Osmanlı'nın Bosna'yı Fethi » Boşnak HaberBoşnak Haber

20 Nisan 2024 - 14:09

Osmanlı’nın Bosna’yı Fethi

Osmanlı’nın Bosna’yı Fethi
Son Güncelleme :

22 Eylül 2014 - 16:49

Osmanlı’nın Bosna’yı Fethi

Bosnanın Fethi |  görsel 1

 

BOSNA’NIN FETHİ

Bosna üzerine ilk Osmanlı akını 1386′da olmuştur. 1389′da Sırp Knezi Lazar’ın komutasındaki Bosna askerleri Kosova Savaşı’na katılmışlardı. Savaşı Osmanlıların kazanmasıyla Sırp Knezliği, Osmanlı hâkimiyetini kabul etmek zorunda kalmıştır. 1392′de Üsküp’ün fethi Sırbistan ve Bosna’nın durumunda önemli değişikliklere yol açmıştır. Bölgede bir hareket üssü meydana getiren Paşa Yiğit Bey zamanında Bosna’ya önemli akınlar gerçekleştirilmiş, 1428-1429 yılları arasında Osmanlılar tarafından haraca bağlanmıştır.

Osmanlıların İstanbul’u fethedip Bizans İmparatorluğu’na son vermesi Avrupa’da büyük bir heyecan yaratmış ve Papa İkinci Pi’nin öncülüğünde yeni bir haçlı seferinin hazırlıklarına başlanmıştır. Papa’nın bu haçlı seferi çağrısına Bosna Krallığı ile Hersek Dükalığı’nın verdiği önem dikkatleri çekmiştir.

Fatih Sultan Mehmed Balkanlar’da Osmanlı Devleti aleyhine gelişen bu durumdan oldukça rahatsız olmuş ve hemen yanıbaşında büyüyen bu tehlikeyi ortadan kaldırmak için Balkan fetihlerini tamamlamaya karar vermiştir. Bu arada Bosna Kralı Stephan Tomaşeviç devamlı olarak gönderdiği ellibin düka tutarındaki haracı da kesmiş bulunuyordu. Bu işle ilgilenmesi için İstanbul’dan görevli olarak gönderilen iki elçinin Bosna’da hapse atılması bardağı taşıran son damla olmuş ve Bosna’nın fethi bir zaruret halini almıştır. Bosna’nın fethi daha sonra yapılacak Venedik seferleri açısından da önemliydi. Çünkü Venedik üzerine yapılacak seferlerde Bosna stratejik bir önem arzediyordu. Nihayet 1463 yılında açılan sefere Fatih Sultan Mehmed bizzat kumanda etmiştir. Bosna Kralı, savunma amacıyla önce Yaytse Kalesi’ne, daha sonra burada tutunamadığından Klyuç Kalesi’ne çekilmiş, fakat kaleler fethedildikten sonra teslim olmak zorunda kalmış ve buna rağmen idam edilmiştir. Stephan Tomaseviç’in teslim olduğu halde idam edilmesindeki en önemli sebepler, Osmanlı Devleti’ne verdiği haracı kesip, gönderilen elçileri hapse attırması ve haçlı seferlerinin hazırlıkları sırasında Macaristan’ı, Venedik’i ve Arnavut Kralı İskender’i Türkler aleyhinde kışkırtması ile Türk düşmanlığını ön plana çıkarmış olmasıdır. Stephan Tomaseviç’in “kraldan fazla kralcı” bir tavır içine girmesi âkibetini hızlandırmıştır.

 

Bosna, Osmanlı Devleti’ne dahil olunca idarî bakımdan sancak haline getirilmiş ve ilk sancak beyi de Minnetoğlu Mehmed Bey olmuştur. Hersek sancağı ise 1470′te teşkil edilmiştir. 1463-1550 arası sancak merkezi Bosnasaray iken 1550′de Travnik’e naklolunmuştur. 1583′de Bosna eyalet haline getirilince merkez Banaluka kabul edilmişse de 1684′te tekrar Travnik’e nakledilmiştir. 1850′den sonra kurulan teşkilâtla Bosnasaray, vilâyet merkezi olmuştur.

