daha doğrusu değerlendiren birkaç yazı vardır.Osmanlı dönemindeki Boşnak edebiyatıyla, başta Almanlar olmak üzere, kimi yabancıların da uğraşmalarına rağmen, Safvet Bey Başagiç‘in 1912 yı­lında yayımladığı İslam Edebiyatında Boşnaklar ve Hersekliler adlı eseri, bundan sonra yapılan birçok çalışmalarda kaynak olarak kullanılmıştır.Fehim Nametak, 1989 yılında yayımladığı kitabında dilimizde yazan 116 Bosna-Hersekli şairden söz etmektedir.  Bundan sonraki çalışmalarda Osmanlı döneminde Osmanlı’ca yazanların sayısının 300 den çok olduğu ileri sürülmektedir.Boşnak edebiyatı, 4 ayrı dönem içinde incelenir. Gerçekte bu dört dönem, Boşnakların yaşamında dört ayrı tarihi dönem olarak da nitelenebilir.

1. Osmanlı 2. Avusturya-Macaristan 3. II. Dünya Savaşının sona ermesine kadar olan devre  4. de Eski Yugoslavya’nın dağılmasına kadar Boşnakların, Bosnalı Sırp ve Hırvatlarla beraber yaşadıkları dönem.

Osmanlı dönemi Boşnak edebiyatı iki yönden incelenmektedir

ilki, Adni’den (1420-1474) başlayarak divan şairi Arif Hikmet’e (t-829-i 903) kadar Doğu dillerinde yaratılan edebiyat ve ikincisi de, “Alhamiyado” diye adlandırılan, daha doğrusu Boşnakların ana dilleri ve Arapça harflerle yazdıkları edebiyattır.Aşağı yukarı 500 yıllık bir dönemde yaratılan bu edebiyat, Boşnak edebiyatının en ilginç ve en önemli bölümüdür. Gerçekte, Boşnak yazarları bu dönemde, Osmanlı edebiyatının ayrılmaz bir bölümü olan, zengin bir edebiyat yaratmışlardır.Bu dönem Boşnak edebiyatı vakayiname, seyahatname ve salnameleriyle de çok zengindir. Doğu edebiyatlarının etkisi altında yaratılmasına rağmen edebiyattaki konular, her şeyden önce Bosna’ya bağlıdır. Bu özellikle şehirler için yazılan şiirlerde, kişiler için yazılan destanlarda, seyahatnameler ile epigraflarda çok iyi görülmektedir. Özellikle Vatana karşı sevgi ve saygı temaları ağır basmıştır.

Osmanlı dönemi Boşnak edebiyatının önemli temsilcileri den yine Lirik şiirleri ile epigraf yazarı
Nihadi (1587 yıllarında ölmüş);

Boşnakların bilim ve edebiyat alanında en ünlü kişisi Hasan Kafi Pruşçak (1544-1616);

Lirik şiirler şairi Derviş Paşa Blajezidagiç (1560- 1603) başarılı lirik şiirler yazarı Mecazi (1610 yılında ölmüş);

Tasavvuf şiiri ustası Lamekani (ölümü 1624 yıllarında)

Saraybosnalı büyük şair Nergisi (1592-1635)

Talık (ölümü 1674)

Epigraflar yazarı Reşit (1560-1715)

divan şairi Hurremi (XVI yy.); başta Nabi olmak üzere o dönemin birçok şairleri tarafından güçlü bir şair olarak övülen Ali Alaeddin Sabit (ölümü 1712)

Saraybosna’nın mutasavuf şairi Meyli Derviş Mehmet (1713-1781);

Seyyah Hacı Yusuf Livnak (XVI yy. sonu ve XVII YY. baş­langıcı)

Ali Paşa Rizvangbegoviç’in kızı Habibe Stoçeviç (1845-1890)

Divan şairi Hersekli Arif Hikmet ve özel olarak “Bosnevi” ile “Hersekli” lakaplarını kullanmış daha birçok yazar vardır. 

 1878 yılına kadar,Doğu dilleri edebiyatıyla birlikte yaratılan Alhamiyado edebiyatı,Bu dönemde gelişmiştir. Boşnakların Sırp-Hırvat dilinde ve Arap harfleriyle yazılan edebiyatıdır ve Boşnaklar arasında ne zaman yaratılmaya baş­landığı bu güne kadar tespit edilmesede ilk örneklerine XVII. YY sonlarında rastlandığı ve XIX. YY sonuna kadar sürdüğü saptanmıştır. Doğ­rusu Alhamiyado edebiyatı, Doğu dilleri üzerine yaratılan edebiyatın değerini yitirmeye başladığı bir dönemde baş göstermektedir. Alhamiyado edebiyatındaki dil, Boşnakların eskiden konuştukları halk dilidir.Bu edebiyatta en çok kaside, ilahi ve hikaye türleri görülmektedir. Çoğunlukla dervişler tarafından yaratılan bu tür edebiyat, içeriği, kalite ve sanat değeri bakımından Boşnakların Doğu dillerinde yarattıkları edebiyatla kıyaslanmayacak kadar düşük düzeydedir. Alhamiyado edebiyatının en önemli yanı, Boşnaklann kendi eski dil ile kültürlerini yaşatma yönünde verdikleri çabadır.

Alhamiyado edebiyatı ile Boşnaklann Doğu dillerinde yarattıkları edebiyat arasındaki benzerlik her iki edebiyatın aynı harflerle yazılmasında ve yanı sıra siyası toplumsal ile kültür ortamında yaratılmasında, daha doğrusu kimi konu ile temaların birbirine yakın olmasındadır. Bu tür edebiyatta önemli yapıtlar bırakan yazarların başında Üsküfi mahlasını da kulanan, Mehmet Hevaji’dir.(1601-1651) Didaktik şiir ve ilahiler yazmıştır.1631 yılında da Potur şahidiye adlı ilk Türkçe-Boşnakça sözlüğünü manzum biçimde yazmıştır. Sözlüğün ön sözünde kendisi için Boş­nak (Bosnevi) olduğunu söylüyor ve Boşnakça olan dilinin, diller arasında çok ayrı bir dil olduğunu belirtiyor. “Boşnak dilinin manzum sözlük yazarı” olarak Hevaji’yi Evliya Çelebi de Seyahatname’sinde saygıyla anmaktadır. Alhamiyado edebiyatının ilk örneği olan ve  IV. Murad’a ithaf edilen bu sözlük, 1868 yılında Oto Blau tarafından yayımlanmıştır.

