Osmanlı'da Boşnaklar ve Devşirme Tarihine Bakış » Boşnak HaberBoşnak Haber

20 Nisan 2024 - 10:43

Osmanlı’da Boşnaklar ve Devşirme Tarihine Bakış

Osmanlı’da Boşnaklar ve Devşirme Tarihine Bakış
Son Güncelleme :

03 Kasım 2018 - 22:12

 

 

 

Özetleyen: Zeynep Işıl Hamzić

DEVŞİRME TARİHİNE BİR DERKENAR: BOSNA’NIN  İSLAMLAŞMASI VE OSMANLI TERMİNOLOJİSİNDE  POTUR VE POTUR OĞULLARI TERİMLERİNİN ANLAMI
 
 
Giriş
           Osmanlı teşkilat tarihinin en önemli ve üzerinde en çok spekülasyon yapılan  kurumlarından birisi şüphesiz devşirme müessesesidir. Osmanlı Devleti’nde klasik dönemde Müslümanlardan devşirme alınmadığı halde, Bosnalı Müslüman çocuklarının devşirilmesi istisnaî bir durum teşkil etmektedir. Bu konudaki Osmanlı
kaynakları incelendiğinde Bosna Müslümanları ve çocuklarının Poturnakoğulları, Potur tâifesi, Poturoğulları, sünnetli oğlan veya sadece Müslüman reâyâ şeklinde nitelendiği görülmektedir. Nitekim 16. YY ait Mühimme Defterleri’nde bu yönde pek çok örnek mevcuttur. 1539 tarihli Bosna, Hersek ve İzvornik Kanunnâmesi’nde de Bosna Müslümanları yerine Potur terimi kullanılmıştır. Keza, Evliya Çelebi Seyahatnâmesi’nde de Potur teriminin Boşnaklar ile özdeşleştirildiği şahede edilmektedir. Osmanlı resmî terminolojisinde Potur ve Poturoğulları terimi 17.yy’da terkedilmiştir.
          Nitekim 18. ve 19.yy’a ilişkin Osmanlı kaynaklarında bazı lakap ve yer adları dışında bu terime pek rastlanmaz. Türk tarih yazıcılığında da Potur lafzı ve Poturoğulları terimi, Osmanlı kaynaklarıyla  Bosna’ya mahsus bir terim olarak kullanılmakta ve yalnızca Bosnalı Müslümanlarla ilişkilendirilmektedir.
 
Poturoğulları anlamı nedir? Bosna’nın müslüman halkından devşirme olarak alınmasına izin verilen kimseler.
 
Potur teriminin menşei ve anlamı konusunda uluslararası literatürde muhtelif teoriler mevcuttur. Potur terimi, aşağıda görüleceği üzere bilhassa Bosnalı tarihçiler tarafından, Osmanlı öncesinde Bosna ahalisinin Katolik ve Ortodokslardan ayrı bir kimliği olduğunu ve Bosna Kilisesi’nin Bogomil olduğunu ispatlamak ve fetih  sonrasında (1463) Bosna’nın İslamlaşmasında Bogomilizm tezini güçlendirmek amacıyla kullanılmıştır. Buna göre Potur terimi, Papalık kaynaklarında Bosnalı Heretikler için kullanılan Pataren teriminden türemiştir. Bunun yanı sıra, terimin yarım-Müslüman (yarım-Türk); kaba köylü veya Türkleşmiş (Müslümanlaşmış) Hristiyan anlamına geldiğini ve pejoratif çağrışımlarla yüklü olduğunu savunan görüşler de mevcuttur. Dikkate değer biçimde konu ile ilgili literatürde bütün tartışma, Boşnaklar ve Bosnalıların İslamlaşması etrafında dönmektedir.
 
                 Ancak, Slav dillerinde genel olarak  Potur teriminin çeşitli varyantlarının kullanıldığı gözlerden kaçmıştır. Biz burada devşirme sisteminin tarihi seyrine girmeksizin devşirme ıstılahında ve kanunnâmelerde Potur ve Potur
oğulları teriminin ortaya çıkışını, Bosna’nın İslamlaşması ve Bosna’dan devşirme alınması hakkında Kavânin-i Yeniçeriyân ve Müri’t-Tevârih’de aktarılan rivâyetlerin güvenilirliğini ve bunlardan neden devşirme alındığını değerlendirdikten sonra, Potur teriminin etimolojisi ve anlamı ile ilgili Osmanlı kaynaklarını ve teorileri inceleyerek devşirme alınan Poturların kimler olduğunu bulmaya çalışacağız. Ayrıca, Potur teriminin Balkanlarda Bosna-Hersek dışında da, özellikle Slavlarla meskûn bölgelerde, “Türkleşmiş”, yani Müslümanlaşmış yerli unsurları ifade etmek  için yaygın olarak kullanılan bir sıfat olduğunu göstermeye çalışacağız.
 
I. Osmanlı Kaynaklarında Potur ve Potur Oğulları Terimi
 
         Mevcut verilere göre Potur terimi, Osmanlı kaynaklarında ilk olarak 16. yüzyıl başlarında Poturnak şeklinde zuhur etmiştir. Nişancı Feridun Ahmed Bey’in (ö. 1583) Münşeâtü’s-Selâtîn adlı eserinde Yavuz Sultan Selim döneminde H. 921 (1515) senesinde Bosna-Hersek’te Müslüman çocuklarından acemi oğlanı toplanmasına dair şu kayıt vardır: “…Bosna Beği Mustafa Paşa’ya ve Hersek Beği Evrenos oğlu İskender Beğe bin yeniçeri oğlanı cemʻ itmek emr olundu, Müslüman olan Poturnak oğullarından.” Burada kullanılan Poturnak tabiri daha sonraki
kaynaklarda yerini Potur, sünnetli oğlan, Müslüman reâyâ, Potur tâifesi ve Poturoğulları’na bırakmıştır.
 
        Terimin Potur şeklinde geçtiği en eski yazılı kaynak 28 Mayıs 1539 tarihli Bosna, Hersek ve İzvornik Sancakları Kanunnâmesi’dir:
“ispençe dahi kâfirden 25 er akçe alına. Ve Poturdan ki evlidir, 22 şer akçe alına. Ve ergen Poturdan ki, baliğ ola, on ikişer akçe alına. Ve Müslüman ve kâfir fevt olmış ola, ol kimesne geçen senenin mahsûlünden ahz eylediyse tamâm ispençesin verür. Zira tedâhüldür; cizyeden ifrâzdır; anun ile amel oluna. Ve ispençe vakti Martdır…”.Burada Potur terimi umumî olarak Bosnalı Müslüman nüfusu ifade etmektedir. Poturların toprak vergisi olarak Rumeli’deki diğer Müslümanlarla aynı oranda çift resmi ödedikleri halde, verginin ispençe olarak
telaffuz edilmiş olması dikkat çekicidir.
 
       Bosna ve Hersek ve Kilis (Klis) kadılarına hitaben yazılan 9 Eylül 1565 tarihli bir mühimme kaydında sünnetli oğlan devşirilmesine engel olmamaları istenmiştir: “Bosna ve Hersek ve Kilis kadılarına hüküm ki: Taht-ı kazanuzdan şimdiye değin acemi oğlanı için alınugelen oğlanların ekseri sünnetli olmağla sünnetlü olanları dahi alınugelmişken hâliya acemi oğlanı cemine varan yayabaşına, sünnetlü oğlan almağa mâni olduğunuz ilâm olunmağın buyurdum ki…
    varıcak şöyle ki sünnetlü olan oğlanlar kadimden ol yerlü olup mücerret acemi oğlanı olmak içün sonradan varmış olmayalar veyahut acemi oğlan alınmamak içün sünnet olunmuş olmaya. Anun gibi sünnetli oğlanları almak murat edindikte mâni olmayup aldırasın, amma bu bahane ile tezvir ve telbis ile hariçten varan sünnetlü
oğlan yazılmaktan hazer olunup şimdiye değin alınu geldüği üzre kadimi yerlü olan sünnetlü oğlanlardan yararların cem ittiresin. 
 
1565 ve 1573 senesinde Bosna, Hersek ve Kilis sancaklarındaki kadılara hitaben yazılmış olan bir hükümde de acemi oğlanı devşirmeye memur edilen Anadolu Ağası Ferhad Ağa’ya Hristiyan çocuklarının yanı sıra Potur tâifesinden de sünnetli oğlanların devşirilmesi hususunda engel olunmaması emredilmiştir:
 
         “Bosna ve Hersek ve Kilis sancaklarında olan kadılara hüküm ki:
 
      Hâlâ taht-ı kazanuzdan yeniçerilik içün Acemi oğlanı cem itmeğe Anadolu ağası Ferhad ağa irsal olunup
şarünileyhe olbapta mufassal berat-ı hümâyunum virilüp kefere oğullarından cem olunmak üzre tâyin olunmuştur; lâkin zikrolunan üç sancakta umumen reâyadan cem oluna gelmekle kemakân cemi-i reâyadan cem olunmak emridüp buyurdum ki müşarünileyhin elinde olan berat-ı âlişânım muktezasınca emrolunan Acemi oğlanı eğer kefereden ve eğer Potur taifesindendir, cem ittirüp kefere oğullarından değildür deyu müşarünileyhe taaruz olmayasın ve sünnet olmuştur deyu yarar oğlanları vermekte inat ittirmeyesin. 8 Mayıs–7 Haziran 1578 Bosna, Hersek ve Kilis sancaklarında bulunan kadılara gönderilen bir hükümde de Hristiyan çocuklarının
yanı sıra Müslüman  (Potur tâifesi) çocuklarının da devşirilmesine engel olunmaması hususu yinelenmiştir:
 
      24 Kasım 1589 tarihli bir hükümde ise Türkçe bilmeyen sünnetli Potur oğullarından acemi oğlanı alınması emredilmiştir:
 
       “Bosna Beğlerbeğisine hüküm ki: Hâlâ memâlik-i mahrusemde kadimden cem olunugelen yerlerden acemi oğlanı cem’i içün müekkit fermanı hümâyunum sâdır olmağın buyurdum ki vusul buldukta Bosna vilâyetinden dahi üslûb-u kadim üzre alınan Potur oğulları sünnetlü olanın amma Türkçe bilmeyüp acemi oğlan gibileri
Potur oğludur deyu emrime muhalif ahardan oğlan karışmadan begayet içtinap eyleyesin, bu bapta ihtimam idüp himayet ile acemi oğlanlığa yararın alıkoyup yaramazın cem itmeden ve hilâfı emir Türkleşmiş oğlan alınmaktan ihtiyat eyleyesin, amma bu bahane ile bir ferdten celp ve ahz olunmaktan dahi sakınasın.”26 Ağustos 1595’te Bosna Beylerbeyine gönderilen bir hükümde de Hristiyan çocuklarıyla beraber, daha önce de alındığı gibi, Potur oğlanlarının da acemi oğlanı olarak alınıp İstanbul’a gönderilmesi emredilmiştir. 
           1515-1595 yıllarına ait bu kayıtlarda Poturnakoğulları, Potur, Potur tâifesi, sünnetli oğlan ve Müslüman reâyâ tabirleri Bosnalı Müslümanlaşmış unsurları ve çocuklarını ifade etmektedir.
 
       Bu örneklerde Acemi Ocağı’na alınacak Poturoğullarının yerli olmasına dikkat edilmesi, bunların sünnetli olmalarının alınmalarına engel teşkil etmediği, eskiden olduğu üzere sünnetli olup Türkçe bilmeyen Potur oğullarından acemi oğlanı alınması ve Türkleşmiş olanların (Türkçe konuşanların) acemi olarak alınmaması gerektiği hususları öne çıkmaktadır.
 
Yalan ve hile ile hariçten gelen sünnetli oğlanların alınmaması ve Potur oğludur diyerek aralarına dışarıdan oğlan karıştırılmasından sakınılması konusunda yapılan uyarılar, acemi olmanın cazibesine işaret etmektedir.
 
      Ancak, gönüllü olanların yazılması yönünde herhangi bir uyarının yapılmamış olması dikkat çekmektedir. Mühimme kayıtlarında Bosna, Hersek ve Kilis Sancaklarındaki kadıların Bosnalı Müslüman çocuklarından devşirme alınmasını engelledikleri ve bu yüzden zaman zaman ihtar edildikleri görülmektedir. Bu durum, Potur oğullarının devşirilmesi hakkında bir kanun veya standart bir uygulama olmadığını ihsas ettirmektedir. Ayrıca,
Potur oğullarından ne zamandan beri ve hangi sebepten dolayı devşirme alındığına dair herhangi bir sarâhat yoktur. 1515 yılındaki uygulamanın evveliyatın olup olmadığı da meçhuldür. 1573 tarihli hükümde yalnızca Bosna, Hersek ve Kilis sancaklarında umum reâyâdan devşirme cem oluna geldiği vurgulanmıştır.
Bu vesile ile Kilis’in 1536’da fethedildiğini belirtmemizde yarar vardır.
 
II. Kavânin-i Yeniçeriyân ve Müri’t-Tevârih’e Göre Bosnalı Müslümanlardan Devşirme Alınmasının Sebebi ve Bu Konuda Aktarılan Rivâyetlerin Tenkidi Poturoğullarından neden ve ne zamandan beri devşirme alındığı meselesi, hem Bosna’nın İslamlaşması, hem Potur teriminin anlamına yönelik tezlerden birine dayanak teşkil etmesi, hem de Bostancı Ocağı tarihi bakımından son derece önemlidir.
 
Sarayda ve eğer bostanda, eğer sair yerde ekseri eyü olub âli mansublara
dâhil olub ʻâkil-ü dânâ olmuşlardır. Ol cihetden bunları Saray-ı Âmire’ye ve
Bostana virüb Türk üzerine virmezler.”
 
Şemdanizâde Fındıklılı Süleyman Efendi de Müri’t-Tevârih adlı eserinde buna benzer bir rivâyet
aktarmıştır: “Bosna feth olundukda cümlesi birden Müslüman olub pâdişâha ricâ
itdiler ki evlâdımız devşirme tarikıyla ahz oluna. Yani reâyâ zimmîleri evlâdından
beher sene biner nefer devşirilüb sünnet olunub acemi oğlanı meydanında terbiye,
baʻdehu hüsnü’l-vech olanların Enderûn-u Hümâyûn’a ve kuvvetlüleri bağçelere
bostancı, bakisi ortalara Yeniçeri yazılır ve Yeniçeriler kışlalarında sakin
olurlar idi. Müslüman evlâdından olmaz idi. Hatta sünnetli tevellüd iden zimmî
evlâdı dahi şüphelü deyu alınmaz idi. Zirâ müslim evlâdı kâr-u kisb bilür hin-i
müzâyakada babası anası yanına kaçar zahmete tahammül itmez , kabul
olunmaz idi. Amma reâyâ evlâdı cenkten dönemez, dönse hakkından gelinür
kaçamaz deyu böyle kanun kılınmışdı. Çünkü Bosnalı Müslüman oldu evlâdı
alınmaz.Pâdişâh dahi Müslümandan Bosnalı devşirme olsun deyu icâzet virdi.”
 
Bu iki kaynağa bakılırsa Bosna ahalisinin 1463 yılında fetihle birlikte topluca
ihtida ederek İslam dinini kabul etmesinden son derece memnun olan Sultan,
kendisinden bir talepleri olup olmadığını sorması üzerine, Bosna ahalisi kendi
istekleri ile çocuklarının Yeniçeri Ocağı’na acemi olarak devşirilmesini ricâ etmişler
ve Sultan da bunlardan çocuk toplanmasını kanun eylemiş veya buna icazet
vermiştir. Buna göre Potur oğullarından Saray-ı Âmire’ye ve Has Bahçe’ye veya
Enderûn-u Hümâyûn’a ve Bostancı Ocağı’na devşirme alınması Fatih Sultan
Mehmed devrine kadar uzanmaktadır. Kavânin-i Yeniçeriyân ve Müri’t-Tevârih’de
aktarılan bu rivâyetler, başta İsmail Hakkı Uzunçarşılı olmak üzere, Türk tarih
yazıcılığında da yaygın olarak benimsemiştir.
 
Ancak, daha sonraki dönemlere ait olan bu kaynaklarda aktarılan rivâyetlerin tarihî realiteye uygunluğu şüphelidir. Öncelikle, Kavânin-i Yeniçeriyân’da Bosna’dan kimlerin acemi oğlanı olarak
toplandığı ile ilgili bilgiler problemlidir. P nüshasındaki “Ve yukarıda oğlan cemʻi
içün virilan emr-i şerifde kâfir evlâdından gayrisin cemʻ eylemeği nehy eylemişken
Bosna diyarında cemʻ olunan oğlanların cümlesin Müslüman oğlu Müslüman iken
ve cemʻ olunmamak kanun değil iken” ifadesi, BY ve VEK-Toroser nüshalarında
“Ve yukarıda oğlan cemʻi içün virilen evâmir-i şerifde kâfir evlâdından gayrisin
cemʻ eylemeği nehy eylemişken Bosna diyarından cemʻ olunan oğlanların cümlesi
Müslüman oğlu Müslüman iken, cemʻ olunmak kanun olduğundan”şeklindedir.
Dolayısıyla Kavânin-i Yeniçeriyân’a göre Bosna’dan yalnızca Müslüman çocukları
acemi olarak toplanmaktadır.P nüshasına göre Bosnalı Müslüman çocuklarının
acemi olarak alınmamasına dair herhangi bir kanun yoktur; BY ve VEK-Toroser
nüshalarına göre ise yalnızca Bosnalı Müslüman çocuklarının acemi olarak alınması
kanundur.41 Ancak, bu durum yukarıda aktarılan mühimme kayıtlarına ve
uygulamadaki örneklere aykırıdır. Mesela, tahminen 1533 senesinden önce
yazılmış bir vesikada Bosna’dan toplanarak içerüye (Enderun’a) verilmesi emredilen
acemi oğlanlarının esâme listesine göre Yenipazar kazasından toplanan 60 acemi
oğlanından 45’i Müslüman, 15’i ise Hristiyandır.
 