Bosna-Hersek’in fethi bölgenin sosyal yapısında önemli gelişmelere sebep olmuştur. Timar sisteminin uygulanıp yerli beylerin güçlerinin kırılmasıyla köylülerin üzerindeki baskılar azalmış, hayvancılık ve madencilik gelişmiştir. Hersek bölgesinde ise hayvancılıkla uğraşanların boş ziraat alanlarına yerleştirilmeleriyle, harap bölgelerin islâhı ve ziraatın gelişmesi için yeterince insan gücü sağlanmış oluyordu. Bölge fethedildikten sonra sipahilere timarlar tahsis edilmiştir. Bu sipahilerin çoğu Müslüman, az bir kısmı ise Hıristiyan idi. Hıristiyan sipahilerin Müslüman olan torunları daha sonra sipahi, zaim, kale dizdarı hatta vezir ve sadrâzam bile olmuşlardır. Fethedilen şehir ve kasabalarda klasik Türk el sanatları, dericilik ve kuyumculuk oldukça gelişmişti. Osmanlı’nın esnaf teşkilâtı ve lonca sistemi de bölgenin ticari yapısına büyük katkılar sağlamıştır.

Bosna’nın Osmanlılar tarafından fethedilmesiyle, Venedik, denizden ve karadan tehdit edilir hale gelmiştir. Venedikliler bundan dolayı aynı tehlikeyi yaşamaya başlayan Macarlar ile bir ittifak yaparak 1463 senesinde Bosna üzerine taarruza geçmişlerdir. Taarruzun kış mevsiminde yapılması ve Osmanlı kuvvetlerinin yeterli yardım alamamasından dolayı Bosna’nın merkezi Yaytse ile Srebrenice Macarlar tarafından ele geçirilmiş, İzvornik ise kuşatılmış fakat alınamamıştır. 1464 ilkbaharında Fatih Sultan Mehmed ikinci defa Bosna’ya sefer düzenlemiştir. Yaytse geri alınamamış, fakat diğer kalelerin bir kısmı yıkılmış, lüzumlu olanlarına ise asker ve mühimmât konmuştur. (Yaytse ancak 1528 de geri alınabilmiştir).

Hersek Dükalığı 1467 yılında Vezir-i Azam Mahmud Paşa tarafından ele geçirilmiştir. Düka Stephan Kassariç bağlılık bildirdiğinden dolayı yerinde bırakılmıştır. Osmanlı tarihinde vezir-i azamlığa kadar yükselen Hersekzade Ahmed Paşa, Stephan Kassariç’in oğludur. Stephan Kassariç’in ölümünden sonra dükalık ikiye ayrılmış ve Kassariç’in diğer iki oğlunun Hersek’i ele geçirmeye kalkışmaları üzerine 1480′de tamamen ortadan kaldırılmıştır.

Osmanlı Devleti, Bosna’da, Kıla-i Hakaniye Kaptanları adı verilen idarî bir sistem kurmuştu. İlk kaptanlık 1558′de Gradiçka’da en son kaptanlık da 1802′de Hutovo’da kurulmuş ve toplam kaptanlık sayısı otuz dokuzu bulmuştu. Her kaptanlık belirli bir araziye sahipti ve arazi, dahilinde bulunduğu en büyük kale adına göre adlandırılırdı. Kaptanların vazifeleri arasında, hudutları muhafaza etmek, bölge çevresindeki yolları emniyet altında bulundurmak, kalelere silâh ve cephane temin etmek sayılabilir. II. Mahmud zamanında kaptanlıkların askerî kuvveti 24.000 kişi kadardı. Bosna’da görülen diğer bir özellik timar ve zeâmet usulünün verâset yoluyla intikali idi. Bosna’nın ticareti gelişmiş olsa da iktisadî yönden ziraatin önemi daha büyüktü. Kaptan, ağa ve beylerin elinde bulunan çiftliklerde kiralama usulü vardı. Toprağı işleyen bu kiracılara kmet denilirdi. Bunlar elde ettikleri mahsullerden yarımcılık, üçleme, dörtleme ve beşleme usullerine göre arazi sahiplerine ücret öderlerdi.

 

Fatih Sultan Mehmed, Bosna’yı fethettiği zaman Osmanlı devlet politikasının sonucu olarak bölge halkına dinî serbestiyet getirmiştir. Osman Ergin’in Türkiye’de Şehirciliğin Tarihi İnkişafı adlı eserinde, Fatih Sultan Mehmed’in buradaki Latin papazlarına verdiği ferman suretinde:

“Ben ki Sultân Mehmed Hanım. Cümle avâm ve havâssa ma‘lûm ola ki, işbu dârendegân-ı fermân-ı hümâyûn Bosna ruhbânlarına mezîd-i inâyetim zuhûra gelüp buyurdum ki, mezbûrlara ve kiliselerine kimse mâni‘ ve müzâhim olmayıp ihtiyâtsız memleketimde duralar. Ve kaçup gidenler dahi emn ü emânda olalar.