Taşlama yazarlarından da Hasan Kamija (ölümü 1680), ahlakı-didaktik ve taşlama şairi Mehmet Aga Prusça; Said Vehab İlhamija (ölümü 1821), Nakşibendi Şeyhi ve ilahiler yazarı Abdurrahman Sırrı (ölümü 1847);şaire Umihane Çuvidina (1795-1870); şair Mustafa Firaki (1775-1827) ve lirik şair Feyzo Softa‘nın Alhamiyado edebiyatında önemli yeri vardır.

Osmanlı döneminde şiirden başka Boşnaklar arasında ilahiyat, İslam felsefesi,tasavvuf, hukuk, şeriat, astroloji, matematik, sosyoloji, coğrafi, tıp, tarih,dil bilgisi bilimleriyle uğraşan ve bu konularda bilimsel eserler veren çok sayıda kişi vardır. Boşnaklar ayrıca hattatlık alanında da büyük başarılar kaydetmiştir.Hattatlar Kuran’dan başka şeriat, tefsir, hadis, astronomi, astroloji,matematik, tasavvuf ile çeşitli divanları yazmak ve süslemekle uğraşmışlardır.Boşnak hattat ve nakışçılar, XVI. YY da sanatlarının doruğuna varmıştır.

Yazılı edebiyatla birlikte Osmanlı döneminde Boşnaklar arasında güçlü bir halk edebiyatı da gelişmiştir. Çoğunlukla merkezlerde gelişen bu halk edebiyatında da, başta dil ve melos olmak üzere Doğu halk edebiyatıarının büyük etkisi apaçık görülmektedir. Bu etki özelolarak “sevdalinka” diye adlandırılan ve aşk türkülerine benzeyen türkülerde en iyi görülmektedir. Ayrıca Boş­nak halk edebiyatı lirik destanlar ile baladlar yönünden de zengindir. Bu destanlarda Boşnak ailesinin yaşamı, dramı, trajedisi ile savaşımı büyük bir ustalıkla anlatılmaktadır. Üstün bir sanat değerine sahip bu balad ile destanlar halk şairinin her zaman halkın yanında olduğunu ve olayları günü gününe izlediğini göstermektedir.

Halk edebiyatının en güzel örneği HasClnaginitsa (Hasan Ağanın Karısı) adlı baladdır. İlk defa, İtalyan filoloğu ve gezi yazarı Alberto Fortis tarafından  1774 yılında Venedik’te yayımlanınca Hasmwginitsa birçok folklorcu ve şairin ilgisini çekip Avrupa halk edebiyatının da değerli bir incisi olarak değerlendirilmiştir.

J. V. Goethe de bu balada hayran kalmış ve orijinaldeki uyum ile mclosu koruyarak bunu Almancaya çevirmiş, 1778 yılında yayınlanmıştır. J. V. Goethe’nin bu işe girişmesi, Hasanaginitsa’nın aşağı yukarı
bütün Avrupa dillerine çevrilmesine ve Bayron, Puşkin, Lermontov, Gerber, J. Grim, Lamartine, Mickieçz, Koptar gibi ünlü yazarların dikkatini çekmesine neden olmuştur. Bu balad, bir halk edebiyatında. başka dillere en çok çevrilen (sadece İngilizceye on altı defa) ve üzerine en çok yazı yazılan bir metindir. Hasanıginitsa birçok halk bilimcinin Boşnakların halk edebiyatına karşı ilgısini de uyandırmıştır. Bu durum Boşnak Halk edebiyatının dünya halk edebiyatına girmesine neden olmuştur. Boşnak edebiyatında, Ömer ile Meril (Moriç Kardeşler ve Hljzı Bey Durml/ş ile ilgili baladların da büyük değeri vardır.Destanlarda ise çoğunlukla yiğitlikler, ünlü kişiler arasındaki düellolardan ve sultan adına savaşan Boşnaklardan söz edilir. Ç’erçe/ezli Ali, bu destanların en ünlülerinden biridir.

Birçok Boşnak hikayesi, Türk masalları gibi “Bio jednom jedan … ” “Bir varmış … ” diye başlar. Boşnak halk edebiyatında Türk, Arap ve İran halk edebiyatının malı olan kimi hikayelere, çok küçük değişmelere
rastlanılmaktadır. Boşnaklar arasında Nasrettin Hoca’nın da birçok fıkraları olduğu gibi ya da yerelolaylara uygulanarak anlatılmaktadır. Devletve din için yürütülen savaşlarda acılar içinde ölen şehitler, iyi yürekli evliyalarla ilgili birçok yerli efsaneler de vardır.

Sevdalinkalar, destanlar ve baladlar ile diğer nazım biçimleri, ilk dönemlerde şehirlerde, ağa, bey ve diğer aydın kişilerin evlerinde söyleniyordu.Daha sonra bunlar haremlerde, şehir kahvelerinde, düğünlerde ve çeşitli şenliklerle topuluklarda söylenmeye başladı.Günümüze kadar Boşnaklar arasında baş yeri alan halk türküleri, özel olarak sevdalinkalar bu bölgede Boşnak olmayan diğer uluslar tarafından da zevkle
söylenir. Halk edebiyatı, Osmanlı döneminde olduğu gibi, daha sonraki yıllarda da yazılı Boşnak edebiyatını büyük ölçüde etkilemiştir.

Bosna-Hersek’in, Avusturya-Macaristan egemenliği altına girmesi, burada yaşayan diğer halkların olduğu kadar Boşnakların da toplumsal siyası eğitim ve kültür yaşamını büyük ölçüde etkiledi. Yeni yönetimin egemenliği altında Boşnaklar dinı ve eğitim haklarından başka birçok hak ve özgürlüklerini de
kaybettiler. Kültür yaşamında bir duraklama başladı, yazıyla uğraşanların sayısı azaldı. Yayın etkinliği adeta durdu. Boşnak dilinde ve Arap harfleriyle sadece üç-dört gazete yaşamını sürdürebiliyordu. Boşnakçaya uygulanmış Arap harflerinin yerini, yavaş yavaş Latin alfabesi aldı. Aydınlar ve ileri gelen Boş­naklar bu değişiklikleri çok zor kabul ediyordu. Yüzyıllarca bağlı oldukları bir uygarlıktan, uzaklaşarak yeni bir uygarlığa uzlaşmak çok zordu. Bu nedenden baskılara rağmen direnerek, yeni Avusturya-Macaristan yönetiminin dikte ettiği yaşam koşullarına karşı koydular. Ancak On küsur yıl süren bu direnme sonunda Boş­naklar yeni devletin kimi kurallarını kabul etmek zorunda kaldılar. Böylece yaşamlarında yeni bir dönem başladı.