Yaşları belirtilen 17 sinin yaş aralığı 13-19’dur.42 Keza, 1603-1604 tarihli bir Eşkâl Defteri’ne göre de Bosna’dan toplanan 492 çocuktan 410’u Müslüman, 82 tanesi de Hıristiyandır.43 Ancak,
Kavânin-i Yeniçeriyân’da ve Müri’t-Tevârih’deki asıl problemli kısım, fetihle
birlikte Bosnalıların toplu ihtidası ve bunun üzerine Bosnalıların gönüllü olarak
kendilerinden devşirme alınmasını istedikleri ve Fatih Sultan Mehmed’in bunlardan
çocuk toplanmasını kanun eylediğini veya toplanmasına icazet verdiğini anlatan
bölümdür. Bu anlatım uluslararası literatürde hem Boşnakların Bogomil oldukları
için topluca ihtida ettikleri tezine, hem de Potur teriminin Pataren teriminden geldiği
iddialarına payanda yapılmıştır. Türk tarih yazıcılığında da Bosnalıların Bogomil
mezhebine mensup olmalarından dolayı topluca Müslümanlığı kabul ettikleri
şeklinde değerlendirmelere yol açmıştır. Ayrıca, klasik dönemde Müslümanlardan
devşirme alınmadığı halde, istisnaî olarak Bosnalı Müslüman çocuklarının
devşirilmesinin de yine Bosnalıların gönüllü oldukları veya topluca İslamı kabul
ettikleri için onlara verilmiş bir ayrıcalık ya da mükâfât şeklinde yorumlanmasına
sebep olmuştur.Ancak, bu açıklama tarzı tashih ve tadile muhtaçtır.
 
Çünkü Petrosyan, söz konusu kısmı “Yukarıda oğlan toplanması için Sultanın verdiği emir kâfir
evlâdından başkalarının toplanmasını yasaklamışken Bosna’dan toplanan oğlanların
cümlesi Müslüman oğlu Müslümandır. Onlardan cemʻ olunmasını engelleyen bir kanun
yoktur” şeklinde Rusça’ya aktarmıştır. Orhan Sakin ise bu ayrıntıyı gözden
kaçırmış ve bu bahsi “Devşirme için verilen emr-i şerifte kâfir oğlanlarından başkasını
toplamak yasaklanmışken, Bosna diyarından toplanan oğlanların tamamını müslüman
çocukları oluştururur.” şeklinde sadeleştirmiştir.
 
Nenad Moačanin, Kavânin-i Yeniçeriyân’ın Petrosyan neşrindeki son cümleyi “Bosna’da devşirme
uygulamasını engelleyen hiçbir kanun yoktur” şeklinde çevirmiştir. Moačanin, Kavânin-i
Yeniçeriyân’daki bu ifadenin 1724 tarihli bir kopya nüshayı kullanan Boşnak tarihçiler
(Safvet Beg Bašagić, 1900 ve Adem Handziç, 1997) tarafından kanunun Bosna’dan
yalnızca Müslüman çocuklarının toplanmasını emrettiği şeklinde maksatlı biçimde
çevrildiğini belirtmekte ise de kopya nüshalar arasında farklılıklar olabileceği hususunu
dikkate almadığı için yanılmıştır.
 
Osmanlı kaynaklarında herhangi bir İslamlaşma hadisesinden söz
edilmediği gibi, bizzat fethin tanıklarından biri olan Tursun Bey de bu konuda
suskundu, fethin safahâtını ayrıntılı biçimde aktardıktan sonra Fatih
Sultan Mehmed’in Bosna’yı fethini şu şekilde özetlemiştir: “Fi’l-cümle bu mübârek
seferde dört vilâyeti feth ü istihlâs idüp, sancak-beği ve kâdîlar nasb idüp,
maʻâdinleri üzere emînler konulup, reʻâyâya cizye-i şerʻî vazʻ olundı. Bu feth-i
mübîn ile ganâyim-i azâyim-i bî-nihâyet ile mürâcaʻat buyurdı. Dârü’s-saltana
İstanbul’a geldi.”45 Ayrıca, aşağıda görüleceği üzere tahrir defterleri de Bosna’da
İslamlaşma hadisesinin fetihle birlikte “bir uğurdan” değil, zamanla gerçekleştiğini
ortaya koymaktadır. Mesela, 1469 tarihli Bosna Sancağı icmal tahrir defterinde
Bosna’da yalnızca 332 hane Müslüman nüfus kaydedilmiştir. Dolayısıyla fetihle
birlikte toplu ihtida yaşanmadığı gibi, Sultanla Bosnalılar arasında da bu yönde bir
anlaşma yapılmamıştır. Nitekim Fatih devri kanunnâmelerinde de Bosnalı
Müslüman çocuklarının devşirilmesi hakkında bir kanun yoktur. Kavânin-i
Yeniçeriyân’da ve Müri’t-Tevârih’de geçmişe dönük romantik bir kurgu söz
konusudur. Bu durumda, Potur oğullarından neden ve ne zaman devşirme alınmaya
başlandığı sorusu cevap beklemektedir.
 
Bosna’da İslamlaşma sürecinin Balkanların diğer bölgelerine kıyasla daha hızlı
gelişmesi ve oldukça erken bir dönemde Bosna nüfusunun büyük bir bölümünün
İslam dinini benimsemiş olması bir vakıadır. 1530 yılında Bosna’da bulunan
Bosnalıların ısrarı üzerine kendilerinden gönüllü olarak devşirme alındığı konusunda
ısrarcıdırlar: “Hatta Müslüman Boşnaklar, Müslüman olduklarından dolayı kendi
çocukları devşirilmeye tâbi tutulmadığından, ısrarla bu kanun gereği çocuklarının
toplanmasını kendileri arzu etmişlerdir. Israrlı arzuları üzerine, Müslümanlardan sadece
Boşnaklar devşirme kanununa tabi olmuşlardır. Bunlara Poturoğulları denmektedir.”
 
Slovenyalı Katolik yazar Benedikt Kuripešić, Sultan’ın, daha yapılı, daha yakışıklı
ve daha kabililiyetli olmaları nedeniyle, diğer Türklerden (Turaka) ayrılan
Boşnakların en iyi, en dindar ve en sadık halk olduğuna inandığı için, ordusuna
Boşnakları katmayı tercih ettiğini belirtmiştir. Alexander Lopasic, devşirme
sisteminde Bosna’nın ayrı bir yeri olduğunu ve Müslümanların hususi bir statüye
sahip olduğunu aktardıktan sonra, erken bir devirde Müslümanların çocuklarını
yeniçeri saflarına göndermelerine izin verildiğini, bunun sebebinin bilinemediğini,
fakat Bosna’nın sınır vilayeti olmasının bunda etkisi olabileceğini kaydetmektedir.
Antonina Zheliazkova, Bosna köylü reâyâsının, çocuklarının devşirme yoluyla
Yeniçeri Ocağı veya Saray hizmetine girmesini sosyal değişim ve zenginlik vasıtası
olarak gördükleri için, Balkanların diğer bölgelerinden farklı olarak çocuklarının
devşirme alınmasına direnç göstermedikleri görüşündedir.
 
Slobodan İliç, Jaroslav Sidak’a atfen Potur tâifesi çocuklarından devşirme alınmasını, Poturların İslamı
yüzeysel olarak kabul etmesine ve devletin bunların Müslümanlıklarının ciddiyetine
pek kani olmamasına bağlamaktadır.Nenad Moačanin ise Balkanlarda en çok
Bosna’dan devşirme alındığını belirterek Bosna’da İslamlaşma hareketinin yaklaşık
1500’den sonra hızlanması üzerine muhtemel iyi asker ve saray hizmetlilerinin
kaybını telafi etmek için Bosnalı Müslümanlardan devşirme alınmasına başlandığı
görüşündedir. Moačanin, ayrıca Bosna’da İslamlaşmanın hızlanması sebebiyle
cizye kaybından kaynaklanan zararın bu şekilde tazmin edilmiş olabileceği
kanaatindedir. Mustafa İmamović, Bosnalıların ekonomik beklentilerle ve kendi
rızalarıyla çocuklarını Yeniçeri Ocağı’na devşirme olarak verdiğini, ancak bunun 16.
yüzyıl başlarından önce olmadığını, ilk örneğin 1515’de olduğunu ve Bosna’da
uygulamada sadece ailelerin onayı veya kendi istekleri üzerine acemi oğlanı
alındığını belirtmektedir.
 
Bosnalı Müslümanlardan gönüllü olarak devşirme toplandığını savunan Denis Bašić de bu durumun Osmanlı kaynaklarında (Kavânin-i Yeniçeriyân’da) aktarılan Boşnaklarla Sultan arasında yapılan bir anlaşmanın sonucu olarak veya Bosna Poturlarının başlangıçta gerçek Müslüman kabul
edilmemiş olması şeklinde iki ihtimalle açıklanabileceği düşüncesindedir.53 Kemal
Beydilli, devletin tebaası bulunan Hristiyan ahalinin çocuklarının devşirilmesinin
de aslında dini bakımından sakıncalı olduğu gibi, Bosnalı Müslümanları
devşirilmesinin gerekçesi olarak bunların mühtedi olmaların gösterilmesinin de
meseleye kesin bir açıklık getirmediği kanaatindedir.Hakan Erdem de
geleneksel Osmanlı anlatımındaki Boşnakların Müslümanlığa geçtikten sonra kendi
istekleri ile devşirmeye tabi tutuldukları şeklindeki açıklamayı reddetmektedir.
Erdem, Gayrimüslimlerin Osmanlı hükümranlığına girme şeklinin, gelecekteki
statülerinin belirlenmesinde önemli ölçüde etkili olduğu ve zimmî hukukunun
geçerli olması için gönüllü teslim olmak gerektiği kanaatinde olup, İspanya’dan
Osmanlı Devleti’ne sığınan Yahudilerden devşirme alınmamasını buna örnek
göstermektedir.
 
Ayrıca, şeri hukukun sultana, zorla fethedilmiş “tutsak” halklar üzerinde mülkiyet hakkı verdiği ve şeriat ilkelerine göre anne ve babası köle olan çocukların ebeveynlerinin statüsünü miras aldıkları ve İslamiyete geçmenin dahi ne ebeveynleri, ne de çocukları hür kılmaya yetmediğinden hareketle, Boşnakların ve Arnavutların İslamiyeti kabul ettikten sonra bile devşirme uygulamasından muaf
tutulmamış olmalarını İslamdaki kölelik hukukuyla açıklama eğilimindedir.
 
Ancak, bu yaklaşım meseleyi çözüme kavuşturmadığı gibi, İslam hukuku
bakımından da problemlidir. Zira söz konusu durum yalnızca fetih esnasında esir
edilenler için geçerli olabilir, kaldı ki çocukları devşirme alınan Hristiyan ailelerin
hür ve dolayısıyla zimmî olduklarında şüphe yoktur. Ayrıca, Boşnak kimliğinin bir
terkip olması bir yana, bütün Boşnakların ve Arnavutların İslama geçmeden önce
köle statüsünde oldukları da kabul edilemez. Öte yandan, Müslüman Arnavutlardan
ancak kitlesel ihtidaların yaygınlaştığı 17. yy –fetihten yaklaşık bir buçuk-iki
asır sonra– gönüllü olarak devşirme alınmıştır.Kanaatimize göre bu meseleyi şeri
hukukla açıklamaya çalışmaktan ziyade, siyaseten değerlendirmek daha doğrudur.
 
Poturların sureten İslamlaştıkları ve gerçek Müslüman kabul edilmedikleri için devşirme alındığı iddiaları ise varsayımdan ibarettir. Bize göre Bosna ve Hersek’te fethi müteakip diğer bölgelerde olduğu gibi, Hıristiyan Slav çocuklarından devşirme alınmaya başlanmış ve aşağıda görüleceği üzere 15. yüzyıl
sonu ve 16. yüzyıl başlarında İslamlaşmanın hızlanmasından sonra da bu uygulama
terk edilmemiştir. Ayrıca, devşirmelerin büyük bölümünü Slavların teşkil etmesi
 
Yavuz Ercan, hem başlangıcından beri Müslüman Arnavutlar ve özellikle Bosnalılardan
devşirme oğlanı toplandığını belirtmiştir; hem de devşirme kanunlarına uyulduğu
dönemlerde Bosnalı Müslümanlar dışında hiçbir Müslüman toplumdan devşirme
alınmadığını sebebiyle daha sadakatle hizmet edecekleri düşünülerek hâlihazırda İslamlaşmış,
fakat Türkçe bilmeyen Potur oğullarından yararlanılmak istenmiş olması ihtimalini
de göz ardı etmemek gerekir. Zira Kavânin-i Yeniçeriyân’ın St. Petersburg
nüshasında belirtildiği üzere Bosnalı Müslümanlardan acemi oğlanı alınmasını
engelleyen herhangi bir kanun yoktu.
 
Son olarak, bu yönde bir veri olmamakla birlikte, Hersek dükü Stefan’ın oğlu olup ihtida ettikten sonra II. Mehmet döneminde yükselen ve II. Bayezid ve Yavuz Sultan Selim dönemlerinde 5 kez
sadrazamlık yapan ve aynı zamanda II. Bayezid’in damadı olan Hersekzâde Ahmet
Paşa’nın (ö. 1517) da bu süreçte dahli olması muhtemeldir. Gönüllülük meselesinde
ise Müri’t-Tevârih’de aktarılan “Çünkü Bosnalı Müslüman oldu evlâdı alınmaz.
Anın içün evlâdlarının devşirilmesine ricâ itdiler, pâdişâh dahi Müslümandan
Bosnalı devşirme olsun deyu icâzet virdi.” ifadesi de ancak rötarlı olarak ve ihtiyatla
kabul edilebilir.
 
Diğer taraftan, 17. yüzyılda devşirme uygulamasının giderek seyrelmesine ve
devşirme rejiminin değişmesine bağlı olarak yüzyılın ortalarından itibaren
Boşnakların yanı sıra 16-20 yaşlarındaki Müslüman Arnavut gençlerden de gönüllü
olanların devşirme olarak alınmaya başlandığını;59 ayrıca Bulgaristan’da da aynı
dönemde İslamlaşmanın yoğun olduğu yerlerde köylü yeniçerilerin zuhur ettiğini,
ancak bunların devşirme yoluyla toplanmadığını ve nev-Müslimlerin de yeniçeri
olmak için başvurduklarını belirtmemiz gerekir.60 Dolayısıyla, 17. YY Boşnaklar dışında Arnavut ve Bulgar Müslümanlarına da devşirme veya yeniçeri kapısıılmıştır.
 
 Moačanin de bu hususa işaret etmiştir. Mesela, IV. Mehmed devrinde Rumeli’nin orta kolunda Manastır’a kadar olan bölgelerdeki kadı, mirmiran, mirliva, mütesellim, kethüda erleri, yeniçeri serdarları, kale dizdarları ve neferât ağalarına gönderilen 1666 tarihli bir fermanda zimmî oğlanlarının
yeniçeri olarak alınması kanun-u kadîm olduğu halde hayli zamandan beri devşirme
alınmadığı belirtilerek, birden fazla çocuğu olan kefere tâifesinin hizmete layık yarar ve
tüvana olan 16-25 yaş arasındaki oğlanlarından birisinin alınması emredilmiştir. Keza,
hizmete yarar Müslüman evlâdından Arnavut ve Boşnak makulesinden olup, kendi
istekleriyle yazılmak isteyen 16-20 yaşlarındaki yeniçeriliğe elverişli oğlanların da ayrı
defterlere yazılarak İstanbul’a gönderilmesi istenmiştir. Bunun yanı sıra, kendi rızasıyla
yazılmak isteyen 16-25 yaşlarındaki zimmî oğlanlarından hizmete yarar olanlarının da
defterlere yazılması emredilmiştir.
 
