Hayduklar I: Kimdir bu Balkan eşkıyaları? » Boşnak HaberBoşnak Haber

20 Nisan 2024 - 02:34

Hayduklar I: Kimdir bu Balkan eşkıyaları?

Hayduklar I: Kimdir bu Balkan eşkıyaları?
Son Güncelleme :

26 Şubat 2023 - 23:09

Hayduk, Osmanlı kaynaklarında geçmekteyse de “haydut eşkıyası” daha ziyade kullanılmıştır. Bununla birlikte eşkıyalık çok sonradan kendileriyle müsemma hale gelmiştir.

Mehmet Berk Yaltırık (birgun.net)

Balkan ülkelerinin folklorunda ve tarihinde “hayduk” (hajduk, haydut, haidut) olarak anılan eşkıya motifi meşhurdur. Balkan dillerine Macarcadan veya Türkçeden geçtiği düşünülen bu kelimeye (zamanında Türklerin Macar paralı askerlere, Macarca “hajdo”dan hareketle “haydut”-“hayduk” dedikleri sürülmüştür) biz “haydut” tabirinden aşinayızdır. Kimilerimiz de “Hayduk” isimli futbol takımlarına, taraftar gruplarına denk gelmişizdir. Farklı telaffuzlarla Polonya’dan Macaristan’a, Hırvatistan’dan Ukrayna’ya, Bulgaristan ve Sırbistan’dan Romanya’ya kadar türkülerde, halk hikayelerinde geçen bu eşkıyalar, Balkanlardaki milliyetçilik akımları döneminde, komitacılar, çeteciler öncesindeki dönemde ayaklanma hareketlerinin de başını çekmiştirler.

Balkan dillerinde “haydamak” hatta bizim Rumeli Türklerinin ağızlarında “aydamak” diye geçen halletmek, becermek anlamındaki kelime, eşkıyalık anlamında da (basıp götürmek diye tanımlayabileceğimiz “çapmak” tabirinden “çapul” ve “çapulcu”nun türetilmesi gibi) eşkıya anlamında da kullanılmaktadır. 1850’ler-1860’lar arasında Kırım’da yaşamış Kırım Tatarlarının Köroğlu’su Azamatoğlu Alim yani Halim’in lakabı “Aydamak”tır, “Alim Aydamak” diye geçer folklor derlemelerinde ve kayıtlarda. İşte “hayduk” tabiri bu “haydamak”la bağlantılıdır.

Bu tabirin Balkan folklorlarında ve tarihlerinde önemli bir yeri vardır, bilhassa 18’inci yüzyılın sonlarında 19’uncu yüzyılın başlarında (1700’ler sonu, 1800’ler başı). Bahsi geçen dönemde Balkanlarda üç önemli mefhum, toplumsal realite söz konusudur: “Hayduk”, “Dağlı/Kırcalı”, “Ayan”. Biri anlaşılmadan, ötekilerin anlaşılması eksik kalacaktır.

“Kırcalı” aslında 1780’lere doğru anılan ve 1820’lere kadar kullanılan bir tabirdir. O dönem için “Dağlılar”, “Kırcalı askeri”, “Kırcaalililer”, “Kırcaali askeri”, “Dağlı eşkıyası” olarak da bahsedilmişlerdir ki Osmanlı belgelerinde sonuncusu daha yaygındır. Bunlar 1766-1774 Osmanlı-Rus Savaşı esnasında ahaliden gelişi güzeş silah altına alınan, savaştan sonra da başıboş kalan çeteler. Ya Osmanlı’dan başına buyruk hareket eden ayanların ordularına katılmışlar ya da eşkıya grupları halinde, Celaliler dönemindeki sekbanlar, sarıcalar gibi köyleri, şehirleri vurup talan etmişlerdir. Nitekim 1791-1808 arasında Osmanlı Rumelisi’nde bu şekavet hareketliliği (Yücel Özkaya’nın tespiti ve tarifiyle) “Dağlı İsyanları” olarak tarihe geçmiştir. Birçok Türk, Arnavut, Boşnak, Bulgar eşkıyanın türediği bu dönemi Bulgar tarihçi Vera Mutafçieva, “Kırcalılar zamanı” (Kırcaliysko vreme) diye de isimlendirmiştir.
Âyanlar da aslında ilkin Osmanlı taşra teşkilatında şehir ve kasabalarda devletle halk arasındaki ilişkileri düzenleyen kimseler, ileri gelenler, oranın temsilcileriyken sonradan sonraya merkezi otoritenin karşısına dikilen örfi, maffios otoriteler haline gelmişler ve nüfuzlu aileleriyle yerel hanedanlar kurmuşlardır. 17’inci yüzyılda Celali İsyanları ve takip eden dönemde eşkıyalık vakaları artınca, ayanların güç kazanmalarına göz yumulmuş, 1683’teki Viyana Bozgunu sonrasımda bazı topraklar para karşılığı malikane usulüyle bunlara işlettirilmeye başlayınca, güçleri oldukça artmıştır. Nihayetinde 18. yüzyılın ortalarına doğru, İstanbul’un taşradaki gücünün giderek azalması –merkezdeki yeniçeri zorbazları nedeniyle- ve âyan ailelerinin kendi bölgelerinde devamlı olarak yöneticilik yapması sonunda âdeta bir hanedan hüviyeti kazanan büyük ailelere meydan vermiştir. Rumeli’de Anadolu’ya; Tuzcuoğulları Rize dolaylarında, Canikli Hacı Ali Paşa ve oğulları Samsun ve çevresinde, Çapanoğulları Yozgat yöresinde, Zennecizâdeler Kayseri’de, Müderriszâdeler Ankara’da, Kalyoncuoğulları Bilecik’te, Kanlızâde Balıkesir’de, Karaosmanoğulları Manisa ve çevresinde, Kâtiboğulları İzmir’de, Yılanlıoğulları Isparta’da, Tekelioğulları Antalya’da, Menemencioğulları ile Kozanoğulları Çukurova’da, Azmzâdeler Suriye’de, Babanzâdeler Kuzey Irak’ta, Tirsiniklioğlu ile Alemdar Mustafa Rusçuk dolaylarında, Pazvandoğlu Vidin’de, Tepedelenli Ali Paşa ile oğulları da Yanya ve çevresinde bir anlamda kendi idarelerini tesis etmiştir. Sonrasında II. Mahmud döneminde de bu odakların bir kısmıyla meşhur Sened-i İttifak imzalanacaktır. Ali Yaycıoğlu’nun dikkat çektiği üzere, 18’inci yüzyılda Osmanlı ekonomisi borçlanma üzerine dönmeye başlamış, sarraflar ve yeniçerilerle birlikte âyanların da siyaset üzerinde ağırlığı artmıştır.