Bu yeni durum edebiyatı da etkiledi. Şaşkınlık içinde geçen bir duraklamadan sonra, XIX. yüzyılın sonlarında doğru birkaç yazar yeni bir Boş­nak edebiyatının temellerini attı. Avusturya-Macaristan yönetimi altında yaratılmaya başlanan bu dönemde şair ve hikayeciler, Arap harfleri yerine Latin
harflerini kullanmaya ve kendi halk dillerinde yazmaya başladılar.Yazarlar arasında; yeni duruma ilk ayak uyduran ve yeni bir edebiyat akı­mının başlamasında Mehmet Bey Kapetanoviç Lyubişka öncülük yapmıştır.

Risaleyi Ahlak adlı ilk kitabını (1883) Latin harfleriyle yayımladı. Daha sonraları Halkııı Varlığı ile Doğunun Varlığı adlı kitaplarını yayımlayarak çağdaş Boşnak edebiyatının yönünü çizdi. Gerçekte bu iki kitapla Mehmed Bey Kapetanoviç Lyubişka, Boşnakların, Batı ile Doğu arasındaki arabuluculuk rolünü
de ele almaktadır. Kapetanoviç, Boşnakların, Avrupa kültür ve yaşam biçimine ayak uydurmaları gereksinmesini vurgulamak için 1891 yılında “Boşnak” adında bir dergi de çıkarmaya başladı. Bu ve dokuz yıl sonra (1900) çıkmaya başlayan Behar dergisi etrafında toplananlar gerçekte çağdaş Boşnak
edebiyatının temellerini atanlardır. 1903 yılında kurulan Behar kültür, eğitim cemiyetinin de Avusturya-Macaristan egemenliği altındaki koşullarda, yeni eğitim, kültür, edebiyat ve sanat gelişmelerini desteklemekte önemli bir rol vardır.

Bu yeni dönemde şair ve yazarlar, şiir, hikaye ve romanlarım kendi halk dilleriyle yazmaya başladılar. Bu nedenden de, daha doğrusu kökene dönmek amacıyla aydınlar halk bilimi malzemesini toplama, yorumlama ve yayımlama çabasına da giriştiler. Böylece yüzyıllarca kullanılan Türkçe, Farsça ve Arapça
yavaş yavaş bir yana bırakıldı. Ama bu Boşnak yazarlarının, bilginlerinin ve aydınlarının Osmanlı-Türk kültüründen, edebiyatından ve felsefesinden bütünüyle koptukları anlamına gelmez. Batı kültürüne açılma döneminde de Doğu dillerinde yaratılan edebiyatın izlerini görmek hiç de zor değildir. Hatta
kimi yazarlar divan ve özel olarak tasavvuf şiirinin etkisi altında yaratmaya devam ettiler. Hikayeci ve romancılar eserlerinde bundan böyle de Osmanlı döneminin tarihı kişi ve olaylarına önem verdiler, geleneklerden vazgeçmediler. Bosna’nın Avusturya Macaristan’a ilhak edilmesiyle Boşnakların
Türklerle olan ilişkileri ve bağları kesilmedi. Birçok aydın Boşnak, İstanbul’u bilim ve kültür merkezi ve esin kaynağı olarak saymaya devam etti. 

Boşnakların, yarı derebeyi Osmanlı düzen ve kültüründen, gelişmekte hız almış bir Batı düzen ve kültürüne geçmesinde toplumsal, siyası,eğitim ve kültür işçisi de olan birkaç ünlü yazarın büyük rolü vardır. Mehmed Kapetanoviç Ljubişka‘dan başka, Safvet Bey Başagiç, Ethem Mulabdiç,
Osman Nuri Haciç, A vdo Karabegoviç, Hasanbegoviç, Osman Cikiç, Salih Kazazoviç ve Mustafa Çazim Çatiç başta gelen birkaç değerli yazardır.Bu tarihı ve edebı geçiş döneminde, Batılılaşmayı amaçlayan Boş­nakların bu aydın kuşağı ve yazarları, başta coğrafi yakınlık ve dil yönünden Hırvatistan’da yaratılan edebiyatın etkisi altına girdiler. Böylece bu dönem Boşnak yazarlarının çoğu yazıda Batılılaşmayı Hırvat yazarlarından öğ­renmeye başladı. Daha sonra bazı Sırp yazarlarını da örnek aldılar. Ama Hırvat ve Sırp yazarları Batılılaşmayı daha yeterince benimsemediklerinden bunlar Boşnak yazarlarının yaratıcılığını büyük ölçüde etkilemediler. Bu yüzden Boşnak yazarları kendi kendini yetiştirmek, Batı kültürüne giden yolları bulmak zorundaydılar. Böylece diğer Avrupa yazarları gibi bu dönem Boşnak yazarları
da birçok denemelerden geçtiler. Bu dönemdeki Boşnak edebiyatının biçim açısından, Hırvat ve Sırp edebiyatıarından hiç de geride kalmadığı ileri sürülür. Hatta yıllardır Doğuyla yaşayan, Doğu kültür ve felsefesini, tasavvufunu,zengin divan edebiyatını iyi tanıyan ve bunun gelişmesine de katkısı
olan Boşnak yazarları, Hırvat ve Sırp edebiyatçılarında üstün sayılabilir.

Günümüze kadar değerini yitirmeyen ve öteki ulusların halk edebiyatlarından çok daha zengin olan halk edebiyatı en çok sevdalinka ile baladlar Boş­nak yazarlarına Batılılaşma yolunda büyük bir esin kaynağı olmuştur. Sosyal konular ağır basmaya başladı.Bu özellikle düz yazıda belirgin bir hal aldı.

Böylece Boşnak roman ve hikaye yazarları,ülkelerine yerleşmeye başlayan Alman ve Macarların, ağa ile beylerin mallarını nasıl aldıklarından, eski Boşnak, Müslüman ailelerinin çöküp yok 0lmalarında, mal ve mülkünden yoksun kalan Boşnakların doğum yerlerinde açı­lan fabrikalarda çalışmaya başlamalarından ve göçlerinden söz ettiler. Bey,çiftçi ve sermaye, iş konularını ele alırken yazarların çoğu, Boşnakların neden fakirleştiğini, yeni gelenlerin neden zenginleştiğini, özel olarak durumlarının iyileşmesi için hiçbir girişimde bulunmayan beylerin neden fakirIeştiğini, yeni gelenlerin neden zenginleştiğini anlatırlar.

