Arnavutların Meşhur Kabadayısı GANİ TOPTANİ... » Boşnak HaberBoşnak Haber

20 Nisan 2024 - 02:14

Arnavutların Meşhur Kabadayısı GANİ TOPTANİ…

Arnavutların Meşhur Kabadayısı GANİ TOPTANİ…
Son Güncelleme :

28 Mart 2023 - 22:33

YANKILARI OSMANLI SINIRLARINI AŞAN BİR KABADAYALIK HİKAYESİNİN KAHRAMANI ARNAVUT GANİ TOPTANİ
 
Tiranlı Gani Bey (Gani Beg Toptani), Osmanlı döneminde Galata’da başlayıp Paris’te sona eren, yankısı ülke sınırlarını aşan bir kabadayılık mevzusuna karışmış olan, kendisinin de kabadayılığı bulunan bir subay.
İstanbul Beyoğlu’ndan Arnavutluk taraflarına ve Paris’e dek uzanan bir öykünün karakterlerindendir. patlayan silahlar ve dökülen kanlardan geriye türküler ve söylenceler bırakmıştır. “Kılıç çekenlerin kılıçla öldüğü”, kabadayılıkla başlayan, siyasetle biten bir mevzunun çıkış kaynağıdır.
Arnavutluk’un namlı ailelerinden Toptanilere mensuptur. Süleymanpaşazade Ali Bey’in oğlu, meşhur Esat Toptani Paşa’nın kardeşidir.
Sultan ikinci Abdülhamid döneminin göğsü madalyalı devletlu kabadayılarındandır. Nitekim kabadayı kökenli paşalardan Şehriyar-i Şertüfengi Arnavut Tahir Paşa’nın başında bulunduğu Arnavut tüfekçiler alayında vazife almıştır. (Arnavut Tahir Paşa’yla alakalı bir diğer Arnavut kabadayı için bkz. Matlı Mustafa)
Tiranlı Gani Bey, hem ağabeyinin hem de yaverlerinden olduğu Sultan’ın nezdinde bir hayli forsa sahip. Kendi memleketinde dahi kabadayı meşrep olduğu, hakkında yakılmış bir türküde yer bulmuş. sözlerinde istanbul’a “tedbiş hava” amacıyla gittiği “fukaraya zekat” verdiği anlatılıyor. efe türkülerinde falan çok sık rastlanan “yardım” motifi var.
Bir diğer adı Haydar ama çok bilinmiyor. Sultan Abdülhamid iki kardeş Arnavutluk’ta yan yana durup sorun çıkarmasın diye birini İstanbul’a getirtiyor. Bu siyasete karışma durumu biraz muğlak ama arşivden öğrendiğime göre bir ara 1880’lerin sonuna doğru Yunanistan, bir ayaklanma için kendisine teklifte bulunmuş. Kabulüne yahut suçlanmasına dair bir durum yok ama sanırım sıkıntı yaratmış.
Gani bey gözünün önünden ayrılmasın diye Arnavut tüfekçilerin alayında görevlendiriliyor. Şehre gelir gelmez ayağının tozuyla kabadayılık alemine girmesi ve belalı olaylara karışması bir oluyor. Nitekim yine arşivde kendisinin insanlardan zorla ağnam ve para aldığına dair şikayet mevcut. Daha Arnavutluktayken yine bölgenin nüfuzlu isimlerinden matlı zogolzade Halid Bey’le aralarında niza çıktığı, aralarının bulunması için dönemin İşkodra valisine yazı gönderildiği de biliniyor. Yine ağabeyiyle kendisinin karıştığı Yanya tarafından kaçırılan silahlar mevzusu, Şam’da sürgündeyken Petro adında bir otelciyle kavgası ve firarı, Osmanlı-Yunan harbi sırasında Epir ve Yanya taraflarında ahaliye sıkıntı çıkarması gibi bazı vakalarının belgesi mevcut. Şam dışında Harput’a da sürüldüğü biliniyor.
Kabadayılık yolunda karşısına kim çıkmışsa tepelemiş, bazı ölümlü vakalara karışmış. Onun önünü asıl açan olay ise meşhur Kamelya Cinayetidir. 1890’larda pera’nın ünlü yosması kamelya, yükseklerden birilerine uzanabilecek bir ilişkinin kurbanı olmuştur. Onu ortadan kaldırıp cinayetin örtbas edilmesi Tiranlı Gani bey’in eliyle olmuştur. Tiranlı Gani Bey bu cinayetin, daha doğrusu başarısının(!) ardından İstanbul’da fırtına misali esmeye başlamıştır.