Hayduk, Osmanlı kaynaklarında geçmekteyse de “haydut eşkıyası” daha ziyade kullanılmıştır. Bununla birlikte eşkıyalık çok sonradan kendileriyle müsemma hale gelmiştir. Hayduklar ilk göründükleri zamanlarda yani 1500’ler ile 1600’lerde, serhat boylarında (sınır bölgeleri) yaşayan, vergiden yahut kanundan kaçan, çobanlık eden, kimi zaman sürü kaçıran, esir ticareti dahil her türlü “al vur işi” yapan, silah taşıyan sert adamlardır. Serhat, sınır bölgelerinde en sık rastlanabilecek tiptir. Mesela Ukrayna’da, Zaporijya Kozakları akla gelebilecek ilk örnektir. 1600’lere doğru Zaporijya’da Kırım’dan, Polonya’dan, Ruslardan vs. kaçan silahlı grupları, çeteleri, onların al-vur’a dayanan yaşantısını “Taras Bulba” (Nikolay Gogol, 1835) ve “Ateş ve Kılıç” (Ogniem i mieczem- Henryk Sienkiewicz, 1884) gibi romanlardan biliriz.

Osmanlı ordusunda paralı askerlerin, yeri geldiğinde gayrimüslim unsurların da kullanıldığı bilinmektedir. Martolozlar, voynuklar gibi akıncılar misali barış zamanı başka iş yapıp, savaşa çağrılan bir nevi milisler söz konusudur. Hayduklar da ilk zamanlar bu unsurlardandır. Çünkü 16. ve 17.yüzyıllarda Osmanlı dahil pek çok bölge ülkesinde, işte Lehistan’da Polonya’da bile yardımcı asker mahiyetinde kullanılmışladır. Mehmet Karagöz’ün “17. Asrın Sonlarında Filibe ve Çevresinde Eşkıyalık Hareketleri (1680-1700)” adlı makalesinde, Suraiya Faroqhi’nin “Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam” kitabından yaptığı şu alıntı oldukça açıklayıcıdır: “17. ve 18. yüzyıllarda Balkanlar’da sayısız eşkıya çetesi vardı, ama ortaya çıkış nedenleri biraz daha değişikti. Muhtemelen Balkanlardaki sorun, kırsal nüfusun ve buna bağlı olarak paralı asker çetelerinin de büyük bölümünün Müslüman olmaması nedeniyle, düzensiz askerlerin sürekli istihdamı değildi. Zaten olamazdı böyle bir görev için Müslüman olmak koşulu aranırdı. Bu yüzden sınır bölgelerinde iş bulamayan askerlerin bazıları geçimlerini soygun ve yağma ile sağlamaya yöneliyordu. “Hayduk” adı verilen bu kişileri, daha eski kaynaklarda sık sık karşılaşıldığı gibi, yerel bağımsızlık davası uğruna savaşan ilk milliyetçiler olarak kabul etmek gerçekçi değildir”.
Yazının ikinci bölümünde de “haydukların” Balkanlardaki milliyetçilik hareketlerinde oynadığı rolü ve komitacılara yerlerini nasıl devrettiklerini anlatacağım…

YORUM YAP