Avusturya-Macaristan egemenliği altında Bosna’daki yaşamı anlatırken bu yazarların çoğu İstanbul’u da konu edinerek Boşnakların devletiyle olan bağlarının tamamen kesilmediğini vurgulamaya
çalışırlar. Daha sonraki dönemde yazılan düz yazılarda, Boşnaklar için en büyük facialardan biri olan II.Meşrutiyet ve bunun sonucu olarak başlayan göçler konu olarak ağır basmaya başlar.

Avusturya-Macaristan döneminde, zengin halk edebiyatı ile Osmanlı edebiyatı ve kültürüyle kaynamasından güç alan Boşnak edebiyatı, Doğu uygarlığı kültüründen doğduğu iddiasıyla Hırvat ve Sırp edebiyat tarihçileri tarafından uzun yıllar başlı başına bir edebiyat olarak inkar edildi,tanınmadı.
Hatta tarihı bir geçmişe dayanan ve tümüyle ayrı bir jeopolitik ortamda yaratılan Sırp ve Hırvat edebiyatıarından apayrı bir edebiyatın öncüleri olan Boş­nak yazarları ders kitaplarına giremez, ders plan programlarında yer alması bile düşünülemezdi.Uzun zaman bu durum değişmedi.

Ancak yıllar sonra, krallık Yugoslavyası döneminde, yazarların yaşadıkları yer temel alınarak, şu ya da bu Boşnak yazarının Hırvat ya da Sırp yazarı olduğu iddia edilmeye başlandı.

Bunun böyle olmasına başta, Boşnakların ayrı bir ulus, milli topluluk olarak tanınmaması neden olmuştu. Her ne pahasına olursa olsun Hırvat ya da Sırp edebiyatına girmek,daha doğrusu bu edebiyatlardan birinin yazarı olmak isteyen kimi Boşnak yazarları da, bilinçli ya da bilinçsiz olarak, böyle bir durumun destekçileri olmuştur.

Hatta kimi Boşnak yazarı, mi1ll varlıklarını önemsemeyerek sözde anasiyonel ve transnasiyonel ideolojilerin sözcüleri olmuştur. Ama buna karşın Safet Bey Başagiç ile Musa Çazim etkisi altında yaratmaya başlayan yazarlar,kendi sosyo-politik görüşlerini genişlettiler, ilk kuşak Boşnak yazarlarının
Batı kültür ve edebiyatıarına doğru yönelmede daha da ileri gittiler.

Bunun yanında, Osmanlı dönemi edebiyatını yaşatanlar da vardı. Biçem ile biçim ve hatta dildeki kimi ayrılıklara rağmen bu iki ayrı grubu birbirine bağlayan ve bunların kendine özel bir jeopolitik
ile etnik ortamdan geldiklerini belirten delillerden biri de ele aldıkları konulardır. Edebiyattaki görüş ve anlayışları nasıl olursa olsun, bu her iki kuşak Boşnak yazarlarının çoğu şiir ve düz yazılarında varlıklarını, örf ve adetlerini, doğup yaşadıkları köy ve şehirlerinin havasını yansıtmış, tarihı
geçmişlerinden esinlenerek yazmışlardır. Bu yüzden, eski geleneğe bağlı ve yaratıcılığını Osmanlı-İslam kültürüne dayanarak Boşnak halk türkü ve hikayelerinden yararlanıp yazan yazarlar arasında kesin bir ayrım yapmak zordur.

Bu ayrım, ancak daha sonraki yıllarda, Boşnak yazarlarının Zagreb ve Belgrat’a taşınmalarıyla daha büyük ölçüde görülecek ve derinleşecektir. Avusturya-Macaristan egemenliğinden sonra krallık Yugoslavyası yönetimine giren Bosna-Hersek’te, halk yeni bir düzende yaşamaya alışmaya çalıştı.
Avusturya-Macaristan yönetimine kolay kolay alışamayan Boşnaklar için ) bu yeni düzende yaşamak çok daha zordu. Boşnak yazarları için de yazmak, yazdıklarını yayımlatmak hayli güç bir işti.

Sırp-Hırvat milliyetçileri, Boş­nakların karşısına iki seçenekle çıktı: Sırp ya da Hırvatlığı benimsemek ya da Türkiye’ye göç etmek. Bu durum karşısında Boşnak yazarlarından bazıları ülkelerini
terk edip Zagreb ve Belgrat’a taşındılar. Bu aydın ve yazarlar arasında ayrılığa neden oldu. Osman Nuri Haciç gibi kimi yazarlar da, yazı hayatından çekildi. Uzun yıllar bu böyle sürdü. Ama İkinci Dünya Savaşı öncesinde buzların çözülmesiyle, Boşnak aydın ve yazarları örgütlenmeye, yeni cemiyetier
kurmaya ve yeni edebiyat-sanat dergileri çıkarmaya başladı. Bu durumdan cesaretlenen yazar Ahmet Mulahaliloviç, Boşnak yazarlarının o dönemdeki ders programlarına alınması konusuna değinen Gayret dergisindeki yazısında şunları söylüyordu: “Hiç yokmuşuz gibi, Müslümanların edebiyatı ortaokul programlarına alınmıyor. Hatta, Müslüman yazarlar Üniversitede de alınmıyor”.
Bu nedenden, Yugoslav edebiyatını okutan hocalar, edebiyatımız konusunda hiç bir şey bilmiyor”. 

II. Dünya Savaşı arasında yaratılan Boşnak edebiyatında, şiir yaşamını sürdürürken hikaye ve roman özel bir yer almaya başladı.Safet Bey Başagiç ile Musa Çazim Çatiç’in şiir anlayışını sürdüren Hamza Humo‘nun (1895- ı 970) bu dönem yazarları arasında önemi büyüktür. Boşnak edebiyatında şair olarak da bilinen bu yazar, 1927 yılında yayımladığı. GroZdClfllll Kikot (Grozdan’ın Kahkahası) adlı romanıyla modern Boşnak romanının temelini atmıştır. Tipik bir Alman okulu olan ekspresiyonizmin, daha doğrusu Batı sanat ve edebiyat görüşlerinin Boş­nak edebiyatındaki etkisi bu romanda en çok görülmektedir.

Hamza Humu’nun romanda yaptıklarını Ahmed Muradbegoviç (1907-1972) hikayede başardı. Bu çağdaş yazarın hikayelerinde, Doğu-Batı ve geleneksel Osmanlı­ İslam kültürü ile Avrupa uygarlığının yayılmasıyla Boşnak şehir ve köylerinde beliren çarpışma ile zıtlıklar ağır basar. İki Dünya Savaşı arasında milletinin psikolojik, etnik ve kültür yönünden alın yazısını inceleyip vardığı sonuçları
başarılı bir biçimde yansıtan Ahmed Muratbegoviç’in, 1924 yılında yayımladığı “Haremseke Novele” (Harem Hikayeleri) adlı hikayeleri, edebiyat eleştirmenleri tarafından kendine özgü yol bulan bir yazarın yapıtı olarak nitelenmiştir.Onun, insanın iç ve dış dünyası arasında ki karşıtlikları incelerken ekspresyonizm ülkelerine dayandığı apaçık görülmektedir.