Arnavut tüfekçiler taburunda yarbay (kaymakam) rütbesiyle görevli olan Gani bey, rahat durması için İstanbul’da bilhassa sultanın göz önünde tuttuğu, sırtı sıvazlanan bir zabittir artık. O dönem bir başka devletlu hovarda ile çatışır: Sadrazam Halil Rıfat Paşa’nın oğlu İbrahim Cavid bey’le. Baba oğul devlette nüfuz sahibi olmuş, makamlar aşmış hayli başarılı isimler. Sultan Abdülhamid döneminde İstanbul sokaklarında sayılı fırtına çok, babasının nüfuzuydu, basamakları hızlıca atlamasıydı derken bu durum Cavid Bey’i etkiliyor tabi. O da oluyor bir fırtına esip gürlemeye başlıyor o dönemde kendince. Hovardalık yoluna sapıyor, alemde boy gösteriyor.
Söylenenlere göre bir gün Sultan Abdülhamid, Halil Rıfat Paşa’yı bir kenara çekip uyarıyor oğluyla ilgili. Ummadık taş yarar baş derler, rüzgar gibi esen Cavid Bey tosluyor nihayetinde Tiranlı Gani Bey’e !
Gani Bey’le Cavid Bey’in çatışmasının sebebi meçhul. İki kabadayının çekişmesi misali yaklaşan da var, kadın meselesi olduğunu söyleyen de var. Gani Bey, Cavid Bey’le tersleşince Cavid Bey büyük belaya çattığını anlıyor ama geç fark ediyor. Gani Bey’in hem abisi Esat Paşa’dan ve ailesinden hem de kabadayılığından gelen bir gücü var, Memleketinden gelme adamlarıyla pür silah geziyor.
Cavid Bey’in çevresinde silahlı külahlı Arnavut fedailer dört dönmeye başlayınca evden çıkamaz oluyor. Padişaha ariza yazıp durumunu anlatıyor, Galata Köprüsü vapurlarının orada dahi dolaşan silahlılardan bahsediyor, Viyana’ya gönderilmesini istiyor. Padişah, güvendiği Halil Rıfat Paşa’ya rağmen oğlundan hazzetmeyip, muhtemelen gidişine müsaade etmiyor. Kan dökülmesi an meselesi.
Halil Rıfat Paşa kara kara ne yapacağını düşünüyor. Sonra bakıyor kan zaten dökülecek, evladımın değil Gani’nin kanı dökülsün diyor. Meseleye bizzat el atarak çivi çiviyi söker hesabı Gani Bey’in başlıca hasımlarından birine başvuruyor.
Hovardalık yolunda namı yürümüş gitmiş olan Gani bey, haliyle o dönem sıkça kumar postasına da oturmakta. Kumar mevzusu nedeniyle bir gün Hafız Paşa’yala arası açılıyor, hatta küfürleşiyorlar. Paşa, Gani Bey’e kin güdüyor. Kendisini önceden tanıyan hatta belediyede görevlendiren Halil Rıfat Paşa, Gani Bey’i ortadan kaldırma hususuyla alakalı olarak, bu kumar meselesini de öğrendiğinden Bursalı Hafız Paşa’ya konuyu açıyor. Arnavut Gani Bey durdan sözden anlamaz, denk getirse Cavid Bey’i mıhlar veya mıhlatır. Hafız Paşa zaten ona diş bilediğinden sadrazam elini kirletmeden bu işi halledeceğini düşünüyor.
Vakanın burası hala karışıktır. Gani Bey’le Hafız Paşa, Beyoğlu’nda Rumeli Hanı’nın altında bir muhallebicide gece yarısı bir araya gelir. Gani Bey mi görüşmek istedi, yolda mı rastladılar, Hafız Paşa mı çağırdı meçhul. Tek bilinen Hafız Paşa’nın çok önceden Atina’ya gitmek üzere bir gemi ayarladığı. İki devletlu karşılıklı oturuyorlar muhallebicide. Gani Bey bir hovarda aleminden çıkmış, hafif kafası güzel. muhallebicide muhtemelen Cavid Bey’den bahis açılıyor. daha evvelden küfürleştikleri malum Hafız Paşa’yla kendisinin, alkol de olunca muhtemelen yine birbirlerine hakaret ediyorlar.
Muhallebicinin lavabosu var iç kısımda, dükkanı görüyor. Beyoğlu’nda mimarisi çok değişmemiş eski dükkanlar gibi esnaf lokantaları misali yani. Lavaboya gidiyor masadan kalkıp yüzünü yıkayacağını söylüyor Gani Bey.
Beyoğlu’nda tek el silah sesi patlıyor. Ansızın patlayan silah sesiylr ahali muhallebicinin oraya toplanıyor, Gani Bey kanlar içinde yerde yatıyor!
 