Evgeni Radushev, avarız defterlerine dayalı olarak 1642-1643’de Şumnu, Eski Cuma ve Hezargrad köyleri ile 1723-1724’de Nevrekop köylerinde ikamet eden devşirme yoluyla
toplanmamış, babaları da Müslüman olan çok sayıda yeniçeri olduğunu tespit etmiştir.
Radushev’e göre bunların bir kısmı kuloğlu olarak ocağa alınmıştır, ancak köylü
yeniçeriler arasında yeni ihtida etmiş kişiler de mevcuttur. Ayrıca, mühtedilerin
yeniçeriliğe kabul edilmesi bölgede İslamlaşmayı hızlandırmıştır. Nitekim Radushev, 17.
YY ortalarına ait pek çok ihtida arzuhalinde yeniçeriliğe kabul edilme arzusunun dile
getirildiğini belirtmektedir.
 
Potur Teriminin Menşei ve Anlamı
 
Potur teriminin kökeni ve anlamına dair birbirini nakzeden çeşitli görüş ve
teoriler mevcuttur. Genel olarak bakıldığında bütün tartışmaların Bosna etrafında
döndüğü görülmektedir.
 
Bogomil/Pataren tezi ve Bosna’nın İslamlaşması:
 
Potur teriminin menşeine yönelik teorilerden birincisi ve en girift olanı, bu terimi
Türk tarih yazımında da genel kabul gören Bogomilizm tezi ile ilişkilendirmekte ve
Pataren teriminden türediğini savunmaktadır. Ancak, bu teoriyi değerlendirmeden
önce Bogomilizm, Bosna Kilisesi ve Bosna’da İslamlaşma sürecine kısaca göz
atmamız elzemdir. Bogomilizm, 10. YY ortalarında Bulgaristan’da ortaya çıkan ve 11. ve 12.
yüzyıllarda İstanbul, Makedonya, Sırbistan taraflarında yayılan düalist ve Maniheist
bir ideolojiyi benimsemiş heretik bir mezhebin adıdır. Bogomilizm, Maniheizmden
çıkmış olan ve dünyaya iyilik ve kötülüğün hükmettiğine inanan Pavlikanizm
akımından doğmuştur.
 
Bogomil, Slavca “Tanrı’nın sevdiği” anlamına gelmektedir.
 
Bogomillere göre şeytanın gücü Tanrının gücüne eşitti ve insan bedeni de dâhil,
maddi dünya, kötülüğün sembolü şeytan tarafından yaratılmıştı. İnsanlar maddi
dünyanın kötülüklerinden kendilerini ancak perhizkâr bir hayat tarzıyla, et, şarap ve
cinsel ilişkiden uzak durarak kurtarabilirlerdi. Ayrıca, maddi dünyayı şeytanla
özdeşleştirdikleri için Tanrı’nın Hz. İsa’da vücut bulmuş olması gayri kabildi; aynı
sebepten Hz. İsa’nın çarmıh üzerinde bedensel ölümü de gerçek olamazdı.
Dolayısıyla Bogomiller, teslisi reddediyorlardı. Keza, Hz. Meryem’in kutsallığını
kabul etmedikleri gibi, Tevrat’ı da reddiyorlardı. Su ile yapılan vaftiz töreni gibi
şeytanın yarattığı maddi dünyaya ait şeylerle yapılan dini törenleri de kabul
etmiyorlardı. Bunların dışında ikona ve haçtan nefret ediyorlardı. Bogomiller
geleneksel kilise hiyerarşisini, zengin manastırları ve kilise binalarını, lüks hayatı ve
serveti reddediyorlardı. Kendi aralalarında arınmış cennetlikler ve sıradan müminler
olmak üzere iki sınıfa ayrılıyorlardı. Bogomilizm, 12. ve 13. YY da Güney
Fransa’ya kadar yayılmış ve burada ortaya çıkan Katharları da doğrudan
etkilemiştir.Bosna’da Papalık, Ragusa (Dubrovnik) ve İtalyan kaynaklarında Pataren olarak adlandırılan düalist ve Maniheist bir inanca sahip olan heretiklerin Pataren/Patarin terimi ilk olarak 11. yüzyılda Katolik Kilisesi’nin katı kurallarına karşı Milano’da ortaya çıkan reformcu hareketi tanımlamak için kullanılmıştır. Aynı yüzyılın sonunda sapkınlar da dâhil Katolik Kilisesi’ne karşı çıkan herkese Pataren denilmeye başlanmıştır.
 
12. YY sonlarında Waldenses Tarikatı mensupları ile 12. ve 13.varlığına dair kayıtlar 1199 yılına kadar uzanmaktadır. Kulin Ban devrinde 1203’de akdedilen Bolino Polje toplantısında Bosnalı din adamları Papalık elçisine Roma’nıüstünlüğünü tanıma, Eski Ahit’in kabulü, Aşai Rabbani ayininin yapılması,
kiliselerde oltarların yeniden kurulması ve haç konulması, günah çıkartılması,
yortuların Roma takvime göre kutlanması, manastırlara kadınlarla erkeklerin ayrı
ayrı kabul edilmesi, sapkınların himaye edilmemesi ve kendilerini tanımlamak için
krstijan terimi yerine fratres (din kardeşleri) terimini kullanma vb. konularda söz
vermiştir. Papalık bu tarihten sonra Bosna Kilisesi’ni kontrolü altında tutmaya
çalışmış ise de Bosna Kilisesi, 1340’larda Roma’nın otoritesini temin etmek üzere
Bosna’ya Fransiskenlerin gönderilmesine kadar müstakil hareket etmiştir. Ondan
sonra da bir asır boyunca Katolik Kilisesi’ne karşı mücadelesini sürdürmüştür. Bu
süreçte Bosna, bir yanda Papalık, diğer yanda Macaristan’ın baskılarına maruz
kalmıştır.62 Bosna Kilisesi’nin kendine mahsus bir yapısı vardı. Kilise, djed (dede)
adı verilen bir din adamı tarafından yönetiliyordu ve manastır tarzı bir örgütlenmeye
sahipti. Manastırlara hiže adı verilirken, ruhban ise gost (ev sahibi), starac (ihtiyar)
ve strojnik (vekilharç) gibi unvanlar kullanıyordu ve kendilerini Krstijanin
(perfecti/seçkin) olarak tanımlıyorlardı. Bunun dışında ayrı bir kilise teşkilatı ve
cemaat organizasyonu yoktu.
 
 Osmanlı hâkimiyeti öncesinde Bosna havalisi, Katolik Kilisesi, Ortodoks Kilisesi ve Bosna Kilisesi arasında mücadele sahasıydı. Patarenler bilhassa Kral Stefan Tomaš döneminde takibata uğradı ve Katolik Kilisesi, Patarenlerin esir olarak satılmasına izin verdi.Özellikle 1459-1461 yılları
arasında 2.000 dolayında Bosna Kilisesi mensubu zorla Katolikliğe döndürüldü ve
40 kadarı da Hersek’e sürgün edildi. Böylece, Bosna Kilisesi fetih arifesinde fiilen
ortadan kalkmıştı.65 Diğer taraftan, Ortodoks kaynaklarında Bosnalı heretikler için
Bogomil anlamında kuduger, babun/babuna gibi terimler kullanılıyordu.Güney Fransa’da ve kuzey İtalya’da yayılan ve Bogomil öğretilerinden etkilenmiş olan düalist Katharlar da Pataren olarak nitelenmiştir. Pataren terimi, Katolik kaynaklarında 13. YY itibaren Bosnalı heretikler için de kullanılmaya başlanmıştır.
 
Malcolm ve Fine’nın aktardığı yalnızca 40 kişinin Hersek’e sürüldüğü bilgisine karşılık, bazı tarihçiler, zorla Katolik yapılanlar dışında Kral Tomaş tarafından 40.000 Bogomil veya Krstiyan’ın Hersek’e sürgün edildiğini belirtmektedir.
 
Görüldüğü üzere Bosna’da heretizmin varlığının uzun bir geçmişi vardır.
Bununla birlikte, Katolik kaynaklarında düalist ve Maniheist bir sapkınlıkla
suçlanan Bosna Kilisesi, ancak 19. YY ikinci yarısında Bogomilizm ile
özdeşleştirilmeye başlanmıştır. Hırvat tarihçi Franjo Rački, 1869-1870 yılında
Bosna Kilisesi’nin Bogomillerin devamı olduğu tezini ortaya atmış ve Bogomil
inançlarını Bosna Kilisesi’ne uyarlamıştır. Rački’ye göre Bosna soylularının büyük
bölümü fetihten sonra ülkeyi terk ederken, diğerleri şahsi menfaat, aç gözlülük veya
baskı neticesinde fatihlerin dinine geçmişti. Bogomilizmi benimsemiş olan Bosna
Kilisesi mensupları da kitleler halinde din değiştirmişlerdi.67 Rački’den sonra Bosna
Kilisesi, yaygın olarak, 10. yüzyılda ortaya çıkan Bulgar Bogomilizminin çok daha
geç bir tezâhürü olarak kabul edilmeye başlanmıştır. Böylece, Bosna Kilisesi’nin
fetih arifesinde yok oluşu ile fethin ardından gerçekleştiği varsayılan kitlesel
İslamlaşma arasında organik bir bağ ve devamlılık kurulmuştur.
 
 Öte yandan, daha 1851 yılında Fransisken Ivan F. Jukić Bosna’nın fethinde, yerel Hıristiyan
asilzâdelerin, servetlerini ve feodal mülklerini ellerinde tutabilmek amacıyla topluca
Müslümanlığa geçtiklerini ve ardından bütün köy ve şehirlerin İslamı kabul ettiğini
savunmuştu.Aslında bu iddia, Bosnalı soyluların topraklarını korumak için İslama
geçtikleri yönünde sözlü kültürde yaygın bazı efsanelere dayalıydı ve P.P. Njegoš da
1847’de bunları korkak ve açgözlü olarak tanımlamıştı. Jukić’e göre de yalnızca
açgözlü ve kötü Hıristiyanlar İslama geçmişlerdi ve yeni din onlara zenginlik ve
refah getirdiği gibi, cizye ve haraçtan da kurtarmıştı.70 Bu iki tez daha sonra
birleştirilerek Bogomil olan Bosnalı soyluların, Bosna Kilisesi mensuplarının ve
onları izleyen köylülerin toplu ihtidasına dönüştürüldü. Ayrıca, büyük bölümü
Bosna havalisine yayılmış olan ve stećak (ç. stećci) adı verilen onbinlerce mezar taşı
üzerindeki desen ve figürler Bogomilizmin ifadesi olarak yorumlanmaya başlandı.71
Boşnakların Bogomil oldukları için kitleler halinde İslamı kabul ettikleri teorisi,
uluslaşma döneminden itibaren Hırvat ve Sırp tarihçilerin Bosnalı Müslümanların
 
Bu iddianın Tanzimat döneminde uygulamaya konulan vergi ve toprak reformuna karşı sahip oldukları ayrıcalıkları kaybetmek istemeyen Bosnalı büyük toprak sahiplerinin imtiyazlarının fetihten beri
devam ettiği yönündeki iddialarıyla örtüşmesi dikkat çekicidir.
kendileri ile aynı kökenden geldikleri; Bosna Kilisesi’nin heretik değil, ayrılıı
Katolik veya Ortodoks olduğu ve Türkler tarafından zorla İslamlaştırıldıkları
şeklindeki iddialarını çürütmek veya zayıf Hıristiyanlıkları yüzünden sosyal ve
ekonomik beklentilerle İslama geçerek atalarına ihanet etmiş dönekler oldukları
ithamından kurtulmak adına Bosnalı tarihçilere eşsiz bir fırsat yarattı.72 Bogomilizm
ve toplu ihtida teorisi, Osmanlı hâkimiyeti öncesinde Bosna ahalisinin Ortodoks ve
Katoliklerden ayrı bir kimliği olduğunu tescil ediyordu. Bu sebeple İslamla birlikte
modern Boşnak kimliğinin merkezine oturdu. Bogomilizm teorisini savunan
yazarlar, Osmanlı öncesinde Katolik baskısını ve Bogomilizmle İslam arasındaki
benzerlikleri –put/ikona, haç, vaftiz, kilise ve teslisin reddi vs.– ön plana çıkardıkları
gibi, toplu ihtida meselesinde Kavânin-i Yeniçeriyân’ı da delil göstermişlerdir.
Mesela, kendisi de bir asilzâde olan Safvet Beg Bašagić, 1900 yılında Bobovaç ve
Yayçe’nin düşmesinden sonra Bogomil olan asilzâdelerin Yayçe’de Sultana biat
ettiklerini ve kısa sürede 70 şehir ve kalenin Osmanlı hâkimiyetine girdiğini,
Bogomilizmin İslama yakın olması hasebiyle asilzâdelerin topluca Müslüman
olduklarını ve böylece Bosnalı soyluların kendi varlıklarını, imtiyazlarını ve
topraklarını Osmanlı dönemi boyunca muhafaza ettiklerini iddia etti. Osmanlı öncesi
Katolik eziyetinden bunalan Boşnak Bogomillerin/Patarenlerin toplu ihtidası
iddiasında Bašagić’in temel dayanaklarından birisi Kavânin-i Yeniçeriyân’da
aktarılan rivâyetti.73 Bašagić, bir başka çalışmasında ise Yayçe’de 36.000 Bogomilin
İslama geçtiğini belirtmiştir.
 
Bosna Kilisesi’nin Bogomil olduğu ve Bogomilizmin Bosna’nın İslamlaşmasında başlıca etken olduğu teorisi, Safvet Beg Bašagić’ten sonra başta Ćiro Truhelka ve Aleksandar Solovjev olmak üzere Thomas W. Arnold, Dragutin Kniewald, Mehmed Handžić, Tayyib Okiç, Muhamed Hadžijahić, Mustafa
Imamović, Adem Handžić, Enver Imamović, Fahrudin Novalić, Salih Jalimam,
Smail Balić ve daha pek çok tarihçi tarafından benimsenmiştir ve hâlen popülerliğini
muhafaza etmektedir. Ancak, tahrir deftelerine dayalı çalışmalar Bosna’nın
İslamlaşmasında Bogomilizm ve toplu ihtida tezine darbe vurduğu gibi, yine 15. ve
16. yüzyıl tahrir defterlerinde Bosna ve Hersek dâhil, Balkanların pek çok
bölgesinde Hıristiyan sipahilerin varlığı, soyluların topraklarını ve imtiyazlarını
kaybetmemek için İslama geçtikleri iddialarını da çürütmüştür.
 
Mesela, Hatice Oruç, 1469 tarihli icmal tahrir defterine göre Bosna Sancağı’nda 510 tımardan (243
müstahfız-267 eşkinci tımarı) 375’inin Müslüman 123’ünün ise Gayrimüslim
sipahiler tarafından tasarruf edilirken, 7 tımarın müştereken Müslim-Gayrimüslim
sipahilerin elinde olduğunu ve ayrıca 5 mevkuf tımar bulunduğunu tespit etmiştir.
Oruç, ayrıca Hıristiyan sipahiler içinde aristokrat ailelere mensup olanların varlığını
da ortaya koymuştur. Diğer taraftan, Katolik kaynaklarında Pataren olarak
nitelenen Bosna Kilisesi’nin düalist ve Maniheist bir inancı benimsemiş olan
Bogomillere bağlanıp bağlanamayacağı veya Bosna Kilisesi’nin heretik olup
olmadığı konusunda tartışmalar hâlen sürmektedir. Mesela, John V. A. Fine, Katolik
kaynaklarında Bosna Kilisesi’ne Bogomil denmediği gibi, yerel kaynaklarda da
kilisenin Bogomil olarak adlandırılmadığını aktardıktan sonra, Bosna Kilisesi’nin
kâdir-i mutlak Tanrı’yı, teslis inancını, kiliseyi, haçı, azizler kültünü, dini sanatı ve
Tevrat’ın bazı kısımlarını kabul ettiğini ve bu sebeple düalist Bogomil inancına
sahip olamayacağını belirtmektedir. Ona göre Bosna Kilisesi heretik değil, ayrılıı
idi. Fine, Bosna Kilisesi dışında, Bosna’da ayrıca düalist sapkınların varlığını kabul
etme eğilimindedir. Bunun yanı sıra, Bosna’da İslamlaşmanın fetihle birlikte değil
zamanla meydana geldiğini ve Katolikler ve Ortodokslar arasında da İslamlaşmanın
olduğunu kaydetmektedir. 
 