II. Dünya Savaşı arasında hikaye ve roman yazarlar listesine, Abdurezak Hıvzi Bjelovats, Alija Nametak, Hasan Kikiç, Ziya Dizdareviç, Enver Çolakoviç gibi değerli yazarların adını da eklemek gerek. Galatasaray Lisesi öğrencisi ve Graz Maliye akademisi mezunu olup, çeşitli görevlilerinin yanı sıra Türkçeden birçok çeviriler yapan A. H. Byelovts, (1886-1972) kendisinden önce yazanlara nazaran romanlarında, Boşnak ailesini daha derinden ve daha büyük bir cesaretle incelemiş, olağanüstü değerli sosyal yapıtlarıyla Boşnak romanının yerel konular ile tarihi’ olaylardan kurtulması yolunda ilk adımı atmıştır. Boşnakların yeni koşullara ayak uydurup uyanması ve aydınlanması için savaşan A.H. Byelovts, memleketindeki asilzadelerin görüş ve anlayışlarını da kınamıştır. Zamanında ve daha sonra da çok tutulan bu yazar,Hazer adlı romanını eski krallık Yugoslavyası’nın Ankara’daki büyük elçiliğinde
basın ve kültür ataşesi olduğu yıllarda Türkçe yazmıştır. Asilzade ailelerinin
bozguna uğradıkları yeni siyası ve sosyalortam ile Sırp-Hırvat-Sloven yöneticilerinin yaptığı toprak reformlarıyla Boşnak ağa ve beylerin ellerinden arazilerin alınması sonucu Boşnak ailelerinin yaşadığı dramı da Alije Nametak(1906-1987) kaleme almıştır.

Çoğunlukla betimleyici bir yazar olarak bilinen Alija Nametak, hikayelerini yazarken yıllarca uğraştığı halk bilgisinden de yararlanmış, hayattaki dert ve kaygıların dengesini içlerindeki iyilikte, huzur ve mutlulukta,inanç ve alın yazılarında bulmaya çalışan sıradan Boşnaklarla dolu olduğunu aktarmıştır.
Boşnak hikaye ve romanına yeni yollar açmak ve bunu zenginleştirmekte Hasan Kikiç‘in de (1905-1942) büyük katkısı vardır. Hayatının büyük bir kısmını Zagreb’te geçirmesine ve çok genç ölmesine (39 yaşında) rağmen Hasan Kikiç, Bosna’yı, Boşnak örf ve adetlerini insanlarını çok iyi tanıdığını göstermiş
ve yapıtlarının estetik-sanat değeri bakımından Boşnak edebiyatı düz yazısında kendine önemli bir yer sağlamıştır. Hikayelerinde karakteristik bir olay olarak Mustafa Kemal’in Türkiye’deki reformlarının Bosna’da nasıl yansıdığını da ustaca ele almıştır.

Hasan Kikiç gibi çok genç yaşta Alman nazileri tarafından öldürülen Ziya Dizdareviç de (19 ı 2- ı 942), hikayelerinin sayısı pek kabarık olmamasma rağ­men Boşnak edebiyatında saygın bir yer almaktadır. Bu yazarın değerlendirmesine göre, Ziya Dizdareviç olmasaydı, Boşnak edebiyatındaki
hikaye türü hissedilir ölçüde yoksul kalırdı. Hikayelerinin en büyük kahramanı Bosna kasabasıdır. Ama o yalnız doğup büyüdüğü Fojniça’yı değil, Bosna’nın daha birçok köhne kasabasmda yaşayan insanların alıp yazılarını anlatır. Olaylar karşısmda seyirci kalmayanlardan, yapılması gerekenlerden güdümlü bir biçimde söz eder. Küçük kasabalarda yaşayan yiğitlerin, bulundukları durumu değiştirmek için kendilerinde güç bulamadıkları için, olaylara isyan ettiğini dile getirir. Bu isyan, gerçekte yazarın, halkmı daha iyi yarınlarda görmek isteğinden ileri gelmektedir.

II. Dünya Savaşı arasında yaşayan Enver Çolakoviç’in (1913-1976) Boşnak edebiyatındaki yeri birçok yönden çok ilginçtir. Legenda o Ali Paşi (Ali Paşa’nın Efsanesi) adlı romanıyla ün kazanan bu yazar kadar, Boşnak çarşısı, mahalle ile insanlarının iç dünyasnı başarılı bir biçimde anlatan başka bir yazardan söz etmek zordur. Yazarın Saraybosna Müslümanlarının yaşamını konu eden bu romanında, az ama öz konuşan çarşı esnafı, daha doğrusu zamanlarının büyük bir kısmını küçücük dükkanların çatıları altında geçiren insanların yaşamı, dert ve kaygılarını yenip mutluluğa varabilmek için gösterdikleri çaba ile eylemleri özenle anlatılmıştır.

II.Dünya Savaşı arasında yıllarca düz yazıyla uğraşmış yazarlardan her birinin Boşnak edebiyatında ayrı bir yeri vardır. Örneğin; Fehim Spaho (1877-1942), Hüseyin Cogo (1880-1961), Hamid Dizdar (1907-1937), Haydar Fazlagiç(1867-1942), Akif Sermen (1899-1939) ve Safet Krupiç (1911-1942) Boş­nakların çok severek okudukları değerli yazarlardan birkaçıdır.
Bu yazarlar, hikaye ve romanlarında derin sosyal ve kültürel problemleri ele almak yoluyla, Boşnak edebiyatını konu bakımından da zenginleştirmiş, buna biçim ve biçem ile psikolojik çözümlemeler açısından yeni değerler getirıııişlerdir.
Romantizim ve naturalizmden, realizme kadar bütün edebı akımların var olduğu bu dönemde Boşnak yazarlarının ortaklaşa özelliği dildeki yapıtları krallık Yugoslavyası’nda, Sırp ve Hırvat yazarlarının hikaye ve romanda ulaştıkları düzeyden geri kalmamışlardı. İçlerinden, Hamza Humo,Hıvzi Byelovats, Hasan Kikiç ve Ziya Dizdareviç gibi yazarlar, Sırbistan ve Hırvatistan yazarlarını aratmayacak düzeyde, yapıtlarıyla estetik-sanat açı­sından modern bir edebiyat yaratmakta çok daha değerli olduklarını göstermişlerdir.