Meselenin bu yanı karışık. Kimi Hafız Paşa nefsi müdafaa eyledi diyor, kimi de Gani Bey’i habersiz öldürdü diyor.
Tabancayı çekip çekmediği belirsiz. Vurulma haberi hem saraya hem Arnavutluk taraflarına yıldırım gibi düşüyor. Sultan Abdülhamid’in maiyetindeki bir ismi çekip vurmak ne demek? Üstelik Hafız Paşa kaçsa da yaptığı biliniyor. Gani Bey fedaisiz gittiğinden önceden çağırtmış olma ihtimali, yani kasten oraya yalnız çağrıldığı, Gani Bey’in gaflete düştüğü konuşuluyor. Mevzu hem kabadayılık aleminde hem de kan davalarıyla meşhur Arnavutluk’ta konuşuluyor.
Padişah da şayialara binaen Halil Rıfat Paşa’yı huzuruna çağırtıyor. Bursalı Hafız Paşa’yı görevlendirerek neden yükselttiğini, olayla ilgisini soruyor. Sadrazam reddediyor söylenenleri. “Gani Bey’in ölümü doğaldır, yırtıcı kuşun ömrü az olur” diyor.
Saraydan kurtuluyor Halil Rıfat Paşa ama Arnavutlardan kurtulmuyor. Arnavutluk taraflarında kan davası (gjakmarrja) mefhumu meşhur, Lek Dukacin’den müntakil kanun’da yeri var, “besa”yla bağlantılı. Kan davası güdülmeye başlayınca direkt ağabeyi Esat Toptani Paşa giriyor devreye.
Arnavutluk’tan bizzat görevlendirdiği İşkodralı Hacı Mustafa’yı yolluyor İstanbul’a. Hacı Mustafa hem öldürmede hem pusuda maharetli, kabadayı takımından. (İşkodra, Karadağ sınırında olduğundan sık sık Karadağlı eşkıyalarla çatışma durumu olduğundan buranın ahalisi böyle pusulu, baskınlı vurdulu kırdılı mevzularda hayli mahir).
Tabi Hafız Paşa’nın aracı olduğunu bildiklerinden asıl fail Cavit Bey olduğu için onun peşindeler. İşkodralı Mustafa, Cavid Bey’i gözüne kestiriyor. İşkodralı iki ay Sirkeci’deki Edirne otelinde kalıp Cavit beyi takip ediyor. Nerelerde düşüp kalkar, nerede yatar, nereleri dolaşır adım adım izliyor. Kendisine de bilgi veriliyor tabi. Cavit Bey, şura-yı devlet toplantılarına gidip gelmek için Galata Köprüsü’nden kalkan ada vapurlarından birine biniyor genelde. İşkodralı onu buradayken öldürmeye karar veriyor.
7 ekim 1899 cumartesi günü Cavid Bey, Şuray-ı devlet’ten çıkarak, adaya gitmek için vapurun kalktığı Galata Köprüsündeyken vuruluyor!
İki ünlü isim bu vakanın şahidi olmuştur. Biri o esnada Galatasaray’da yani Mektebi- Sultani’de talebe olan ünlü yazarlarımızdan Refik Halid Karay ve diğeri ise yine ünlü yazarlarımızdan olan, o esnada sünnetinden bir gün önce ailesiyle Eyüp Sultan Türbesi’ni ziyaretten dönen, bir şekerci dükkanı önünde Kadıköy vapurunu bekleyen Sermet Muhtar Alus, Cavid Bey tam iskelenin merdivenlerinden inerken İşkodralı Mustafa karşısına çıkarak toplu Karadağ tabancasını çekiyor. İki el silah sesi gümlüyor köprüde, insanlar kaçışıyor. İki kurşun yiyen Cavid Bey kaçmak isterken üçüncüyü sırtına yiyip yıkılıyor. Yazarlar Arnavut külahı giymiş olan Mustafa’yı tarif ediyorlar, başkaları da görüyor. Refik Halid: “Arnavut kıyafetli, yani poturlu, cepkenli, başı beyaz, yayvan keçe külahlı bir adam merdivene saldırmış, Karaköy tarafına koşuyor” satırlarıyla anlatır Hacı Mustafa’yı.
Tabi İşkodralı Mustafa kaçamadan yakalanıyor. Sorgusunda Esat Paşa’nın adını vermiyor. Kendisini normalde idam etmeleri gerekirken Arnavutluk’ta ortalık karışır diye hapis cezası veriyorlar adama. İşkodralı Mustafa müebbet yiyor. Sonradan 1908’de meşrutiyet ilan edilince çıkan aftan yararlanıp çıkacaktır. Oğlunun acısına dayanamayan Halil Rıfat Paşa günden güne süzülüyor, istifa etmek istiyor neticede 1901’de vefat ediyor. Ama Gani beyin intikamı alınmış sayılmıyor. Çünkü Esat Paşa, kardeşinin ölümünden sultanı sorumlu tutuyor. Esat Paşa, kardeşinin ölümünü hep padişahtan bildiğinden belki de kendi siyasi ajandası için bir gerekçe teşkil ettiğinden hayatını hep bu istikamete göre çiziyor.
 