Keza, Malcolm da Bosna Kilisesi’nin sapkın değil ayrılıı olduğunu; kilisenin Bogomillerin reddettiği haçı, Mezmurlar Kitabı’nı ve Aşai Rabbani ayinini benimsediğini; yine Bosna Kilisesi’nin manastırların
yanıbaşında kilise binalarına sahip olduğunu; Doğu takvimine göre azizlerin yortu
günlerini kutladığını; bazı krstjanin ünvanlı kişilerin üzüm bağı sahibi olduğunu;
 
kilisenin hiyerarşik yapısının ve kullanılan unvanların manastır düzenini yansıttığını
ve Bosna Kilisesi’nin son mensuplarından Gost Radin’in hatırı sayılır bir servete
sahip olduğunu ortaya koymuştur.Esasen Mehmed Handžić de bazı el
yazmalarında haç bulunması sebebiyle Bosna Bogomillerinin haçı ve vaftizi
reddetmediklerini ve Bulgar Bogomillerinden farklı inanç özellikleri olduğunu,
Doğu ve Batı kiliseleri ile bazı noktalarda uzlaştığını belirtmiştir.80
Bogomilizm teorisini savunan Bašagić, Truhelka, Solovjev, Okiç vs. yazarlara
göre Potur oğulları, Bosna Kilisesi mensuplarının/Bogomillerin ahfadı olduğu gibi,
“Potur” sözcüğü de Katolik kaynaklarında Bosnalı heretikler için kullanılan
“Pataren/Patarin” teriminden türemiştir.81 Bu açıklama biçimi Türk tarih yazıcılığına
da nüfuz etmiştir. İsmail Hakkı Uzunçarşılı’ya göre Bogomil mezhebindeki Bosna
Hıristiyanları fetih sonrasında topluca Müslüman oldukları için bunlara
Bogomillerin başka adı olan Pataren’den galat olarak Potur oğulları denilmiş ve
bunlardan devşirme alınmasına izin verilmiştir. Uzunçarşılı, ayrıca, Bogomil,
Pataren ve Potur terimlerini eş anlamlı olarak kullanmıştır.82 Onu izleyen Yavuz
Cezar da aynı görüştedir.83 Bununla birlikte, Malcolm, Pataren sözcüğünün
İtalyanca veya Ragusa dilinde bir terim olması, yalnızca Katolik kaynaklarında
kullanılmış olması ve hiçbir zaman Bosnalılar tarafından kullanılmadığından dolayı
bu görüşü reddetmiştir.
 
Kanaatimize göre de Potur teriminin Pataren terimi ve dolayısıyla Bogomilizmle bir ilgisi yoktur:
Öncelikle, tahrir defterlerine dayalı çalışmaların başlaması Bosna’da fetihle
birlikte Bogomillerin topluca ihtida ettikleri teorisini çürütmüş ve İslamlaşmanın
tedricen meydana geldiğini ortaya koymuştur. Nitekim Nedim Filipović, 1469
Bosna Sancağı icmal tahrir defterine göre Bosna’da 37.125 hane, 8.770 mücerred ve
147 bive (dul) olmak üzere 194.542 (%99,15) Hıristiyan nüfusa karşılık, yalnızca
332 hane, yani 1.660 (%0,85) Müslüman nüfus olduğunu tespit etmiştir. Bu nüfus
içinde 264 hane tımar toprakları üzerinde yaşayan sıradan reâyâ idi, 68 hane ise has
arazilerde, kentlerde veya kendi arazilerinde yaşıyordu.
 
 Filipović, İslamlaşma olgusunun Hersek bölgesinde çok zayıf kaldığını, 1440’lardan beri Osmanlıların
Serap Toprak, Poturoğullarının Bogomillerin devamı
olduğunu kabul ettiği halde, Bogomillerin topluca ihtida ettikleri tezini reddetmiştir.
 
elinde olan Hodidjed ve Vrhbosna (Saraybosna) civarındaki bölgedeyse en gelişmiş
durumda olduğunu belitmektedir.Ayrıca, Hersek’te çoğunluğu fetihten sonra
bizzat Osmanlı Devleti tarafından boş arazilere iskân edilmiş olan 5.064 hane ve
1.128 mücerred Ulah (Eflak) kaydedildiğini tespit etmiştir.87 Dolayısıyla fetihle
birlikte soyluların ve ahalinin toplu ihtidası söz konusu değildir. Ancak, 1485 yılına
ait tahrir defteri Bosna’da İslamlaşmanın başladığını göstermektedir. Nitekim bu
defterde 30.552 hane, 2.443 mücerred ve 48 dul olmak üzere 155.251 (%87,7)
Hıristiyan nüfusa karşılık, 4.134 hane ve 1.064 mücerred olmak üzere 21.734
(%12,3) Müslüman nüfus kaydedilmiştir.88 1489 yılına ait tahrir defterinde ise
Bosna’da 25.068 hane, 4.026 mücerred ve 1.332 dul olmak üzere 130.698 (%84,1)
Hıristiyan nüfusa karşılık, 4.485 hane ve 2.348 mücerred olmak üzere 24.773
(%15,9) Müslüman nüfus olduğu tespit edilmiştir.89 Hersek, 1470 yılında ayrı bir
sancak olarak teşkilatlandırıldığı için son iki defterde bu bölge nüfusu yoktur.90
Doğu Balkanlardan farklı olarak sipahi, asker, resmî görevliler, ilmiye mensupları,
esnaf, zanaatçı ve gönüllü göçlerin dışında Bosna’ya Anadolu’dan Türk nüfus iskânı
yapılmadığı hususu göz önüne alınırsa, ilk 25 yılda İslam dini Bosna’da epeyce
müntesip kazanmış görünmektedir. Öte yandan, 15. yüzyıl sonu ve 16. yüzyıl
başlarında Osmanlı Devleti tarafından Bosna’ya Bulgaristan, Makedonya,
Arnavutluk ve Sırbistan’dan Müslüman nüfus nakledilmiştir.91 Hersek’te bulunan bir
Ortodoks keşişin 1509’da kaydettiğine göre bu dönemde birçok Ortodoks gönüllü
olarak İslama geçmiştir.
 
Ömer Lûtfi Barkan’ın Defter-i Hakanî kayıtlarına dayalı
olarak yayınladığı 1520-1535 yıllarına ait nüfus cetveline göre ise Bosna’da
İslamlaşma oranı ciddi boyutlara ulaşmıştır. Bu cetvele göre Bosna Sancağı’nda
16.935 hane-84.675 Müslüman (%46,3) ve 19.619 hane-98.095 Hıristiyan (%53,7)
nüfus mevcuttu. Keza, –üç kazası yazılmamış olan– Hersek Sancağı’nda 7.077 hane-
35.385 Müslüman (%42,5) ve 9.588 hane-47.940 Hıristiyan (%57,5) nüfus olduğu
görülürken, İzvornik Sancağı’nda ise 2.654 hane-13.270 Müslüman (%16,5) ve
13.112 hane- 65.560 Hıristiyan (%83,5) nüfus kaydedilmiştir.93 Bu rakamlar 1490
ile 1520-1535 yılları arasında Bosna’da İslamlaşmanın hızlandığını ve Müslüman
nüfus oranının üçe katlandığını göstermektedir. Hersek bölgesinde de benzer bir
durum söz konusudur. İzvornik Sancağı’nda İslamlaşma oranının Bosna ve Hersek
sancaklarına göre düşük olması, fethi müteakip Srebreniça ve Yayçe’nin
 
Macaristan’ın eline geçmesi ve sırasıyla 1512 ve 1527’de Osmanlı topraklarına
katılmasının bir sonucudur.94 Nitekim Macaristan’ın elinden alınmasından sonra
Bosna’nın kuzey ve kuzeydoğu kesimindeki topraklarda da İslamlaşma
başlamıştır.95 Özellikle Mohaç zaferi ve Macaristan’ın bertaraf edilmesinden sonra
Katolikler arasında İslamlaşma vakaları hızlanmıştır. Mesela, 1536’da Zagrep
piskoposu, Kral Ferdinand’a Brod’un fethinin ardından esir edilenler dışında 40.000
kişinin İslama geçtiğini bildirmiştir.96 Adem Handžić, Ortodoks Ulahlar arasında da
1530’lardan sonra İslamlaşmanın arttığını belirtmektedir.
 
Hersek’in kuzey ve orta bölgelerindeki 26 nahiyenin İslamlaşma sürecini inceleyen Aliçiç, 16. yüzyıl
sonunda bu nahiyelerde Müslüman nüfus oranının %83’e ulaştığını tespit etmiştir.
Aliçiç, Müslüman unsurların büyük bölümünün Katolik ve Bogomil inancının eski
mensupları olduğunu; ayrıca defterde kayıtlı bölgelerdeki Ortodoks Ulahlar arasında
da %35 oranında İslamlaşma olduğunu kaydetmektedir.98 Bosna’da İslamlaşma 16.
yüzyılın ikinci yarısında da devam etmiştir. Nitekim 1604 tarihli mufassal tahrir
defterine göre Bosna Sancağı’nda 45.941 hane ve 4.979 mücerred olmak üzere
234.684 Müslüman nüfusa karşılık, 18.891 hane ve 94.455 Hıristiyan (Katolik-
Ortodoks) nüfus kaydedilmiştir.
 
Buna göre 17. yüzyıl başında Bosna Sancağı’nda  Müslüman nüfus oranı %71,3’e yükselmişti ve Müslüman nüfusun %21’i şehirlerde, %79’u ise köylerde yaşıyordu.99 Bu örnekler Bosna’da İslamlaşma sürecinin tedricen, ama istikrarlı bir şekilde geliştiğini ve ayrıca Bogomilizm teorisinin
Bosna’da İslamlaşmayııklamada tek başına yeterli olmadığını göstermektedir.
Fakat bu durum Bosna’da heretik unsurların varlığını ortadan kaldırmaz.
Bosna ve Hersek tahrir defterlerinde Bogomillerle ilişkilendirilen veriler de
mevcuttur. M. Tayyib Okiç, 1469 tarihli Bosna icmal defterinde Osmanlı
terminolojisinde Hıristiyanlar için kullanılan Gebr ve Kâfir terimlerinin yanı sıra
Kristiyan olarak kaydedilen on köyde 126 hane ve 5 mücerred nüfus tespit ettiği
gibi, baştina ve bağlarda yaşayan 50 dolayında Kristiyan ile birlikte toplam 685
dolayında Kristiyan nüfus olduğunu saptamıştır. Okiç’e göre defterlerdeki Kristiyan
terimi yalnızca kâmil veya seçkin Bogomilleri niteliyordu. Sıradan Bogomiller ise
Gebr veya Kâfir kategorisinde yazılmıştı. Okiç, ayrıca 1477 Hersek Sancağı tahrir
defterinde iki köyde Kristiyan hane reislerinin adlarının yazıldığını ve 16. yüzyıl
sonuna kadar olan defterlerde Gost ünvanı taşıyan yalnızca iki Kristiyan olduğunu
tespit etmiştir.
 
Okiç’in 16. yüzyıla ilişkin aktardığı örnekler içinde 1586’da Neretva
nahiyesinde Kristiyanlar tarafından işletilen iki çiftlik kaydedilmiş olması dikkat
çekicidir. Okiç’in bulgularına göre Osmanlı defterlerinde bazı yer (mezraa, çiftlik,
baştina vs.), şahıs ve köy adlarında karşılaşılan Kristiyanların varlığı 17. yüzyıl
başlarına kadar devam etmiştir.100 Bununla birlikte, varlıklarının uzun süre
defterlerden izlenebiliyor olması, Kristiyanlar arasında İslamlaşma eğiliminin güçlü
olmadığını göstermektedir. Nitekim Nedim Filipoviç, 1477 Hersek tahrir defterinde
Slavlar ve Ulahlar arasında önemli sayıda Krstjani kaydedildiği halde, onların
bulundukları çoğu yerde İslamlaşma olmadığı gibi, Krstijan olarak yazılanlar içinde
kendisi veya oğlunun ihtida ettiğini gösteren örnek olmadığını belirtmektedir.101 Her
halükarda Bosna ve Hersek defterlerindeki Kristiyan/Krstjani terimi Katolikler ve
Ortodokslar dışında hususi bir kilise, mezhep veya heretik tarikatın varlığını teyit
etmektedir.102 Ancak, Okiç’in yalnızca seçkin Bogomillerin Kristiyan diye
kaydedildiği, sıradan Bogomillerin diğer Hıristiyanların arasında yazıldığı görüşü
ihtiyatla karşılanmalıdır.103 Öte yandan, bu verilerden hareketle Bosna-Hersek’te
İslama geçen unsurların ne kadarının “Bogomil/Pataren” olduğunu bulmak
imkânsızdır. Ayrıca, Ortodoks ve Katolikler arasında da İslamlaşmanın yaygın
olduğu muhakkaktır.104 Dolayısıyla, Potur ve Potur oğulları teriminin Pataren terimi
ile bir ilişkisi yoktur. Bu sebeple ihtida eden Ortodoks ve Katolik unsurlar da
devşirme alınan Potur oğulları içinde telakki edilmelidir. Bosna’daki İslamlaşma
sürecinde heretik unsurların yanı sıra, zayıf kilise teşkilatı, şehirlerin inşa edilen çok
sayıda vakıf eserlerle birlikte birer İslam kültür ve medeniyet merkezi halinde
yükselişi, azatlı kölelerin iskânı, sosyal ve ekonomik nedenler, psikolojik etkenler ve
dervişlerin faaliyeti gibi muhtelif faktörler bir arada düşünülmelidir. Bu süreçte
herhangi bir zorlamanın olmadığı ise izahtan varestedir.
 
III. 2. Polu-Turçin (Yarım-Türk/Yarım-Müslüman) Teorisi
 
Potur sözcüğünün anlamına ilişkin olarak literatürde yaygın olan ikinci görüş ise
terimin polu-turčin/pola-turčina (yarım-Türk, yani yarım-Müslüman) anlamına
geldiği yönündedir.105 Bu görüşün kaynağı, H. 993 (1585) senesinde yazılmış olan
Türkçe anonim bir hikâye mecmuasıdır. (EK.1)106 Bu mecmuanın yalnızca H. 1050
 
sonuna kadar devam ettiğini belirtmektedir.Bašić, Krstjani teriminin yalnızca perfecti/seçkin yani ruhbanı ifade ettiği görüşünü benimserken, Malcolm bunu kesin olarak reddetmektedir. Karatay, Bosna’da İslama geçen unsurlar arasında Katolik ve Ortodoksların da
olduğunu kabul etmekle birlikte, İslamlaşan unsurların kahir ekseriyetinin Bogomiller
veya eski Bogomiller olduğu kanaatindedir. Dolayısıyla Bosna’da İslamın yayılışında
Bogomilizm tezinin geçerli olduğunu savunmaktadır.
(1640) tarihli bir kopyası modern zamanlara ulaşmış ve Mesih Paşa, Bosna’nın
İslamlaşması ve Potur oğulları ile ilgili küçük bir kısmı Mehmed Handžić tarafından
1938’de ve 1940’da yayınlanmıştır.107 Anonim yazar Osmanlı hâkimiyetinin ilk
 
107 Anonim Mecmua, III. Murad devrinde (1574-1595) H. 993 (1585) yılında Mecmua-i
Hikâyât şeklinde yazılmış olup, H. 1050 (1640) tarihli tek kopya nüshası 1992 yılına
kadar, kopya nüshadan alınmış bir fotokopisi ise günümüze dek ulaşmıştır. Anonim
Mecmua, ilk olarak Boşnak bilim adamı Mehmed Handžić tarafından bulunmuş,
Bosna’nın İslamlaşması ve Poturoğullarının zuhuru ile ilgili küçük bir bölümü 1938
yılında yayınlanmıştır. (Hadži Mehmeda Handžića, “Jedan prilog povijesti prvih dana
širenja Islama u Bosni i Hercegovini”, Narodna Uzdanica, kalendar za godinu 1938, god.
VI, Sarajevo, Narodna Uzdanica, 1937, str. 29-45.) Bu makale, Handžić tarafından
genişletilerek iki yıl sonra küçük bir kitapçık şeklinde basılmıştır. (Mehmed Handžić,
Islamizacija Bosne i Hercegovine i porijeklo bosansko-hercegovačkih muslimana,
Islamska dionička štamparija, Sarajevo 1940, 34s. Bu esere şuradan erişilebilir:
http://www.bgs.ba/eknjige/images/stories/pdf/mhibih.pdf). Bu sırada, Handžić’in elindeki
yazma eseri Saraybosna’da Narodna Banka müdürü ve yazma eser koleksiyoncusu
Aleksandar Poljanić’e sattığı şayiası ortaya çıkmıştır. Mehmed Handžić, 1944 yılında
vefat etmiştir. II. Dünya Savaşı’ndan sonra Poljanić, elindeki yazmaların büyük bölümünü
Zagrep’teki Yugoslav Bilim ve Sanat Akademisi Arşivi, Şarkiyat Koleksiyonu’na
bağışlamıştır. Ancak, Handžić’in bir kısmını yayınladığı yazma mecmua bağışlanan
eserler içinde çıkmamıştır. Bazıları bunun kaybolduğunu düşünürken, bazıları da Handžić
(ve Poljanić) dışında yazmanın tamamını gören olmadığı ve Boşnakların kökeni
hakkındaki popüler teoriyi (toplu ihtida, Bogomilizm tezi) destekler göründüğü için bizzat
Handžić tarafından uydurulmuş olabileceğini iddia etmişlerdir. Bu arada Poljanić de 1946
yılında ölmüştür.
 