II. Dünya Savaşı yıllarında Boşnaklar arasında şiir de yaşamını sürdürmüştür.Ama bu alanda düz yazıdan farklı olarak, Safvet Bey Başagiç ile Musa Çazim Çatiç’in şiirde başlattıkları yeniliğe yön değiştirebilecek doğrusu yeni bir akım yaratacak, şiiri yeni aşamalara ulaştıracak şair ustaların sayısı çok azdı. Çoğu Batı edebiyatına doğru açılma amacıyla, dönemin kimi ünlü Hırvat ve Sırp şairlerinin etkisinde kalmışlardır. Bazıları da tema ve içerik bakımından olduğu gibi biçem ve biçim bakımından da hala eski ve yeni arasında bir iç savaşım içinde bulunmuştur.

XX. yüzyılın ilk yıllarında düz yazıda ad ve ün yapan kimi yazarlar şiirle de uğraşmıştır. “Harem Hikayeleri”yle düz yazıda ad yapan Ahmet Muradbegoviç bu defa Haremlska Lirika (Harem Liriği) adlı şiir kitabıyla okuyucuların olduğu gibi eleştirınenlerin de dikkatini çekmiştir. Şiirinde coşumculuk ve simgecilikten çok ekspresyonizm ağır basmaktadır. Dizelerinde, sevdalinka diye adlandırılan Boşnak halk türkülerinin melankolikliği de sezilen bu şairin ölçülü dizeyi kurmaktaki ustalığını belirtmek gerek. Şiirleri düz yazılarına nazaran daha az olmasına rağmen, Hamza HumQ’nun da, her şeyden önce dizelerindeki içtenlik ve deyişindeki netlik yüzünden II. Dünya Savaşı arasında ki şairler arasında önemli bir yeri vardır. Doğduğu yere bağ­lılığı, Boşnak edebiyatındaki kimi gelenekleri sürdürmek ve I.Dünya Savaşından sonra krallık Yugoslavyası’nda biçimlenen çağdaş şiire eğilim göstermesiyle döneminin gözde şairlerinden biri olmuştur.

II.Dünya Savaşı sırasında Hırvat şiirindeki empresıyonızm deneyimlerine
ayak uydurmasına  rağmen, Boşnak şiir geleneğini ve doğum bölgesi peyzajlarına merakıyla unutulmayan Salih Aliç‘i de anmamak olanaksızdır. Şijrleriyle Jirik peyzajlar ve renklj görünümler çizen bu şair sosyal
konulardan da uzak kalamamıştır. Eleştjrmenlere göre, duyarlığı ağır basan ve dünya ile yaşamın iç dünyasına entelektüel bir biçimde giren Salih Aliç, gerçekçi şiirlerindeki başarısıyla da saygıya değer bir şairdir.

Skender Kulengviç,döneminde çığır açan, II.Dünya Savaşı ve sonraki yıllara damgasını vurmuş
büyük bir şairdir.Şiiri, dünya güzeliklerini ve ululuğunu tanıyabilmenin yolu olarak kabul eden bu şair, yaratıcılığında hayat ile şiir arasındaki birliğin savunmasını yapmış bilinçli bir şair olarak nitelendirilmektedir. Sonelerinde gizemcilik ve duygusallık ağır basarken,İkinci Dünya Savaşı yıllarında, klasik kurallardan çıkıp serbest nazımla yazmış nazizm altında ezilen halkın kahramanlığını savunan devrimci ve isyancı bir şair olarak görülmektedir. Ağıttan çok insanlığın gücünü simgeleyen ve
birer müzik parçasını andıran destanlarıyla sadece Boşnak edebiyatında değil,daha geniş çapta, eski Yugoslavya uluslarının edebiyatında da önemli bir yer almıştır.

Bu dönemde Osman Cikiç, Nazif Resuloviç, Hamid Dizdar, Husnija Çengiç,Safet Burina, Mak Dizdar, Sait Orahovats ve Şükriya Panco da ad yapıp Boş­nak şiirinde iz bırakan şairlerdir.İkinci
Dünya Savaşı yılları öncesinde edebiyata sosyal lirizm şairi olarak giren Mak Dizdar, yıllar sonra yazdığı şiirlerinde, uzun yıllar yaptığı inceleme ve görgü birikiminden yararlanmış, sözcüklerini bilinçli olarak çok anlamlı kullanmıştır.Lirik şiirleriyle Boşnak şiirinin dünya şiirine girmekte öncülüğünü
yapmış başta gelen şairlerden biridir. Mak Dizdar, dünün, bu günün ve yarının kavşağında, çeşitli kesitlerle sevgi, acı, gurur, inat, yenilgi, korku ve ölümün küçücük kabartmalarını yaratarak, unutulmuş yüzyılları günümüze ve yarına bağlamaktadır. Enes Dutakoviç’e göre, Skender Kulenoviç ile Mak Dizdar, 20. yüzyıl Boşnak edebiyatının hiç kuşkusuz en önemli şairleridir. 