Bu arada konudan ayrı, Abdülhamid devrinin meşhur sayılı fırtınası Fehim Paşa ile alakalı olarak Emre Gör’ün (Abdülhamid’in hafiye teşkilatı ve Abdülhamid döneminde istihbarat adlı çalışmaların yazarıdır.
“Abdülhamit döneminin bir istihbaratçı profili: Serhafiye Fehim Paşa, 1873-1908” başlıklı makalesini okurken fark ettiğim bir detay vardır. burada gör, “sâdıkâne hizmetleri” ile kısa sürede Abdülhamid’in en güvendiği birkaç adamından biri haline gelen Fehim Paşa, -takriben 1902 yılından sonra – Sultan’ın gizli polisinin başına getirilir” diyor. Bu tesadüfi bir tarih değil. Şehrin Fehim Paşa’dan önceki sayılı fırtınası Tiranlı Gani Bey ile onunla ters düşen Cavid Bey’in öldürülmesi 1899 civarındaki hadiselerdir. Muhtemelen Gani Bey’in meydandan çekilmesi, Fehim Paşa’ya yol açmış olmalı. Nitekim Arnavut Tahir Paşa ile Fehim Paşa arasındaki çekişmenin mevzusu da bununla bağlantılı olabilir. Gani bey’in bıraktığı boşluğu Fehim Paşa’nın doldurmasına Tahir paşa pek iyi gözle bakmamış, nitekim Matlı Mustafa ile Çerkez Arif Bey arasındaki meşhur kavga meydana gelmiştir.
Esat Toptani Paşa’ya dönecek olursak, kardeşinin ölümünü basit bir sokak kavgasından ve paşaların çekişmesinden öte Yıldız’dan bildiği için ittihatçıların tarafına geçer. Sultan Abdülhamid’in 1909 tarihinde tahtan hal edilmesi sırasında bir heyetle Yıldız Sarayı’na gidip padişahın tahttan indirildiğini kendisine tebliğ edenlerden biridir. İkinci Meşrutiyette Dıraç mebusu olarak meclise girmiştir. 1912’de Balkan harbi sürerken İşkodra savunması sırasında adamlarına kurşunlattırarak Hasan Rıza Paşa’yı şehit edip şehri Sırp-Karadağ kuvvetlerine teslim eden de odur. Siyasi hırslarıyla krallığa dek oynar. Ama siyasi hırsı ve belki de intikam arayışı bu sefer kendisini başka bir intikamın öznesi haline getirecektir.
Denilebilir ki Beyoğlu’nda vuku bulan bir kabadayılık hadisesi, ülke sınırlarının değişimine ve siyasete dek sirayet eden bir sarsıntıya yol açmıştır. Esat Paşa Draç’ta merkezi Arnavutluk Cumhuriyeti’ni kurar Sırpların desteğiyle. Tüm Arnavutluk topraklarına hakim olmayı hedeflemektedir. Hayli karışık olaylar neticesinde Avrupa’nın oldu bittiyle bir Alman prensini kral olarak seçmesiyle bu emeline nail olamaz. Bir şekilde bu emelinden vazgeçirilerek bakanlığa razı edilir. Politik bir komploya adı karışır, ipe götürülecekken italyanların bastırmasıyla idamdan kurtulur. Önce Roma’ya sonra Paris’e geçerek Sırbistan’la yakın temaslar kurmaya başlar.