Bu yazmayı 1950 yılında kurulan Saraybosna Şarkiyat Enstitüsü’ne ne
zaman ve kimin bağışladığı veya sattığı meçhuldür. Ancak, bu kişinin Poljanić’in
varislerinden birisi olması muhtemeldir. Çünkü yazmanın son sayfasında Poljanić’in
imzası mevcuttur. Diğer taraftan, söz konusu yazma, Şarkiyat Enstitüsü’nün envanterine
MS 4811/II numara ile kaydedildiği halde, 30 yıldan fazla bir süre kataloglanmamıştır.
Ayrıca, Şarkiyat Enstitüsü’nün gerek yayınlanmış, gerekse yayınlanmamış
kataloglarından hiçbirisine dâhil edilmemiştir. András Riedlmayer, yazmanın
kataloglanmaması veya basılmamasının muhtemelen yazmadaki çok sayıdaki hikâyenin
yüz kızartıcı mahiyette cinsel içerikli olmasından kaynaklanmış olabileceği görüşündedir.
Bosna Savaşı esnasında Saraybosna Şarkiyat Enstitüsü’nün 17 Mayıs 1992’de Sırplar
tarafından bombalanması neticesinde çıkan yangında Anonim Mecmua’nın 1640 tarihli
tek kopyası da binlerce el yazması eser ve belge ile birlikte kül olmuştur. Harvard
Üniversitesi Güzel Sanatlar Kütüphanesi İslam Sanatı ve Mimarisi Dokümantasyon
Merkezi müdürü András Riedlmayer, Amila Buturović (York Üniversitesi) ve İrvin Cemil
Schick (Massachusetts Teknoloji Enstitüsü ve Harvard Üniversitesi) öncülüğünde 1994
yılında başlatılan Bosna Yazma Eserlerinin Toplanması Projesi kapsamında, Toronto
Üniversitesi profesörlerinden Eleazar Birnbaum, 1981 yılında Saraybosna Şarkiyat
Enstitüsü’nde yaptığı araştırmalar esnasında tam bir fotokopisini almış olduğu bu
mecmuayla birlikte enstitüden aldığı diğer yazma ve dökümanların birer kopyasını
Harvard Üniversitesi’ne tevdi etmiş ve proje kapsamında toplanan yazma eser ve
belgelerle birlikte Anonim Mecmua’nın dijital bir kopyası, András Riedlmayer tarafından
1998 yılında Saraybosna Şarkiyat Enstitüsü’ne teslim edilmiştir. Anonim Mecmua’nın
fotokopi nüshası, Saraybosna Şarkiyat Enstitüsü’nde yine MS 4811/II numarada
kayıtlıdır.
 
döneminde Bosna-Hersek halkının İslamı benimsemesi, Potur tâifesinin ortaya çıkışı
ve Potur teriminin etimolojisi hakkında ilginç bir hikâye aktarmaktadır. Metin daha
önce Türkçe olarak yayınlanmadığı için aynen aktarıyoruz:
“Vilâyet-i Bosna sâbıkan mezheb-i Nasara ve millet-i hazret-i Mesiha üzre idi.
Ol zamanda ki fethi müyesser ü mukadder oldı. Ve ol memâlikde ahkâm-ı devlet-i
Âl-i Osman şöhret ü şüyûʻ buldı. Tahriri Âsitâne-i kadr ü tüvândan galiben Mesih
Paşa nam muharrire buyruldı. Pes muharrir-i mezbûr vilâyet-i mersûma tahrir
hevâsıyla vâsıl oldı. Ol vilâyet kurâsının halkı ekseriya perakende vü perişan buldı.
Pes ol kavmin kibârından ve kabile-i hıyârından birkaç ihtiyarları cemʻ idüb
anlardan istifsâr itdi ve itdi (eyitdi?) bu vilâyet ki âb ü hevâsı letâfet-ü hâk ü mâ ile
sâir memâlik-i rubʻ-u meskûna galibdir pes ne sebebden ahalisi perişanlığa tâlibdir,
âyâ kemakân ihyâ vü âbâdân olmasına çare nedir? Cevab virdiler ki bu harab ü
perişanlığa bâis havf-ı vazʻı kesret-i cizye ve bîm-ü izdiyâd-ı tekâlif-i örfiyedir. Pes
muharir-i merkûm ahvâli südde-i saʻâdet-hisâra ve vüzera-yı zevi’l-iktidara ʻarz ve
iʻlâm itdi. Refʻ-i cizye ve tekâlif-i örfiyeye ruhsat virilmedi. Pes muharrir-i mezbûr
ʻakl ü kiyâsetle meşhur idi. Bu veçhile tedbir ve tedârike havz ü şürûʻ itdi ki cizye
namın refʻ idüb bir hile ile onlara bedel-i cizye vazʻ ide. Felâ cerem ol ihtiyarın
kibârlarıyla bu veçhile ittifak ve bu semt üzere vifâk eylediler ki her karyeden birkaç
kimesneler geleler ve berây-ı maslahat bu üslub üzere hile kılalar ki zükûrdan her bir
karye ahalisine birer Müselman adı ıtlak oluna, ta ol isim sebebi ile kayd ü bend-i
cizyeden iʻtifâf oluna, dahi bu sadâ üzre her nevâhi ve kurâya salâ vü nidâ ittiler.
Fi’l-cümle mabeynde muvafakat müyesser olub maslahat anı gördüler ki her biri
kendü ismin Türkî’ye tercüme idüb Jivko olanın adını Yahya, Vuk olanın ismini
Kurd ve Gvozden olanın adını Demür koyub Müselman ismi ile müsemmâ olıcak
cizye ismi refʻ olub zemînlerine baştina deyü tasarruf ettikleri emlâkden bedel-i
cizye birer flori kayd itdiler ve ol vühûşı müteferrikayı bu dâm-ı tezvîr ile sayd
itdiler. Pes nevâhi ve kurâdan ve maʻmureden refʻ-i ism-i cizyeden şâdân u mesrûr
oldular. Çün maslahat itmâma ve kâr encâma irdi üç fırka oldılar. Anlarda ki şemʻ-i
hidâyet-i hakk hâdî olub zalâm-ı zulmet-i küfrden rehâ buldılar müsemmâların
isimlerine tevfîk idüb Müselman oldılar. Anlar ki ‘innâ vecednâ âbâ’enâ’l-
evvelûn’108 semtine sâlik oldular, ‘lekum diniküm veliyedin’109 diyüb tehlike-i inkâra
mülakî olub helâk oldular. Ve kalanından bir fırkası makâm-ı ʻacz ve tereddüdde
kaldılar ters ü bîm-i husâm-ı şeriʻatden ne rücûʻa mecâl ve ne âyin-i âbâ vü ecdâdları
üzere terk-i hısâl kıldılar. Akide-i nâ-puhtelerinde tereddüd ve teşekkük bâki kalub
ne bellü ayin-i İslamı kabul kıldılar ve ne bellü Nasara oldılar. Sahra-yı şirkde
hayvan gibi hayran-ı mutlak kaldılar ki el an tâife-i kümâhe Potur itlâk olunur ki
kelime-i Potur lafz-ı terkibîdir, ‘po’ ile ‘turçin’ lafzından muhaffefdir. ‘Po’ dimek
Nasara dilince yarım dimekdir yani nısf, ʻturçin’ lafzından murahhamdır ki ‘Turçin’
dimek Nasara dilince Müselman dimekdir. Lafz-ı terkibisi ‘Potur’ olur, yani yarım
Müselman dimek olur ki ‘ulâike humul-enʻam bel hum edallu’110 kabilindendir.
İtikad-ı pelîdleri üzere âyin-i küfre sıyânet ü ʻavân korhusundan tarik-i ehl-i sünnete
riʻâyet iderler. Te’sir-i te’dib-i kelamda hayvan-ı sâmitden kabil-i izʻân ve izhâr-ı
mürüvvet ü insâniyetde hayvan-ı sâhil anlara nisbet insandır.
 
Ol sebebdendir ki hakan-ı zevi’l-iktidar ve selâtîn-i namdar ki Türkün ve Poturun girmesi memnudur kanun değildir. Aralarında ikişer nüshalu çokdur ve hacı (haçı?) koltuğundan çıkmaz hacı yokdur…”111
Anonim yazara göre Bosna’nın fethinden sonra tahrir için gönderilen muharrir,
kuvvetle muhtemel, Mesih Paşa, halkı perişan bir halde dağılmış olarak bulmuş ve
bunun sebebini ve ahalinin yerlerine nasıl döndürülebileceğini öğrenmek için ileri
gelen bazı yaşlıları toplamıştır. İhtiyarların harap ve perişanlığın sebebinin yüksek
cizye koyulması ve tekâlif-i örfiyenin artması korkusundan kaynaklandığını
söylemesi üzerine, Mesih Paşa, İstanbul’dan cizye ve tekâlif-i örfiyenin
kaldırılmasını istemiştir. Fakat buna ruhsat verilmeyince cizye namını kaldırıp,
yerine bedel-i cizye koymak için başka bir yol bulmuştur. Buna göre ihtiyarlarla
ittifak ederek her köyden birkaç kişinin gelmesi ve maslahatı görmek için hile ile
köylerdeki bütün erkeklere birer Müslüman adı verilmesi konusunda anlaşmışlardır.
Böylece, cizyenin kaldırılacağının nahiye ve köylere ilan edilmesi üzerine,
aralarında muvafakat hâsıl olmuş ve maslahat bu şekilde çözülmüştür. Ardından her
biri kendi adını Türkçe’ye tercüme etmiş ve ismi Jivko olanlar adını Yahya, Vuk
olanlar Kurd ve Gvozden olanlar Demir koyup Müslüman ismi almışlardır. Bu
suretle cizye namı kaldırılmış ve baştina diye tasarruf ettikleri emlaka bedel-i cizye
olarak birer flori vergi kaydedilmiştir. Dolayısıyla ava giderken avlanmışlardır.
Ancak, cizye isminin kaldırılmasından herkes sevinç duymuştur. Böylece, Bosna
ahalisi üç gruba ayrılmıştır.
 
Birinci grup, Allah’ın inayetiyle hidâyet nuruyla aydınlanıp, küfür karanlığından kurtulmuş ve isimleriyle müsemma şekilde hakiki Müslüman olmuştur. İkinci grup, babalarının izinden gidip Hıristiyan kalmıştır.
 
Üçüncü grup ise acz ve tereddüt içinde kalarak şeriatin kılıcından korkularından ne
geri dönebilmiş ve ne de atalarının ayin ve hasletlerini bırakabilmiştir. Bunların
bozuk inançlarında tereddüt ve şüphe baki kalmış olup, ne İslamı kabul ettikleri, ne
de Hıristiyan oldukları belliydi. Şirk çölünde hayvan gibi arada kalan bu tâifeye
Potur deniyordu. Potur kelimesi “po” ile “Turçin” lafzının kısaltması olup, terkipti.
Hıristiyan (Slav) dilinde “Po” yarım; “Turçin” ise Müslüman demekti. Bunların
terkibi ise Potur olup, yarım Müslüman anlamına geliyordu.
 
Anonim yazara göre Poturlar bozuk itikadları üzere Hıristiyanlığa meyilli iseler
de şeriat korkusundan ehl-i sünnet tarikine riâyet ediyorlardı. Sözden anlama, idrak
ve insaniyette hayvanlar bile onlara nisbet insandı. Eğitim ve terbiyeye müsait
olmadıkları için “Sultanlar Türkün ve Poturun girmesini” yasaklamışlardı. Ayrıca,
aralarında ikişer nüshalı (muskalı) çok olup, hacıları bile haç taşıyordu…
Yazar, metnin devamında da Potur oğlanlarının sapkın seksüel davranışlarından
ve Poturların iğrenç yemek âdetlerinden söz etmekte ve Poturları, Müslümana
Turçin deyip Müslümandan kaçtıkları, namaz bilmedikleri, kiliseye meylettikleri ve
bir köyde vefat eden bir hacının boynunda bir tarafında ayet-i kerime, diğer tarafında
bir papaz tarafından Nasara dilinde yazılmış dualar olan bir nüsha (muska)
bulunduğu vs. ifadelerle tasvir, tahkir ve takbih etmektedir.112
Bu metin hem tarihi açıdan, hem de İslam hukuku bakımından problemlidir.
Burada bahsedilen Mesih Paşa, Paleolog hanedanına mensup bir mühtedi olan ve
Fatih devrinde vezir, II. Bayezid devrinde ise iki kez sadrazam olan Mesih Paşa (ö.
1501) olmalıdır.113 Ancak, İnalcık’ın belirttiği üzere Bosna’nın ilk iki tahriri
(ikincisi 1468-1469’da) Ayas Bey tarafından yapılmıştır.
 
Ayrıca, Mesih Paşa’nın İstanbul’dan şerî bir vergi olan cizyenin kaldırılmasını istemiş olması da mâkul
değildir. Öte yandan, ihtida ederek cizyeden kurtulmak mümkün olmakla birlikte,
Bosna’nın İslamlaşması görüldüğü üzere birden bire değil, zaman içinde meydana
gelmiştir. Üstelik bunu sadece cizyeye bağlamak yanlıştır. Keza, muharirrin cizye
namını kaldırıp, ihtida eden ahalinin baştinalarına bedel-i cizye yerine bir filori (bir
altın) maktu vergi koymuş olması da İslam hukuku bakımından problemlidir ve
Bosna kanunnâmelerindeki örneklere aykırıdır. Flori vergisi, ilk bakışta Eflaklardan
ve Macarlardan cizye yerine maktu olarak tahsil edilen filori resmini çağrıştırsa da
burada sözkonusu olan arazidir ve muhtemelen harac-ı muvazzaf (ispençe)
kastedilmektedir. Miktar açısından arazi vergisi olarak Müslümanlardan alınan 22
akçe çift resmi ile Gayrimüslimlerden alınan 25 akçe ispençe vergisi (harac-ı
muvazzaf) birbirinden farklı olsalar da mahalli kullanımda her iki verginin Slavca
bir terim olan ispençe şeklinde isimlendirilmiş olması mümkündür. Nitekim
yukarıda aktardığımız 1539 tarihli Bosna, Hersek ve İzvornik Kanunnâmesi’nde de
bunun bir örneği mevcuttur (ve ispençe dahi kâfirden yirmi beşer akçe alına. Ve
Poturdan ki evlidir, yirmi ikişer akçe alına…). Anonim yazar muhtemelen
Gayrimüslimlerden alınan ispençe vergisinin aynı isimle Müslümanlardan alındığına
şahit olunca Bosna Müslümanlarının harac-ı muvazzaf ödedikleri zehabına
kapılmıştır. Ayrıca, Osmanlı toprak hukukunda bu durumu destekleyecek bir örnek
daha vardır. Haraç vaz olunmamış müsellem baştinasından veya Müslüman üzere
yazılmış baştinadan 22 akçe çift resmi alınırken, raiyyet baştinalarının (haraçlı
baştinalar) tasarrufu Müslümanların eline geçse bile, haracî arazinin statüsü
değişmediği için bu tür arazilerden haraç (harac-ı mukâseme/öşür) dışında, 25 akçe
ispençe vergisi (harac-ı muvazzaf) alınıyordu. Anonim yazar, muhtemelen bu tür
örneklerle cizyeden dolayı gerçekleştiğini farzettiği muhayyel bir toplu İslamlaşma
arasında bağlantı kurmuş ve Osmanlı ıstılahında yaygın olduğu üzere cizye ve haracı
birbiri yerine kullanarak Bosnalıların sureten İslamlaşmasının vebalini de Mesih
Paşa’ya yüklemiştir.
Anonim yazarın Potur lafzının po ile Turçin kelimelerinin terkibinden kısaltma
olduğu tespiti doğru, yarım-Müslüman (polu-turçin/pola-turçina) demek olduğu
yönündeki görüşü ise yanlıştır. Anonim yazarın da belirttiği gibi Turçin (Türk), Slav
dillerinde Müslüman demektir, ancak buradaki “po” terimi yarım (polu/pola)
anlamında olmayıp, önüne geldiği kelimeye dönüşlü bir anlam katan bir önektir.
Dolayısıyla Potur, aşağıda görüleceği üzere Türkleşmiş, Müslümanlaşmış kişi
demektir. Mehmed Handžić’e göre İslamı kabul eden bazı kişilerin
Müslümanlıklarının zayıf oluşu, anonim yazarın Poturları yarım Müslüman şeklinde
yorumlamasına yol açmıştır.
 
Öte yandan, metindeki “Türkün ve Poturun girmesi memnudur, kanun değildir”
ifadesi, bazı yazarlar tarafından Sultanların Türklerle Poturların karışmasını
yasakladığı şeklinde yorumlanırken,117 Krstić, bu ifadeyi Poturlardan yeniçeri
alınmasına izin verilmediği şeklinde değerlendirmiş, fakat bunun realiteye aykırı
olduğunu belirtmiştir.118 Aleksandar Solovjev, Mehmed Handžić’in yayınladığı
metinden hareketle, gerçek Türklerin (Turaka) Pagan, Hıristiyan ve İslam karışımı
bir inanca sahip Bosnalı kırsal Müslümanlarla alay ettikleri ve nev-Müslim Türklere
(Turci) potur, cahil, kaba ve çift dinli dedikleri sonucunu çıkarmıştır.119 Muhamed
Hadžijahić de anonim mecmuayı değerlendirirken Saraybosna kadı sicilinde 10
Eylül 1566 tarihli bir kayıtta, muhtemelen Hristiyanlarla yakın ilişkilerinden dolayı
Poturlardan diğer Müslümanlardan ayrı olarak bahsedildiğini aktarmıştır.Poturları İslam ve Hıristiyanlık arasında kalmalarından dolayı ağır ifadelerle
eleştiren bu metinde aktarılan bilgileri, Balkan mühtedilerinde kısa veya uzun
vadede yaygın olarak görülen bazı senkretik inanç özelliklerine yönelik ağır bir
eleştiri olarak kabul etmek gerekir.
 