Yugoslavya’da, nazizme karşı yürütülen Halk Kurtuluş Savaşı mücadelesi,
edebiyat yaratıcılığını büyük ölçüde etkilemiştir.Sosyalizme dayanan yeni toplumsal-siyasal
düzende, ayrı diııerde yazılmasına rağmen bu topraklarda yaratılan
edebiyatıarın “Yugoslavya edebiyatı” adıyla anılması için çaba gösterilirken
diğer yandan Sovyet Birliği’nde yaratılan edebı anlayış ve akımların da etkisinde kalınmıştır. Bu dönemin yazarları, hikaye, roman ve şiirlerinde Halk Kurtuluş Savaşını, bu savaşta gösterilen yiğitliği, devrimi ve kalkınma çabalarını yüceltmişlerdir. Bu toplumcu gerçekçilik, bildirge lirizmi uzun yıııar
sürmedi. Zamanla yerini yerel koşullara uygun modernizme bıraktı. Özel olarak
şiirde, neoromantizmden rasyonalizme kadar dünya ve Avrupa edebiyatlarındaki
birçok akım, olduğu gibi ya da çelişkileriyle içinde uygulandı.
Sözün kısası, savaş sonrası ilk yıllarda ülkelerinin diğer şairleri, hikayecileri
ve romancıları gibi Boşnak yazarları da toplumsal gerçekçilikten, toplumsal
coşkunun etkisinden kurtulamadı… Bu tavrı, özel olarak İkinci Dünya Savaşı
öncesinde sosyal konularla uğraşan yazarlar çok kolay benimsemişti. Ama
savaş öncesinde tümüyle başka bir biçimde yazan Skender Kulenoviç ile
Hamza Hurno gibi yazarlar da bu akımdan uzak kalamadı.
Birkaç yıl sonra Mak Dizdar, Nusret İdrizoviç, Çamil Siyariç, Meşa Selimoviç,
İzzet Sarayliç, Şükriye Panço, Derviş Susiç, Zayim Toçiç ve Hüseyin
Tahmişçiç, gibi daha kimi yazarlar yavaş yavaş toplumcu gerçekçilikten ve
devrim sonrası yıllardaki heyecan dolu söyleyişlerinden uzaklaştılar. Mak Dizdar
ile İzzet Sarayliç, i 955 yıllarında yayımladıkları şiir kitaplarıyla bu alanda
ilk adımları attılar. İzzet Sarayliç, içli, çoğu kez de sevinç ve hüzünle dolu elejilerinde,
fısıldayışı andıran türkülerinde zaman ve dostluklardan yakındı. Kendisinin
dünyayla bir anlaşmamazlık içinde olduğunu bildirmeye çalıştı. Ona
göre beklenen bir gelecek ile yarı gerçekli bir geçmiş yoktur; çünkü bu ölümlü
dünyada kişioğlu bu gün, burada yaşamaktadır. Hüseyin Tahmişçiç’in de, Boş­
nak şiirinin, durağanlıktan kurtulup dirilmesinde büyük payı vardır. Hüseyin
Tahmişçiç, savaş yıllarından sonra beliren ve sınırlama ile baskılardan uzak,
yöreseııikten kurtulmuş, evrensel bir şiir anlayışından yana olduğunu belirterek,
büyük bir geleneğe sahip Avrupa şiirinin bütün çağdaşlığına uymaya çalıştı.

Bu gün Hüseyin Başiç, Aliya Kebo, Mustafa Arnavutoviç, Kasım Durakoviç,
Meho Rizvanoviç, Bisera Alikadiç, Ayşa Zahiroviç, Esat Ekimoviç,
Kemal Mahımıtefendiç, İbrahim Kayhan. Abduııah Sidran, Muberra Muyagiç,
Meliha Salihbegoviç-Bosnevi, Ahmed Muhammed İmimoviç, MubelTa Pasiç,
Meho Barakoviç, Fehim Kayeviç, Alirıza Gaşi, Cemaluddin Aliç kitaplarıyla
Boşnak şiirinde önemli bir yer aldıklarını kabul ettirmişlerdir. Boşnak kadınlarına
özgürlük tanınmasında ilk adımıBisera Alikadiç atmıştır. Sevgi temeline
dayanan şiirlerinde, diğer kadın şairlerde görülen aşırı duyarlık yerini,güzelliğe, sevgiye ve melankoliye bırakmıştır. Bu dönemde, bilinen ortaklaşa
şiir kuralları yerine, bir çokşul1uk ve şairlerin birbirinden ayrı olma özelliği
ağır basar. Bu yönde savaş sonrası Boşnak şiirinin en ilginç şairi Abdullah
Sidran’dır.
Onun, bilinen ve var olan şiir kurumları çerçevesinde yaratılmış şiir dünyası
ilk bakışta anlamsız görülmektedir. Gerçekteyse onun her şiiri ayrı bir
mesajdır. Onun için, “Şiir her yönden tam, deyişte muntazam olmalıdır.” A.
Sidran mutsuzlukla dolu dünyanın trajik yanlarını çizerken, insanlar arasında
kaybolan uyum ile sıcaklığa karşı derin özlemini belirtmektedir.
Mubera Paşiç öz sesi peşinde gidip Boşnak şiirine biçim, içerik ve deyiş
bakımından birçok yenilikler getirirken, Esat Ekinoviç’in şiirinde ölçü ile uyum
arasındaki bütünlük güçlü, bir tutku biçiminde hissedilmektedir. Yaşamın sonsuz
sırları hakkında iddialı bir düşünce ileri sürmeyen ve çağdaş uygarlığın insanlık
dışı tavrına pek öfkelenmeyen Cemaluddin Aliç’in “felsefi” tavır ağır
basar, sözde uygarlıkla da alayeder.

Boşnak şiirinde en genç kuşağı oluşturan Enes Kişeviç, Hüseyin Dervişeviç, S afet Sariç, İsmet Markoviç, Admiral Mahiç, Munib Delaliç, Ali H. Duboçanim, Salih Trbonye, Mirsat Beçirbasiç,Hamdiya Demiroviç, Salih Trbonya, Sinan Guçeviç, Sead Begoviç, Hacem Haydreviç, Cemaluddin Latiç, Ferida Durakoviç, Zilhad Kuçanın, Suada Tozo, Şemezdin Mehmedinoivç, Ziyad Sarayliç, Selim Arnavutoviç ve daha kimi
genç şairler yayımladıkları şiir kitaplarıyla Boşnak şiirinin umudu olduklarını müjdelemişlerdir.
II.Dünya Savaşından sonra yaratılan düz yazı, yöntem ve tema çeşitliliği ile yeni bir nitelik göstermektedir.Tema ve konu zenginliği, özel olarak hikayede görülmektedir. Toplumcu gerçekçi eserlerdeki savaş ve savaş sonrası gerçekler yerini günlük yaşama bırakıyor ve gözlemler çağdaş bir biçimde ele alınıyor.

Ama Meşa Selimoviç, düz yazıda Boşnak edebiyatının en ünlü temsilcilerinden
biridir. Savaştan sonra yazdığı hikayelerinde savaş konularını ele
almış ve zamanla, çağdaş konuları işlemiştir. Fakat en büyük başanya romanlarıyla
ulaşmıştır. Romanlarında geçmişe döndüğü sanılmasına rağmen o,
gerçekte çağdaş insanın ikilemelerini iktidar ve çeşitli kUlumIara karşı baş­
kaldırmasını ele alır. Onun kahramanları entenziv olarak yaşadıklarından ölümü de entenziv olarak
düşünmektedirIer. Bu nedenle dış olayların mantığıyla uyumlu olabilecek
bir iç düzen kurmaya çalışmaktadırlar.
Çamil Siyariç, hikaye ve romanların da halk edebiyatının etkisi görülen başarılı
yazarlardan biridir. Yazılarının büyük bir bölümünde, Sancak köylerinde
ya~ayan Müslümanları ele almıştır. Gerçekte lirik bir yazar olan Çamil Siyariç,
daha sonraki romanlarında tarihı konularla uğraşmıştır; özellikle Osmanlı ve
bundan hemen sonraki devrelerde ki önemli olayları unutulmaktan kurtarmaya
çalışmıştır. Yapıtlarında güldürü ve simgecilik de ağır basar.