Tüm bunlar olurken o sırada Kosova ve İşkodra’daki işgallerden mülhem Sırplarla çarpışan Arnavut komitacılarının hedefine giriyor Esat paşa. kendi hemşerileri de Toptani’nin Sırplarla yakın temasından ötürü kendi intikamlarını gütmeye başlamışlardır.
1919’da Arnavutluk’a geri dönüşü engellenen Esat Toptani yine Paris’te yaşamını sürdürürken, peşine Arnavut komitacılarından biri takılmıştır. Sonradan Arnavut siyasetinde aktif olarak yer alacak olan bu kişi, öğrenci Avni Rüstemi. Arnavut aşiretlerinin kurduğu “Luşnce Kongresi”nin destekçilerinden olan Rüstemi, Esad Toptani’yi ortadan kaldırmayı kafaya koymuştur. Nitekim 13 haziran 1920’de Paris’te Hotel Continental önünde bir silah patlar. Esad Toptani vurulmuştur. Cenazesi Paris’te Sırp askeri merasimiyle Sırp Askeri Mezarlığı’na gömülür.
İntikam intikamı doğurur. Onu vuran Rüstemi sonradan öğretmen olmuş ama siyasi kariyerini de sürdürmüş, sonradan kral olacak Ahmet Zogu’yla siyaseten ters düşmüştür. Zogu, eski Toptani taraftarlarından olan bir adamının sırtını sıvazlayarak, intikam ateşiyle Rüstemi’i ortadan kaldırmakla görevlendirmiştir. Nitekim 20 nisan 1924’te Tiran’da Draç yolunda Zogu’nun adamı Arnavut komitacı değirmenci Yusuf Reçi, Rüstemi’yi vurup öldürür.
Rüstemi’nin ölümüyle Arnavutluk’ta ortalık karışır silahlar patlar. İpsala doğumlu olan Arnavut Ortodoks lider Fan Noli’nin destekçileri, Avni Rustemi’nin öldürülmesinden Zogu’yu ve Mat’taki Aşiretleri sorumlu tutar. Haziran 1924’te köylü destekli bir ayaklanma Tiran’ın denetimini kazanır. Haziran devrimi, Noli’nin başbakan olması ve Zogu’nun Yugoslavya’ya kaçışı ile sonuçlanır ama uzun uzadıya girmeyelim netice vermez. Nitekim Zogu 1924-1928 arasında önce devlet başkanı, 28-39 arasında da Arnavutluk Kralı olacaktır.
Gani Bey’in meşhur türküsü hala söyleniyor, ama Esat Toptani onun kadar tutulmuyor. Avni Rüstemi’nin bugün Tiran şehrinde büstü var. Onu vuran Değirmenci Yusuf’un akıbeti meçhul ama illa ki yine kan dökülmüştür diye tahmin ediyorum.
 
NUSRET SANCAKLI FACEBOOK PROFİLİNDEN ALINTI

YORUM YAP