Bosnalı Müslüman nüfusun büyük bölümünün köylü olduğu göz önüne alındığında İslama adaptasyon ve geçiş sürecinin uzun zaman almış olması tabiidir. Nitekim Duranoviç, İslamın şehirlerden farklı olarak, ancak 17. yüzyıl başlarından itibaren kurumsal anlamda kırsal bölgelere ve köylere
nüfuz etmeye başladığını ve cami, imam, medrese vs. din ve eğitim kurumlarının
yaygınlaşmasından sonra Bosna’da İslamiyetin yerleştiğini belirtmektedir.122 Şehirli
seçkin Müslümanlardan biri tarafından yazılmış olması muhtemel olan bu metinde
Bosna’nın İslamlaşması ve Poturlar hakkında aktarılan bilgiler, tarihi dayanaktan
yoksundur. Bu sebeple, metin tarihi olayların gerçeğe dayalı bir sunumu olmaktan
ziyade, 16. yüzyıl sonunda cahil Bosnalı kırsal nüfusu eğlence konusu yapan bazı
Müslüman entelektüellerin sosyal davranışlarını ve önyargılarını göstermesi
bakımından önemlidir.
 
Öte yandan, Poturların yarım Müslüman olduğu algısını besleyen başka
kaynaklar da vardır. 16. yüzyıl sonu ve 17. yüzyıl başlarına ait Katolik
kaynaklarında Poturların Hıristiyanlık ve Müslümanlık arasında muallakta kaldıkları
veya gizli Hıristiyan oldukları yönünde iddialar mevcuttur. Mesela, Avusturya
hesabına Bosna’yı dolaşan Jeromi Zlatarić, 1599’da Poturların özünde Hıristiyan
kaldıkları ve Türk hâkimiyetinden kurtuldukları takdirde vaftiz olmaya hazır
olduklarını rapor etmiştir. 1620’de Bosna’yı dolaşan bir başka Katolik yazara göre
de toprağı işleyen Türklerin ancak bir kaçı Türkçe konuşabiliyordu, şayet ateşten
korkmasalar, atalarının Hıristiyan olduklarını bildikleri için neredeyse hepsi iyi
Hıristiyan olurlardı.124 Keza, aynı dönemde J. Bapt. Montalbano da Poturların ne
Hıristiyan ne de Türk olduklarını belirtmiştir.
 
Son iki örnekte Katolik yazarların Müslüman ve Türk terimlerini eş anlamlı kullanması dikkat çekicidir.
İngiliz seyyah Paul Rycaut’un Bosna Poturları ile ilgili aktardığı bilgiler de
literatürde Poturların hem Bogomiller ile özdeşleştirilmelerine, hem senkretik bir din
anlayışlarına sahip olduklarına, hem de gerçek Müslüman kabul edilmedikleri için
Hıristiyanlar gibi vergi ödedikleri şeklinde değerlendirmelere yol açmıştır. Rycaut,
Kadızâdelerden söz ederken pek çok mühtedi Hıristiyanın bu mezhebe katıldığını
belirttikten sonra, Macaristan ve Bosna sınırındaki askerlerden ve Poturlardan
bahsetmektedir: “Tuhaf bir şekilde Hıristiyanlığı ve Müslümanlığı bir araya getiren
bu mezhep üyeleri, Macaristan ve Bosna sınırları içinde yaşayan ve Sklavonya
dilinde İncil okuyan askerlerin çoğudur. Bunun yanı sıra, Kuran-ı Kerim’in sırlarını
ve Arapçanın kurallarını öğrenmeye meraklıdırlar. Kaba ve cahil görülmemek için
Saray Farsçası kullanırlar. Ramazan ayında şarap içerler, ancak skandal çıkarmamak
için içine tarçın ve başka baharatlar atarlar ve adına hardali derler… Hıristiyanlara
karşı şefkat ve sevgi beslerler ve Türklerin zalimliklerine ve zararlarına karşı onları
korumaya hazırdırlar. İsa’nın vaat ettiği Kutsal Ruh’un Muhammed olduğuna
inanırlar. Keza, Kutsal Ruh’un Pentecost gününde [Paskalyadan sonraki 50. gün,
AK] inişini de Muhammed’in zuhurunun alameti olarak görüyorlar. İncil’de Paraklet
sözcüğünün geçtiği yerlerde, onun kendi peygamberlerini işaret ettiğine inanıyorlar.
Bosnalı Poturelerin hepsi bu mezhebe bağlıdırlar, fakat Hıristiyanların ödedikleri
gibi vergi öderler, putları ve haç sembolünü reddederler, İsa örneğini takip ederek
sünnet olurlar…”
 
Malcolm’un da vurguladığı gibi Rycaut’un İslam esasları konusunda son derece
katı kuralcı olan Kadızâdelerle İncil okuyan, Kuran’ın sırlarını ve Arapça
öğrenmeye meraklı olan, Farsça kullanan ve Ramazan ayında şarap içen askerleri ve
Poturları aynı kefeye koyması şaşırtıcıdır. Bu askerlerin Arapça ve Farsçaya meyli
onların İstanbul’da eğitim almış yeniçeriler olduklarınışündürmektedir. Bu
durumda onları Kadızâdelere değil, yeniçeriler arasında yaygın olan Bektaşi
tarikatına mensup addetmek daha mâkuldür. Malcolm’a göre Rycaut’un Poturları
buraya eklemesinin sebebi, ya askerlerin Bosna sınırları içinde olmasının yarattığı
coğrafi çağrışımdı, ya da Poturların Hıristiyanlıkla hâlâ toplumsal bağlantıyı
koruyan “mühtedi Hıristiyanlar” olmalarıydı.
 
 Rycaut’un, Poturların putları ve haç sembolünü reddettikleri ifadesi, Bogomilizm tezini savunan A. Solovyev ve T. Okiç gibi yazarlar tarafından onların Bogomillerin devamı olduğu yönünde
yorumlanmasına yol açmıştır.128 Poturların Hıristiyanlar gibi vergi ödedikleri iddiası
ise literatürde Poturların gerçek Müslüman sayılmadıkları için cizye ödedikleri
şeklinde değerlendirmelere sebep olmuştur. Üstelik M. Hadžijahić’in, H.1054-1055
(1644-45) tarihli Tuzla sicilinde Poturların cizye ödediklerinin belirtildiğini
aktarması ise meseleyi daha da karmaşık hale getirmiştir.129 Ancak, Hadžijahić’in
detaylarını aktarmadığı bu tekil bilgiye ihtiyatla yaklaşmak gerekir. Öte yandan, bazı
Boşnak tarihçiler de Bosna’da Müslümanların cizye ödedikleri iddiasını sürdürerek
cizye muafiyetinin Bosna’da İslamlaşma sebebi olamayacağını iddia etmişlerdir.
Fakat Moačanin’in de belirttiği üzere bu iddialar uygulamaya aykırıdır ve cizye
Ménage, 15. yüzyıla ait bazı tahrir defterlerinde Müslümanlar 22 akçe çift resmi öderken, mühtedi olarak kaydedildikleri halde 25 akçe ispençe ödeyen nev-Müslimlerin varlığını, Osmanlıların sonradan
Müslüman olanlarla doğuştan Müslüman olanlar arasında ayrım yaptıkları ve bunların
zimmîlerle Müslümanlar arasında ara bir sınıf olduğu şeklinde yorumlamış ise de haracî
arazinin hukuki statüsünü gözden kaçırdığı için yanılmıştır. Bu sebeple Ménage’ın
Poturların da ara statüye sahip oldukları değerlendirmesi doğru değildir.
 
Ménage, Rycaut’un Poturların Hıristiyanlar gibi vergi ödedikleri iddiasına ihtiyatla yaklaştığı ve
1539 tarihli kanunnâmeye göre Poturların sair Müslümanlarla aynı oranda ispençe vergisi
ödediklerini (evliler 22 akçe, mücerredler 12 akçe) tespit ettiği halde, ondan etkilenmiş
görünmektedir. Ménage, “On the Ottoman Word Ariyān/Airyān”, s. 208, 209. Rycaut,
Ménage ve Hadžijahić kaynaklı bilgilerden hareketle Bašić’in yalnızca Poturların değil,
Ahriyan veya Poturnak olarak da adlandırılan Pomakların da cizye ödedikleri iddiası da
yanılgıdan ibarettir. 
defterlerince desteklenememektedir.130 Yukarıda işaret edildiği gibi ispençe ve
haracî arazilerin Müslümanların eline geçmesi durumunda bile araziden haraç
alınmaya devam edilmesi, Rycaut’u ve araştırmacıları yanıltmış görünmektedir. Öte
yandan, gerek anonim yazarın ifadeleri, gerekse Rycaut ve Katolik yazarların
aktardığı bilgiler Poturların inanç özellikleri ve Müslümanlıkları hakkında literatüre
kalın bir tortu bırakmıştır.
 
III. 3. Köylü Teorisi
 
Potur teriminin anlamı ve menşeine yönelik üçüncü görüş ise köylü terimi
üzerinde durmakta ve bazı yazarlar bunu Türkçe potur131 kelimesi ile
ıklamaktadırlar. Bosnalı Muhammed Hevâî Üsküfî, 1631 yılında tamamladığı
Makbûl-i Ârif132 veya yaygın olarak Potur Şâhidi/Potur Šahidija adıyla bilinen
Türkçe-Boşnakça sözlüğünde Potur terimini köylü olarak tanımlamıştır.133 Bu
tanımlama biçimi, Anonim Mecmua’da aktarılan yarım-Müslüman tanımını tekzip
etmekle birlikte Bosnalı Müslüman nüfusun büyük bölümünün köylerde yaşıyor
olması noktasında ona yaklaşmaktadır. Nitekim Branislav Djurdjev, İslamiyeti kabul
eden köylülere şehirli Müslümanlardan ayırt edilmeleri için “potur” adı verildiği ve
bunların dini inançlarının İslam, Hıristiyanlık ve heretik Hıristiyanlığa ait bazı
unsurların bir karışımı olduğu görüşündedir.
 
 Lopasic de 16. ve 17. yüzyıllarda Bosna’da köylerin İslamlaşması esnasında mühtedilere Potur dendiğini ve bu terimin ne Hıristiyan, ne de Müslüman olan kişiler için kullanıldığını ve Poturların
Osmanlı memur ve askerleri tarafından hakir görüldüklerini belirtmektedir.135
Djurdjev ve Lopasic, yarım-Müslüman ve köylü teorilerini birleştirmişlerdir.
Zheliazkova ise Osmanlı hâkimiyetinin tesisinden sonra Anadolu kökenliler
(Türkler) ile yerli Müslümanlar arasındaki farklılıklardan dolayı zıtlaşmaların ortaya
çıktığını ve Anadolu’dan gelenlerin Bosnalı Müslümanları küçük gördükleri için
potur ve baliya (kaba, cahil) dediklerini, bunun muhtemelen İslam gelenekleri
konusunda bilgilerinin zayıf olmasından ve çoğunluğunun köylü olmasından
kaynaklandığını belirtmektedir.136 19. yüzyıl ortalarına ait bir kaynakta da bu
kullanımın devam ettiği görülmektedir. Fransisken Ivan F. Jukić, 1851 yılında
Bosnalı beylerin ve diğer Müslüman soyluların Müslüman köylülere Poturice veya
Ćose (Köse) dediklerini, buna karşık Hıristiyanların onlara Balije dediklerini
kaydetmiştir. Bašić, Jukić’in aktardığı bu terimlerin pejoratif çağrışımlarla yüklü
olduğunu, ayrıca şehirli Müslüman çevrelerin ve seçkinlerin kendilerini Turçin veya
 
Boşnak olarak tanımlarken, Müslüman köylülere küçümseyici biçimde Potur
dediklerini belirtmektedir.Bu görüşü savunan bir diğer yazar da Noel Malcolm’dur. Ona göre Potur
sözcüğü genel olarak bazı Hıristiyan adetlerini korumuş olan, biraz taşralı ve kırsal
özellik taşıyan Bosnalı Slavların Müslümanlaşmış veya Türkleşmiş olanları için
kullanılan bir terimdir.
 
Malcolm, Bosna Kilisesi’nin Bogomil olduğu ve terimin
Pataren kelimesinden geldiği yönündeki iddiaları kesin olarak reddettiği gibi, Potur
teriminin halk etimolojisinde Sırpça-Hırvatça “yarı Türk” anlamına gelen Polu-Turk
(Polu-turčin) sözcüğünün kısaltılmış biçimi olduğu veya “kendini Türkleştirmek”,
yani Türkleşme anlamına gelen Sırpça-Hırvatça poturčiti se fiilinden türediği
yönündeki görüşlere de katılmamaktadır. Zira Malcolm’a göre bu sözcüğün ilk
kullanım biçimleri, Sırp-Hırvat dilinde değil, Türkçe idi ve Bosnalı Müslümanların
İstanbul’da eğitim görmek üzere oğullarını İstanbul’a göndermek için, 1515 yılında
özel bir anlaşma yapmalarından sonra bu çocuklar imparatorluk sarayına
gönderildiklerinde, Osmanlı yöneticileri tarafından “potur” adı altında  gruplandırılmışlardı.
 
Ayrıca, 1539 tarihli Bosna ile ilgili hükümlerde ve 1565-1589
yılları arasında Potur oğullarından devşirme alınması ile ilgili fermanlarda da Potur
terimi genel olarak Müslümanlaşmış Bosnalı Slavları ifade etmekteydi. Malcolm,
“1631 yılına ait Türkçe-Bosnaca (bir başka deyişle Türkçe-Sırpça-Hırvatça) [sic.]
sözlükte [Potur Şahidi, AK], ‘potur’ sözcüğünün karşılığının sadece köylü
olduğunu” tespit ettikten sonra, bu terimin Türkçedeki potur sözcüğünden türediğini
öne sürmüştür. Ona göre Batı Balkanlarda yaygın olarak kullanılan ve köylüler
tarafından giyilen, pilili (pili=pot) bol bir pantolon türü için kullanılan Türkçedeki
potur sözcüğü, Arnavutçaya da poture olarak geçmişti. Malcolm’a göre Türkçedeki
poturlu sözcüğü hem potur giyen biri, hem de çiftçi anlamına gelmekteydi ve bu
sebeple, potur teriminin ilk başlarda yalnızca, Müslümanlığı kabul etmiş olmalarına
karşın, Osmanlıların gözünde belli ki hâlâ ilkel ve taşralı kalmış olan Bosnalı Slavlar
için kullanıla gelen, küçümseyici bir terim olması muhtemeldi.139 Ancak, Malcolm
bu noktada yanılmıştır:
 
Öncelikle Malcolm’un, Stanford Shaw’a atfen sözcüğün günümüze kadar ulaşan
ilk kullanım biçiminin Sırp-Hırvat dilinde değil, Türkçe olduğu tespiti doğru
değildir. Shaw, Türk tarih yazıcılığında da yaygın olduğu şekliyle yalnızca Fatih
devrinde yapılan (muhayyel) bir anlaşmadan söz etmekte ve toplanan Bosnalı
Müslüman çocuklara potor [sic.] dendiğini aktarmaktadır.Ayrıca, 1515 yılında
Stanford Shaw, bu konuda kaynak belirtmeksizin “Düzenli olarak devşirme vergisini
veren Müslümanlar, Bosnalılardı. Bunların büyük bölümü Osmanlı fethinden sonra
Müslüman oldukları için, II. Mehmet ile yaptıkları bir anlaşma gereği kendilerinin ve
çocuklarının devşirme olarak alınmalarını özellikle istemişlerdi. Bunlar potor [sic.] genel
adı altında toplanırlar ve askerden çok doğrudan doğruya saray hizmetine verilirlerdi.”
bilgisini aktarmaktadır. Burada alıntıladığımız kısım Malcolm’un kullandığı orijinal
İngilizce metnin kusursuz bir çevirisidir. Stanford Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve
Modern Türkiye, Birinci Cilt, Gaziler İmparatorluğu: Osmanlı İmparatorluğunun
Yükselişi ve Çöküşü, 1280-1808, 2. Baskı, E Yayınları, İstanbul 1994, s. 168, 169; Aynı
yazar, History of the Ottoman Empire and Modern Turkey, Volume I: Empire of the
 
Bosnalılarla yapılmış özel bir anlaşma da yoktur. Bu tarih yalnızca yukarıda
belirtilen Feridun Bey’in Münşeâtü’s-Selâtîn adlı eserinde zikredilmektedir ve
burada da terim Poturnak şeklinde geçmekte ve amir bir hükümle Bosna ve Hersek
Beylerine “Müslüman olan Poturnak oğullarından bin yeniçeri oğlanı cemʻ itmek
emr olundu” denilmektedir. Keza, aşağıda görüleceği üzere Poturnak terimi de
Türkçe değil, Bulgarcadır ve “Türklüğü kabul eden Hıristiyan”, bir başka deyişle
Müslümanlığa geçen kişi demektir. Bu terimin Sırpça-Hırvatça (ve Boşnakça)
karşılığı, aynı anlamdaki Poturčenjak kelimesidir. Dolayısıyla,
Poturnak/Poturčenjak kelimesi Türkçe olmadığı gibi, köylü demek de değildir.
Poturnak oğulları, daha sonra Potur oğullarına dönüşştür. Bu sebeple
Osmanlıların Potur terimini Bosnalı kaba, cahil ve taşralı köylüleri küçümseyici
anlamda kullandıkları iddiası geçersizdir. Muhammed Hevâî Üsküfî’nin
sözlüğündeki köylü tanımını da Bosna’da Müslüman nüfusun büyük bölümünün
köylerde yaşıyor olması ve Bosnalı şehirli seçkin Müslümanlarla köylüler arasındaki
farklılaşmanın bir yansıması olarak değerlendirmek gerekir. Bu durumu Osmanlı
terminolojisindeki Etrâk teriminin kullanımına benzetebiliriz.
 