Gelip bizim hâssa memleketimizde havfsiz sâkin olup kiliselerine mütemekkin olalar. Ve yüce hazretimden ve vezîrlerimden ve kullarımdan ve reâyalarımdan ve cemi‘-i memleketim halkından kimse mezbûrelere dahl ve ta‘arrûz edip incitmeyeler, kendülere ve cânlarına ve mâllarına ve kiliselerine ve dahi yabandan hâssa memleketimize âdem gelirler ise yemin-i mugallaza ederim ki yeri, göğü yaratan Perverdigâr hakkıçün ve Mushaf hakkıçün ulu Peygamberimiz hakkıçün ve yüz yirmi dört bin peygamberler hakkıçün ve kuşandığım kılıç hakkıçün bu yazılanlara hiç bir fert muhâlefet etmeye. Mâdâm ki bunlar benim emrime mutî‘ u münkâd olalar. Şöyle bilesiz” dediği belirtilmiştir. Bu ferman suretinde de görüldüğü gibi Hıristiyanlar tam bir hürriyet ortamı içinde hayatlarını sürdürmüşlerdir.

Fatih Sultan Mehmed, Bosna’yı aldığı zaman sadece Katoliklere değil Bogomill mezhebindeki Bosna Hıristiyanlarına da çok müsamaha göstermiş ve onların devlet hizmetinde yetişmelerini sağlamıştır. Hz. İsa’yı Allah’ın kulu olarak kabul etmeleri ve Hz. Muhammed’i tanımalarından dolayı Bogomiller Müslümanlara daha yakın görülüyorlardı. Türklerin vicdan hürriyetine hürmet göstermeleri, bir kaç asır Katolik kilisesi ile bu mezhepteki kralların ve Macarların zulmüne uğrayan Bogomiller’in toplu olarak İslâmiyet’i kabul etmesine sebep olmuştur. Hatta tarihî bir rivayete göre, Fatih Sultan Mehmed bunlara dileklerinin ne olduğunu sorduğunda, devlet hizmetlerinde görev almak istediklerini öğrenmiştir. Bu suretle Osmanlı Devleti’nin saraylarında ve ordusunda namuslu ve sadakatli olarak görevlerini yapmışlardır.

Bogomill mezhebine bağlı Boşnaklar, şavaş kabiliyetleri, Macarları iyi tanımaları ve Papalığa karşı derin bir kin beslemeleri sebebiyle Macaristan ile yapılan savaşlarda etkin bir rol oynamışlardır. Müslüman Boşnaklar her zaman Osmanlı Devleti’nin kuzeybatı hududunu yalnız başlarına müdafaa etmişlerdir. Serdarların kumandasındaki sipahilik teşkilâtına bağlı bulunan kıtalar, Türk hâkimiyeti devam ettiği müddetçe sadakat ve fedakârlıkla vilâyet makamına tâbi kalmış ve Bosna, Osmanlı Devleti’nin bir kalesi olmuştur.

Boşnaklar, İslâmiyet’i kabul etmeleri, devlete bağlılık ve güvenilirliklerini isbat etmeleri sayesinde Osmanlı Devleti’nin çeşitli kademelerinde görev yapmışlar, hatta defterdar, kaptan-ı derya ve sadrâzam bile olmuşlardır. Osmanlı tarihini incelediğimizde beş kez sadrâzamlığa getirilen Hersekzade Ahmed Paşa (1497-1516 ), yine üç kez sadrazâmlık yapan Damad İbrahim Paşa (1596-1601 ) ve bir devre imzasını atmış Sokullu Mehmed Paşa’nın Boşnak asıllı olduklarını görüyoruz. Bunlar haricinde muhtelif tarihlerde sadrâzamlık yapan diğer Boşnak sadrazâmlar şunlardır: Lala Mustafa Paşa (1580-1580), Malkoç Ali Paşa (1603-1604), Lala Mehmed Paşa (1604-1606), Derviş Mehmed Paşa (1606-1606), Kara Davud Paşa (1622-1622), Hüsrev Paşa (1628-1631), Topal Recep Paşa (1632-1632), Salih Paşa (1645-1647), Sarı Süleyman Paşa (1685-1687), Damad Melek Mehmed Paşa (1792-1794).

 

YORUM YAP