Boşnakların İslam'ı Erken Kabul Etmesinin Ardındaki Sır » Boşnak HaberBoşnak Haber

27 Mart 2024 - 14:25

Boşnakların İslam’ı Erken Kabul Etmesinin Ardındaki Sır

Boşnakların İslam’ı Erken Kabul Etmesinin Ardındaki Sır
Son Güncelleme :

14 Aralık 2016 - 14:05

Bosna Hersek’e Osmanlı dervişleri ilk gittiğinde Bogomillerin inançlarının diğer Hristiyanların aksine İslam’a çok uygun olduğunu fark etmişlerdi

Dünya Bülteni/ Tarih Servisi

13. yüzyılın ortalarından itibaren Balkanlarda Osmanlı askeri harekâtlarının öncülüğü yapan birkaç farklı derviş (sufi) cemaatin faaliyetler olduğu bilinmektedir. Bu dervişlerin amacı yerel halkı, onların inançları ve adetlerini tanımaktı, aynı zamanda halk arasında İslam’ı söz yerine davranışlarıyla yaymayı amaçlıyorlardı. Dervişlerin hayat tarzında İslam’ın var olması – bütün bunlar askeri fetihlerden önce– farklı biri olarak, saygı ve dikkat göstermeye değer içeriği getiren biri olarak yerel halk tarafından olumlu karşılandığını göstermektedir. Osmanlıların gelmesiyle ve Osmanlı askerinin yayılmasıyla Bosna halkı tarafından İslam’ın kitlesel kabulüne başlanmıştır. Bu İslamiyet’i kabulün fenomeni, kabulün karakteri ve o kabule getiren sebepler açısından bir problem olarak kitaplarda yer almıştır. Bosna halkının İslam’ı bu kadar kolay ve hızlı kabul etmesinin sebebi olarak, İslam ve Bogomil inanışlarında hem teoride hem pratikte fark edilebilir seviyede görülebilir şekilde/oldukça birbirine benzemesi söylenmektedir.

Bu manada, Osmanlıların Bosna’ya (tarihi) gelmesini ve kültür modelinin değişmesini bir bütün olarak anlatan en güzel romanlardan biri, tarihçi ve gazeteci Enver İmamoviç’in ‘’Ayvaz dedenin rüyası’’ romanıdır. Romanda Osmanlıların daha önce söz edildiği gibi ilk olarak halkın kalbini daha sonra ise toprağı fethinden bahsetmektedir. Romanın ana teması yerel halkı ve Bosna’nın dini ve kültürel alışkanlıklarını tanımak için Prusac şehrine dervişleriyle gelen Ayvaz Dede’dir. Ayvaz Dede Prusac’ta yapılmış olan dini eserlere (kurum/kuruluş) rastlamış ve Bogumillerin inanış ve ibadetlerinin özelliklerine ilgi göstermeye başlamıştı. Romanın anlattığına göre Ayvaz Dede bir keresinde Bogomil temsilcileriyle buluştuğunda onlara İslam’ın temel öğretilerinden olan İmanın şartlarını ve pratikte uygulanması gereken İslam şartlarını anlattı.

Başta temsilcileri(misafir) Radin olmak üzere Bogomiller kendi inanışları İslamiyet arasında bir sürü ortak çizgiyi(nokta) fark ederek Ayvaz Dede’nin konuşmasını saygıyla dinlediler. Dinlerarası diyalog atmosferinde her iki taraf saygıyla ve anlayışla birbirini tanıdı –Ayvaz dede İslam öğretilerini (İslam’ı) tanıttı, öte tarafta temsilcisi (misafir) Radin ise Bogomil inanışı ile doğu-batı Hıristiyanlığı inanışları (Ortodoks ve Katolik) arasındaki farkı tanıttı. Hiçbir romanın, özellikle eğer o roman birinin hayatını lir şiiri olarak anlatan romansa, çok teoriyle yok edilmemesi gerekiyor. Onun için okuyucuların muhteşem eserin dil ve stilini hissedebilmeleri için ‘’Ayvaz dedenin rüyası’’ romanının bir parçasını getiriyoruz. ‘’Bogomil inanışının en önemli maddelerinden biri İsus’u (İsa) tanrı olarak değil insan olarak görmesidir (Kur’an’da Allah c.c. Muhammed’e (sav) Yahudiler ve Hıristiyanların bir araya gelmelerini söylemekte/emretmekte ve o manada birbirini – insanların arasında- tanrı olarak kabul etmeyi bırakmalarını emretmekte). Bu ipucunda Enver İmamoviç temsilci (misafir) Radin’in sözlerini sanatsal (edebi) bir şekilde şöyle anlatmakta:

“İsus’u (İsa) peygamberin yorumlanması birçok tartışmanın hatta çatışmanın temel konusuydu. İsus’un (İsa) doğuşundan iki yüzyıl sonra yaşayan Ari’ye göre Üçleme’de (Teslis – Tanrı, Oğul ve Kutsal Ruh Üçlemesi) sadece Baba-Tanrı ebedidir. Onun ilk eseri Oğul’dur, ya da Logos, Logos’un eseri ise Kutsal Ruh’tur. Onun için Oğul Baba ile eş olamaz, ancak ona sadece benzeyebilir. Bu öğretiye göre Mesih’in, yani İsus, tanrısal doğası değil belirgin bir insani doğası vardı. “

Bogomil inanışlara göre Şeytanın sürekli insanları ayarttığı dünyanın güzelliklerinden sakınılması gerektiğini vurgulayan misafir Radin  genel nitelikte olmasına rağmen Bogomillerin, özellikle de yaşlıların, uymaları gereken davranışları ifade etti: “Dinimiz savurganlık ve israfı yasaklamaktadır. Yemek yeme konusunda oldukça mütevazıyiz (tutumluyuz). Bizim din mensuplarımıza domuz eti yemek yasaktır. Kurallara çok sıkı bir şekilde uyanlara bütün hayvansal gıdalar yasak: et, süt, yumurta ve yağ. Bu kurallara herkesin sıkı uyması zorunlu değildir, ama yaşlanınca biraz daha önem vermesi gerekmekte. Biz Bogomiller için birisi açken bir diğerimizin yemesi ve içmesi büyük günahtır. Fazlası olan olmayana da vermek zorundadır. Dinimiz birbirimize yardımda bulunmamız ve iyiyi ve kötüyü paylaşmamız gerektiğini öğretmektedir.”

Benzerlikler apaçık ortada: yeme ve içme konusunda mütevazı (tutumlu), birbirine yardımda bulunulması zorunlu, zenginlerin fakirlere dağıtması ve onları desteklemesi – bütün bunlar hem Bogomil hem de İslam’ın ortak özellikleridir. – Misafir Radin romanda bir kaç yerde Bosna Kilisesi’ne özel ibadetlerden bahsetmektedir. Ayvaz dedeyle olan konuşmalarda İslam ve Bogomil ibadetlerin benzerlikleri fark edilmektedir. Romanda ifade edildiği üzere misafir Radin ve arkadaşları Ayvaz dedenin oruç ve orucun kurallarından bahsetmesini büyük şaşkınlıkla dinlediler. Ayvaz dede konuşmasıni bitirdikten sonra bu kadar şaşırmalarının sebebini sorar, misafir Radin der ki: “Sizin orucunuz hakkında duyduğumuz şeylere şaşırmamızın sebebi bizim dinimizde de benzer şeyin olmasıdır.”

Misafir Radin şöyle dedi: “Bilmiyorum biliyor musunuz ama Hıristiyanların da orucu vardır, fakat onların orucu sizde olan ve anlattığınız oruca hiçbir şekilde karşılaştırılamaz. Onlarda oruçta neredeyse her şey yenir ve içilir, sadece bazı yemeklerden sakınmaları gereklidir. Fakat bizde Bogomillerdeki oruç hemen hemen sizinkiyle aynı, tek fark bizde yılda tam 40 gün sürmektedir. Onun için bu konuda da birbirimize benzediğimiz için çok şaşırdık.”

Yazının başındaki, İslam ve Bogomil arasındaki benzerlikleri dikkate alarak Bosna halkının İslam’ı kitlesel olarak kabul etmesindeki kilit sebep olarak anlatan tezi ve ”Ayvaz dedenin rüyası’‘ romanında bahsi geçen birçok örnek bizi birinin isteği ya da uydurması olarak değil, objektif bir ‘gerçek’ olarak algılamamızdaki ihtiyaca götürüyor. İslam kılıçla yayıldı – ama askeri kılıç değil Allah’ın razı olacağı, hayata bakışları açan insan kalbini fetheden doğruluğun (gerçeğin) ve adaletin kılıcı olarak doğrulayan bir gerçek.

YORUM YAP