Malcolm gibi Potur terimini Türkçe’deki poturla izah etmeye çalışmış olan bir
diğer yazar Reşad Ekrem Koçu’dur. Koçu, devşirme uygulamasındaki
suiistimallerden söz ederken Hıristiyanların çocuklarının devşirilmesini önlemek
için rüşvet, hile ile vaftiz defterlerindeki kayıtları tahrif, devşirme memuru
geldiğinde çocukları saklama ve 11-12 yaşında çocukları evlendirme gibi
yöntemlere başvurmalarının yanı sıra Hıristiyan ailelerin çocuklarını sünnet ettirip
Müslüman olduğunu iddia ettiklerini belirtmektedir. Harikulade anlatım üslubunu
bozmamak için kendisinden okuyalım: “Bazı Hıristiyanlar da devşirmelik çağındaki
güzel oğullarını sünnet ettirirler, ‘Biz Hıristiyanız ama oğlumuz İslam dinini kabul
etti’ derlerdi. Sünnetli oğlan, göstermelik Müslüman adıyla yine kiliseye giderdi. Bu
gibi ahvalde de rüşvet kadı efendiye yedirilirdi, devşirme memuru gelince, ‘Hidayet
erişip Müslüman oldu, Müslümanı devşirmek olmaz’ diye güya din gayretiyle pür
celadet oğlanı korumaya çalışırdı. Bu usule de bilhassa Bosnalılar başvururlardı.
Bosnalılar hem yüz ve vücut güzellikleriyle hem de ahlak salabeti, mertlikleriyle
tanınmışlardı. Ne zaman oğlan devşirilecek olsa, ilk hatırlanan yer Bosna olurdu.
Sünnetli oğlana, Müslümanlığına alamet olarak bir de Müslüman poturu
giydirirlerdi, bunlara ‘sünnetli oğlan’, yahut ‘potur oğlanı’ denilirdi. Fakat ne
gariptir ki evvelâ oğlanı devşirmeden kaçırmak için yaptırılan bu sünnet ameliyeleri
Bosna’da İslamiyetin geniş ölçüde yayılmasına sebep oldu, Müslüman Bosnalılar
‘Boşnak’ adını aldılar. Buna rağmen devlet, Boşnak çocuklarının gerek Yeniçeri
olarak orduda, gerekse iç oğlanı olarak evvela sarayda, sonra devlet hizmetlerinde
daima kıymet olduklarını kabul etti ve devşirme kanununa ‘Bosna’dan sünnetli potur
oğlanlarının da Hıristiyan çocukları gibi devşirilebileceğini’ beyan eden bir madde
eklendi.”141 Koçu’ya göre devşirilen sünnetli çocuklara potur giydirilmesinden
dolayı bunlara Potur oğulları denilmiştir. Ancak, bu romantik hikâye tarihi
dayanaktan yoksun olduğu gibi, Potur oğullarının Türkçedeki potur kelimesi ile tek
bağlantısı isim benzerliğidir.
 
III. 4. Bir Balkan Fenomeni Olarak “Türklüğe” İhtida
Potur sözcüğünün menşeine ve anlamına yönelik son görüşe göre, bu terim
doğrudan doğruya Balkan Hıristiyanlarının İslamlaşma olgusuna ve mühtedilere
bakışını yansıtmaktadır. Şöyle ki, Osmanlı hâkimiyeti öncesinde Balkanlara geçen
Müslüman gruplar olmuş ise de İslam kültür ve medeniyeti, Osmanlı döneminde
Balkanlarda kalıcı olarak yerleşmiştir. Bir başka deyişle İslam dini, Balkanlara Türk
inancı (Turska vyara/Turska vjera) olarak girmiş ve erken dönemden itibaren
Balkanların hemen her bölgesinde kendisine yerel unsurlar arasından müntesipler
bulmaya başlamıştır. Balkanların İslamlaşması -bireysel ihtidalar bir yana
bırakılacak olursa- farklı yoğunluklarda olmakla birlikte kabaca 18. yüzyıl başlarına
kadar devam etmiştir. Osmanlı millet anlayışı bağlamında ihtida etmek yalnızca
kişinin isminin, yaşadığı sosyal çevrenin, devlet nazarında ekonomik ve hukuki
statüsünün değişimi değil, aynı zamanda kimlik ve aidiyet ilişkisinin de değişmesi
ve millet-i İslamın bir ferdi olması anlamına geliyordu. Bundan dolayı, ihtidalar
yeni din ve sosyal çevreye uyum süreci ile birlikte mühtedilerle Hıristiyan unsurlar
arasında farklılaşma ve yabancılaşmaya yol açıyordu. Türkler Müslüman olduğu için
bu süreçte İslama geçen yerli unsurlar da kendilerini Türk olarak tanımlıyorlardı.142
Balkan Hıristiyanları tarafından da öylece görülüyorlardı.143 Bu durum, modernizm
öncesi toplumlarda dini aidiyetin etnik ve dilsel kimliklerden önce gelmesinin bir
sonucuydu. Nitekim Balkan dillerinde Türk ve Müslüman terimlerinin eş anlamlı
olması ve Müslümanlaşmak fiilinin Türkleşmek şeklinde ifade edilmesi bunun en
ık göstergesidir. Mesela, Slav dillerinde Turçin/Turci (Türk) terimi Müslüman
demekti ve Müslümanlaşma da Türkler aracılığı ile olduğundan buna İslamlaşma
değil, Türkleşme (Turçenie/Turčenje) adı veriliyordu.144 Eran Fraenkel, 20. yüzyılda
bile Hıristiyan Arnavut veya Slavların, Müslüman Arnavut ve Slavlara Turçin
dediklerini belirtmektedir.145 Aynı durum Rumlar için de geçerlidir. Nitekim
Rumlarda da 20. yüzyıl başlarına kadar Türk ve Müslüman terimleri aynı
anlamdaydı. Herhangi bir Hıristiyanın ihtida ederek Müslüman olması veya
Hıristiyan bir kadının Müslüman bir erkekle evlenerek dinini değiştirmesi halinde
ilgili kişi için Τούρκεψαν (Toúrkepsan/Türkleşmiş/Türk olmuş) tabirini
kullanıyorlardı. Ayrıca, Rumlar, Müslüman Arnavutlara da Τουρκαλβανός
(Tourkalvanós/Türk Arnavut) diyorlardı.
 
Dolayısıyla Balkanlarda Türk ve Müslüman terimleri –yakın zamana kadar Avrupa’da olduğu gibi– birbirleriyle özdeşti. Potur teriminin menşei ve anlamını da bu bağlamda aramak gerekir.
1570-1577 yılları arasında Bosna’da bulunmuş olan Gelibolulu Mustafa Âli (ö.
1600), Potur terimini “Potur lâfzı ol yerin ıstılâhında kâfir iken İslâma gelenlere
denilir” şeklinde açıklamıştır.148 Boşnak Molla Mustafa Başeski (Mula Mustafa
Bašeskija, ö. 1809)149 de Potur kelimesini İslamı kabul eden herhangi biri olarak
tanımlamıştır.150 Sir James W. Redhouse ise bu terimin anlamının “başka dinlerden
İslama geçen kişi” olduğunu belirtmiştir.151 Lopasic, Potur terimini Türk dinini ve
yaşam biçimini benimseyen kişi olarak tanımlamıştır.152 Papp Sandor’a göre de
Potur sözcüğü “yeni din değiştirmiş” veya “Türkleşmiş” kişilere verilen bir
isimdir.153 Terimi etimolojik olarak inceleyen bazı yazarlar, bu kelimenin Sırpça-
Hırvatça (ve Boşnakça) kökenli olduğu görüşündedir. Mehmed Handžić’e göre
Potur, İslama yeni ihtida etmiş veya yeni İslamlaşmış kişi demek olup, Potur,
Poturica, Poturčenjak (Türkleşmiş) ve Poturčiti se (Türkleşmek) terimleri aynı
kökten çıkmış birbirlerine benzer terimlerdir.154 V. L. Ménage da Potur teriminin
Sırpça-Hırvatça Türkleşmek anlamındaki po-turčiti se fiilinden türediği ve
Osmanlıların, tıpkı Ahriyan/Ahiryan155 teriminde olduğu gibi pejoratif anlamdaki bir
Hıristiyan terimini Bosna’nın Müslüman köylülerini nitelemek için kullandığı
kanaatindedir.156 Mitja Velikonja’ya göre de Bosnalı Müslüman Slavlara Türkleşmiş
anlamına gelen Potur, Poturica veya Poturčenjak deniliyordu ve Sırpça-Hırvatça’da
poturčiti se ve isturčiti se fiileri de kendini Türkleştirmek veya Türk olmak anlamına
geliyordu.
 
 Öte yandan, Yavuz Cezar, devşirmeden bahsederken Potur teriminin
Slavca Türkleşmiş, Türk olmuş manasına gelen Poturçen sözünden kısaltma
olduğunu belirttiği halde, Bosna’nın fethi bahsinde Uzunçarşılı’nın görüşünü
benimseyerek Potur teriminin Bogomillerin başka bir adı olan Pataren teriminden
geldiğini kaydetmiş ve ilk beyanını tekzip etmiştir.
 
Yukarıdaki tanımlara ve terimin Türkleşmiş veya Türk olmuş anlamına gelen
Slavca terimlerden türediği yönündeki görüşlere katılmakla birlikte, bize göre Potur
terimin çıkış noktası, batı Balkanlarda değil, doğu Balkanlardadır ve Poturnak veya
Potur sözcüğü yalnızca Bosna’ya mahsus bir terim değildir. Çünkü terimin Osmanlı
kaynaklarında ilk zuhur ettiği 1515 yılında kullanılan biçimi olan Poturnak sözcüğü
Bulgarcadaki Poturnak/Poturnyak kelimesi ile tıpatıp örtüşmektedir. Muhtemelen
Osmanlılar bu terimi ilk olarak Doğu Balkanlarda Bulgarlardan duymuşlardı.
Nayden Gerov (ö. 1900), Poturnyak/Poturnak terimini “Kendini Türkleştirmiş
(Türkleşmiş) Bulgar, Hıristiyan”; Poturçvam/Poturçyuvam/Poturça fiilinin anlamını
“Birini Türk olmaya zorlamak; herhangi birini Türk inancını kabul etmeye
zorlamak”; Poturçvam se/Poturçyuvam se fiilini ise “Türk olmak, Türk inancını
benimsemek” şeklinde açıklamıştır. Gerov, Pomakları tanımlarken de bu terimin bir
varyantı olan Poturçen terimini kullanmış ve onları “Bılgarin Poturçen”
(Türkleşmiş Bulgar) olarak tasvir etmiştir.159 Gerov’un Türk tanımı da dikkat
çekicidir. Gerov, Turçin . Turtsi) kelimesini, “Osmanlı milletinin adı; her bir
Müslümanın adı” olarak açıklarken, Turçenie terimini ise Türkleşme
(Müslümanlaşma) şeklinde tanımlamıştır.
 
Bunun yanı sıra, Bulgaristan Bilimler
Akademisi tarafından 1957’de basılan Türkçe-Bulgarca sözlükte de Poturnak
kelimesi “Türklüğü kabul eden Hıristiyan”, Poturçvam-Poturça fiili
“Türkleştirmek”, Poturçvam se fiili ise “Türkleşmek, Müslümanlığı kabul etmek”
şeklinde açıklanmıştır.161 Bu sıfat ve fiiller aynı şekilde Makedoncada da mevcuttur.
Bütün bu terimler yukarıda belirttiğimiz gibi Balkan Slavlarının İslamlaşmayı
M. Türker Acaroğlu, Poturnak
sözcüğü hakkında “Bulgarlarda Ne e bil ot turtsite, no ot poturnatsite (Türklerden değil de
poturlulardanmış) gibi anlamsız bir atasözü daha var (poturnak=poturlu: Bulgarların
Türkleşmiş Hıristiyanlara verdikleri bir addır)…” şeklinde ilginç bir örnek aktarmaktadır.
M. Türker Acaroğlu, “Bulgar Halk Yazınında (Özellikle Halk Türkülerinde) Türk
Motifleri”, Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, S. 10-11, 1981-1982, s. 186.
Acaroğlu, Poturnak teriminin Bulgarların Türkleşmiş Hıristiyanlara verdikleri bir isim
olduğunu belirttiği halde, bu terimin Türkçeden Bulgarcaya geçtiği zehabına kapılmış ve
Poturlu şeklinde okumayı tercih etmiştir. Eski Türkçede nisbet edatı olarak eklendiği
kelimeleri sıfat yapan ve –lı, –li, –lu anlamı veren Farsça –nâk eki kullanılmakta ise de
Bulgar atasözündeki Poturnak (ç. Poturnatsi) teriminin Türkçe (potur-nâk/potur-lu) ile bir
ilgisi yoktur. Atasözündeki Poturnatsite kelimesi Türkleşenlerdenmiş veya Türkleşmiş
olanlardanmış şeklinde okunduğunda, terimin Bulgarların gerçek Türklerle sonradan
Müslüman olanları ayırmak için kullandıkları bir sıfat olduğu ortaya çıkmakta ve atasözü
anlam kazanmaktadır.
 
Türkleşme, Müslümanı Türk olarak gördüklerinin bir delilidir. Dolayısıyla, Potur
terimi, Slav dillerindeki Poturçvam se ve Poturčiti se fiillerinden türemiş olan
Poturnak/Poturčenjak/Poturçin/Poturçen gibi terimlerin Türkçe telaffuza uyarlanıp,
kısaltılmış şeklidir ve pan-Balkan bir özellik taşımaktadır. Ayrıca, “po” ekinin de
önüne geldiği kelimeye dönüşlü bir anlam veren bir önek olduğunu tekrar
vurgulamamız gerekir. Bu sebeple Potur terimini bir Balkan fenomeni olarak
“Türklüğe ihtida etmiş kişi” şeklinde tanımlamamız mümkündür.
Osmanlı yöneticileri, Balkan Slavlarının İslamlaşmış yerli Hıristiyan unsurlar
için küçümseyici anlamda kullandıkları bu terimleri çok erken bir tarihte
benimsemiş görünmektedir. Nitekim daha 1515’de Poturnak oğulları şeklinde
karşılaştığımız bu terim, sonraki kaynaklarda Potur, Potur tâifesi veya Potur oğulları
şeklinde kullanılmıştır. Bu sebeple devşirme ile ilgili kayıtlardaki Potur oğulları
veya Potur tâifesini umumen Bosna’nın Müslümanlaşmış reâyâsı (İslamlaşmış
heretik/Bogomil, Katolik ve Ortodoks unsurlar) olarak yorumlamak gerekir.
Poturnak ve Potur terimlerinin Osmanlı kaynaklarında yalnızca Bosna bağlamında
kullanılmış olması, Bosna’nın Balkanların diğer bölgelerine nazaran daha erken ve
daha yoğun bir şekilde İslamlaşması ve tabi ki klasik dönemde yalnızca bu
bölgedeki Müslümanlardan devşirme alınmasının bir sonucudur. Potur oğulları
terimi 17. yüzyılda yerini Boşnak cinsi ve Boşnak makulesi gibi ifadelere
bırakmıştır. Nitekim yukarıda belirttiğimiz Müslüman Arnavut ve Boşnaklardan 16-
20 yaşlarında hizmete yarar gönüllü gençlerin devşirme yazılmasını emreden 1666
tarihli ferman bunun göstergelerinden biridir.162 Bu durum aynı zamanda Osmanlı
Devleti nazarında ayrı bir Boşnak kimliğinin tescili anlamına gelmektedir.
Bosnalı Müslümanlar kendilerini Hıristiyanlardan ayırt etmek için Turçin/Turci
(Türk) olarak tanımlarken, Türkçe konuşanlara ve devlet adamlarına Turkuş/Turkuša
(Türk uşağı) veya Turaka diyorlardı. Osmanlılara karşı ise kendilerini Boşnak
(Bošnjak) veya Bosnevi/Bosnalı olarak ifade ediyorlardı.163 Ancak, yukarıda da
belirttiğimiz üzere 19. yüzyıl ortalarında bile Bosnalı beyler yalnızca kendileri için
Boşnak terimini kullanırlarken, Müslüman köylülere Potur demeyi
sürdürüyorlardı.164 Branislav Djurdjev, Bosna-Hersek Müslümanları arasında
Boşnak teriminin 19. yüzyılın ilk yarısından itibaren giderek yaygınlık kazandığını
belirtmekte165 ise de daha 1660’da Saraybosna’dan geçen Evliya Çelebi, bu diyar
kavmine halk arasında Boşnak dendiğini ve kendilerine Bosnevî denmesinden
hazzettiklerini belirtmiştir.166 Evliya Çelebi, Bosna Müslümanları için Boşnak
terimini kullanmayı tercih ettiği gibi, onları Sırp, Hırvat ve Bulgarlardan ayrı bir
kavim olarak değerlendirmiştir. Ayrıca, dillerini Boşnakça olarak tanımlamış ve
aralarındaki bazı lehçe farklılıklarına da işaret etmiştir.
 