Nusret İdrizoviç sadece hikayelerindeki biçemle değil, içeriğiyle de çağdaş
bir hikayecidir. Anlamlı, kesin, çoğu kez düşünce dolu cümleleriyle bu yazar,
Boşnak edebiyatında çok ilginç hikaye ve romanlar kazandırmıştır.
Derviş, Suşiç, Bosna ve Boşnakların, istihıCılara karşı koymalarını anlatan
ve romanlarında çoğu kez savaş konularını ele almış bir yazardır. Yapıtlarında
Boşnakların Osmanlı dönemindeki durumlarını incelerken kişioğlunun bileşik
durumundan söz eder. Olay ve insanları, nükte ve ince anlamlı mizahı sözlerle anlatır.

Necati İbrişimoviç ruhanı, aydın ve biraz da tuhaf olan kahramanlarının iç
dünyasına girebilen ve ondan önce Meşa Selimnoviç’in romanlarında yaptığı
gibi tarihı konuları modern bir biçimde ele almaktadır. Hikaye ve romanlarıyla
Boşnak edebiyatının dışında da ad yapmış bu yazarlar listesine, halkının tarihı
konularıyla uğraşan İrfan Horozoviç’i eklemek gerekir.
Boşnak edebiyatın bütün dönemlerinde şiir, hikaye, roman türleri dışında
öteki edebı türlerde de gelişmiştir. Tiyatro türünde, Safet Bey Başagiç’ten
başka roman türüyle de uğraşan Ahmet Muradbegoviç, Rasim Filipoviç,
Hamza Humo, Skender Kulenoviç, Aliya İsakoviç ve Derviş Suşiç ad yapmış
yazarlardır.
Bu edebiyatın oldukça zengin bir çocuk edebiyatı da var. Ahmet Hromaciç, Advan Hoziç, Naziha Kapiciç-Haciç ve İsmet Bekriç çocuk edebiyatının önde gelen yazarlarından sadece birkaçı. Edebiyat tarihi ile eleştiride de, gene başta Safet Bey Başagiç olmak üzere Hamdiya Kreşevlyakoviç, Rizo Ramiç, Abdurrahman Nametak, Mithat Begiç, Yasna Şamiç, Muharrem Perviç, Muharrem Filipoviç, Kasım Prohiç, Muhsin Rizviç, Hanifa Kapiçiç – Osmanagiç, Fehim Nametak, Caana Batüroviç, Hatica Krnyçeviç, Muhil Muglayliç ve daha birçok bilgin, araştırmacı ile eleştirmen vardır.

Boşnak yazarları,II. Dünya Savaşından sonra yaratan şair, hikayeci, roman ve çocuk edebiyatıyla uğraşan yazarlar, Avrupa’da ve dünyada birçok dillere çevrilmiştir. Boşnakların edebiyatı Türkiye’de yeterince bilinmemektedir.Gerçekte, Cumhuriyet dönemi ile II.Dünya Savaşı sonrası yıllarında ve özel olarak 1960 yıllardan sonra Türkiye’de Boşnak edebiyattan kimi çeviriler yayımlanmıştır, ama bunlar sistemli ve planlı bir çalışma sonucu olmayıp, çoğunlukla Bosna ve Hersek, ya da eski Yugoslavya edebiyatlarından yapılan genel seçmeler çerçevesinde değerlendirilmiştir.

Türkiye’de, öteki Balkan edebiyatıarına karşı olduğu gibi Boşnak edebiyatı için var olan ilgiyi ve gereken önemi şair ve yayıncı Üsküplü merhum Yaşar Nabi Nayır göstermiştir. Onun ısrarı üzere Ankara’daki krallık Yugoslavyası’nın büyük elçiliğinde kültür ataşesi olarak görevde bulunan ve 1943 de Zagrep Radyosunda Türkçe yayınlar sorumlusuyken ölen Mehmet Süleymanpasiç’in 1940/1941 yıllarında Varlık dergisinde Boşnak edebiyatını tanıtan ve bu edebiyattan örnekler veren birkaç yazısı yayımlanmıştır.

Bu yazıların çoğunda Bosna-Hersek Müslümanlarının düşünce, kültür ve görüşleri yaşamı yansıtılmakta, o dönem, Yugoslav edebiyatlarındaki Bosna-Hersekli Müslümanlardan söz edilmektedir.1960 yıllarından sonra, Türkiye’de Boşnak edebiyatından zaman zaman çeviriler yayımlamıştır. Ama bu çeviriler genelde Bosna Hersek edebiyatında yaratan Sırp ve Hırvat yazarlarından yapılan seçmelerde yer almıştır. Hem de bu seçmelerde, çoğunlukla II.Dünya Savaşından sonra yaşayan ve yaratan yazarlardan örnekler verilmiştir.

Günümüze kadar Boşnak yazarlarından Türkiye’de sadece üç yazarın kitabı yayımlandı. İlki 1973 yılında Mehmet Selimoviç’in Derviş ve ÖWm romanı (“Varlık” yayınları arasında) 1974 yılında İzzet Sarayliç’in SUIZU (“Cem” yayınları) ve 1976 yılında (“Koza” yayınları) yayımlanan Ahmet Hronıoçiç’iıı hikayeler kitabıdır. Boşnak edebiyatının sistemsiz ve biraz da tek yönlü tanıtılmasmın birkaç nedeni vardır. Bu her şeyden önce vaktiyle Osmanlı edebiyatının ayrılmaz bir bölümü olan Boşnak edebiyatının, Türkiye’de unutulması ve değerlendirilmemesinin nedeni önemsenmemesinden ileri gelmektedir. Ayrıca yayımcılar ile edebiyat dergileri de bu edebiyata karşı gereken ilgiyi göstermemiştir. Ama bu edebiyata karşı böyle bir haksızlığın yapılmasında daha doğrusu Boşnak edebiyatının öteki edebiyatlarla birlikte hep bir “anahtar” içinde tanıtılmasında eski Yugoslav edebiyatıarından çeviriler yapıp bunların Türkiye’de tanıtılması için çaba harcayanların, Boşnak edebiyatına yeterince saygısı olmamasının da payı vardır. 

Kaynak :FAHRİ KAYA-  BOŞNAK EDEBİYATI

EN ÇOK KAZANANLAR

EN ÇOK KAYBEDENLER

EN ÇOK İŞLEM GÖRENLER

YORUM YAP

DÖVİZ KURU

BIST100
DOLAR
EURO
BITCOIN
ÇEYREK ALTIN
GRAM ALTIN