Evliya Çelebi, Sırbistan, Bosna ve Macaristan taraflarında karşılaştığı Poturları
Boşnaklarla özdeşleştirmiştir. Mesela, Yagodina (Jagodina, Sırbistan) kasabasının
cümle halkının Potur olduğunu ve Boşnakça konuştuklarını kaydetmiştir.167 Ayrıca,
Belgrad şehrinin yerlilerinin Potur olduğunu ve Sırpça, Bulgarca, Latince ve
Boşnakça konuştuklarını aktarmıştır. (Bu kavm-i Belgrad’ın yerlileri gerçi
Poturdurlar, ammâ lisân-ı Sırf [sic.] ve lisân-ı Bulgar ve lisân-ı Latin ve lisân-ı
Boşnak ıstılâhı dahi bilirler.)168 Yine Nârin Kalʻa’dan söz ederken cümle halkının
Boşnak olduğunu ve Poturca konuştuklarını ve Macarlarla ticaret yaptıklarından iyi
şekilde Macarca da konuşabildiklerini belirtmiştir.169 Bir başka örnekte Yanova
kalesi askerlerinin Potur ve Boşnak olduğunu kaydetmiştir.170 Keza, Srebreniça’nın
cümle Müslüman halkının Boşnak Poturları olduğunu ve reâyâsının Sırp ve Bulgar
olduğunu aktarmıştır.171 Evliya Çelebi, Pojegacık kasabasından (Semendire
Pojegacığı) söz ederken de halkının Potur Boşnak, Sırp ve Bulgar olduğunu ve
Boşnakça, Sırpça ve Bulgarca konuştuklarını ifade etmiştir.172 Bunun yanı sıra,
Sonlok’un (Szonlok, Macaristan) cümle halkının Boşnak gazileri olduğunu ve
lisanlarının Sırpça, Bulgarca, Poturca, Latince ve Macarca olduğunu belirtmiştir.173
Keza, Baç Kalesi (Sombor bölgesi, Sırbistan) halkının da kavm-i Boşnak olduğunu
ve Poturca konuştuklarını kaydetmiştir.
 
Bu örneklerde Evliya Çelebi hem Poturları Boşnakça konuşan bir halk (Yagodina), hem de Boşnakları Poturca konuşan bir halk (Narin Kale, Baç Kalesi) olarak değerlendirmiştir. Belgrad
örneğinde Poturların konuştukları diller arasında Boşnakçayı da sayarken, Sonlok’ta
ise Boşnak askerlerin konuştuğu diller arasında Poturcayı da saydığı görülmektedir.
Evliya Çelebi, kimi örneklerde ise Potur ve Boşnak (Yanova), Potur Boşnak
(Pojegacık), Boşnak Poturları (Srebreniça) şeklinde bir kullanımı tercih etmiştir.
Bilhassa Belgrad Poturları karma bir mühtedi nüfusu çağrıştırmaktadır. Ayrıca,
Evliya Çelebi’nin Poturlardan yalnızca şehirli bir halk olarak söz ettiğini de
vurgulamamız gerekir. Bunun yanı sıra, Evliya Çelebi bazı yerlerde Poturcayı ortak
bir dil telakki etmiştir. Mesela, Semendire Sancağı’na bağlı Rodnik nahiyesi
varoşunda Sırp, Bulgar ve Boşnak ahalinin Poturça konuştuklarını aktarmıştır.175
Benzer bir durum Sirem Sancağı’ndaki Raça nahiyesi için söz konusudur. Şehirde 7
Müslüman ve 4 Bulgar ve Sırp mahallesinin olduğunu belirten Evliya Çelebi, cümle
halkının Poturca konuştuklarını kaydetmiştir.176 Yine, Sikloş (Macaristan) şehrinde
beş Müslüman ve iki Gayrimüslim mahallesi olduğunu ve ahalisinin Poturca
konuştuğunu belirtmiştir.177 Evliya Çelebi’nin cümle reâyâ ve berâyâsı Eflak ve Sırp
olan Beşkelek Palankasında (Zrenjanin, Sırbistan) Poturca konuşulduğunu aktarması
da ilginçtir.178 Slav dillerinin birbirine son derece yakın olması Evliya Çelebi’nin
kafasını karıştırmış görünmektedir.179
Osmanlı resmî terminolojisinde 17. yüzyılda terkedilmekle birlikte, Potur ve
Poturnak terimleri Balkanlarda Müslümanlaşmış Slav unsurları tanımlamak için
Hıristiyan Slavlar arasında Osmanlı hâkimiyetinin sonuna kadar yaygın olarak
kullanılmaya devam etmiştir. Mesela, Pomaklara, nadiren Bosnalı Müslümanlar için
de kullanılmış olan Ahriyan teriminin dışında, Poturnak veya Potur da dendiği gibi,
Torbeşlere de Potur adı verilmiştir.180 Fehim Bajraktarević, Makedonya’da “Sırpça
konuşan Müslümanlara” Torbeş, Potur ve -19. yüzyıl sonlarından itibaren- Pomak
denildiğini aktarmaktadır.181 Hugh Poulton ise Müslüman Makedonya Slavlarına
Torbeş, Pomak veya Potur denildiğini belirtmektedir.
 
Keza, Zheliazkova da Potur, Poturnak ve Pomak terimlerini eş anlamlı olarak kullanmaktadır.183 Bu konuda, Bulgar etnograf ve coğrafyacı Vasil Kınçov’un 19. yüzyıl sonundaki tanıklığı
önemlidir: “Makedonya’da çok sayıda izturçen (Türkleşmiş) nüfus vardır.
Poturnyatsi (Poturnyak/Poturnak/Türkleşmiş olanların) sayısı Makedonya’da
yaşayan bütün Bulgarların onda biri kadardır. Rodop Poturnyaklarına, tıpkı
Bulgaristan Prensliği’ndekilere olduğu gibi Pomatsi (Pomaklar) denir. Şar (Dağı)
Poturnyaklarına ise Torbeş denir, bu isim onlara Hıristiyan Bulgarlar ve Arnavutlar
tarafından istihzâen verilmiştir. Kiçevo (Kırçova)’da Müslüman Bulgarlara
Arnavutlar tarafından alaylı bir şekilde Arnavutça amca, birader anlamında Apovtsi
(Apovci) adı verilir. Hıristiyan Bulgarlar ise Kiçevo’daki Poturnyaklara Çitak adını
vermektedirler.
 
Makedonya’nın diğer kesimlerinde Müslüman Bulgarlar için
kullanılan başka hususî bir tabir yoktur ve genellikle bunlara Turtsi (Türkler)
denmektedir. Buna karşılık onlar da kendilerini her yerde Turtsi olarak
tanımlamaktadırlar…”
 
Bu örneklerde de görüldüğü üzere Poturnak ve Potur terimleri Bosna dışında da
yaygındı. Balkanlarda Hıristiyan Slavlar tarafından Turçin/Turci, Potur/Poturi,
Poturnak/Poturčenjak/Poturçen, Poturci/Poturica (Poturitsa) vs. terimlerle
tanımlanan İslamlaşmış yerli unsurlar da, Boşnaklar, Pomaklar ve Torbeşler
örneklerinde olduğu gibi, kendilerini Türk olarak tanımlıyorlardı. Slav dillerindeki
bu terimlere yüklenen anlamlar, dil ve etnisiteye dayalı milliyet anlayışının henüz ön
plana çıkmadığı ve dinin halklar arasındaki en önemli ayırıcı veya birleştirici unsur
olarak telakki edildiği ulusçuluk öncesi dönemdeki aidiyet algısının bir
tezâhürüdür.185 Dolayısıyla Osmanlı döneminde Balkanlarda Türklük, kültürel bir
kimlikti ve Türk olmak için Türkçe bilmeye gerek yoktu, Poturlar örneğinde olduğu
gibi Türklüğe ihtida etmek yeterliydi.

Sonuç

Osmanlı Devleti’nde klasik dönemde yalnızca Potur oğulları adı verilen Bosnalı
Müslümanlardan devşirme alınmıştır. Mevcut verilere göre bu konuda en erken
tarihli kayıt 1515 yılına aittir. Kavânin-i Yeniçeriyân ve Müri’t-Tevârih’de aktarılan
rivâyetler, Türk tarih yazıcılığında Bosnalıların fetihle birlikte (1463) topluca ihtida
ettiği ve bundan memnun olan Fatih Sultan Mehmed’in kendisinden bir taleplerinin
olup olmadığını sorması üzerine Bosnalıların gönüllü olarak çocuklarının
devşirilmesni istedikleri ve bunun üzerine Sultanın Bosnalı Müslüman çocuklarının
devşirilmesini kanun kıldığı veya buna icazet verdiği şeklinde bir kanaatin
yerleşmesine sebep olmuştur. Bu durum, Bosnalı Müslümanlardan devşirme
alınmasının onlara verilmiş bir imtiyaz veya ödül şeklinde değerlendirilmesine yol
açmıştır. Öte yandan, Bosna’nın İslamlaşması hakkındaki tartışmaların yaklaşık bir
buçuk asırlık bir geçmişi vardır ve uzun bir dönem bu mesele Bogomilizm olgusu ile
ıklanmıştır. Bogomilizm tezini savunan yazarlar Osmanlı hâkimiyeti öncesinde
Bosna’da heretik unsurların varlığına ve Kavânin-i Yeniçeriyân’da (ve Müri’t-
Tevârih’de) aktarılan rivâyetlere dayanarak Bosnalıların Bogomil oldukları için
Katoliklerden gördükleri baskılardan dolayı fetihle birlikte topluca ihtida ettikleri
iddiasını savunmuşlardır. Bogomilizm tezi, Türkiye’de de yaygın olarak
benimsenmiştir ve cazibesini hâlâ muhafaza etmektedir. Ancak, tahrir defterleri
Bosna’nın “bir uğurdan” değil, tedricen İslamlaştığını gösterdiği gibi, yapılan
çalışmalar sayıları meçhul heretik/Bogomil unsurların yanı sıra Katolik ve
Ortodokslar arasında da İslamlaşmanın yaygın olduğunu ortaya koymuştur.
Dolayısıyla Bogomilizm teorisi Bosna’nın İslamlaşmasını tek başına açıklamak için
yeterli değildir. Ayrıca, Kavânin-i Yeniçeriyân ve Müri’t-Tevârih’de aktarılan
rivâyetler de hükmünü yitirmiştir. Bundan dolayı, bu kaynaklara dayalı olarak
üretilen bilgilerin gözden geçirilmesi gerekir. Tahminimize göre Bosna ve Hersek
sancaklarındaki Potur oğullarından 15. yüzyıl sonu veya 16. yüzyıl başlarında
devşirme alınmaya başlanmıştır. Keza, Kilis’in fethinden sonra da (1536) bu
bölgedeki yeni Poturlardan devşirme alınması teâmül hükmüne girmiştir. Bu
bağlamda Potur oğullarından devşirme alınmasını gönüllülük, ayrıcalık veya
mükâfât şeklinde yorumlamak yerine devletin ihtiyaçları bakımından siyaseten
değerlendirmek en salim yoldur.
 
Bogomilizm tezini savunan yazarlar Potur veya Potur oğulları tabirinin Papalık
kaynaklarında Bosnalı heretiklere verilen Pataren teriminden geldiğini
savunmuşlardır. Bunun yanı sıra, Osmanlı  şehirli Müslüman seçkinlerin
sonradan Müslüman olan unsurları hakir gördüklerinden dolayı -en azından bir
dönem- senkretik bir inanca sahip olan Bosna Müslümanlarını aşağılamak için
onlara Potur (po-turçin/polu-turçin/yarım-Müslüman) dedikleri veya Potur teriminin
Osmanlılar tarafından kaba köylüleri aşağılamak için kullanılan bir terim olduğu
yönünde görüşler de mevcuttur. Ancak, bu görüşler de, Pataren teorisi gibi
geçersizdir. Çünkü Gelibolulu Mustafa Âli’nin de dediği gibi Potur lafzı Bosna
ıstılahında kâfir iken İslâma gelenlere verilen bir isimdir. Bununla birlikte, Potur
terimi Bosna’ya özgü bir terim değildir. Meselenin çözümünde en önemli ipucu,
Feridun Bey Münşeâtı’nda 1515 yılına ilişkin olarak kullanılan Poturnak oğulları
tabiridir. Poturnak kelimesi Türkleşmiş veya Türklüğü kabul eden Hıristiyan
(Müslümanlaşmış kişi, mühtedi) anlamında Bulgarca bir sıfat olup, Sırpça-Hırvatça
veya Boşnakça karşılığı Poturčenjak’dır. Bu durum Balkanlarda Türk ve Müslüman
terimlerinin eş anlamlı olarak kullanılmasının bir sonucudur. Dolayısıyla Potur
terimi, Slav dillerindeki Poturçvam se ve Poturčiti se (Türkleşmek) fiillerinden
türetilmiş olan Poturnak/Poturçenyak/Poturçen/Poturçin terimlerinin Türkçe
telaffuza uyarlanıp, kısaltılması ile oluşturulmuştur.
 
Hıristiyan Slavların İslama geçen unsurları nitelemek için kullandıkları bu
terimler Osmanlı idarecileri tarafından çok erken bir dönemde benimsenmiş ve
Osmanlı terminolojisine girmiştir. Bundan dolayı, devşirme ile ilgili kaynaklarda
kullanılan Poturnak oğulları, Potur oğulları, Potur tâifesi gibi terimler Bosna
ahalisinden (heretik/Bogomil, Ortodoks, Katolik) Hıristiyan iken ihtida etmiş olan
bütün ahaliyi nitelemektedir. Bir başka ifade ile devşirme alınan Potur oğulları
yekpâre bir halk değildir. Potur ve Poturnak terimleri Balkanların genelinde yaygın
olduğu halde, yalnızca Bosna ile ilgili belge ve kanunnamelerde zikredilmesi, 17.
yüzyıla kadar Balkanlarda bu çapta ihtida dalgasına sahne olan başka bir bölge
olmaması ve şüphesiz yalnızca bu bölgedeki Müslümanlardan devşirme alınmasının
bir sonucudur. Potur terimi, 17. yüzyılda Osmanlı resmî terminolojisinde
terkedilmekle birlikte, Balkan Slavları arasında mühtedileri nitelemek için Osmanlı
hâkimiyetinin sonuna kadar yaygın olarak kullanılmaya devam etmiştir. Mesela,
Pomaklara Potur veya Poturnak dendiği gibi, Potur lafzı Torbeşler için de yaygın
olarak kullanılan isimlerden biridir.
 
Balkanlarda İslamlaşma yeni din ve sosyal çevreye uyum sürecinde mühtedilerle
Hıristiyan unsurlar arasında farklılaşma ve kopuşa yol açıyordu. Potur tabiri bir
bakıma Hıristiyanlar tarafından kendilerinden koptuklarınışündükleri nev-
Müslimlerle aralarında zuhur eden yabancılaşmanın dışa vurumudur. Dikkate değer
biçimde Balkanlarda İslama geçen veyahut Balkan tabiriyle Türkleşen yerli unsurlar,
aynı dili konuştukları Hristiyanlar arasında yayılan ulusçu ve ayrılıı eğilimlere
destek vermedikleri gibi, –kendi mukadderatları tehlikeye düşen Arnavutlar dışında–
Osmanlı hâkimiyetinin sonuna kadar Osmanlı evrenine bağlı kalmayı tercih etmişlerdir.
 
Bu sebeple gerek uluslaşma sürecinde, gerekse bağımsızlık sonrasında
milliyetçi çevrelerin hedefi olmuşlardır. Bosna-Hersek Müslümanları da bir tehdit
olarak algıladıkları Sırp ve Hırvat milliyetçilikleri karşısında İslamı kimliklerinin
merkezine koyarak, ayrı bir Boşnak ulusu inşasının peşine düşşlerdir. Bu sebeple
Bosna’da İslam yalnızca bir din değil, aynı zamanda bir milliyet hükmündedir ve
Boşnaklar için bunun bedeli ağır olmuştur.
 
Kaynak :AŞKIN KOYUNCU

YORUM YAP